Salı, Mart 19, 2024

NE DEPREM NE BİNA, BU SÖMÜRÜ VE ZULÜM DÜZENİ ÖLDÜRÜYOR!

Bu sabaha karşı Maraş Pazarcık merkezli, çok sayıda ili etkileyen ve çevre ülkelerden de hissedilen, 1999 Marmara depreminden daha büyük bir deprem yaşandı; tüm kalbimizle ve gücümüz oranında, felaketlerden her zaman en büyük zararı gören yoksul halkımızın yanındayız. Ve başka ülkelerde küçük kayıplarla atlatılan benzer olaylarda, bizi ağır bedeller ödemeye mahkûm eden bu sömürü ve zulüm düzenini yönetenlerin sonuna kadar karşısındayız!

Dün Marmara, Elazığ, İzmir depremlerinden sonra da söylediğimiz gibi “doğal afet” yoktur, sömürü ve zulmün hüküm sürdüğü ve buna boyun eğdiğimiz her yerde yangın, sel, deprem, kasırga ne olursa olsun; yalnızca toplumsal felâketler vardır ve sorumlusu bu düzenin efendileridir! İktidarın sömürü çarklarını görünmez kılmak için geleneğe dönüştürdüğü gerçekleri gizleme gayretleri yüzünden, bu felâketin gerçek boyutlarını ve asli sorumlularını da hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Ancak şunu çok iyi biliyoruz: Bu yalnızca binlerce canın yok olduğu bir olay değildir, etkisi yıllarca sürecek sorunlar zincirinin başlangıcıdır ve sorumluları bugüne dek bizi yönetenlerdir!

Türkiye bir deprem ülkesidir, bunu bilmeyen yok. Dahası, bilim insanları yüzyıllardır önemli bir depremin yaşanmadığı Doğu Anadolu fay hattı üzerinde büyük bir deprem beklediklerini defalarca açıkladılar. MTA’nın 2012’de, AFAD’ın 2018’de yayınladıkları haritalara göre ülkede 5.5 ve üzerinde deprem üretebilecek nitelikte 500 dolayında diri fay hattı var. Bunların bir bölümü, bugün felâketin yaşandığı Kahramanmaraş, Osmaniye ve Hatay’ın da içinde yer aldığı 30’a yakın il merkezinden geçiyor. Buralarda yıkıcı bir depremin olacağı kesin, yalnızca zamanı bilinmiyordu, işte yaşıyoruz. Peki, iktidar ne yapıyor? Küçük ortağı BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin geçtiğimiz günlerde övünerek açıkladığı gibi, yeni bir imar affına hazırlanıyor! Türkiye’de kentleşmenin artmaya başladığı 1948’den bugüne 22, yalnızca AKP iktidarı döneminde 8 imar affı çıkartılmış ve şimdi 9.ya hazırlanıyorlar.

İmar affı; herhangi bir mühendislik hizmeti almamış, denetlenmemiş, belediyelerin imar sınırları dışında kalan kaçak yapılara izin vermek demek. Bir deprem ülkesinde bu, beton bir tabuta gönüllü olarak girmek anlamına gelir. Bir kısım konut sahibi düşük maliyetle başını sokacak bir ev edinmek için bunu kabul ederken, bir kısmı iki kat taşıyacak kolon ve kirişin üstüne kaçak bir kat daha ekleyerek ek kazanç elde etmeye çalışır. Ama asıl malı götürenler, nasıl olsa af çıkacağını bilerek kaçak rezidans, gökdelen, otel, AVM, güzel manzaralı villa yapıp satanlardır. Bir taşla iki kuş vuran iktidarlar ise bir yandan af sayesinde yoksullardan oy toplarken, diğer yandan yandaşlarının maliyetsiz elde ettikleri emlâk kârlarından payını alır.

Bizim gibi ülkelerde sanayi yatırımları küresel şirketlerle ortak yapıldığı için, kârın büyük bölümü ülke dışına akar. Bu yüzden ülke içi sermaye dolaşımını sağlamanın kolay yollarından biri olarak, inşaat sektörünün önü açılır. Kentler arsa üretim merkezine dönüştürülürken, emlâk alım satımı üzerinden büyük ticari kârlar sağlanır, kara para aklanır ve döviz kazanılır. Ev kredileri üzerinden bankalar da payını alır. Devlet birkaç göstermelik uygulama dışında, yıllardır yurttaşını ucuz konut sahibi yapmayarak müteahhitler ve bankaların insafına terk eder. Zaten hangisi olursa olsun iktidara gelen partilerin yerellerdeki en büyük destekçileri müteahhitlerdir. Ve sömürü çarkı bir kez böyle düzenlendiğinden, 1999 depremi sonrası toplanan yardımların hesabı da verilmez.

1999 depremi sonrası “1 yıllığına” diye geçici olarak çıkartılan deprem vergileri, AKP iktidarı döneminde 2003’de “Özel Tüketim Vergisi” adıyla kalıcı hale getirilerek toplanmaya devam ediliyor. Geçtiğimiz günlerde muhalefet partileri tarafından verilen ama AKP ve MHP oylarıyla reddedilen soru önergesinden öğrendiğimize göre, bugüne dek Marmara depremiyle ilişkili 75 milyar dolar toplanmış. Deprem için gelen 159 trilyon tutarındaki yardım parası ise cabası. Evsizleri ev sahibi yapmaya, güvenli yerleşim alanları kurmaya ve birçok altyapı eksikliğini gidermeye fazlasıyla yetecek olan bu paralar ortada yok. Çeşitli dönemlerde ilgili bakanlar büyük bir pişkinlik içinde, bunların duble yol, hızlı tren hattı yapımı ve memur maaşlarına gittiğini söylediler. Riskli bina ve yerleşim yerleriyle ilgili bir şey yapılmayarak, bir depremle yıkılmaları bekleniyor. Bu arada kentlerde yeşil alanlar, depremde toplanma yeri olarak kullanılacak araziler sürekli yeni yapılarla işgal ediliyor. İktidar dağı bayırı “millet bahçesi” yapmakla ve uzaya ilk Türk astronotu göndermekle övünedursun; bu depremde de gördüğümüz üzere yalnızca yurttaşların konutları değil, hastaneler, okullar, önemli ulaşım hatları da yıkılıyor. İktidar, toplum düzeninin resmî simgeleri olan kamu binalarına bile sahip çıkmıyor, değil ki biz yurttaşlarını korusun.

Deprem olmasa hastalık, o olmasa yoksulluk, işsizlik, savaşlar yüzünden ölüyoruz. Bu depremde de yakınlarını kaybeden, sakat kalan, işi, evi, gelecek hayalleri yok olan bizler sayısız sıkıntılarla boğuşurken, sanılmasın ki tüm bu dertlerden sorumlu olanlar ölümsüzdür; bugünkü iktidar başta olmak üzere şimdiye dek bizi yönetenler er geç, kurdukları bu düzenin enkazı altında kalacaklardır!

Son Eklenenler