Pazartesi, Nisan 29, 2024

Umut-Sen çağırıyor: “Düşmanı tanı, dağıt ablukayı!”

Emekçilerin örgütlenme meşruiyetini ilke edinen ve işçi sınıfının sendikal mücadelesini güçlendirmeyi hedefleyen Umut-Sen, proleter coğrafyaların gerçeklerini konuşmak ve ortak bir mücadele hattı kurmak amacıyla 5 Kasım Pazar günü Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde (Maltepe, İstanbul) bir işçi konferansı düzenliyor.

Konjonktüre ilişkin somut tahliller ışığında sınıf mücadelesine stratejik bir yol çizme çabası, “Düşmanı tanı, dağıt ablukayı” başlığıyla gerçekleştirilecek konferansın politik çerçevesini oluşturuyor. İşçi sınıfının mücadelesini büyütmek isteyen herkesin katılımına açık olan konferans, bugünün hakikatinin inşa edildiği sanayi ve maden havzalarına, kanserli hücreler gibi yayılan AVM’lere, plazalara, inşaat şantiyelerine, yani gerçeğin çölüne odaklanmayı öneriyor.

Konferansa sayılı günler kalmışken, Umut-Sen’in kurulmasında doğrudan yer aldığı ve yakın çalıştığı bağımsız sendikaların temsilcilerinin yaptığı kısa değerlendirmeleri ve çağrıları paylaşıyoruz.


“İşçi sınıfının mücadelesini savunma halinden çıkarmak için tüm işkollarında çalışan işçilerin sendikalı ya da sendikasız olduğuna bakmadan birlikte fiili meşru mücadeleyi büyüteceğiz. Konsey, meclis, komitelerle söz-yetki-karar süreçlerinde işçilerin olduğu yolumuzu yürümeye ısrarla devam edeceğiz. Sarı sendikalardan, sendika ağalarından, patronlardan, sermayenin yanında yer alan iktidardan ve muhalefetten hesap soracağız. Kazanılmış hakları korumanın ötesinde daha fazla hak sahibi olmak için düşmanı iyi tanıyacağız, analiz edeceğiz, bu ablukayı işçilerin birliğiyle dağıtacağız.

Umut-Sen işçi konferansını ‘düşmanı tanı, dağıt ablukayı’ şiarıyla işsizler, işçiler, emekliler, barınamayanlar, kiracılar, öğrenciler, kadınlar, göçmenler, depremzedeler ve direnenlerle yapacağız.”

—Murat Bostancı, Umut-Sen Sözcüsü


“Biz işçiler için düşman ilk bakışta şirketin İK müdürü veya patronu gibi görünse de daha geniş açıdan bakıp onların nereden kudret aldıklarını sorgulamaya başlayınca, düşmanı daha net tanımlamak mümkün oluyor. Düşmanı ahtapota benzetmek doğru olacaktır: Düşman, emeği çevrelemeye çalışan bir yapı, tüm kollarını yargısıyla, kolluğuyla, siyasetiyle, sarı sendikasıyla, bürokrasisiyle güçlendiren bir yapı. Kısaca, bize dayatılan bu düzeni kuran ve koruyan yapı. Düşmana karşı birleşelim.

İşçileri birleştiren ve sesini yükseltip birbirlerini duydukları Umut-Sen’in düzenlediği konferans çok kıymetli. İşçilerin sesini duymak isteyenlerin, dayanışmayı büyütmek isteyenlerin ve taraf olmak isteyenlerin gelmesini önemli görüyorum. Güzel bir konferans olacağını gelen herkesin o salondan daha güçlü çıkacağına inanıyorum.” 

—Süleyman Şen, Ptt-Sen Genel Başkanı


“Yoksulluk ve zorunlulukla, mobbing ve ekonomik şiddet altında haftanın 7 günü 16 saat çalışan depo işçileriyle yıllardır ekmek ve onur kavgası veriyoruz. Biliyoruz ki yaşadığımız sorunlar sadece bizim işyerlerimizde yaşanmıyor. Milyonlarca işçi insan onurunu her gün ayaklar altına alan ağır koşullarda çalışmaya zorlanıyor. Trendyol depo işçilerinin de söylediği gibi ‘önce geçinemez hale getirip sonrasında borçlandırıyorlar, bu koşulları böyle dayatabiliyorlar. Direnmeyi ve örgütlenmeyi biliyorduk ama kendimizi yalnız ve güçsüz hissediyorduk.’ 

Hepimiz patronların karşısında kendimizi yalnız, güçsüz, borçluluk ve yoksullukla sıkışmış hissedebiliriz ama tarih işçilerin yüz binler olup meydanlara aktığı, haklar kazandığı ve patronların düzenlerini yıkıp kendi iktidarlarını kurduklarına da şahitlik etmiştir. Düzen henüz organize olan, örgütlü davranan işçilere bir çözüm bulabilmiş değil. Bu nedenle mücadele etmenin yollarını birlikte arıyoruz. Düşmanı doğru tanımlamazsak onu yenemeyiz. Bizim düşmanımız, bizi üç kuruşa çalıştırarak meslek hastalıkları ve iş cinayetleriyle her gün canımıza kast ederek onursuzluğu dayatan patronların düzenidir ve onların her türden işbirlikçisidir. Bugün düşmanlar karşısında dağınık olabiliriz ama asla güçsüz değiliz. Organize olursak ve birlikte mücadele edersek mutlaka biz kazanacağız. Her yıl Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen, direnen işçilerin buluştuğu Umut-Sen konferansını önemsiyoruz, bu yıl da konferansı birlikte örgütlüyoruz. Konferansa tüm üyelerimizi ve dostlarımızı bekliyoruz.”

—Neslihan Acar, DGD-SEN Genel Başkanı


“10 No’lu iş kolunda faaliyet yapan Bağımsız Emek Sendikamız ağırlıklı olarak market mağaza işçilerinin üye olduğu bir sendikadır. Her geçen gün artan hayat pahalılığı, yüksek fiyatlar biz çalışanlar üzerinde de uygulanan mobbinglere, uzun çalışma sürelerine neden oluyor. Yeri geldiğinde müşteri şiddetine uğrayan yeri geldiğinde zamların sorumlusu olarak gözüken kişiler oluyoruz. Oysa biz de emeğiyle geçinen ve aynı hayat pahalılığından muzdaribiz. Geçen hafta bir market işçisi kardeşimiz müşteriden ağır şiddet gördü, herkes seyirci kaldı. İşyerlerinde can güvenliğimiz bile korunmuyor.Buna dur demek için örgütleniyoruz. Dünyada ve ülkemizde biz emekçilere hak görülen açlık ve yoksulluk. İçinden geçtiğimiz böyle bir süreçte Umut-Sen’in çağırısı çok kıymetli, ablukayı birlikte dağıtmak için 5 Kasım Umut-Sen konferansında buluşalım.”

—Rıza Koyutürk, Bağımsız Emek Sendikası Genel Başkanı


1 No’lu avcılık, balıkçılık, tarım ve ormancılık işkolunda, 2022’de faaliyetlerine başlayan sendikamız, işkolu sınırına takılmadan tüm tarım emekçilerinin sesi, gücü, kolektif birliği olmak üzere yola çıktı. Tarımdan emeğiyle geçinen köylüler, mevsimlik işçiler, gündelikçiler, yarıcılar, yevmiyeciler, sera işçileri, balıkçılık işçileri gibi çeşitli kesimlerin farklı sorunlarını gündeme getirmek, patronlar ve şirketler karşısında birliklerini inşa etmek, mücadele etmek ve hak kazanmak gibi temel bir görevle yola çıkan Tarım-Sen, tarım işçilerinin özgün koşullarını ve mücadele kültürlerin görerek faaliyetlerini yürütüyor. İzmir’in Dikili ilçesinde yer alan Agrobay Seracılık işletmesinde işten atılmalara ve tazminat gaspına karşı 23 Ağustos’ta başlattığımız direniş iki ayı geride bıraktı. Büyük çoğunluğu kadın işçilerden oluşan bu işletmede yıllardır yaşanan pek çok haksız/hukuksuz durum bu direnişle gündeme geldi. Tarım, maden, sanayi, hizmet, turizm gibi mekansal olarak yakın işkolları başta olmak üzere, işçilerin kaderlerinin birbirleriyle ortak olduğunun bilinciyle, bizim gibi mücadele eden işçi kardeşlerimizle buluşmak, onların mücadelelerinden öğrenmek ve aynı kaderi paylaştığımızı hissetmek için herkesi konferansa davet ediyoruz.”

—Umut Kocagöz, Tarım-Sen Genel Başkanı


Dünyada yer üstünde doksan dokuz iş varsa yeraltında da bir tane iş var, o da madencilik. Madencilik dünyanın en ağır iş kolu. Madenciler çok akıllı ve çok da yiğit insanlardır, ama aynı zamanda korkuyu hiç bir zaman kıramayan insanlardır da. Bu korkuyu kıramadıkları için de ayrıştırılmaya elverişli insanlar olmuşlardır her zaman. Madenciler üzerindeki bu korkunun, sömürünün sermaye, siyaset ve sarı sendikalar aracılığıyla sağlandığını çok iyi biliyoruz. Ve gittiğimiz her yerde o yerin kaymakamını da aynı sofrada, valisini de aynı sofrada, milletvekilini de aynı sofrada, emniyet müdürünü de aynı sofrada, jandarmanın kolluk kuvvetini de aynı sofrada görüyoruz. Ve o sofrada yedinci bir koltuk yok arkadaşlar. Ya sen onlar gibi olacaksın, onlara uyacaksın ya da sen onları kendine benzeteceksin. Başka bir yol yok.

Bizim gibi sendikaların önündeki engel şu. Kanun diyorlar, hukuk diyorlar ve sendikal örgütlenmenin önünde taşlar, engeller dizilmeye başlıyor. Bunun en sarsıcı örneği olarak da örgütlenmenin önüne koyulan sendikal barajlar işçilerin kendilerinin yarattığı bizim gibi sendikaların işçilerle bir araya gelmesinin yolunu tıkıyor.

Saymakla bitmeyecek bu sömürü duvarının yıkılmasındaki tek yol ise Türkiye ve dünyadaki işçi sınıfının bir aradalığından geçiyor. O yüzden madencilerin de, inşaat işçilerinin de, tarım işçilerinin de, tüm işçilerin bir araya gelip birlikte tartışmasının ve yol açması gerektiğinin ortada olduğunu görüyoruz. O yüzden bu konferansa katılmaktan onur duyuyor, tüm işçi sınıfına sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

—Gökay Çakır, Bağımsız Maden İş Genel Başkanı

Son Eklenenler