Eğitim öğretim yılında bir dönem daha geride kaldı. Geçtiğimiz 2022-2023 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Örgün Eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de toplam 70 bin 383 eğitim kurumu/okulu içinde devlete ait kurum/okul sayısı 56 bin 200 (yüzde 80) iken, özel okulların sayısı 14 bin 124 oldu. Bu sayılara dershane ve kurs merkezleri dahil değil çünkü 2015’te yürürlüğe giren kanunla dershaneler ve kurs merkezleri kapatılarak özel okullara dönüştürüldü. Ancak kimi kurum özel okula geçiş yaparken kimi ise farklı yöntemlerle varlıklarını sürdürmeye devam ediyor. Yani aslında MEB tarafından yayımlanan raporda özel sektör öğretmen ve kurum sayıları gerçekliği yansıtmıyor. MEB’na göre resmî ve özel eğitim kurumlarında görev yapan öğretmen sayısı 2022-2023 eğitim öğretim yılında 1 milyon 201 bin 138. Hem yukarıda bahsettiğim muallaklık hem de özel eğitim kurumlarında her bir öğretmene atama yapılmama sebepleriyle net sayıya ulaşmak pek mümkün olmasa da yaklaşık olarak 400 bin özel sektör öğretmeni olduğunu tahmin ediyoruz.[1]
Özel sektörde çalışan binlerce öğretmenin varlığına rağmen kamu ve özel sektör arasındaki hem özlük hakları ve sosyal haklar hem de ücret politikaları arasında ciddi farklılıklar olduğunu görüyoruz. Devlet okullarında görev yapan öğretmenler devlet memurlarını kapsayan 657 sayılı kanuna tabii tutularak kamu görevlisi olarak görev yaptığı için, belirtilen kanunla memurlara tanınan haklara sahip. Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yine kamuda çalışan öğretmenlik mesleğine özel haklar yer almaktadır. Elbette kamuda çalışan öğretmenlerin çok iyi imkanlara sahip olduğundan bahsedemeyiz ancak özel sektörde çalışan öğretmenler özlük, sosyal hakları dahi tanınmayan, itibarsızlaştırılmanın, değersizleştirilmenin oldukça yakıcı halini yaşıyor. 2022 yılında Cumhurbaşkanı’nın Öğretmenlik Meslek Kanunu‘nu bir bayram havası ile ilan ettiği “Kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler arasındaki ayrımı kaldırıyoruz.” cümleleriyle sözleşmeli, kadrolu ve özel sektörde çalışan öğretmenlerin haklarında rasyonel bir düzenleme ve iyileştirme beklenirken düzenleme bir meslek kanunu niteliği taşımadığı gibi sadece birinci derecedeki sözleşmeli öğretmenlere verilecek olan 3600 ek gösterge başta olmak üzere, ekonomik düzenlemelerle ilgili maddeler 15 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu tarihe ve kanunun içeriğine bakarsak öğretmenlerin yine bir nevi seçim propagandası olarak görüldüğünü söyleyebiliriz. Kanun’a göre öğretmenler uzman öğretmenlik gibi unvanlarla kariyer basamaklarını bir bir tırmanabilecek(!) Ancak bu yükselme ‘kademe ilerleme cezası almamış olmaya’ bağlı. Yani sendikal örgütlenmeyi tıkayan, ‘nitelikli-niteliksiz öğretmen’ algısı ile rekabete dayalı ve öğretmenliği daha da itibarsızlaştıran yeni bir sömürü belgesinin ilanı oldu bu kanun. Özel sektör öğretmenlerinin en temel talebi olan taban maaş uygulamasını onaylayan bir meslek kanunu beklenirken, bu meslek kanunu öğretmenlerin haklarını ifade etmek bir kenara dursun sömürüyü daha da katmerliyor.
MEB’na bağlı faaliyet yürüten özel öğretim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin ağır sömürü koşulları altında çalıştırılmaları yine kamu ile özel sektör öğretmenliği arasındaki farkı net şekilde belirliyor. Özel kurumda çalışan bir öğretmen ortalama 8-10 saat gibi bir mesai saatlerinde çalıştırılıyor. Özel okulların yönetimleri tarafından öğretmene yüklenen idari evrak işleri ve öğrenciyi dahası müşteriyi kaybetmemek adına düzenli yapılması gereken veli aramaları evde de yürütülen ve ücreti ödenmeyen 8-10 saatlik mesai saatlerinin dışında kalıyor elbette. Ücretlerin patrondan yani aslında veliden alınması, velilerin patronlardan öğretmenlik mesleği tanımına uymayan birçok istekte bulunabilmelerine; patronların öğretmenlere ağır mobbing’ler uygulamasına sebep oluyor. Yani patronun öğretmene istediğini istediği şekilde yaptırma baskısı hiçbir zaman bitmiyor. ‘Her şeye rağmen’ derslere güler yüzle girme motivasyonuna zorlanan, örneğin bir akşam önce ev sahibinin arttırdığı kirayı vermezse evden çıkarılma korkusunu düşünen bir öğretmenin, sabahındaki derste verimli ve güler yüzlü olmasını beklemek de bu mobbing’lere dahil. Elbette ki öğretilen vicdan duygusu ile öğretmen her ne kadar tüm bu kaygıları yansıtmamaya çalışsa da bu pek mümkün olmuyor kaldı ki mümkün olması da gerekmiyor. Sektörde yaşanan bir başka temel sorun belirli süreli sözleşmelerle güvencesiz ve birçok kurumda kayıt dışı çalıştırılan emekçilere bu sözleşmeler yasal olmayan şekilde 10 ay gibi bir süreyle imzalatılıyor. Yani sistem, yılın iki ayında işsiz kalan, yaz aylarında ek işler yapmak mecburiyetinde bırakılan özel sektör öğretmenlerini oldukça ağır şekillerde sömürüyor ve Milli Eğitim Bakanlığı denetimsizlikle bu sömürüye göz yumuyor hatta ortak oluyor. Asgari ücretin biraz üstünde ücret alan ama yine yasal olmamasına rağmen asgaride eşitleyecek şekilde ücretin bir kısmını patronun elden geri aldığı binlerce öğretmen olduğunu biliyoruz ve yeni asgari zamla birlikte ücreti asgarinin altında kalan binlerce öğretmenin varlığını da. Patronlar ücret politikasını belirli süreli iş sözleşmelerinde yazıldığı üzere manipülasyon ile uygulamaya çalışırken; “Sözleşme süresinde yazılan ücret ne ise aynı şekilde devam edeceğiz, yoksa siz bilirsiniz.” tehdidi ile öğretmeni halihazırda boğuştuğu yoksulluk içerisinde işsiz kalma korkusuyla karşı karşıya bırakıyor. Yalnızca değindiğim birkaç cümlede dahi onca haksızlığı tespit etmek mümkün. Mesela belirli süreli iş sözleşmesi ile her an işten çıkarılma korkusu altında güvencesiz çalışma koşulunun dayatılması, 10 ay yapılan anlaşmalarla öğretmenlerin yılın kalan 2 ayında işsiz kalıyor oluşu ve devamında bir yılını doldurmamış olan öğretmenin kıdem tazminatının üzerine çökülmesi, zaten çoğu kurumda asgariden yatırılan sigorta primlerinin kesintiye uğraması, ara zam ve iyileştirmelerin hiçbirinin esamesinin dahi okunmaması gibi gasplardan bahsediyorum. Bunlara karşılık “biz bu zamların altından kalkamayız bu yüzden aynı oranda zam yapmamız mümkün değil.” diyerek tabiri caizse ‘ağlayan’ patronların imdadına ise “2023 yılında özel okul zammı yüzde 65 olacak” şeklinde açıklama yapan Mili Eğitim Bakanı Mahmut Özer koştu. Öğretmene yüzde 54,5’lik gibi bir zam dahi çok görülürken patronların kurumlarına yüzde 65 zam yapma hakkını veren iktidarın da bakanın da kimden yana olduğunu görebiliyoruz. Kaldı ki kimi özel okullar sayfalarında yeni yıldaki zam oranlarını yüzde 100, yüzde 120 gibi sayılarla açıkladı. Üstelik yemekhane ve servis ücretleri bu yeni fahiş ücretlere dahil değil.
Şimdi 2022-2023 ile 2023-2024 dönemlerinde bazı özel okulların artan yıllık ücretlerine bakalım.
Tablo 1: 2022-2023 eğitim öğretim yılı.
TED Koleji Atakent Kampüsü İlkokul 1. Sınıf | 70.471 TL |
Yemek | 14.250 TL |
Toplam | 84.471 TL |
Bilfen Ataşehir İlkokulu 1. Sınıf | 99.500 TL + KDV |
Yemek | 13.600 TL + KDV |
Toplam | 113.100 TL + KDV |
Fide Okulları İlkokul | 99.360 TL + KDV |
Yemek | 14.000 TL + KDV |
Toplam | 113.360 TL + KDV |
Tablo 2: 2023-2024 yeni eğitim öğretim yılı.
TED Koleji Atakent Kampüsü İlkokul 1. Sınıf | 156.524 TL |
Yemek + Etkinlik | 44.290 TL |
Toplam (KDV Hariç) | 200.813 TL |
Bilfen Ataşehir Kampüsü İlkokul 1. Sınıf | 202.500 TL + KDV |
Yemek | 29.100 TL + KDV |
Toplam | 231.600 TL + KDV |
Fide Okulları İlkokul | 185.000 TL + KDV |
Yemek | 35.000 TL + KDV |
Toplam | 220.000 TL + KDV |
İki tabloda okulların kendi resmî sayfalarında paylaştıkları ücretlere göre; bir yılda TED Koleji’nin eğitim ücretine yüzde 122, yemek ücretine yüzde 215; Bilfen Okullarının’nın eğitim ücretine yüzde 100’ün üzerinde, yemek ücretine ise yüzde 123; Fide Okulları’nın eğitim ücretlerine yüzde 85, yemek ücretine ise yüzde 150 gibi zamlar yaptıklarını görüyoruz. Yani patronlar bir yandan öğretmen emeği üzerinden korkunç kârlar sağlarken öte yandan da gerek teşviklerle -neredeyse yüzde sıfır faizli krediler- gerekse iyileştirmelerle devletin destek elini her daim sırtında hissediyor. Türkiye’de özel öğretim kurumlarının varlığını koruyan ve bu varlıkların sürmesi için kurulan Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği yani TÖDER’in resmî internet sayfasına girdiğimizde ilk dikkat çeken cümlelerden birisi şu şekilde; “Özel öğretim kurumlarının varlığını eğitim sisteminin bir hazinesi olarak gören bir anlayışa sahibiz.” Bu cümle özel eğitim kurumlarında öğretmenler ve patronlar ikiliğinde bahsettiğimiz onca kıyası açıklar nitelikte.
Şimdi bir de yukarıda birkaç örnekle göstermeye çalıştığım tabloya karşılık 2022 ile 2023 yıllarında yoksulluk, açlık ve itibarsızlaştırılma ile boğuşan özel sektör öğretmenlerinin aldıkları ücretlere bakalım. Ancak burada yukarıdaki gibi bir tablo yapmak pek mümkün değil, bunun birkaç sebebi var. Kurumlar öğretmenlerin maaşlarını konuşmalarını suç sayarak bu bilgiyi paylaşan öğretmeni işten atabiliyor. Açıkçası patron tarafından yalan ve manipülasyonla kandırılan öğretmenlerin bir kısmı ne yazık ki ücret bilgisinin paylaşılmasının etik olmayacağına yani eşit işe eşit olmayan ücret politikasına ikna olmuş durumda. Ayriyeten birçok kurumda aynı branşa sahip iki öğretmen çoğu zaman farklı maaş alıyor. Deneyim, branş, iş görüşmesi esnasında yapılan ‘pazarlık’ ya da okul çevresinde veli ve öğrenci tarafınca tanınan öğretmen olup olmama belirleyici faktörler oluyor. Yine de ortalama rakamları söyleyecek olursak; mesleğinin ilk yılında olan bir branş öğretmeninin 2022 yılında ortalama 5.500-6.500tl, daha deneyimli bir öğretmenin ise ortalama 9.000-10.000tl civarında ücretler aldığını öğretmen gruplarımızda paylaştığımız bilgiler doğrultusunda öğrendik. 2023 yılının Ocak ayından itibaren ise birçok kurum asgarinin üstünde ücret alan öğretmenin maaşına zam yapmazken, altında kalanların ücretlerini de asgaride eşitledi. Özel kurumlarda ortalama öğretmen maaşları bu ücretlerde sabitleniyor ancak temel ihtiyaçlarımız için gittiğimiz marketlerde etiket fiyatları her gün artmaya devam ediyor. Diyelim ki mücadele iradesiyle görece ‘fena olmayan’ bir zam almayı başaran emekçiler faturalar, gıda, giyim, ulaşım, kira fiyatları devamlı artarken -örneğin şu anda marketlerde bebek maması ve bebek bezinin bir aileye bir aylık gideri 7 bin tl iken- asgari ücretin üzerinde, hatta ortalama 15 bin tl ücret alan bir emekçi için sadece iki kalem bir temel ihtiyaç, o ücretle insani bir hayatı yaşanılır kılmıyor. Kamuda yeni asgari ücret zammı ile birlikte en az 12.500tl en fazla 15.500tl ücret alan bir öğretmenle eşitlenmek pek tabii insani yaşam koşullarını sağlamasa da zaten var olan ve öğretmenlerin elinden alınan taban maaş hakkını yeniden almak, emekçilerin verilmeyen birçok hakkını kazanmaları için büyük bir yolu açmış olacak.
Bu yolu açmanın önündeki büyük engellerden birisi, özel eğitimin yaklaşık dört milyon çalışanın ve birçok sektörün bulunduğu 10 No’lu iş kolunda bulunması. Bu durum kalıcı bir örgütlenmeyi mümkün kılmıyor dahası örgütlenme önünde büyük bir engel oluşturuyor. Bu yüzden bağımsız ve fiili bir ‘eğitim hareketi’ yaratmanın özel sektör öğretmenlerinin tek çıkışı olduğu aşikardır. Çünkü tüm bu sorun ve haksızlıklarla tek tek mücadele etmenin mümkün olmadığını zaten uzun yıllardır deneyimliyoruz. Patronların ve devletin elbirliğiyle sesi bastırılan, sindirilen özel sektör öğretmenlerinin onlarca haksızlığa karşı mücadele alanı açmaya, bir çatırtıdan sızacak gediklerle haklarını alma adımlarını bir süredir görmeye başladık. Uzun yıllardır ‘bu sektörde şartlar böyle’ manipülasyonuyla gasp edilen birçok haklarına karşı emekçilerin mücadele etme biçimleri askıya aldırılmış, emekçiler ‘çıkışsızlık kaderine’ alıştırılmıştı. Nihayet öğretmenlerin türlü mücadele alanları yaratarak bu gidişata son verme niyetinde olduklarına şahit oluyoruz. Yaklaşık bir buçuk sene önce kurulan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nda örgütlenen öğretmenler güçlerini sendikalarına katarak talep etme, reddetme ve birlikle kazanma iradelerini gösteriyor. Buraya biraz değinmek istiyorum çünkü Öğretmen Sendikası alışılmış sendikacılık faaliyetlerinin ezberini bozan bir mücadele biçimi ortaya koyuyor. Kurulduğunda 622 üyesi bulunan ve resmî gazetede yayımlanan verilere göre bir buçuk senede 5558 üye sayısına ulaşan sendika, üye sayısını yüzde 800 arttırarak doğru bir zeminde hareket edildiğini ortaya koyuyor. Üyelerinin ve yönetimin tamamının da özel sektör öğretmeni olması önemli bir husus. Sorunların bireysel talepler üzerinden çıkartılıp kitle üzerinden tartışılması için çalışmalar yapılması, usulsüzlük yapan kurumlara uyarılar, kampanyalar ve baskınlar düzenlenmesi yani, somut iş süreçlerinin oluşturulması sendikanın genel mücadele çerçevesini oluşturuyor.
Örneğin asgari ücret zammının açıklanmasıyla beraber asgarinin dahi altında kalan emekçiler Öğretmen Sendikası eşliğinde Aralık ayının son haftası “Asgari ücreti reddediyoruz, asgarinin altına isyandayız!” sloganıyla İstanbul’da Şişli Cevahir AVM önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. 2014 yılına kadar var olan ve 2014 yılında tek bir kararla kaldırılan taban maaş hakkına göre, özel sektör öğretmenlerinin maaşı kamuda en az ücret alan bir öğretmenin maaşından aşağıda olamazdı ancak artık asgarinin dahi altında ücret almaya zorlanan öğretmenler, açıklamada bu haksızlığa reddi güçlü bir sesle dile getirdi. Ağustos ayında sendikaları ile birlikte öğretmenler taban maaş haklarını Ankara’da polis şiddetinin üst seviyelerde olduğu kitlesel bir eylem gerçekleştirerek meselenin meclise taşınmasını sağladı. Bir başka husus ise bu süreçlerde birçok usülsüzlüğün temel problemi zam meselesi gibi görünse de öğretmenler gündemde olan bir usulsüzlükle daha karşı karşıya. Özel eğitim kurumları, öğretmenin ara tatilde yasal olan 15 günlük tatil hakkını da gasp etmeye çalışıyor. Öğretmenler yıllardır ‘hızlandırma kampları’ adı altında yasal olmayan şekilde ek ders ücretleri verilmeden, uzun saatlerde çalışmaya zorlanıyor. Geçtiğimiz hafta Tuzla’da bulunan Özel Eğitmen Koleji’nde çalışan bir öğretmen, tüm arkadaşları için ara tatilde çalışmayı kabul etmediği ve sendikalı olduğu için keyfî ve gerekçesiz bir şekilde hakları verilmeden işten çıkartıldı. Bunun üzerine örgütlü öğretmenler sendikaları ile birlikte bu haksızlığa ses çıkartmak için okul önünde basın açıklaması gerçekleştirerek Eğitmen Koleji’ni teşhir etti. Sendika, oluşturduğu ihbar hattına gelen şikayetler doğrultusunda usulsüzlük uygulayan kurumlara önce uyarı dilekçeleri yazarak, sonrasında ise öğretmenlerle birlikte baskınlar düzenleyerek tatil hakkını uygulatmaya çalışıyor. Somut iş süreçleri bu mücadele çerçevesinde şekilleniyor. Bunca kavganın karşılığında yalnızca haklarını kazanmada değil haklılığını gösterebilme, kendini doğru anlatabilme meselesi de öğretmenlere güçlü bir motivasyon kaynağı oluyor. Örneğin çocuğunu belki de öğretmen olması için kredi çekerek özel okula, dersaneye gönderen veliler boğuştuğu onca sorun karşısında verimi, motivasyonu düşen öğretmenleri desteklemeye, anlamaya başladı. Kurumları arayıp müdürlere, patronlara öğretmenlerine daha iyi çalışma koşullarının sağlanmasını talep etmeye başlayan velileri de mücadelesine katan öğretmenler, kazanmanın tek yolunun mücadele etmekten geçtiğini gün geçtikçe böylelikle daha fazla anlıyor. Hak yemekte arsızlaşma sınırı olmayan patronlara karşı aynı sınırla, hakkımız olanda ortaklaşmaya devam edeceğiz.
Çok uzun mesai saatlerinde çalışmayı, tatil günlerimizde okullara gitmeyi, taban maaş hakkımızın gasp edilmesini, özlük haklarımızın dahi yok sayıldığı bir sistemi, itibarsızlaştırılırken güler yüzlü olmayı reddedip insani yaşam koşullarını hepimiz için sağlayacak bir zeminde ortaklaşana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Biliyoruz, mücadele dersini de öğretmenler verecek.