Perşembe, Nisan 25, 2024

Ormanlarımızın ve savanlarımızın kundakçısı: Emperyalizm – Thomas Sankara

DOSYA: Neoliberal Dönemde Emperyalizm Tartışmaları II

Bir süredir emperyalizm tartışmalarının geri dönüşüne şahit oluyoruz. Sovyetlerin dağılma sürecinin ardından kapitalizmin küreselleşmesi, gezegen ölçeğinde kapsayıcı hale gelmesi ve her yerde neoliberal politikaların uygulamaya konmasıyla birlikte emperyalizm tartışmaları da bir dönem askıya alınmış ya da çerçevesini yeni küresel duruma adapte edemediği için günceli açıklamakta zorlanır hale gelmişti. NATO’nun kışkırtmaları üzerine Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı soykırım girişimi gibi yıkıcı olaylar ve Çin’in küresel pazar üzerindeki etkisinin Batı kapitalizminde yarattığı huzursuzluk bu tartışmaları yeniden başlatmanın gerekli, hatta kaçınılmaz olduğunu ortaya serdi. Biz de bu teorik arayışa katkı adına geçtiğimiz 40 yıldan tartışmaya değer bulduğumuz, hâlâ güncelliğini koruyan ya da bugünkü duruma ışık tutma potansiyeli olan yazıları bir dosya halinde “Neoliberal Dönemde Emperyalizm Tartışmaları” başlığıyla yayımlayacağız.

Ülkesindeki orman yangınları ve çölleşmeye sebep olan uluslararası süreçleri ele alan Sankara, bugün için eskimiş sayılabilecek bazı yanlarına rağmen oldukça erken bir tarihte emperyalizm ve ekoloji arasındaki ilişkiyi sorgulamaya girişiyor. Yazıyı Black Agenda Report’un aşağıdaki sunuşuyla birlikte yayımlıyoruz.


Black Agenda Report’un sunuş yazısı

Son günlerde, Thomas Sankara’nın “Emperyalizm ormanlarımızın ve savanlarımızın kundakçısıdır” konuşması internet ağında haklı gerekçelerle yeniden gündeme geldi. Kapitalizmin durmak bilmeyen habisliği ve emperyalizmin yorulmak bilmeyen genişlemesinin yol açtığı kıyametvari, değişken ve acımasızca ölümcül hava koşulları, kelimenin tam anlamıyla alevler içinde ve yaşam formlarını yok olma sınırına iten bir gezegen yarattı. Lahaina’dan Lytton’a, tüm topluluklar kül oldu, Kuzey Afrika’dan Nunavut’a eşi benzeri görülmemiş orman yangınları şiddetlendi ve her yerde hava kalitesi düşerken sıcaklıklar arttı. Peki bu esnada küresel ısınmayı tersine çevirmeye yönelik resmi, hükümet çabaları ne durumda? Ya yarım yamalak ve acemice ya da hiç yok. Hatta bazen, sözde yeşil ekonomiye yönelik çabalar, eski maden çıkarma uygulamalarının yeni ama boş bir dille süslenmesinden ibaret. Yeşil kapitalizm yine de kapitalizm ve kökü hala beyaz emperyalizmine gidiyor.

Sankara ise ekolojik yıkım sorununun köklerinin kapitalizm ve emperyalizmde olduğunu farketmiştir. Bunu Burkinabe halkının deneyiminden çıkarmıştı. Ormansızlaşma ve endüstriyel büyümenin çölleşme ve ölümün hızlanmasına yol açtığı ve çözümün sadece ağaçların yeniden dikilmesinde değil, devrimde yattığı fikri Sahel’in kıyısından dünyanın geleceğine uzanan bir görüştü. Bugünün perspektifinden bakıldığında, Sankara’nın konuşması nerdeyse ileri görüşlüdür, ve umarız kehanetini duymakta geç kalmamışızdır.

Sankara’nın “Emperyalizm ormanlarımızın ve savanlarımızın kundakçısıdır” başlıklı konuşması 5 Şubat 1986 tarihinde Paris Sorbonne’da düzenlenen Birinci Uluslararası Silva Ağaçlar ve Ormanlar Konferansı’nda [1ère Conférence internationale sur l’arbre et la forêt] yapılmıştır. Ouagadougou’da yayımlanan Carrefour africain dergisinin 14 Şubat 1986 tarihli sayısında yayınlanmış ve Thomas Sankara Anlatıyor: Burkina Faso Devrimi 1983-1987 kitabında tercüme edilmiş haliyle yer almıştır.


Thomas Sankara’nın 5 Şubat 1986 tarihli konuşması

Anavatanım Burkina Faso, 20. yüzyılın sonuna gelirken insanlığın hala muzdarip olduğu tüm doğal kötülüklerin damıtılmış hali olarak bizzat insanlığın kendisini görmek ve adlandırmakta şüphesiz haklı gerekçeleri olan nadir ülkelerden biridir.

Sekiz milyon Burkinabe, yirmi üç yıl boyunca bu gerçeği acıyla içselleştirmiştir. Annelerinin, babalarının, kızlar ve oğullarının açlık, kıtlık, hastalık ve cehalet yüzünden kitleler halinde ölümünü izlediler. Göletlerin ve nehirlerin kurumasını gözyaşları içinde izledir. 1973’ten bu yana çevrenin bozulduğunu, ağaçların öldüğünü ve çölün devasa adımlarla ülkeyi istila ettiğini gördüler. Sahel’deki çölün her yıl yedi kilometre genişlediği tahmin ediliyor.

Burkina Faso’da, uzun bir zaman diliminde olgunlaşan ve sonunda 4 Ağustos 1983 gecesi örgütlü ve meşru bir şekilde demokratik halk devrimi olarak patlak veren isyanı, ancak bu gerçeklere bakarak anlayabilir ve kabul edebiliriz.

Ben burada yalnızca, doğal çevrelerinin ölümünü pasif bir şekilde izleyip, kendi ölümünü izlemeyi reddeden bir halkın mütevazı bir sözcüsüyüm. 4 Ağustos 1983’ten bu yana su, ağaçlar ve yaşam, Burkina Faso’ya liderlik eden Ulusal Devrim Konseyi’nin gerçekleştirdiği tüm eylemlerde, hayatta kalmak için olmasa da, temel ve kutsal unsurlar olmuştur.

Bu bağlamda, özellikle de Cumhurbaşkanı Sayın François Mitterrand başta olmak üzere, dünyanın sefaletine karşı duyarlı ve dünyaya açık Fransız halkına ve hükümetine siyasi dehalarını ve açık görüşlülüklerini gösteren bu girişimden dolayı şükranlarımı sunmak zorundayım. Sahel’in kalbinde yer alan Burkina Faso, halkının hayati kaygılarıyla mükemmel bir uyum içinde olan girişimleri her zaman takdir edecektir. Ülkemiz, faydasız zevk gezilerinin aksine, ne zaman gerekirse bunun gibi gezilerde hazır bulunacaktır.

Yaklaşık üç yıldır halkım, Burkinabe halkı, çölün genişlemesiyle savaşıyor. Dolayısıyla bu platformda kendi deneyimlerinden bahsetmek ve aynı zamanda dünyanın dört bir yanından diğer insanların deneyimlerinden faydalanmak bizim görevimizdir. Burkina Faso’da yaklaşık üç yıldır her mutlu olay, evlilik, vaftiz, ödül törenleri, önde gelen kişi veya diğerlerinin ziyaretleri her zaman ağaç dikme töreniyle kutlanıyor.

Başkent Ouagadougou’daki tüm öğrenciler 1986 yılı kutlamalarında, kendi elleriyle 3.500’den fazla gelişmiş pişirme ocağı yaparak annelerine hediye etti. Bu hediyeyle, kadınların iki yıl boyunca kendi elleriyle yaptıkları 80 bin ocağa ek olarak, yakacak odun tüketimini azaltmaya, ağaçları ve yaşamı korumaya yönelik ulusal çabaya katkı koydular.

Hak sahiplerinin 4 Ağustos 1983’ten bu yana inşa edilen yüzlerce kamu konutundan birini satın alabilmeleri ya da kiralayabilmeleri, asgari sayıda ağaç dikme ve onları gözbebeği gibi büyütme sözü vermelerine bağlıdır. Bu konutları alan ama taahhütlerini yerine getirmeyenler, zehirli dokunuşların sistemli ve tek taraflı olarak karalamaktan zevk aldığı Devrimi Savunma Komitelerimizin uyanıklığı sayesinde çoktan tahliye edilmişlerdir.

Burkina Fasolu ve komşu ülkelerden gelen dokuz ay ile on dört yaş arasındaki 2,5 milyon çocuğu ülke genelinde; kızamık, menenjit ve sarı hummaya karşı aşıladıktan, başkentimizde içme suyu gibi hayati ihtiyaçtan yoksun olan 20 kadar bölgeye, 150’den fazla kuyu açtıktan, okuma yazma oranını iki yıl içinde yüzde 12’den yüzde 22’ye çıkardıktan sonra, Burkinabe halkı yeşil bir Burkina için mücadelesini muzaffer bir şekilde sürdürmektedir.

Beş yıllık planımız devam ederken, ilk girişimlerin parçası olan on beş aylık Halk Kalkınma Programı himayesinde on milyon ağaç dikildi. Köylerde ve gelişmiş nehir vadilerinde ailelerin her birine yılda yüz ağaç dikmek zorunluluğu getirildi.

Yakacak odun kesimi ve satışı baştan aşağı yeniden yapılandırıldı ve sıkı bir yasal düzenlemeye tabi kılındı. Bu yapılandırmalar, kereste tüccarı kartına sahip olma zorunluluğundan, odun kesimi için belirlenen bölgelere uymaya ve ormansızlaştırılan alanların yeniden ağaçlandırılmasını sağlama zorunluluğuna kadar çeşitli uygulamalar içermektedir. Bugün her Burkinabe kasabası ve köyü atalarından kalma bir geleneği yeniden yaşatıyor ve bir orman korusuna sahip oluyor.

Halk kitlelerini, kendi sorumlulukları konusunda bilinçlendirme çabaları sayesinde şehir merkezlerimiz başıboş hayvan belasından kurtulmuştur. Kırsal bölgelerimizde ise başıboş göçebelikle mücadele etmek amacıyla, hayvanlar bir yerde toplanarak, hayvancılığın yoğun şekilde teşviki devam etmektedir.

Suç teşkil eden tüm ormanlık alan kundaklama eylemleri, köylerdeki Halk Uzlaştırma Mahkemeleri tarafından yargılanmakta ve yaptırıma tabi tutulmaktadır. Belirli sayıda ağaç dikme zorunluluğu bu mahkemeler tarafından verilen cezalara örnektir.

10 Şubat-20 Mart tarihleri arasında, kooperatif köy gruplarının yetkililerinden oluşan 35 binden fazla köylü, ekonomik yönetim, çevre organizasyonu ve bakımı konusunda temel kurslara katılacak.

7 bin köy fidanlığını beslemek için “orman tohumlarının halkçı hasadı” adı verilen geniş çaplı bir operasyon, 15 Ocak’tan bu yana Burkina’da yürütülmektedir. Tüm bu faaliyetleri “üç savaş” etiketi altında topladık.

Bayanlar ve baylar:

Niyetim, halkımın ağaç ve ormanların savunulması konusunda gösterdiği mütevazı devrimci deneyime sınırsız ve abartılı övgü yağdırmak değildir. Niyetim, Burkina Faso’da insanlar ve ağaçlar arasındaki ilişkide meydana gelen derin değişimler hakkında mümkün olduğunca açık bir şekilde konuşmaktır. Niyetim, ülkemde Burkinabèliler ile ağaçlar arasında oluşmakta olan derin ve samimi bir sevginin doğuşuna ve gelişimine mümkün olduğunca doğru bir şekilde tanıklık etmektir.

Bunu yaparken, Sahel gerçekliğimizle birlikte bulduğumuz belirli yol ve araçlarlarla, teorik kavramlarımızı; gezegenin her yerinde ağaçlara saldırmaya devam eden bugünkü ve gelecekteki tehlikelere çözüm arayışında uygulamaktır.

Bizim ve burada bugün toplanmış herkesin çabası, sizin ve bizim birikmiş deneyimlerimizle, ağaçlarımızı, çevremizi ve kısacası hayatlarımızı kurtarma mücadelesinde bize zafer üstüne zafer kazandıracaktır.

Ekselansları, hanımefendiler ve beyefendiler…

Her gün saldırıya uğrayan ve yeşilliğin mucizesini, söylenmesi gerekenleri söyleme cesaretiyle ayağa kalkmasını bekleyenlerle, bizsiz düşünülmeyecek bir mücadeleye, sizin de katılacağınız umuduyla buraya geldim. Doğanın acımasızlığından yakınırken size katılmaya geldim. Ama aynı zamanda, türünün talihsizliğinin esas kaynağı bencillik olanları da kınamaya geldim. Sömürgeci yağma, ormanlarımızı yarınlarımız için yenilemeyi düşünmeden yok etti.

Karada ve havada vahşi ve öldürücü saldırılarla biyosferin bozulması, cezasız kalarak devam etmektedir. Duman püskürten tüm bu makinelerin ne ölçüde katliam yaydığı hakkında çok az şey biliyoruz. Bunu ölçecek araçlara sahip olanların suçluları bulmaya hiç niyeti yokken, bunu yapmaya niyeti olanlarınsa teknolojik araçları yok. Onların elinde sadece sezgileri ve en içten inançları var.

İlerlemeye karşı değiliz ama başkalarının haklarını suç teşkil edecek şekilde ihmal eden anarşik bir ilerleme anlayışı da istemiyoruz. Bu nedenle, çölün genişlemesine karşı verilen savaşın insan, doğa ve toplum arasında bir denge kurma savaşı olduğunu da göstermek istiyoruz. bu, kaderin bir oyunu değil, öncelikle siyasi bir mücadeledir.

Ülkemde Çevre ve Turizm Bakanlığı’nın tamamlayıcısı olarak bir Su Bakanlığı’nın kurulması, sorunları çözebilmek için onları net bir şekilde formüle etme arzumuzu göstermektedir. Mevcut su kaynaklarımızı, sondaj operasyonlarımızı, rezervuarlarımızı ve barajlarımızı işletmek için gerekli finansal araçları bulmak için mücadele etmeliyiz. Tam da burada, bankaların ve diğer finansal kuruluşların dayattığı ve bu alandaki projelerimizi mahveden tek taraflı sözleşmeleri ve acımasız koşulları kınamak gerek. Ülkemizin travmatik borcuna yol açan ve her türlü anlamlı uygulama alanını ortadan kaldıran da işte bu dayatmalardır.

Ne yanlış Malthusçu argümanlar (ki bence Afrika hala nüfusun az olduğu bir kıtadır) ne de gösterişli ve demagojik bir şekilde “ağaçlandırma operasyonları” olarak adlandırılan tatil köyleri sorunlarımıza bir çözüm getirmiyor. Bu sefaleti üreten ve satanların sessizliğini bozan kel ve uyuz köpeklermişiz gibi, biz ve çaresizliğimizin ağıt ve çığlıkları reddediliyor.

İşte bu nedenle Burkina, diğer yıldızlar ve gezegenlerde yaşama arayışına feda edilen muazzam miktardaki paranın en az yüzde 1’inin, tazminat olarak, ağaçları ve yaşamları kurtaracak projelerin finansmanında kullanılmasını önermiş ve önermeye devam etmektedir. Marslılarla kurulacak bir diyalogun cennetin yeniden fethettireceği umudundan vazgeçmiş değiliz. Ancak bu arada, dünyalı olduğumuz için, sadece cehennem ya da araf seçenekleri ile sınırlı bir geleceği reddetme hakkımızı kullanıyoruz.

Böyle açıklandığında, ağaçlar ve ormanlar için verdiğimiz mücadele her şeyden önce demokratik ve halkçı bir mücadeledir. Çünkü bir avuç orman mühendisi ve uzmanının steril ve masraflı bir şekilde kendilerini paralaması asla başarılı olamaz! Üç bin metre derinlikte petrol kuyuları açmak için bol para bulurken, içme suyu için yüz metre derinlikte kuyu açacak parayı bulamayan, ne kadar samimi ve övgüye değer olurlarsa olsunlar, çok sayıda forum ve kurumun vicdanlarıyla harekete geçmesi de Sahel’i yeniden yeşillendiremez!

Karl Marx’ın dediği gibi, sarayda yaşayanlar kulübede yaşayanlarla aynı şeyleri, aynı şekilde düşünmezler. Ağaç ve ormanları savunmak için verilen bu mücadele her şeyden önce emperyalizme karşı verilmektedir. Çünkü emperyalizm ormanlarımızı ve savanlarımızı ateşe veren esas kundakçıdır.

Ekselansları, hanımefendiler ve beyefendiler:

Bereketin, neşe ve mutluluğun yeşilinin hak ettiği değeri görebilmesi için devrimci mücadele ilkelerine güveniyoruz. Faso’muzun ölümünü durdurmak ve ona parlak bir gelecek sağlamak için Devrimin gücüne inanıyoruz.

Evet, ağaç ve ormanların sorunu nihayetinde birey, toplum ve doğa arasındaki denge ve uyum sorunudur. Bu mücadele sürdürülmelidir. Görevin büyüklüğü karşısında geri çekilmemeliyiz. Başkalarının acılarına sırtımızı dönmemeliyiz, çünkü çölün yayılması artık sınır tanımıyor. Bu mücadeleyi ancak arı değil de mimar olmayı seçersek kazanabiliriz.* Arı ve mimar, evet! Bu satırların yazarı mazur görürse, bu ikili benzetmeyi üçe çıkaracağım: arı, mimar ve devrimci mimar.

Ya vatan ya ölüm, biz kazanacağız!

Teşekkür ederim.


*Sankara burada François Mitterrand’ın L’Abeille et l’Architecte (Arı ve Mimar) adlı kitabına atıfta bulunuyor.

Çeviri: Melike Özbay
Yazının orijinali: SPEECH: ‘Imperialism is the arsonist of our forests and savannas’, Thomas Sankara, February 5, 1986

Son Eklenenler