Bütün histeriye, teknolojik enkaza ve yazılıp çizilen onca şeye rağmen yapay zekanın en güçlü mirası henüz fark edilemedi. Dördüncü sanayi devrimine girerken, Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab’dan Amerikalıların yüzde 61’ine kadar hemen herkes yapay zekanın insanlığın geleceği için büyük bir tehdit oluşturduğuna inanıyor. Ne var ki, bu türden yüklü söylemler daha önemli bir değişimi maskeliyor: Yapay zeka, Batı’nın feodalleşmesini hızlandırarak bütün gücü bu alana hakim olacağı öngörülen birkaç büyük şirkette yoğunlaştıracak.
Yapay zekanın sorunları balığın baştan koktuğunu gösteriyor. Google ve Microsoft dahil birkaç bağımsız şirketin ortaya çıkmasına neden olan internetin aksine, yapay zeka bu yeni şirketlere büyük yatırımlar yapan mevcut teknoloji devleri tarafından kontrol ediliyor. Örneğin, halka arzı Wall Street’i çalkalayan İngiliz çip tasarımcısı ARM, Nvidia, Intel, AMD ve Apple gibi başka büyük teknoloji şirketlerinden büyük yatırımlar alıyor. Öte yandan Open AI’nin en büyük yatırımcısı Microsoft iken, DeepMind’ı 2014’te Google satın aldı.
Devler ile yeni başlayanlar arasındaki bu işbirliği modeli, bir sonraki teknoloji devriminin mevcut hiyerarşiyi güçlendirmeye hazır olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda alt sınıfların beklentilerini de tehdit ediyor. Reid Hoffman gibi büyük teknoloji ve girişim sermayesi yöneticileri, dünya çapında yüz milyonlarca işi ortadan kaldırma potansiyeline rağmen yapay zekanın “insanlığı yüceltme” amacına hizmet edeceğini vaat ediyor. Nitekim McKinsey’e göre, 2030’a kadar en az 12 milyon Amerikalı yeni bir iş bulmak zorunda kalacak. Başka bir deyişle, yapay zeka sınıfsal yapımızın feodalizme benzer biçimde çözülmesine neden olacak, Roma vatandaşlarından oluşan bir topluluğu serflere dönüştürecek gibi görünüyor.
Peki, hikayenin hepsi bu mu? İnsanlar tarih boyunca analitik görevleri manuel olarak gerçekleştirdiler. Kendilerine yardımcı olması için çalışma tablosu ve anket formu gibi araçlar yaratmış olabilirler. Fakat işletmeleri optimize etme görevi, daha çok günlerini işletmelerin ve piyasaların performansı hakkında veri toplayarak geçiren analistlerin elindeydi. Teknolojik gelişmenin son evresinde bu “sembolik analistlere” yönelik işlerde patlama yaşandı: ABD’de ortalama ve ortalamanın üzerinde eğitim ve deneyim gerektiren mesleklerde çalışanların sayısı 1980’de 49 milyonken 2015’te 83 milyona yükseldi. Ancak bu meslekler, makinelerin örüntüleri ve değişimleri insanlardan daha iyi tespit etmeyi öğrenebileceği önermesine dayanan yapay zekadan sonra beklenmedik ağır sorunlarla karşılaşıyor.
Dünyanın en büyük yapay zeka girişim fonlarından birini yöneten, eski Google ve Microsoft patronu Kai Fu Lee çoksatan kitabı AI Superpowers‘da çalışmanın geleceğine dair iki boyutlu bir görüş öne sürdü. Lee’nin temel tezi şuydu: işin sosyal doğası ve isteğe bağlı doğası, yapay zekanın etkisini belirleyecek ana faktörler olacaktır. Örneğin, bir iş son derece kalıplaşmışsa, isteğe bağlı çok az karar içeriyorsa ve insanlar görevlerini çok az sosyal etkileşimle yerine getiriyorsa yapay zekanın bu işi üstlenmesi muhtemeldir. Yani bir sigorta şirketinin CEO’su yapay zeka tarafından yerinden edilmekten kurtulabilirken, analistlerden biri kurtulamayacaktır.
Böyle bir dünyada, düşük ücretli işçiler ile daha iyi eğitimli patronlar arasındaki geleneksel Marksist çatışmanın ötesine geçen yeni bir tür sınıf çatışmasının olacağını öngörmek zor değil. Y kuşağının yüzde 82’sinden fazlası yapay zekanın ücretlerini düşüreceğinden endişeleniyor, haklılar da. McDonald’s ve Volvo’nun eski dijital şefi Atif Rafiq, geçtiğimiz günlerde “bilgi işçilerine duyduğumuz ihtiyacın zirvesindeyiz,” uyarısında bulundu. “Sadece aynı şeyi yapmaları için daha az insana ihtiyacımız var.” Rafiq’in bu sözlerini kanıtlarcasına, Meta ve Lyft gibi teknoloji şirketleri beyaz yakalı işgücünde büyük kesintilere gideceklerini duyururken, IBM de orta kademeli işlerin ne kadarının yapay zekayla yapılabileceğini değerlendirmek üzere işe alımları durdurdu.
Nihayetinde bunun ne anlama geldiğini fark etmek zor değil: bir zamanlar yükselen ve genelde oligarşinin fikirlerini benimseyen sınıf, artık daha az eğitimli işçilerin nesiller boyunca yaşadığı türden bir marjinalleşmeyle karşı karşıya. Bu durumun, ilerici meslek sahipleri ile yapay zekanın güçlendirdiği seçkinler arasındaki mevcut siyasi ittifakı eninde sonunda bitirebileceği sonucuna varmak da mantıksız değil. Bunun belki de en görünür örneği, ABD’de yapay zekanın eğlence endüstrisine yönelik tehdidinin ardından halen devam eden (geleneksel olarak oligarklarla aynı sınıftan gelen) yazarların ve oyuncuların grevidir.
Teknoloji yöneticileri, yapay zeka ve robotik eliyle büyük ölçüde lüzumsuz hale gelen, kalabalık ve üretken olmayan bir sınıfın ortaya çıkmasını çoktandır planlıyorlar. Teknoloji gazetecisi Gregory Ferenstein, 147 dijital şirketin kurucusuyla görüştükten sonra, “ekonomik zenginliğin gitgide daha büyük payının, yetenekli ya da yaratıcı insanların daha küçük bir dilimi tarafından üretileceği”, kalanların da kısa süreli işlere ve devlet yardımına bel bağlayacağı sonucuna vardı. Bu durum, Mark Zuckerberg, Elon Musk, Travis Kalanick (Uber’in eski yöneticisi) ve yapay zeka gurusu Sam Altman (Open AI CEO’su) gibi önde gelen teknoloji oligarklarının neden evrensel temel geliri desteklediklerini de açıklıyor.
Pek çok kişi “iyi de bunun nesi yanlış?” diyebilir. Halihazırda Amerikalıların yaklaşık yarısı, robotlar nedeniyle işsiz kalmaları halinde ayda yaklaşık 2.000 dolar garantili bir temel gelir fikrini destekliyor. Evrensel temel gelir, çoğu Avrupa ülkesinde özellikle de gençler arasında daha da güçlü bir destek buluyor. Daha doğuda, popüler Japon Marksist filozof Kohei Sato, yeniden dağıtımı, kitleleri yıkıma uğratmadan “küçülme” ve “net sıfır” gibi yeşil hedeflere ulaşmanın bir yolu olarak görüyor.
Ancak kılavuzumuz tarih olacaksa, bu entelektüel çevreler kesinlikle belli bir saflıkla maluldür. Kapitalizmin her aşamasında egemen sınıf refah ve destek vaadinde bulunmuştur ama kapitalizmin her aşamasında bunu yalnızca kendi konumlarını güçlendirmek için yapmışlardır.
Bu kez farklı olan, bu neo-feodal yapıya karşı çıkabilecek bir işçi sınıfının varlığıdır: Intel’in Ohio’daki yeni yarı iletken tesisinde çalışmayı reddeden mühendisler gibi uygulamalı ancak vasıflı işlere sahip olanlar. Nihayetinde, yapay zeka altyapısı bile dokunsal beceriler gerektiriyor ve yetenekli mavi yakalı işçiler kendi kozlarını oynayarak teknik açıdan altyapıyı bütünüyle kapatabilirler. Aynı vasıflı zanaatkârlar sınıfı, demokratik kapitalizmin yükselişinde öncü rol oynamıştı. İki asır sonra farklı bir devrime direnirken en büyük umudumuz onlar olabilir.
Çeviri: Cüneyt Bender
Özgün Metin: Blue collar workers are our only hope