Perşembe, Mayıs 2, 2024

Plansız kentleşme gerçekten plansız mı?

Kent tarihi yalnızca tarihçiliğin meselesi değil, sınıfsal mücadelenin ana hattını belirlememizi ve yeni kritik yöntemler üretmemizi sağlayacak potansiyeller de barındırıyor. Kapitalizmin mekan ve zamanla ilişkisini anlamak, mücadeleyi yeniden kurgulamaya katkı sunacak bir bakış açısı yaratabilir. Kent muhalefetinin mekana yaklaşımı onu asıl sahiplerinden, halktan, işçi sınıfından kopardı. Oysa Henri Lefebvre mekanı kapitalist üretim ilişkileri dahilinde okumanın elzemliğini güçlü şekilde ortaya koyalı neredeyse kırk sene geçti.1 Kent literatüründe en çok referans verilen isim olmasına rağmen ortaya koyduğu Marksist analiz yöntemi çok anlaşılmadı, kimi alıntılar yapmakla yetinildi. Lefebvre’in kent ve mekanla ilgili sözlerini bir kez daha tekrar etmek yerine, yaşadığımız coğrafyada kapitalizmin mekansal örgütlenmesine dair bir giriş yapmak daha anlamlı olabilir.  

Mekana dair siyaset uzun zamandır gündelik hayattan ve kapitalizmin bütünlüğünden kopuk hale geldi. Yalnızca “kentleşme” kavramının insanın yerleşik hayatı kadar eski bir süreci tanımladığını hatırlamak ve kapitalizmin mekansal örgütlenmesinin bu uzun tarihteki özgünlüğünü ortaya koymak gerekir. Bu açıdan “kapitalist kentleşme” tanımı üzerinden ilerlemek ilk adım olarak önemlidir. Mekana dair bakış açımızın merkezine kapitalizmi yerleştirdiğimizde pek çok dönemselleştirmeyi ya da alışageldiğimiz pek çok kavramı da yeniden düşünmek gerekecek. Örneğin, “planlı” veya “plansız” kentleşme ikiliği gibi doğrudan mesleki ve teknik terminoloji, kentleşme ile kapitalizm tarihsel açıdan ilişkilendirildiğinde başka bir bağlam kazanır. Mekanın gelişiminin belirli mesleki prensiplere uygun olmaması bu sürecin “plansız” olduğu anlamına gelmez. Burada işleyen başka bir plan olduğunu düşünmek gerekir. Örneğin, “modern” veya “postmodern” gibi tarihsel dönemlerin de kapitalist kentleşmenin akışını görmeyi zorlaştıran başlıklar olduğunu fark edebiliriz. Örnekler çoğaltılabilir ama bu yazı kapsamında kavramsal tartışmalara ya da kentin uzun tarihine hiç girmeden doğrudan ilgilendiğimiz başlığı irdeleyeceğim.

Kapitalist kentleşmenin tıkır tıkır işleyen planı

Kent çalışmaları alanında yazılmış neredeyse tüm metinler kentin ne olduğuna dair bir girişle başlar. Burada ilgileneceğimiz, kentleşmenin kapitalizmin temel dinamiklerinden biri olarak işlediği aşamadır. Daha ziyade mesleki bir planlama pratiğinin doğuşu ve süreçleri şekilde tarihselleştirilen kurguda kentleşmenin kapitalist evresi özel bir dönem olarak ele alınmaz ve bu özel tarihsel dönemin omurgası olan mülkiyet ilişkileri arka planda kalır. Toprağın serbest piyasada dolaşıma giren bir meta haline dönüşmesi ve kendisini yeniden üreterek kentleşme sürecini ördüğü döneme tekabül eden kapitalist kentleşmenin pek çok karakteristik özelliği vardır. Ancak kent tarihi literatürü toprağın metalaşması sürecini daha ziyade “grid plan”, “modern kentleşme” gibi sermaye ilişkilerini perdeleyen biçimlerde ele alır. 

Kapitalist kentleşme, temelde bir mülkiyet transferi ve toprağı özelleştirme meselesidir. 18. ve 19. yüzyıl boyunca coğrafyasına göre değişen zaman dilimlerinde yeryüzünün parsellendiği, kadastro haritalarına işlendiği, bölünerek ya da birleştirilerek satıldığı bir dönem sayesinde bugün bildiğimiz anlamda kentin inşası başlar.2 Sanayileşme, işçi göçü, ulaşım hatlarının kurulması ve yaygınlaşması bu süreçte kritik unsurlara dönüşür. Demiryolu ağlarının tarihi ile kapitalist kentleşmenin tarihi birlikte şekillenir, kapitalist kent dediğimiz mekansal örgütlenme dev bir altyapı ağıdır. Aynı zamanda kapitalist kentleşme kendine has kurumları, bürokratik mekanizmaları ve teknolojileri var etmiş, bunlar sayesinde var olmuştur. 

19. yüzyılda İstanbul’da parselasyonun coğrafi dağılımı3

19. yüzyılda parselasyonun genel coğrafi dağılımı4

19. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu için bürokratik yapının, mülkiyet ilişkilerinin ve hukuk sisteminin köklü değişimler geçirdiği bir dönemdir.5 Genelde kapitalizmin gelişiminden bağımsız ele alınan bu coğrafyada6 toprağın metalaşması süreci kapitalizme entegrasyon açısından kritik bir role sahiptir. Kent tarihyazımında birkaç şehir merkezinin master planları üzerinden bir anlatı baskın olsa da koca bir coğrafyanın bugün gördüğümüz haline gelişi tabii ki bu birkaç çizimin ürünü değildir.7 Bu türden bir tarih anlatısı idealize edilmiş “planlı kentleşme” söyleminin de temelidir. Kapitalizmin her kolunun bir işleyiş mekanizması olduğu gibi mekanda gelişiminin de vardır. Her coğrafyada ilerleyişi aynı zamansallığa sahip olmadığından keskin dönemselleştirmeler coğrafyayı anlama konusunda yetersiz kalır. Örneğin parselasyonun ya da kadastral faaliyetlerin İstanbul’da ulaştığı düzey ile Anadolu’da bir şehirde ulaştığı düzey farklılaşır. 6 Şubat depremlerinin ardından ortaya çıkan tabloda bu çok net görülmüştür. Bazı mahallelerde, köylerde henüz ne kat mülkiyeti vardır ne de imar planı. Buralar İstanbul’un çoğu mahallesi için 19. yüzyıl ortası veya 20. yüzyıl başına tekabül edecek bir mülkiyet yapısına sahiptir, üstelik bu durum kapitalist kentleşmenin mantığıyla oldukça tutarlıdır. Kapitalizm, mekanı belirli bir anda, büyük ölçekte hazırlanmış bir master plan dahilinde topyekûn ele geçirmez. Her zaman biraz daha fazlasını açarak ilerler ve sermaye mantığı çerçevesinde öreceği ağların dinamiklerine göre organize olur.

İçinde bulunduğu dönemin ticaret ağlarına, maden havzalarına, enerji üretim biçimlerine ve bunun gibi pek çok başka dinamiğe göre merkezler ve çeperler inşa eder.8 Kurduğu merkez ve çeperleri aynı şekilde ve zamansallıkta bozabilir. Zaman içinde sürekli daha fazla toprağı kapatmak/çitlemek mantığıyla ilerlediği için çeper tanımı da stabil değildir. 19. yüzyılda çeper olan birçok yer bugün merkez konumdadır. Bugün çeper olan yerler de bir noktada merkez haline gelecektir. Bu tanımları kuran, bozan, yeniden kuran temel dinamik de sermaye akışıdır.

Somut bir örnek vermek gerekirse, kamuoyunun 2022’de tahliye, yıkım ve direniş gündemiyle haberdar olduğu Okmeydanı Kentsel Dönüşüm Projesi’nin planının yayınlanması 2012’ye dayanır.9 2012’den bu yana sermaye mekan üzerinde kuracağı hakimiyet için tüm araçlarını ve yöntemlerini kullanmıştır. Bunların arasında rıza üretimi, hisse satın alma, korkutma ve tehditle mekanı insansızlaştırma gibi pek çok yöntem bulunur. Bunlar askıya çıkan teknik planlarda görüp geçerli hukuki süreçte itiraz edebileceğimiz başlıklar değildir. Seneler içerisinde “planını” tıkır tıkır işleten sermaye, kolluk güçleri, yerel yönetimleri, bunların kepçeleri ve pek çok başka unsuruyla alana girdiğinde aslında o mekanı çoktan ele geçirmiştir. Tüm işgal ve sömürgeleştirme pratiklerinde olduğu gibi, gasp anı ilmek ilmek örülen bir sürecin son adımıdır. Mekanın kapitalist üretim biçimini anlamak için mekana zamanda donmuş bir fotoğraf karesi gibi bakmamak, çerçevemizin içine bu tarihselliği ve katmanlı ilişki biçimini dahil etmemiz gerekir. İlan edilen imar planına dair teknik eleştirilerimiz de olabilir. Nihayetinde mahalleyi terk etmeye ikna edilmiş insanlar bir tür mesleki bilgi yoksunluğu, cehalet ya da rant düşkünlüğüyle tanımlanamaz. İnsanların kapitalizm tarafından muhtaç bırakıldığı kötü barınma koşulları düşünüldüğünde çoğu mahalle sakini altyapısı, tesisatı, kapısı, bacası bir nebze insanca yaşatacak bir projeye kolaylıkla ikna olabilir. 

Senelerdir mekana dair politik sözü zapt eden başka bir sorunlu eğilim olan “gecekondu romantizmi” bu tercihi kavramaktan uzaktır. Kısıtlı imkanlarla, el yordamıyla yapılmış, kaçak göçek kurulmuş, altyapısı alelade inşa edilmiş bir mahallede yaşamamış insanların üreteceği politik söz yeni inşa edilmiş bir apartman dairesini kentsel planlama ilkelerine ya da mimari estetik değerlendirmelerine göre elemeden tercih etmeyi algılayamayabilir. Birkaç kültür varlığı yapısının bekçiliğine hapsolmuş bir muhalif tutumun oluşması şaşırtıcı değildir. Bu eleştiri tarihi yapılar ya da restorasyon önemli olmadığından değil daha ziyade mekana dair siyaset yapmanın neredeyse en tali unsurları olmalarına rağmen senelerdir hayat memat meselesine dönüşmüş ve tek gündem olmuş olmalarıyla ilgili. Kaldı ki restorasyon, Michel De Certeau’nun dikkat çektiği üzere, kent merkezinde arsa sıkıntısına düşen sermayenin imdadına yetişen bir can simidi de olmuştur. 

Muhalefet birtakım dokunulmazlıklarla kısıtlanmış ve kapitalizmin daha kapsamlı dinamiklerini ıskalamıştır.10 Bunun sonucunda Antakya’nın yeniden inşası konusunda tarihi değeri üzerine vurgu yapan muhalif söylemle uygulanacak planı koordine eden Kalyon Holding yönetim kurulu başkanı Mehmet Kalyoncu’nun cümleleri çelişmez.11 Bunlar düşmanı iyi analiz edip tarif etmekten kaynaklı tuzaklar ve sorunlardır. En başta da kapitalizmi mekana dair ana unsur olarak görememekle ilgilidir. 

Bu coğrafyada 1839’da Tanzimat Fermanı’yla mülkiyet sisteminin değişimini ilan eden süreçten bu yana yüzlerce parselasyon/ifraz işlemi yürütülmüş ve bağ, bahçe, bostan, ormanlık alan, askeri alan, eski köşk arsası vs. parça parça satılmak üzere bölünmüştür. Tapu ve kadastro kayıtları kapitalizmin teknik araçları olarak biçimlenmiş ve dünya üzerinde olabildiğince çok toprağı kayıt altına almak, vergilendirmek, bölüp parçalayıp satmak kapitalist kentleşmenin alametifarikası olmuştur.12 Müteahhitlik düzenine giden yolun başlangıcı da bu pratiklerle ortaya çıkmıştır. Bu şekilde kapitalist mahalle teşkili süreci işlemiş ve tüm bu birimler geniş altyapı ağında birbirine bağlanarak türemiştir ve türemeye devam etmektedir. Kapitalizm bu önemli süreçte bürokratik işlerini merkezden çepere yaymak için belediyeleri kurmuş ve sayısız arsayı kayıt altına alıp metaya dönüştürmenin teknik işlerini kurumsallaştırmıştır. Belediye de yerelliğin değil sermayenin ahtapot kollarının tüm yerellere sızmasının, merkezileşmesinin araçlarından biridir.13 

Bugün Anadolu coğrafyasını kuşatan acele kamulaştırmalar ya da arazi toplulaştırma pratikleri kapitalist kentleşmenin kadim araçlarının zaman içerisinde biçim değiştirmesiyle önümüze yeni icatlar gibi çıkmaktadır. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi kanunu ortaya çıktığı 2012 senesinden bu yana önüne çıkan engellere göre yeniden düzenlenerek çok daha etkili bir araç haline gelmiştir. 19.yüzyılda boş arazilerin parselasyonu için bu kadar çetrefilli mekanizmalar gerekmemiş olsa da bunların hepsi aynı temel mantığın günün somut koşullarına uyarlanmış bürokratik araçlarıdır.  

19. yüzyıldan 21. yüzyıla toprağın metalaşmasının teknik araçları

2023’e geldiğimizde acil ihtiyacı olan yatırımcılara arsa üretilmesi ve altyapının hazır edilmesi gibi ifadeler çok daha açıkça kullanılmaktadır. Resmi Gazete’de bu yerler hiçliğin ortasında, kent kavramına girmeyecek ücra köşelerde koordinatlar olarak yayınlanır. Bu koordinatlar uzayda salınan noktalara dair çok teknik ayarlamalar izlenimi uyandırsa da her şey kapitalist nedenselliğe uygun işler. Söz konusu koordinatlar birleştirildiğinde sadece Türkiye değil, evrensel ölçekte sermayenin hiç durmayan zaman akışında gelişmiş rotalarına tutturulmuş raptiyeler olduğu görülecektir. O raptiyelerin aralarına ipler zamanla örülür. Kapitalist planlı mekansal örgütlenme bu şekilde işler. Değerli cevherlerin bulunduğu noktalar, sulama kanalları, karayolları, tren hatları, hiçlikte gibi duran depolar ve OSB’ler, bunların hiçbiri hiçlikte durmaz. Burada illerin idari sınırlarını da aşan bir akış söz konusudur. Mekân bu sebeple aslında “kent” sözcüğüne sığmaz. Belki de en başta bakmamız gereken kent değil, coğrafya olmalıdır. 

Lojistik, maden, sanayi kollarının mekansal yayılımı 

Kapitalist sınıflar mekana baktığında tüm bu kompleks ilişkileri görür. Baktığı yerin kıymetini kurduğu ağın içindeki ilişkiler belirler. Bu nedenle kendi yıktığı Fetihtepe ile depremle yerle bir olan Antakya aynı şeydir. İkincisinde boş arsayı yaratmak için 2012’den 2023’e kadar uğraşması gerekmemiş olması bir avantajdır sadece… 6 Şubat depremlerinin ardından yaşanan gelişmeleri bir tür “plansızlık”, “yönetememezlik”, “iş bilmezlik” şeklinde okuma ve kavrama hatalarına düşmemek için “mekanın üretimini” kağıt üzerinde aramamak gerekir. Lefebvre’in ya da De Certeau’nun mekanı iki boyutlu bir plan paftası olmaktan çıkarmaya dair gayretinin kerameti, mekanı bu türden bir tarihsellik ve ilişki ağları içerisinde okumayı akıl etmiş olmasıdır. 

Kapitalist kentleşmenin zamanı ucu açık bir zamandır. Bizim bakış açımız ise baktığımız anı ve bir fotoğraf karesini görmeye daha meyillidir. Bu yüzden direniş hattımızı yıkıma gelen kepçelerin geldiği ana ve konuma çektik. Oysa orası bir cephe değildir, orası sermayenin zafer takını kurduğu yerdir. Mücadele etmek için onun bir adım önünde olmayı hedefleyen bir yöntem ve bakış açısı gerekir. Bu da kapitalizmin mekanda ilerleyişine tarihsel maddeci bir açıdan bakmakla ve düşmanın işgal pratiklerini iyi kavramakla mümkün olacaktır.  


  1. Lefebvre, H. (1991). The production of space. Blackwell. ↩︎
  2. Arıkan, B. (2021). A mode of space production in the nineteenth century: İcadiye Neighborhood as a case of ifraz [unpublished master’s dissertation]. Boğaziçi University. ↩︎
  3. Arıkan, B. A Mode of Space Production in the Nineteenth Century: Parceling (İfraz) as a Method of Land Commodification and Urbanization in Late Ottoman Empire. GPT-Studios. 2023; 3(1): 7-23 ↩︎
  4. Arıkan, B. A Mode of Space Production in the Nineteenth Century: Parceling (İfraz) as a Method of Land Commodification and Urbanization in Late Ottoman Empire. GPT-Studios. 2023; 3(1): 7-23 ↩︎
  5. Terzibaşoğlu Y. (2013). “A very important requirement of social life”: Privatisation of land, criminalisation of custom, and land disputes in 19th-century Anatolia. In V. G. et D. Guignard (Ed.), Les acteurs des transformations fonciéres autour de la Méditerranée au XIXe siècle (pp.25-48), Karthala and Maison Méditerranéenne des Sciences de l’Homme. ↩︎
  6. İslamoğlu, H. (2001). Property as a contested domain. A Revaluation of the Ottoman Land Code of 1858”. In R. Owen (Ed.), New Perspectives on Property and Land in the Middle East (pp. 3–61), Harvard University Press. ↩︎
  7.  Pinon, P. (1998). The parceled city: Istanbul in the nineteenth century. In A. Petruccioli (Ed.) Rethinking XIXth Century City, (pp. 45-64), Aga Khan Program for Islamic Architecture at Harvard University and the Massachusetts Institute of Technology. ↩︎
  8. Kentel, K. M. (2018). Assembling ‘Cosmopolitan’ Pera: An infrastructural history of Late Ottoman Istanbul [Unpublished doctoral dissertation] University of Washington Libraries. Kentel, K. M. (2019). Doğanın “Kozmopolis”i : Terkos Suyolu boyunca kentliler, köylüler ve hayvanlar. Toplumsal Tarih, 312, 30- 37. ↩︎
  9. https://sehirplanlama.ibb.istanbul/okmeydani-kentsel-donusum-projesi/ ↩︎
  10. https://e-komite.com/2023/antakya-ve-yikim-yok-olan-bir-sehri-nasil-konusuruz/ ↩︎
  11. https://www.arkitera.com/haber/foster-partners-ve-big-hatayin-yeniden-insasina-yardim-edecek/ ↩︎
  12. Kaya, A. Y. (2016). XIX. Yüzyılda Doğu Akdeniz liman şehirlerinde kadastro siyaseti: Genel çıkarın inşasında ya da yıkımında özel çıkarların rekabeti. In A. Kaya, A. Sabuktay, D. Akyalçın-Kaya & E. Akpınar (Eds.), Akdeniz tarihi, kültürü ve siyaseti– “Çoğulluğu ve Farklılığı İçeren Bir Birlik Özlemi” sempozyum bildirileri (pp.17-38) , İzmir Akdeniz Akademisi. 
    Kaya, A. Y. & Terzibaşoğlu, Y. (2009). Tahrir’den Kadastro’ya: 1874 İstanbul emlak tahriri ve vergisi: Kadastro tabir olunur tahrir-i emlak. Tarih ve Toplum, 9, 7-56.
    Güçlü, E. (2009). Transformation of waqf property in the nineteenth century Ottoman [Unpublished arts master’s dissertation]. Sabancı University.
    Güçlü, E. (2018). Urban Tanzimat, morality, and property in nineteenth-century Istanbul [Unpublished doctoral dissertation]. Central European University. ↩︎
  13. Neumann, C. K. (2011). Modernitelerin çatışması Altıncı Daire-i Belediye, 1857-1912. In Y. Köse (Ed.) İstanbul, İmparatorluk başkentinden megakente (pp. 426-455). Kitap Publishing. ↩︎

Son Eklenenler