1. Emperyalist işbölümü doğrultusunda ülkemizin doğasının ve insan bedeninin metalaştırılması amacıyla seferber edilmiş holding merkezleri ile bu direktifi yerine getirirken önlerine çıkacak olası hukuki ve fiili engelleri aşmak için seferber ettikleri resmi, siyasi, sivil ilişkilerin tamamını kapsayan “holdingci güçler” hem sömürü ve yağma sürecine yeniden rıza devşirmek hem de tahakküm gücünü elden bırakmamak için değişik siyasi elbiseler altında seçimlerde halkın tercihlerini belirlemeye, yönetmeye çalışıyorlar. Sol ya da sağ, siyasetin neredeyse tamamı bu holdingci güçlerin idaresi ve kontrolüne eklemlenmiş durumdadır. AKP’nin uzun yıllar başarıyla yürüttüğü bu koordinasyon bir süredir tekliyordu. Emekçi topluluklar, Mayıs 2023 genel seçimleri öncesinden beri yağma, gasp, sömürü pratikleri karşısında işçileşme ve yoksullaşma olgusunu daha çok hissediyor, gelecek kaygısı çekmeye başlıyordu. Bunun sonucunda önce AKP’den, sonra da Erdoğan’dan uzaklaşma arayışı tetiklendi. 14 Mayıs genel seçimlerinde holdingci güçlerin Millet İttifakı kanadı bu kesimlerle iletişim kuracak bir propaganda tarzından bilinçle uzak durmuş, adeta seçimi almak istememiştir. Buna rağmen Erdoğan ilk turda seçilemedi. Bu, onun pürüzsüz seçim kazanma tablosunda bir faça, sandıkların hakimi efsanesinin ilk çözülen düğümüydü. Yani yerel seçimin sonuç haritası bir ölçüde 31 Mart’ın çok öncesinden mevcuttu.
2. AKP, holding merkezlerinin tasarımıyla, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte ve geçiş ihtiyacını doğuran etmenlerden olan o güne kadar farklı toplumsal sınıfları kontrolünü kolaylaştıran sömürü ve yağmanın “görece hakkaniyetli” bölüştürülmesi tutumunu terk etmiş, sadece zengini kollayan bir yönelimi benimsemiştir. Yine AKP, bu sisteme geçişle birlikte kendini var eden seçmen tabanıyla canlı, dinamik ilişkisini terk etmiş, devletin bürokratik aygıtının resmi, yarı resmi yerel temsilcileri üzerinden ilişkilenmeyi tercih etmiştir. Valiler, kaymakamlar, il, ilçe sağlık, eğitim müdürleri, vb. parti aparatı kişiler halkla ilişkinin “partili” görevlileri olmuştur. Yerel ve genel yağmadaki halka düşen payın giderek daraltılması, halkın eskiden AKP teşkilatları ve vekiller üzerinden “reise” ilettikleri serzeniş kanalları da daralınca, emekçi toplulukları başka çareler aramaya yöneltmiştir. Yine AKP ve MHP belediyelerindeki rüşvet, yolsuzluk, yağma her yerelde halk tarafından gözlenmiştir. AKP ve MHP’nin yerel temsilcilerinin kibirli, üstten pratikleri, lüks harcama, alaycı güç yansıtan tavırları halkın benimseyeceği değil cezalandıracağı özellikler olmuştur. Cumhur İttifakı’nın Ankara adayı Turgut Altınok’un babasından kalan miras, kardeşlerine düşen mirası tahayyül etmek işi, yerellerde bildikleri benzer siyasi figürler dolayısıyla emekçi halkın günlük konuşmalarda iğneleyici şaka konusu olacak kadar yayılmıştır. Anlaşılan odur ki bu aşınmayı gören egemen sınıf, emekçilerin sınıfsal tepkilerle yüklü politik arayışını manipüle etmek üzere sağda kimi aktörleri ve devlet partisi CHP’yi bir peyzaj düzenlemesine tabi tutmuştur, CHP’nin solundan hizalananlar da kerteriz noktaları dönüşünce doğal olarak bu süreçten etkilenmiştir.
3. AKP, emperyalist merkezlerce dayatılan, holdingci güçlerin tüm kanatlarınca desteklenen Şimşek Programı’nı (OVP) seçimleri kaybetmek pahasına uygulamak zorunda kalmıştır. Asgari ücret düzeyinde ücretlere mahkum edilen 800 bin kamu işçisi, açlık sınırının altında ölüm aylıklarına mahkum milyonca emekli, kendi tarlasında dev şirketlerin kölesine dönüşmüş milyonlarca çiftçi, nerdeyse yüzde sekseni asgari ücretle çalışan milyonlarca işçi, atanamayacak mezun öğrenciler, yurt eylemleriyle yurdun dört yanında seslerini duyuran emekçi çocukları, iflas sınırındaki yüzbinlerce esnaf bu programla daha da yoksul ve çaresiz konuma itileceklerinin farkındalar. Ülkenin her il ve ilçesinde “üniversite” okuyan öğrencilerin büyük bölümü zincir marketlerde işçi olmak dışında seçenekleri olmadığını giderek daha fazla idrak ediyor. Merkezden yerele akıtılan sınırlı artığı da yerellerde büyük şirketler etrafında inşa edilmiş yerel oligarşilerce gasp edildiğinin farkında halkımız. Yani her köy ve mahallede bir iki kişi varsıllaşırken 98-99 kişi yoksullaştı. Halkımız bunu holding ekonomistlerinden ya da A Haber’den değil yaşadığı köy ya da mahalleden görüyor. AKP ve MHP’nin il ve ilçe örgütlerinde yönetici, yerel oligarşilerde konumu olanlar zenginleşirken kendi yoksullaşmasının kaynağını orada görüyor. AKP ve MHP örgütlerine yalvar yakar belediye ya da kamu kuruluşuna işçi olarak sokturduğu çocuğunun yükselen hayat pahalılığı karşısında aldığı asgari ücretle geçinemediğini görüyor.
4. Yeni bir holdingci aparat olan Yeniden Refah Partisi (YRP) oyunu yüzde altıya çıkardı. Urfa ve Yozgat’ı aldı, Düzce gibi bazı merkezleri az farkla kaçırdı. YRP son bir aya kadar AKP ile pazarlıkçı tutumunu sürdürüyordu. Aylar öncesinden bağımsız tutumunu net ortaya koysaydı en azından sandığa gitmemeyi tercih eden AKP seçmenin oyunu da alabilirdi. YRP’ye yön veren siyasi akılın kendini politik örgütsel olarak yeniden üretme potansiyeli sınırlıdır, yine de egemen sınıf devrimcilerin tasfiye olduğu bu ortamda sağ siyasetçi kumaşından daha ne cevherler ortaya koyar bilemeyiz. Bir seçim daha geçtikten sonra bu durum daha anlaşılır hale gelir. O siyasi aklın AKP’nin aşınmış figürlerine, örgütle ilk günden beri emek harcayanları ezerek listelerde daha önde yer vermesi bir hatasıyken, AKP’nin Filistin halkına siyonist İsrail rejiminin uyguladığı soykırımın en önemli tedarikçisi olması olgusunu teşhir etmeyi tercih ederek avantajını artırmıştır. Bu noktada YRP’nin emeksiz yemeğe oturduğunu da ifade etmeliyiz. Herhangi bir eylemin parçası olmadan muhafazakar emekçi toplulukların bu konudaki riyakarlığa gösterdiği haklı tepkiyi kolayca istismar edip bunu oya dönüştürmeyi başardılar. Biz, “Filistin İçin Bin Genç” hareketiyle İsrail’e soykırım tedariki yapan holdingleri ve holdingci güçleri teşhir eden bir konumda olduk. Kuşkusuz, gazeteci Metin Cihan’ın sağladığı resmi belgeler içeren bilgiler bu mücadelenin kaldıraçlarından biriydi. Seçimci solumuzun Gazze konusunda Metin Cihan’ın ortaya çıkardığı bilgi ve belgeleri YRP kadar kullanmamış olması tek kelimeyle rezalettir. Antiemperyalist, antisiyonist konum siyasal İslamcıların istismarcı pragmatizmine terk edilemez. Kerterizini holdingci güçlerden alan ve CHP’den doğru hizalananlar, tam da bu nedenle Filistin konusunda Türkiyeli devrimcilerin tarihsel tutumunun uzağına sürüklenmiştir.
5. CHP’nin, kötü adaylık tercihlerine rağmen, bu yerel seçimden başarılı çıkacağı öngörülüyordu. Söyledik, yazdık da. Holdingci merkezlerin önümüzdeki dönemde rakip iki iktidar aktörü olarak iki kanatta konumlandıracağı, AKP tarzı belediyecilik pratiğini AKP’den daha iyi yapmış olmalarıyla İmamoğlu-Yavaş olgusu ve Özel gibi atak bir liderle aşınmış iktidar karşısında yer almak başarıyı getirmiştir. Ancak 17 küsur milyon oyluk bu başarının olası bir başkanlık seçiminde Kılıçdaroğlu’nun 24 buçuk milyon oyunun ne kadarına denk geleceği ucu açık bir sorudur. Halkımız ders vermek açısından da, çare bulmak açısında da haklı olarak gücün karşısında en büyük gücü, yerelde bildiği, tanıdığı gücü tercih eder. Bu, kuraldır. Tepkisi sınıfsal olsa da siyasi çözümü (güçlü bir devrimci seçenek olmadığında) gerçekçi olandır. Devrimcilik iddiasında olanlar, seçilme ve oy atacağını seçme özgürlüğü elinden alınmış emekçi halkın seçmen olarak yaptığı, sol, sağ, özgürlükçü ya da muhafazakar tercihler üzerinden onları değerlendirmez. O mecburiyet zeminlerinin yaratığı boyundurukları ortadan kaldırmak için karşı toplumsal güç inşa etmek görevdir. “Siz emekçisiniz biz solcuyuz, bize oy vermelisiniz” demek böyle bir zemini inşa etmez, etmiyor. Tam tersine emekçi kesimleri bölen kimlik siyasetini yeniden ve yeniden inşa ediyor.
6. Son on beş yıldır yurdun dört bir yanında işçiler direniyor. Bir direniş diğerine bayrağı devrederek ilerliyor. İster sendikalaşma nedeniyle işten atılanlar, ister haysiyet talebiyle çalışma koşullarına itiraz edenler, ister insanca yaşamak için gerekli ücret talebini yükseltenler, ya da topraklarına çöken maden, enerji şirketlerine karşı tarlasını, doğasını korumak amacıyla ayaklananlar olsun emekçi halkımız direniyor. Bu direnişler ve mücadeleler sosyal medyada kendi mecralarını oluşturup birbirini seyrediyor, hatta kimi zaman birbiriyle bakışımlı hareket ediyorlar. Yine kamuda ve özel sektörde çalışan işçilerin sağcı veya solcu olduklarına bakılmaksızın en öndeki yüzde yirmilik dilimi bu direnişleri ve mecrasını izliyor, öğreniyor işyerlerindeki diğer yüzde seksene aktarıyor. Yani halkımız herkesi izliyor, biliyor. Birilerinin iddia ettiği gibi her şeyden bihaber değiller. Seçimler gibi süreçlerde bu “birikim” etkili oluyor “dip dalgalarında”. Örneğin Seydişehir’deki CHP tercihi Seydişehir işçi ve çiftçisi Cengiz Holding ve diğer şirketlerin rejim desteğiyle inşa ettiği yerel oligarşiye karşı direnişinin üzerine gelmiştir. Örneğin, Soma havzasındaki üç farklı ilin ilçeleri olan Soma, Kırkağaç, Savaştepe ve Kınık’ta CHP tercihinin 8 bin madencinin holdingler ve devlete karşı yürüttüğü, yıllar süren, kazanımla sonuçlanan hak mücadelelerinin bölgedeki her türden ilişkiyi sarsmasının da etkisi vardır. Aynı şekilde, Kütahya OSB’lerinde, madenlerinde yıllardır haklarına çökülen, kıdem biriktirmelerine izin verilmeyen işçilerden yana, bölgeyi işgal eden maden şirketlerine karşı kamucu söylemlerle yaklaşan istisnai bir il örgütünün varlığıdır CHP’ye kazandıran. Örneğin, Anagold işçisi şirketle bağı güçlü olan mevcut AKP’li belediye başkanı ve kendisi de eski AKP ilçe başkanı olan, şirketle ilişkisi olan CHP adayı yerine bugüne kadar şirketle ilişkisi olmamış kendisi de eski AKP ilçe başkanı olan MHP adayının kazanması için gizlice organize olup sonuca gittiler. Bu kavga Kastamonu Hanönü’nde maden şirketinin adayı MHP temsilcisi karşısında YRP adayını destekleyerek verildi, kıl payı kaybedilse de. Ermenek’te CHP’nin alması, beldesi Güneyyurt’ta kıl payı kaybetmesi de yine oradaki oligarşiye karşı madenleri işgal ederek direnen madencilerin mücadelelerinden, tepkilerinden ayrı değerlendirilemez. Emekçi halkımız her örnekte hesabını farklı adaylar üzerinde görmüştür. Çorum’da, Malatya’da AKP karşı CHP, YRP adaylarında toplaşan tepki iktidarı ciddi ölçüde geriletse de kazanamamıştır. Urfa’da YRP’nin ve DEM’in yükselişinde oradaki işçi direnişlerinden, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nde AKP’nin yaşadığı büyük oy kaybının tekstildeki direniş dalgasından ayrı değerlendirilmesi hata olur. Biz öteden beri bu dönüşümün bir sınıf kavgası dinamiği olduğunu görüyor, gözlemliyoruz.
7. Genel seçimlerde Kılıçdaroğlu’nun farkla kazanacağı yalanının büyütülmesi sürecinin parçası olup sonra da büyük bir hayal kırıklığı ve şaşkınlık yaşayan sosyalist hareket, üzerinden bu şaşkınlığı hızla atıp 90’larda devrimci hareketlerin tasfiye edilmesi sonrası önlerinde açılmış alanda seçimci gösterilere yeni bir hayal kırıklığı yaşamak üzere büyük şevkle hazırlandı. Üyelerinin en kıymetlilerini meclis üyesi, belediye başkanı adayı gösterip kerameti kendinden menkul, sosyalist, komünist, toplumcu, vb. belediyeciliklere oy istediler. İlk seçim değerlendirmelerinde “derdimiz seçim değil, devrim” lafları bile edebiliyorlar. Sonra da önümüzde erken seçim var tespitini hemen yapıştırıyorlar. Gıptayla izliyoruz bu kibirli analizcileri. Bu dostlarımızı sürekli uyardık. Devlet veya faşist güç saldırısıyla karşılaşmadan bizzat kendi tarzları, tavırları, tercihlerindeki tutarsızlıkları nedeniyle çuvalladılar. Kadıköy’de Maçoğlu’nun adaylığı her şeyden önce sosyalistlerin tarihsel, politik temayüllerine aykırı dedik, dinlemediler. Bizi düşman ilan edip anket şirketlerine güvendiler. Öte yandan sosyalist güçlere nezaketen bile sormadan erkenden adaylaştırılan Hizam Hasırcı’nın kazanmasını isteyen, ona daha fazla destek taşımak için üyeleri fiilen konum almış olan kazandıracak dostlarını bizzat seçim sürecinde sürekli aşağılamazdı. “Genel seçimde Defne’de şu kadar oy aldık, biz kazanıyoruz” diyenler ise Defne’deki diğer sosyalistlerin eleştirilerini yok saymazdı. Daha önce sağ partilerde boy göstermiş meşhurları, sağcı, solcu değil futbolcuları aday göstermek kendi kalene gol atmanın sözlük karşılığıdır. Umulur ki, Gebze gibi önemli bir işçi havzasında verilen yanlış pozlar, kibirli tutum ve alınan sonuç siyasi intiharın sözlük karşılığı olmasın. Anlaşılan o ki, ÖDP’nin Sema Pişkinsüt operasyonundan hiç ders alınmamış. Açık işletilmeyen adaylaştırma süreçleri ve ittifaklar gelir ayağınıza dolanır, TİP’teki eski ÖDP’liler bunu bilmeliydi. Düzen dışı muhalefetin sözcüsü olup bağımsız bir tutumla YRP’nin sahnelediği ucuz piyesin biraz daha sahicisini denemek yerine CHP’ye tepkili kesimlerden oy beklemek solcularımızı futbol deyimiyle hep ofsaytta bırakıyor.
Hopa’da İmamoğlu’nun tepeden ön seçimsiz atadığı adayını geçen dönemden farklı olarak bu kez zaten CHP’nin de uymayacağı mutabakata bile ihtiyaç duymadan koşarak destekleyenler, on kilometre ötedeki Kemalpaşa’da Hopa CHP adayının bacanağını aday göstererek bağımsız devrimci siyaset yaptıklarını iddia ettiler. Hozat’ta CHP’nin aday adayıyla girip seçim almış olmak, CHP’ye yanlış aday göstermiş olduğunu ispat etmiş oldu. Bütün bu garabet içinde Samandağı, Ovacık, Hozat, Saratlı, Hacıbektaş kazanımlarını önemsiyoruz. Umarız buralarda düzen dışı pratikler geliştirme konusunda disiplinli bir çaba ortaya çıkar. Önceki benzer deneyimler olumsuzluk ve tahribat ürettiler, bu kez benzer hataların tekrar edilmemesini isteriz, talep edilen her dayanışmaya da koşulsuz olumlu yanıt vereceğimizin bilinmesini isteriz.
8. DEM ise CHP’nin yeni liderliğiyle bakışımlı bir biçimde seçimin başarılı stratejisini hayata geçirdi. Seçim sürecinde gelişen potansiyel krizli süreçleri başarılı yönettiler. Hem üçüncü yol çizgisi hem AKP-MHP bloğunun kaybetmesini sağlayacak bir maharet de ortaya koydular. Her yerde aday göstererek batıdaki seçmenlerini seçeneksiz bırakmadılar. Hem de kayyum uygulamalarını, baskıları boşa çıkaracak tarzda belediye sayılarını artırarak çıktılar. Kars, Şırnak, Bitlis ve Siirt’te seçimlerin taşıma oyla gasp edilmiş olmasına rağmen, sonuçtaki başarı açık ve net. Kürt halkı özgürlük talebinde ısrarcı olduğunu bir kere daha ortaya koymuş oldu. Van’daki son pusuyu boşa düşürme sürecini de iyi yönettikleri ortadadır. Bu pusunun iktidar cephesindeki dağınıklığı da ortaya koyduğunu ifade etmek gerekir.
9. Yerel seçimler geride kaldı. Özellikle emekçi halk topluluklarının holdingci güç ilişkilerindeki konumlanışlarına göre yerelde tepki yansıtarak oy verdikleri partilerle bir gönül ilişkisi kurmadıklarının bilinmesi gerekir. Sandığa gitmeyen AKP seçmeninin kilit konumu unutulmamalıdır, İktidarı cezalandırmak için diğer partilere yönelmiş seçmenin geri dönüşü de imkansız değildir. Ancak daha fazla AKP’li seçmenin AKP’den kopma olasılığı da yabana atılamaz. Biz, önümüze kısa vadeli hedef olarak Şimşek Programı’nı işlemez kılmayı koymalıyız, tüm olanaklarımızı ve ilişkilerimizi bu programı dağıtmak hedefiyle harekete geçirmeliyiz. Bunun ilk adımı Temmuz ayında asgari ücrete, emeklilere zam yapılması gibi ekonomik karakterli bir talebin yaygınlaştırılması, bu doğrultuda sınıf mücadelesinin basıncının yükseltilmesi olur. Önümüzdeki 1 Mayıs’ı bu hedef doğrultusunda değerlendirmek holdingci güçlerin iktidar ve muhalefet kanadının ortak programı olan Şimşek Programı’nı teşhiri üzerinden propaganda faaliyetlerine, eylemlere girişmek önceliğimiz olmalıdır. Yine Filistin halkının soykırıma, Kürt halkının fiili kayyum uygulamalarına karşı mücadelelerinin yanında olmak, emperyalist heveslerle süren ve yeni cephelerle geliştirilmek istenen savaş politikalarına karşı net tutumlar, dayanışmalar ortaya koymak işçi sınıfı hareketinin ve devrimcilerin güncel görevlerindendir. Bu görevleri, hazırlıklarını sürdürdüğümüz partinin cephesi olarak devrimci siyasi bir güç merkezi inşa etmek görevinin aktüel uğrakları olarak idrak ederek hareket edeceğiz. İşçi sınıfını, emekçi halkımızı düzen dışı bir seçenekten mahrum bırakmayacağız.