Foxconn, 1988’de Çin’in Shenzhen sanayi bölgesinde ilk imalat birimini açtığında Çin standartlarına göre küçük denebilecek, 150 işçi çalıştıran bir fabrikadan ibaretti. 2012’de büyük bölümü yine Çin’in Doğu ve Güneydoğu sanayi kuşağında yer alan çok sayıda dev fabrikasında, toplam 1 milyon 300 bin işçi çalıştırıyordu. Çin’in ve dünyanın en büyük imalat sanayi ve ihracat şirketi haline gelmişti. 2018’de Foxconn’un çalıştırdığı toplam işçi sayısı (Çin’de, Asya’da ve dünya çapındaki yeni yatırımları artmakla birlikte) 863 bin kişiye düşmüştü. Foxconn’a ilişkin bu istihdam rakamları, arka planındaki sınıfsal-toplumsal dönüşüm ve sınıf mücadelesi dinamikleriyle birlikte, Çin’in tarihsel kapitalist ve emperyalist kapitalist dönüşüm süreçlerine dair çarpıcı bir fikir verir.
Çin kapitalizminin 1990’lı yıllarda ve 2000’lerin ilk döneminde yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 10-14 arasındayken, Foxconn’un yüzde 50-100’ü bulan muazzam büyümesinin nasıl gerçekleştirildiği yeterince biliniyor. Kırlarda yıkıcı proleterleştirme süreçleri, aşırı bol ve aşırı ucuz iç göçmen işçiliği, adeta yarı-askeri fabrika-yatakhane tarzı despotik bir emek rejimi, günde 12 saatlik çalıştırma, zorunlu fazla mesai (ve fazla mesailerin ödenmemesi), en temel işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin bile olmaması, işçilere ağır idari baskı ve yaptırımlar, iç göçmen işçilere ve çocuklarına kentlerde eğitim, sağlık, konut ve diğer sosyal hakların tanınmadığı Hukou sistemi, tek yanlı esnek ve güvencesiz bireysel iş sözleşmeleri, yabancı ve tedarikçi özel şirketlerin mevcut ulusal iş kanunlarını tanımamasına göz yumulması, bağımsız işçi sendikaları ve örgütlenmelerinin yasak olması, işçi huzursuzluğu arttığında “sendika lazımsa onu da biz getiririz” tarzı verimliliği artırmaya dönük devlet güdümlü patron sendikacılığı, Apple, Amazon, Microsoft, IBM, General Electric, HP, Intel, Sony, Toshiba gibi tedarikçisi olunan emperyalist kapitalist devlerle karanlık ilişkiler, Çin’de sanayi bölgelerinin bulunduğu ve kısmi özerkliğe sahip yerel yönetimlerle süper teşvikli ilişkiler, ucuz devlet kredileri ve imtiyazlar… Bu liste uzatılabilir.
2010’lu yılların sonlarına doğru Foxconn’un fabrika ve sanayi parklarındaki toplam işçi sayısının neredeyse yüzde 30 azaltılması ise dev fabrikalarının Çin’in ücretlerin daha düşük olduğu orta ve güney-batı bölgelerine ve komşu ülkelere (Vietnam, Hindistan, vd.) kaydırılması, outsource (dış taşeron-fason-tedarikçinin tedarikçileri, vd.) ilişkilerinin artırılması, öğrenci-intern işçilerin sayısının 150 bin kişiye çıkarılması, Foxconn’da çalışan ama Foxconn işçisi kapsamında olmayan taşeron ve özel istihdam bürosu işçilerinin sayısının artırılmasından kaynaklanıyordu. Aynı dönemde Foxconn, düşük katma değerli ürün işleme ve son montaj işlerinden, göreli artı-değeri yükseltme hedefli robotizasyon/otomasyon, bulut bilişim, mobil aygıtlar, nesnelerin interneti, büyük veri, yapay zeka, akıllı ağlar, teknolojik inovasyon ve fikri patent hakları gibi stratejik yeni teknolojik üretim ve hizmet süreçlerine geçiş sürecini de başlattı.
Peki, Foxconn ve Çin kapitalizmi önceki dönem ile son 10 yılki, yani Xi Jinping dönemi arasında nasıl bir tarihsel kriz ve sınıf savaşımı yoğunlaşması yaşadı ki, önceki salt ucuz işçilik ve mutlak artı-değere dayalı birikim rejimi sürdürülemez hale geldi? Mutlak artı-değeri tabii ki bir yana bırakmadan, teknolojik-organizasyonel-eğitsel emek üretkenliğini, göreli artı-değer sömürüsünü, uluslararası artı-değer zincirlerinde Çin merkezli sermayenin payını ve doğrudan sermaye ihracını yükselten yeni bir emek ve birikim rejimine geçmek zorunda kaldı? Çin kapitalizmi nasıl 10-15 yıl gibi bir sürede Batı merkezli emperyalist kapitalist tekellerin bağımlı fason ucuz tedarikçisi olmaktan, (halen bu bağımlılıktan tam sıyrılmamış olmakla birlikte), orta-ileri teknolojili küresel üretim zincirlerinde dünyanın en büyüğü, yüksek teknolojiler, sermaye ihracı ve ekonomik nüfuz alanlarında da ABD emperyalist kapitalizmini tedirgin etmeye başlayan küresel kapitalist bir “yumuşak güç” haline geldi?
Günümüzde ABD-Çin emperyalist kapitalist güçleri arasında dünya çapında birçok alana yayılan ve Ortadoğu’da da kendini hissettirmeye başlayan rekabet üzerine artan analizlerin en büyük sorunu, sınıfları ve sınıf çelişkilerini yok saymasıdır. Bunlar Çin’de ve ABD’de sanki dev işçi sınıfları yokmuş ve uluslararası ilişkilerin ve dış politikalarının iç kriz ve sınıf çelişkileriyle hiçbir alakası yokmuş gibi yazılıyor. Oysa Çin’in 2008-2010 dönemindeki (daha geniş bir perspektiften işçi eylemlerinin tempolu bir yükseliş eğilimini sürdürdüğü 2007-2014 dönemindeki), aşırı ucuz göçmen yığın işçiliğine dayalı düşük katma değerli birikim rejiminin krizi, sınıfsal-toplumsal çelişkilerin yükselmesi ve yoğunlaşması bilinmeden, bunun basıncı altındaki kapitalist devlet-parti içindeki güç mücadeleleriyle, Xi Jinping yönetimi ve yeni bir iç-dış yol haritasının şekillenmesi ve bu çerçevede Çin kapitalizminin geçirmeye başladığı dönüşüm anlaşılamaz. Bu tespitin bir benzeri ABD için de geçerlidir. ABD’nin Çin’e karşı değişen politikaları, Çin’i kuşatma, Çin’le ticaret savaşları, Çin’in teknolojik atılımını ve “Kuşak ve Yol” projesini sekteye uğratma, Çin’deki tedarik zincirlerini ittifak ülkelerine doğru kaydırma, alternatif sermaye koridorları geliştirme gibi jeostratejik yönelimleri, ABD’de Trump döneminden itibaren yeniden yükseliş eğilimine geçen sınıfsal-toplumsal mücadelelerden, George Floyd isyanından, ABD mali oligarşisi içindeki geleneksel ve yeni tekno-sermaye kesimleri arasındaki güç mücadelelerinden bağımsız değildir.
Marksizm açısından kapitalist sistemin içindeki uzlaşmaz çelişkilerin1 tarihsel gelişim sürecinin analizi temeldir. Çin’in düşük katma değerli, emek-yoğun bir tedarikçilikten dünyanın ikinci büyük kapitalist gücü olmaya doğru dönüşüm süreci de, ABD-Çin ilişkilerindeki artan rekabet ve gerilim de, bu sınıf ilişkileri temel ve ekseninden ele alınabilir.
Sınıflar-arası çelişkiler uluslararası ilişki/çelişkileri dolaysızca etkiler ve ondan etkilenir. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması başlıklı yapıtında, emperyalist kapitalizmin sermaye ihracının, aynı zamanda, kendi ülkelerindeki tekelci üretici güç yoğunlaşmasından kaynaklanan kriz ve sınıf mücadelelerini hafifletme çabasının da bir aracı olduğunu söylüyordu. Günümüz dünya kapitalizminde ise kapitalist güçlerin iç ve dış politikaları her zamankinden daha fazla birbirine içerili hale gelmiş durumdadır. Uluslararası rekabet, aslında kapitalist güçler arasındaki rekabetten başka bir şey değil, her ülkedeki emeğin birbiriyle dibe doğru rekabeti, daha vahşi ve despotik biçimlerde sömürülmesi üzerinden yürütülüyor. Marx’ın Kapital’de vurguladığı gibi, rekabet, sermayenin emek üzerindeki göreli artı-değer sömürüsünü artırma zorunluluğunu açığa çıkaran ve bileyen bir dolayımdır.
“Sermayenin genel ve zorunlu eğilimlerini, ortaya çıkış biçimlerinden ayırt etmek gerekir. (…) sermayenin asıl niteliğini kavramadan, rekabetin bilimsel bir tahlilinin yapılması olanaksızdır.”2
Bir başka deyişle, kapitalist güçler arasındaki ekonomik ilişkilerde/rekabette de dolaşım/piyasa süreçleri değil üretim ilişkileri, sermayenin genel ve zorunlu eğilimleri, dolayısıyla emek-sermaye çelişkisinin, sınıflar arası ilişkinin gelişim süreci temeldir.
ABD-Çin işbirliği ve rekabeti dünya kapitalist ekonomisini (ve siyasetini) etkiliyor kuşkusuz. Ama bunda yalnızca uluslararası rekabeti ya da yalnızca emperyalistler arası ticaret ve kuşak-yol rekabetini gören, arka plandaki emek üretkenliği/göreli artı-değer sorununu görmeyen; Çin’in Xi Jinping dönemindeki temel bir yöneliminin emek üretkenliğini/göreli artı-değeri yükseltme zorunluluğu olduğunu görmeyen, buna karşılık ABD’nin de 2008-2009 krizinden itibaren mustarip olduğu üretkenliği artıramama krizini çözme zorunluluğunu görmeyen, pek az şey görebiliyor, üstelik bunların arka planında da her iki ülkedeki sınıf çelişki ve savaşımlarını da görmüyor demektir. Marx’ın vurguladığı gibi, bu üretkenlik krizi ve dolayısıyla sınıf ilişkileri krizi bir yana bırakılarak, görmezden gelinerek yapılan/yapılacak her türlü Çin ve ABD-Çin ilişkileri analizi bilimdışıdır. Bu yüzden bu yazıda, bu eksik ama temel halkaya, Çin’deki sınıf ilişkilerin son 15 yıldaki ve Xi Jinping dönemindeki (2012’den bugüne) tarihsel gelişim sürecine odaklanacağız.3
Foxconn: İntihar sermayesi
Kuomintang askeriyken yenilgi sonrası Tayvan’a kaçan bir Han Çinlisinin oğlunun kurduğu Çin’de yaygın fabrikaları olan dev Tayvan firması Foxconn ile başladık. Çin kapitalizminin Xi Jinping yönetimiyle birlikte yeniden yapılanmasına dair sembolik bir dönüm noktası: 2010’da tam 18 Foxconn işçisinin, işçi koğuşlarının pencerelerinden çatılarından aşağıya atlayarak intihar girişiminde bulunmasıdır. Bunların 14’ü yaşamını yitirdi, 4’ü sakat kaldı.4 Birinin öyküsüne odaklanalım.
İntihar girişiminde 7 kemiği kırılarak boynundan aşağısı felçli kalan 17 yaşındaki kadın işçi Tian Yu, annesi ve babası kentte çalışmaya gittiğinde köyde küçük kardeşlerine baktı. Annesi babası küçük bir birikimle köyde yeni bir ev yapmak üzere geri döndüğünde göçmen işçilik sırası ondaydı. Foxconn Shenzhen fabrikasında çalışmaya daha başlamadan geçtiği dijital parmak okuyucu, kan örneklemesi, sağlık analizi, idareye ve sıkı çalışma disiplinine tam riayetine dair mülakat ve tembihlemeler onu yeterince strese sokmuştu. İşi, günde 12 saat, birkaç saniyede bir gözünün önünden geçen cep telefonu ekranlarında çizik ve leke olup olmadığını kontrol etmekti. Her gün binlerce telefonu takip ve kontrol etmek her akşam gözlerinde ciddi ağrılara yol açıyordu. Her sabah 6.30’da kalkıyor, aynı departmanda çalışan yüzlerce işçiyle birlikte amirlerin iş disiplini, hızlı çalışma, verimlilik nutuklarının ayakta dinlendiği toplantıda yer alıyor, ardından 7.40’da başlayan çalışma, kalitesiz yemeklerin hızlıca atıştırıldığı tek bir kısa yemek molası dışında, akşam 19.40’a kadar sürüyordu. Banttaki tek bir kadın işçi hata yaptığında ya da aşırı hızlı işini geciktirdiğinde, amirler tüm bandı durdurup o işçiyi herkesin önünde ağlatıp fenalaşıncaya kadar azarlayıp aşağılıyor, 100 işçinin çalışmasını ve ülkenin kalkınmasını engellemekle suçluyordu. Yatakhanede 8’er işçinin kaldığı koğuşlardaki işçiler, Çin’in olabildiğince farklı yörelerinden gelenlerden belirleniyor, her birinin şivesi ve kültürel alışkanlıkları farklı olduğundan, sık sık gidenler ve yeni gelenlerle değiştiğinden, dert paylaşma ve sosyalleşme olanağı da olmuyordu. Kısacası çalışmak bir tür tecride dönüşüyordu. Tian Yu’nun ilk çalışma ayının sonunda, kaydının farklı bir Foxconn fabrikasına ve bölümüne yapıldığı gerekçesiyle ücreti de verilmeyince, Tian şirketin Kafkaesk bürokratik koridorlarında bunu düzelttirme çabasından da sonuç alamayınca, kendini işçi yatakhanesinin üçüncü katındaki koğuşun penceresinden atarak intihar girişiminde bulundu, sakat kaldı. Foxconn Tian’ın ailesine tekerlekli sandalye parasını bile tam karşılamayan bir ödeme yaparak, bunu da örtbas etmeye çalıştı.5
Sonraki yıl bu kez 200 işçinin birden yatakhane çatısına çıkıp toplu intihar girişimi karşısında, bu kez yerel parti ve devlet yöneticileri devreye girip, Foxconn’da daha önce ödenmeyen fazla mesaileri ödeme düzenlemesini yaptırmak zorunda kaldılar. Foxconn fabrika ve yatakhanelerde artan intihar girişimlerine karşı, psikolog çalıştırmak, yatakhane binalarının pencerelerine demir parmaklık yaptırmak, binaların ön cephesine tel ağ yaptırmak gibi skandallara imza atadursun, Foxconn fabrikalarında işçi tepki ve eylemleri, iş yavaşlatma, iş durdurma, fabrika kampüsleri içinde toplu yürüyüş gibi yöntemlerle devam etti. Reel ücret artışı, izin günü gibi kazanımlar elde edildi. Artan işçi huzursuzluk ve eylemlerine karşı Foxconn’un devlet güdümlü sendikayı fabrikaya getirtip genel sekreterliğine kendi yöneticisini atamasına ve temsilcileri de kendi belirlemesine karşın, Foxconn işçileri bazı fabrika ve bölümlerde tabandan kendi temsilcilerini seçmek ve bazı taleplerini yönetimle müzakere etmek için de mücadele ettiler ve kısmi kazanımlar elde ettiler.
Foxconn’daki işçi mücadeleleri, Çin’deki yükselen işçi fiili grev ve eylemleri dalgasının tek halkası değildi, hatta fabrikaları yakıp yıkmaya varan bir dizi başka işçi eyleminin yanında nispeten geri bir halkası olduğu bile söylenebilir. Ancak Foxconn’un Çin’deki en yığınsal ve en bilinen üretim kompleksi olması, bu eylemelerin üniversite öğrencilerinin yeniden işçi sınıfına yönelmesinde, dayanışma ağları oluşturmasında, sanayi bölgelerine gidip grev ve örgütlenme ajitasyonu yapmasında ve işçi eylemlerinin yaygınlaşmasında önemli rol oynadı.
Çin tipi proleterleşme süreçleri
Bu dönemde, bir yandan kriz ve işsizliğin çalışma ve yaşam koşullarını had safhada ağırlaştırması, diğer yandan on milyonlarca göçmen fabrika işçisinin artık ne eskisi gibi on yıl sanayide çalıştıktan sonra veya işsiz kalınca köye dönme olanağının ne de kentte ikamet etme veya başka bir kente/sanayi bölgesine geçme olanağının olmasından kaynaklanan sıkıştırılmışlığı, daha patlamalı işçi grevlerine ve eylemlerine yol açıyordu. Çin’deki geleneksel dev proleterleştirme dalgaları, son 10-15 yıla kadar, göçmen işçilerin çalışma (yaşadıkları köye en yakın kentsel sanayi/fabrika bölgeleri) ve yeniden üretim (köyler) mekanlarını birbirinden ayırıyor; işçiler belli bir süre belli bir kentsel sanayide çalıştıktan sonra veya işsiz kaldıklarında, köye dönüp yeniden üretim süreçlerini burada gerçekleştirebiliyorlardı. Bu, fabrika-yatakhane tarzı despotik emek rejimiyle birlikte ücretleri en düşük düzeyde tutma olanağı veriyordu.
Ancak 2010’larda göçmen işçilerin artan bir kesiminin artık dönebileceği, kendini yeniden üretebileceği, yeni bir ev yapıp az çok geçinebileceği köy mecraları da giderek daralıyordu. Bu göçmen işçiler için mutlak artı-değer sömürüsüne dayalı despotik çalışma koşulları kadar yeniden üretimi de derinleşen bir kriz haline getiriyordu. Çünkü köy/toprak ile bağı süren geçici sanayi işçiliği koşullarında, sistem, asgari bir sağlık ve sosyal güvenlik ağı kurma yükümlülüğünü duymuyor, bunu da köylere havale ediyordu. Ama köylerin de derinleşen mülksüzleşme, çitlemeler, yıkım ile yeniden üretim alanı olmaktan çıkmaya başlamasıyla, emek süreci kriziyle birlikte yeniden üretim süreci krizi de derinleşiyor, “köylü işçiler” artık köylü olmaktan çıkıp kentte kalıcılaşmaya başladıkları halde, kentte konut ve sosyal hakları olmadığından kentlileşemiyorlar, kent çeperindeki köylerden bozma sefilhanelerde, yoksul ve en güvencesiz çalışma ve yaşam koşullarına talim edebiliyorlardı.6 Nitekim, gerek 2008 krizinde gerekse 2020-2022 pandemi krizinde kapanan çok sayıda fabrikanın işsiz kalan işçilerinin, köylerine dönmesi, işçi eylem ve isyanlarını fabrikalardan köylere taşımaktan başka bir sonuç vermemişti.
Kapitalist devlet iktidarı yerel yönetimlerin bütçelerini kısıp, onları büyük çaplı kırsal arazi gasplarıyla rant gelirini artırmaya zorluyordu. Bu boyutuyla Çin’deki kırsal çitlemeler ile zorla proleterleştirme süreçleri, Britanya’daki sanayi devrimi arifesi ve sırasındaki klasik zorla proleterleştirme süreçlerine benziyordu. Çin’in DTÖ kapsamında ucuz tarım ürünleri ithalatını serbest bırakması da tarımsal üretimle asgari bir geçimi büsbütün olanaksız hale getiriyor, mülksüzleşme ve proleterleşme dalgalarını körüklüyordu.
Çin’de, göçmen işçilerin barınma sorunu Türkiye ve Latin Amerika’dan bildiğimiz favela/gecekondu tarzından bile daha ağırdır. Çinli göçmen işçilerin çalıştıkları sanayi bölgesinin yakınında kendilerine barınak inşa etme şansı yoktur. Göçmen işçiler, çok düşük ücretleriyle kentte konut satın alma veya kiralama olanağına da sahip değiller. Hukou sistemi nedeniyle de kayıtlı oldukları köylerine en yakın kent/sanayi bölgesi dışına çıktıklarında, asgari sağlık, eğitim ve diğer haklardan bile yararlanamaz hale geliyorlar.7 Ya hapishane benzeri fabrika-yatakhane rejimine talim edecekler ya da başka bir kentin çeperindeki köylülerin işçi pansiyonuna çevirdiği köyden bozma göçmen işçi varoşlarında, fahiş fiyata, tuvaleti ve mutfağı olmayan bir oda ya da yatak kiralayıp, sağlık, eğitim, emeklilik hiçbir hakkı olmadan, fabrikadaki düşük ücretin bile yarısına, gündelikçi veya geçiçi işlerde (KOBİ’ler, inşaat, temizlik, lokanta, kuryelik, vd.) çalışacaklar.
Çin tipi proleterleşme, özetle, göçmen işçinin köyden/topraktan giderek kopması ama ailesi ve çocukları için ev yapma, ev satın alma ve hatta kiralama ve asgari yeniden üretim (eğitim, sağlık, vd.) olanakları olmadığından bir türlü kentlileşememesi, çalıştığı işlerde de yükselmek olanağı bir yana, kıdem ve tazminat hakları bile olmadan, yaşlandıkça genel bir eğilim olarak daha düşük ücretli, daha kötü, daha itibarsız, kırık dökük işlere talim etmek zorunda kalmasıdır.
Çin’de 2008-9 krizi, sınıf savaşları ve paraşütçü Xi Jinping
2005’ten itibaren Çin’de ilk kez işçi eylem ve isyanlarının sayısı ve kitleselliği, yerel köylü eylemleri ve isyanlarının önüne geçti ve tüm toplumsal muhalefetin başını çekmeye başladı. Süreç kaçınılmaz olarak daha büyük patlamalara gidiyor gibi görünüyordu. Üstelik 350 milyon kişiyi bulan 17-29 yaş arası genç göçmen işçilerin büyükçe bir bölümünün sanayi çarklarının içinde öğütülmeye çekilmiş olmasıyla (30 yaş üzeri olanlar insan üstü fabrika temposuna dayanamaz ve tüketilmiş hale geliyordu), kırdan kent/sanayiye göçün yavaşlamaya, doğurganlık oranlarının azalmaya ve nüfusun yaşlanmaya başlaması da (bu da yeniden üretim krizinin bir sonucu ve cephesidir), ücretlerde yukarıya doğru bir basınç yaratıyor, işçi eylemlerinin elini güçlendiren bir etken haline geliyordu.
Çin’de kapitalizmin 2008-2009 küresel krizi paralelinde yaşanan aşırı sermaye birikimi, aşırı kapasite, aşırı üretim krizlerinin yoğunlaştırdığı, onyılların birikimini taşıyan sınıfsal, toplumsal, cinsel, ulusal çelişkilerin zincirleme patlamalarına bir göz atalım:
Çin kapitalizminin büyüme hızı, yüzde 14’ten 2008-2009’da yüzde 6’ya düştü. Yüzde 6’lık büyüme, Türkiye dahil pek çok ülkede büyük bir ekonomik canlılık olarak kabul edilir, yüzde 12-14 bandında işlemeye ve bu büyüme temposunu durmaksızın yukarıya çekmeye göre şekillenmiş Çin’de ise bu duvara çarpmak gibidir. Çin’in doğusu ve güney doğusundaki büyük sanayi kuşağında 6 ay içinde on binlerce fabrika kapandı, 50 milyon işçi işsiz kaldı. Küresel kriz sürecinde Yunanistan gibi ülkelerde işsizlik 3 yılda 4 katına çıkarken, Çin’de 6 ayda 10 katına çıktı. Çin’in büyük sanayi kuşağında, sert ücret düşüşleri ve işsizlik patlamasına karşın gıda fiyatlarının da hızla tırmandığı 2008-2009 ve sonrasında işçi eylemleri de militanlaştı. Aynı dönem milyonlarca işsizin geri döndüğü kırlarda/köylerde de geçim/yeniden üretim olanağı bulamamasıyla, kırlarda/köylerde işsiz işçi ve yoksul köylü eylemleri, çok sayıda yerel isyana dönüştü.8
Mart 2008’de Tibet isyanı çıktı. Mayıs 2008’de Şiçuan’da okul binalarının çöktüğü ve 10 bini öğrenci olmak üzere 70 bin kişinin öldüğü deprem, büyük infiale yol açtı. Aynı yıl Pekin’de yaz olimpiyatları için yapılan çok sayıda stadyum, tesis, yol ve diğer altyapılar için on binlerce kişinin yerlerinden edilmesi ve yoksulların kentten uzaklara sürülmesi büyük protesto gösterilerine neden oldu. Xinhua’da yerel polis karakolunda bir genç kıza tecavüz edilerek öldürülmesi üzerine en az 30 bin kişinin katıldığı isyanda 100’den fazla devlet, polis, parti binası tahrip edildi ve yakıldı. Temmuz 2009’da Sincan’da ezilen ulus Uygur isyanı patladı. Aynı yıl Nanjing’de eğitim masraflarını karşılayabilmek için sokak satıcılığı yapan öğrencilerin polis tarafından dövülmesi üzerine binlerce öğrenci polisle çatıştı. Devletin eylem yapan öğrencilerin diplomalarını feshedeceğini açıklaması üzerine öğrenci eylemleri büyüdü. 2010’da Çin’deki Honda ve diğer otomobil fabrikalarında kitlesel işçi grevleri başladı.
Kapitalist devletin açtığı 550 milyar dolarlık büyük sermayeyi kurtarma ve teşvik paketi, 2010’da büyüme hızını yeniden yüzde 10’a çıkarıp işsizliği aşağı çekse de ekonomik yavaşlama eğilimi sonraki yıllarda devam etti. Çin’deki bu sınıfsal, toplumsal çelişkilerin dikişlerinin patlamaya başlaması, mevcut sermaye birikim ve yönetim modelinin tarihsel iç sınırlarına dayandığını gösteriyordu.
Ekonomik yavaşlama, başta büyük imalat sanayi ve inşaatta olmak üzere fiili işçi grev ve eylemlerinde (2014’e kadar yükselişini sürdüren) büyük artış yaşandı. Bunların sonucunda da reel ücret artışları, kırdan sanayiye iç göç yavaşlaması, doğum oranlarının düşüşü ve nüfusun yaş ortalamasının artmasıyla yeniden üretim krizi, emek arzının görece kısıtlanmaya başlaması, görülmemiş yolsuzluklar, yerel yönetimlerin aşırı borçlanma krizi ve parti/devlet klikleri arasında güç çatışmaları, emek-yoğun uluslararası yatırımların Hindistan, Malezya, Vietnam, Laos gibi çevre ülkelere doğru kaymaya başlaması, başta dijital platformlar ve yapay zeka gibi yeni teknolojilerin uluslararası rekabet ve artı-değer tedarik zincirlerini kontrolde artan bir önem kazanmaya başlaması, ABD ile ticaret, teknoloji ve jeostratejik hegemonya savaşımları… Tüm bunlar, Çin’in önceki, ABD, AB ve Japonya’dan büyüyen dış yatırımlar çekmeye ve aşırı ucuz vasıfsız/eğitim düzeyi düşük iç göçmen emeğine bağlı taşeron-fason tedarik üretimine dayalı eski sermaye birikimi modelinin sürdürülemez hale geldiğini, dönüşümün zorunlu olduğunu gösteriyordu.
Xi Jinping, ekibiyle birlikte Çin kapitalizmindeki bu tıkanma ve güç çatışmaları içinden sıyrılarak, bir yapısal ve stratejik dönüşüm vaadi ve programı çerçevesinde 2012’de devlet başkanı ve merkezi askeri komite başkanı olarak yönetime geldi. Xi’nin yönetime gelişi, daha en baştan Parti’nin geleneksel işleyiş, gençlik örgütünden başlayarak yükseliş ve temel strateji ve politikalarda (içi boşalmış da olsa) Politbüro gibi “kısmi katılımcı” karar mekanizmaları geleneğiyle çelişki içindedir. Xi, ÇKP içinde adeta özerk bir “prenslik” statüsüne sahip olan (Çin’in uluslararası mali sermaye merkezi) Şangay elitleri kliğinden geliyordu. Devletin siyasi ve askeri olduğu kadar ekonomik (aslen mali sermaye) organlarıyla bağları da elinde birleştirmeye başlıyordu. Batı burjuva medyası Xi’nin yönetime gelişini, Çin’in derinlemesine kapitalistleşmiş olmasıyla partinin devlet içinde ve üzerinde zayıflamaya başlayan etkisini, tam hakimiyet kuracak biçimde yeniden güçlendirmek için, diye yorumladı. Bu yorum bir açıdan doğrudur ama, Çin’in muazzam bir mali sermaye karakteri kazanan kapitalist ekonomisinin zorunlu yeniden yapılandırılma yönelim ve zorunluluğunu göz ardı eder. Xi aynı zamanda, bazı Marksistlerin Çin’de “bürokratik burjuvazi” dediği şeyin, Şangay mali sermaye “prensliğinin” en üstünden bir nevi paraşütle parti ve devlet başkanlığına geçmiştir.
Xi ekibi elinde her düzeyde güç merkezileşmesi, 2008-2009 krizinden itibaren belirgin bir iç ve dış çelişki yoğunlaşması yaşayan Çin’in mali oligarşik burjuvazisinin başat kesimlerinin, tıkanan eski birikim modelini sürdürmek isteyenleri veya daha “liberal açılım” yanlısı olanları ya da bir azınlık olan eski Maoculuğa geri dönülmesini isteyen tüm eğilimlerden rakiplerini de elemesiyle gerçekleşti. Bu, Xi Jinping çekirdek ekibinde cisimleşen uzun erimli bir dönüşüm programı zorunluluğunda karar kılındığı ve arkasında toplanıldığı anlamına gelir. 2013-2016 arasında, Çin yeni yönetimin başlattığı büyük çaplı yolsuzluk soruşturma ve operasyonlarıyla çalkalandı. 3-4 yıl içinde 950 bin parti üyesi ve devlet yetkilisine yolsuzluk soruşturması açıldı, 180 binden fazlası görevden alınırken 35 bini yargıya sevk edildi. Bunlar içinde 150 kadar en üst düzeyden Politbüro üyeleri, generaller, bakanlar, eyalet valileri ve parti yöneticileri, büyük devlet işletmesi yöneticileri de vardı.9 Bu yolsuzluk operasyonlarında, on binlerce alt ve orta düzey parti bürokratı tutuklanırken tutuklanan üst düzey yetkililerin sayısı sınırlıydı. Gırtlağına kadar yolsuzluk ve dolandırıcılığa batmış büyük özel şirketler, sermaye grupları ve yabancı yatırımcılara zaten hiç dokunulmadı. Hedef şuydu: Kitlelerin devlet-parti ve rejime büyüyen tepkisini soğutmak ve kriz koşullarında kapitalist mali oligarşik devlet içinde şiddetlenen bürokratik-burjuva klikler arası mücadeleleri bastırmak, böylece güç ve iktidarı çekirdek kabine dolayımıyla Çin kapitalizminin iç ve dış dönüşüm/yeniden yapılanma programı çevresinde toplamak.
Çin kapitalizmi aşırı sermaye birikimi krizini, Xi ekibinin yönetiminde, içte bir yandan muazzam bir altyapı/inşaat yatırımları balonu ve borçlanmayla iç piyasayı/tüketimi canlandırarak, diğer yandan sermaye/teknoloji yoğun üretime geçiş ve teşvik programıyla, dışta ise Asya ve giderek dünya çapında muazzam bir sermaye ihracı ve yayılması atağı programıyla (Kuşak ve Yol projesi) hafifletmeye çalıştı.
Xi yönetimi, 2014’teABD’nin yüksek teknoloji, Almanya’nın endüstri 4.0 programlarının Çin muadili olan MIC 2025 (Made in China 2025) programını açıkladı. Program teknolojik dönüşümle Çin’in küresel sınai-teknolojik göreli artı-değer zincirlerinde tuttuğu yer ve aldığı payı 2025’te ABD, Japonya ve Almanya gibi merkez emperyalist kapitalist güçlerinkine yakınlaştırmayı, 2035’te ise küresel artı-değer zincirlerinin en üstündeki bu emperyalist kapitalistlerin arasına girmesini öngörüyor. Program, Çin yetkililerinin yarı-resmî açıklamalarına göre, 2025 itibarıyla cep telefonu mikroçiplerinin yüzde 40’ının, endüstriyel robot bileşenlerinin yüzde 70’inin, yenilenebilir enerji sistemlerinin yüzde 80’inin Çin’de üretilmesini hedefliyor. Program bilişim-iletişim teknolojileri, yapay zeka, mikroçip üretimi, yarı iletkenlerde ABD, Japonya ve Almanya’ya yaklaşmayı, endüstriyel robotizasyon, elektrikli otomobil, yenilenebilir enerji sistemleri gibi alanlarda dünya lideri olmayı içeriyor. (Çin bunlardan son üçünü şimdiden gerçekleştirmiş görünüyor.) Çin’de 10 bin işçi başına düşen endüstriyel robot sayısı, bu proje kapsamında 2013’te 25 iken 2016’da 68’e, 2020’de 150’ye yükseldi.10 Çin yine bu program çerçevesinde oldukça kısa bir süre içinde Alibaba, Tencent, Baidu, Ant, Didi, Huawei, Xiaomi gibi, ABD merkezli “büyük 5”in (Apple, Microsoft, Amazon, Google, Facebook) hemen arkasından dünyanın en büyükleri arasına giren kapitalist platform teknolojisi devlerini yarattı. Henüz 2018’de piyasa değerine göre dünyanın en büyük 20 teknoloji şirketi içinde 8’i (sermaye piyasasındaki değerlerine göre yüzde 25’i) Çin merkezliydi.
Bu şirketlerin böylesi bir geometrik hızla büyümesinin bir ayağı platform sermayesinin bir özelliğiyken, diğer ayağı da Çin kapitalist devlet iktidarının tercihli, teşvikli ve süper hormonlu şirket büyütme mekanizmalarıdır. Devlet iktidarı tarafından belli stratejik alanlardaki gelecek vaat eden belli (bazıları daha start-up düzeyinde olan) şirketler seçilir, bunların patronları ve yöneticileri ile devlet yüksek bürokrasisi ve devletin finansal, teknolojik, istihbari, vb. organları arasında örtük ilişkiler ve mekanizmalar kurulur, yönetici ve kilit eleman takviyesi yapılır, muazzam krediler, teşvikler, ihaleler, imtiyazlar, enformasyon akıtılarak şirketin ülke, bölge, giderek dünya çapında en büyükler arasına girmesi sağlanır. Bu tarz şirketlerin ne kadar “özel” sermaye oldukları ayrıca tartışılabilir ama kesin olan günümüz kapitalist dünyasında “serbest piyasa” diye bir şeyin olmadığıdır. Bu açıdan Lenin’in “banka ve sanayi sermayesinin kaynaşması” olarak tanımladığı mali sermaye kavramını da banka, sanayi, teknoloji, veri, devlet sermayelerinin kaynaşması olarak genişletmek gerekir. Gerçi bu “mali oligarşik şirket yükseltimi” sistemi, ABD dahil, tüm kapitalist dünyada böyle işler ama Çin’in farkı ABD’ninkinden bile daha büyük ölçekli devlet “kaynak” ve imtiyazlarını “seçilmiş” şirketlere odaklayarak, bu şirketler üzerinden, daha hızlı bir sermaye ve güç yükseltimi ve dünya çapında yayılmacılık sağlayabilmesidir. Bu sistem, Çin tipi kapitalizmde, aynı zamanda bu tarz “seçilmiş şirketlerin”, devlet bürokrasisine birçok açıdan bağlı ve onun yörüngesinde hareket etmesini sağlar. İsterse dünyanın en büyükleri arasına girmiş olsun, kapitalist devlet iktidarına, Xi’ye ters gelecek, muhalefet edecek bir şey yaptıklarında ipleri çekilebilir. Örneğin, dünyanın en büyük platform şirketi ve mali sermaye gruplarından biri haline gelen Alibaba’nın patronu Jack Ma, Xi rejimini rahatsız edecek bir dizi açıklama yaptığında, rejim tarafından sertçe azarlandı. Jack tutumunu sürdürünce, Alibaba’ya bir bahaneyle 2,5 milyar dolar ceza kesildi. Jack Ma bir süre ortadan kayboldu, daha sonra birkaç hafta ev hapsinde tutulduğu anlaşıldı. Dev şirketin aşırı değerlenmiş hisseleri dünya çapında sert biçimde düştü.
Bu şirketlerin güdümlü roket hızıyla büyümesinin üçüncü ve en kilit ayağını ise giderek yığınsallaşan despotik emek sömürüsü ve yağması oluşturur. Alibaba 1999’da kurulduğunda yalnızca birkaç yüz, 2013’te 20 bin, 2022’de 250 bin tam zamanlı kadrolu işçi çalıştırıyordu ama Çin’de ve dünya çapında platform şirketleri ve iştirakleri altında çalıştırdığı güvencesiz işçilerin sayısı başta motokurye ve depo işçileri olmak üzere birkaç milyonu bulmuştu. Alibaba’nın 20 yıl gibi bir sürede nasıl dünyanın en büyük mali oligarşik gruplarından biri haline geldiğini anlamak için, Alibaba’nın Türkiye’deki iştiraki olan Trendyol’un nasıl 6-7 yıl gibi bir sürede Türkiye’nin en büyük ve değerli şirketi haline geldiğine, Trendyol motokurye, depo ve veri işçilerinin ücret ve çalışma koşullarına bakılabilir.
Xi Jinping yönetiminin göçmen işçilere vermek zorunda kaldığı kısmi tavizleri pahalıya ödetmesi
Xi Jinping yönetiminin dışarıda Kuşak ve Yol içeride MİC 2025 programı, Çin’deki geleneksel mutlak artı-değere dayalı tedarik sanayinden daha derin bir göreli artı-değer sömürüsüne geçişle, dünya çapında ve küresel artı-değer zincirlerinde Çin’in payını ve gücünü yükseltmeyi, giderek dünya patronajı arasına sokmayı hedefliyor. Çin içinde toplumsal emek üretkenliğini yükselterek, ülkenin doğu kıyılarındaki muazzam sanayi kuşağında yoğunlaşan ve reel ücret ve kısmi hak kazanımlarıyla giderek daha tehditkar hale gelen dev sanayi proletaryasını daraltmayı, toplam istihdam içindeki oranını düşürmeyi ve direncini kırmayı planlıyordu. Öyle ki rejim, mutlak artı-değerci geleneksel uluslararası tedarikçi sanayi şirketlerine teknolojik yatırım ve rasyonalizasyon için büyük çaplı finansal teşviklerin yanı sıra, ucuz işgücü ve parça başı ücret sistemi sayesinde teknolojik yatırımlara yanaşmayan özel sektör patronlarının direncini kırmak için, bir süreliğine reel ücret artışlarına esneklik göstermeyi bile göze aldı. Çin’in doğu kıyılarındaki yoğun sanayi bölgelerinde bu dönüşüm süreci, yarı vasıflı el işçilerinin yerini vasıfsız genç işçilerin almasına, vasıfsız iç göçmen işçilerin de sınai istihdam alanlarının göreli daralması ve ücretlerinin yeniden düşmeye başlamasına yol açıyor. Sanayide bu yüzden açığa çıkan işsizlik de dev inşaat/altyapı işlerinin, dev dijital platform şirketlerinin (en temel işçi haklarından yoksun milyonlarca “esnaf” motokurye işçisi, vd.) ve şişen hizmet sektörünün (daha güvencesiz ve düşük ücretli işler) işsiz kalan kitleleri emmesiyle çözülüyor.
Çin kapitalist devlet iktidarı, daha büyük patlamalara doğru giden işçi sınıfı ve yoksul emekçileri soğutmak için bir dizi geçici taviz de verdi. Ortalama işçi ücretleri 2005-2015 döneminde reel olarak iki kat, kentli eğitimli/beyaz yakalı/vasıflı emekçiler için 3-4 kata yakın arttı. Korkunç düzeydeki iş cinayetleri, halen yüksek olmakla birlikte, belirgin biçimde azaltıldı (Ancak bu azalmada toplam istihdam içinde sanayi istihdamı oranının azalmasının da payı var). Fabrika-yatakhane tarzı emek rejimi, artık genç kuşakların fabrikalarda çalışmak istememesinin ve hapishane tarzı yatakhanelere isyanının da etkisiyle, ortadan kalkmamakla birlikte azaldı. Ancak iç göçmen işçilerin konut sorunu da çözülmediği için, bu fabrika işçilerinin de kent çeperlerindeki “kent-köy” denilen kırık dökük kiralık işçi odalarına kaymasına yol açtı.11 Yerel yönetimler, devlet güdümlü sendika, parti emek ve kadın büroları, işçilerle daha içerden bir ilişki kurmaları ve işçi eylemlerinde arabuluculuk yapmaları için aktifleştirildi. Hukou sistemi kaldırılmamakla birlikte, iç göçmen işçilerin başka kentlerde de çalışabilmeleri ve küçük bir kısmının çocuklarının yüksek öğretime girebilmesi için kısmen esnetildi. Kırlardaki arazi gaspı, çitleme hareketleri tümüyle ortadan kaldırılmamakla birlikte sınırlandırıldı. Ancak tüm bunlar Xi rejiminin lütufları değildi.
Birincisi, işgücü, özellikle de vasıflı/eğitimli işgücü açığının zorunlu kıldığı uygulamalardı. Ki, Xi rejiminin Çin’in yıllardır sürdürdüğü “tek çocuk” uygulamasını kaldırarak önce 2 sonra 3 çocuk dayatması, Çinli kadın işçilerinin direnişiyle karşılaştı. Zaten iki üç çocuğu, tek çocuk bile, Çinli göçmen kadın işçiler açısından, çok daha ağır biçimde işleyen yeniden üretim krizi ile de bağdaşmıyor! Çoğu Çinli kadın işçinin, çeşitli teşviklere karşın çocuk yapmadan ücretli çalışmayı tercih etmesiyle, Çin’de doğurganlık oranı yüzde 0,47 ile dünyanın en düşük düzeyine inmiş durumda ve düşmeye devam ediyor.12
İç göçmenler dahil genç kuşakların artık cehennem gibi fabrikalarda çalışmak istememesi, önemli bir bölümünün fabrikada çalışmaktansa çok daha düşük ücretlere gündelikçi/geçici gig işlerde sürünmeyi bile tercih etmesi, çeşitli yerel sanayi bölgelerinin, fabrikaların işçi çekebilmek için birbiriyle rekabete girmesi de sanayide reel ücretlerin bir dönem için yükselmesinin, çalışma koşullarının bir nebze iyileştirilmesinin bir başka nedeni. Daha önemlisi ise tüm bunlar işçi sınıfının ve yoksul emekçilerin tarihsel mücadelesinin kazanımlarıdır.
Ancak Xi rejimi, kuşkusuz işçi sınıfına vermek zorunda kaldığı bu kısmi ödünleri, pahalıya ödetmekten geri kalmayacaktı. En başta teknolojik gelişim ve sermaye ihracı, ABD ile rekabetten çok ve ondan önce çok büyük fabrika ve sanayi bölgelerinde yoğunlaşmış Çin işçi sınıfının artan kolektif eylem yetilerine karşı çevrilmiş bir silahtı. Marx bunu ifade etmiştir:
“Ama makine (günümüz açısından yeni teknolojiler-bn), işçinin karşısında daima onun sırtını yere getiren ve devamlı olarak onu gereksiz kılan bir rakip gibi çıkmakla kalmaz. Aynı zamanda, o, işçiye düşman bir güçtür ve bunu sermaye hem bütün gücüyle ilan eder hem de bundan yararlanır. O, grevleri, işçi sınıfının sermaye tahakkümüne karşı bu devresel başkaldırılarını ezmede en güçlü silahtır. (…) Salt işçi sınıfının ayaklanmalarına karşı sermayenin eline silah vermek amacıyla 1830’dan beri yapılan icatların bir tarihini yazmak mümkündür.”13
İkincisi, Çin’in doğu ve güneydoğusunda aşırı yoğunlaşmış sanayi kuşağından büyük fabrikaların önemli bir bölümünün, ücretlerin daha düşük ve işçilik deneyimin daha geri olduğu Çin’in orta ve güneybatı bölgelerine ve kısmen de kanla bastırılan Sincan’a14, bir kesiminin de Vietnam, Hindistan gibi komşu ülkelere doğru kaydırılmaya başlanmasıydı. Dev çaplı tedarik üretimlerini Çin’de yaptıran Batı merkezli emperyalist kapitalist tekellerin bir kısmı da önce Çin’de reel ücretlerin yükselmesine karşı, daha sonra da ABD’nin tedarik zincirlerini daha güvenli gördüğü ittifak ülkelerine kaydırma politikası çerçevesinde, yatırımlarının bir kısmını Çin’in çevresindeki ülkelere, daha küçük bir kısmını Türkiye gibi ülkelere kaydırmaya çalışıyorlar (Ancak Çin’in geleneksel sanayi kuşaklarındaki mücadele çevrimleri, buralarda da kendini göstermeye başlamakta pek gecikmiyor).
Üçüncüsü, Çin işçi sınıfının, özellikle de imalat sanayinde yoğunlaşmış iç göçmen işçilerin bileşiminde ciddi sektörel değişim ve kaymaların yaşanmasıydı. 2019 itibarıyla 291 milyon kişiye inmiş göçmen işçiler içinde, imalat sanayinde çalışanların sayısı 80 milyon kişiye düşerken, inşaatta çalışanların sayısı 50 milyon kişiye, toptan ve perakende satış sektöründe çalışanlar 30 milyon kişiye (e-ticaret platform şirketlerinde çalışan motokuryeler 10 milyon kişiye), hizmet sektöründe çalışanlar 130 milyon kişiye yükseldi. Fabrika işçilerinin göçmen işçiler içindeki oranının yüzde 50’lerden yüzde 24’e (toplam istihdam içinde yüzde 10 civarına) düşmesi, istihdamın ağırlığının daha güvencesiz, parçalı, taşeron, geçici ve gig işlerin olduğu inşaat, ticaret ve hizmet sektörüne kayması, işçilerin kolektif hareket ve mücadele kapasitesini bir dönem için duraksatıp gerileten önemli etkenlerden biridir. Nitekim 2015’ten itibaren, işçi eylemlerinin ağırlığı da fabrikalardan, inşaatlarda ödenmeyen ücretler için taşeron işçi direnişlerine doğru kaydı.
Dördüncüsü, göçmen işçilerin eskiden ağırlıklı kesimi kayıtlı bulundukları eyalet ve kentlerdeki imalat sanayide çalışırken, geleneksel imalat sanayi kuşağındaki istihdamın daralmasıyla, ağırlığının, sosyal haklardan hemen hiç yararlanamadıkları, ayrımcılığa uğradıkları, farklı eyalet ve kentlerde, genellikle bu kentlerin çeperindeki köy-kentlerde en kötü ikamet olanaklarıyla, en güvencesiz, en düşük ücretli ve küçük-orta boy işyerlerinde çalışmaya kaymasıdır. Bugün iç göçmen işçilerin 116 milyonu halen kayıtlı oldukları eyaletlerde çalışabilirken (ki bu kolektif eylem olanağını artıran bir etkendir), 174 milyonu farklı kentlerde, kolektif eylem olanağı daha kısıtlı olan küçük ve orta boy sanayide, hizmet sektörü ve gig işlerde çalışabiliyor.
Beşincisi taşeron, özel istihdam bürosu, kısmi zamanlı ve gig işlerin, giderek elektronik tedarik fabrikalarına bile sıçrayan mevsimlik işlerin, büyük sanayi dahil tüm işyerlerinde hızla yaygınlaştırılmasıydı. Sanayide çalışan göçmen işçiler zaten güvencesizken, bir de buna taşeron, özel istihdam bürosu, çağrı üzerine çalıştırma, mevsimlik çalışma, gig platform işleri gibi parçalayıcı ve katmanlaştırıcı istihdam biçimlerinin yaygınlaştırılması ve derinleştirilmesi eklendi.
Çin’de işçilerin işletme kolektiflerindeyken var olan kısmi hak ve sorumluluk sahibi “endüstriyel vatandaşlık” statü ve korunmalarının ve üretim/emek planlamasının kaldırılıp, karlılık ve piyasaya dayalı “serbest işgücü” politikasına geçişi bir “ilerlemeymiş” gibi alkışlayan liberallerin sandığının ve lanse ettiğinin tersine, bu uygulamaların tamamı, işçilerin kolektif direncini kırma, aşırı parçalı ve katmanlı hale getirme, emeğin sermaye tarafından öğütülmesini ve yağmalanmasını kolaylaştırmaya dönüktür.15
Altıncısı, Xi Jinping yönetiminin, Çin’in kapitalistleşme tarihinde ilk kez, iç ve dış güvenliği “kalkınma”ya göre öncelikli, birincil sorun ve hedef olarak tanımlamasıdır. Önceki yönetimler Çin işçi sınıfına iç veya uluslararası yardım ve destek veren, ekonomik-sivil toplum-sendikal sınırlar içinde işçi dayanışma ve örgütlenme ağları geliştirmeye çalışan kurum, grup ve çevrelere daha hayırhah davranabilirken, Xi yönetimi, yoğun baskı, operasyon ve yasaklarla tümünü bastırmaya çalıştı. Ki bunların içinde Batı sendikalarından uluslararası destek ve fon alan, ağırlıklı olarak aydınlar üzerinden iç göçmen işçilerin mücadelelerine yarı sivil toplumcu yarı sendikal ve hukuki destek veren China Labor Bulletin’in oluşturduğu çevreler de vardı.16 Parti içinde küçük bir kliği oluşturan, iç göçmen işçileri küçümseyen, ama Çin’in kuzeydoğusundaki özelleştirme süreçleri devam eden geleneksel kamu sanayi işçilerinin istihdam ve sosyal haklarını korumaya çalışan gruplar da tasfiye edildi. Çin’de geleneksel işçi-öğrenci dayanışmasını yeniden canlandıran, göçmen işçilerin yoğun olduğu sanayi bölgelerindeki işçi eylemleriyle dayanışma ağları kuran, sanayi bölgelerine işçi örgütlenmesi ve grev ajitasyonu için giden Maocu veya Marksist üniversite öğrencisi akım ve çevrelerine yoğun operasyonlar yapıldı.17
Yedincisi, artık “Xi-izm” de denen ideolojik-kültürel hegemonya tesisinin etkileridir. “Çin tipi sosyalizm” söylemlerini bir yana bıraksak bile, Çin nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Han Çinlileri üzerinde Çin tipi milliyetçilik, etnisizm, ataerkillik epey etkilidir. Tıpkı Batı ülkelerindeki Batı modelinin Doğu, Güney ülkeleri ve beyaz olmayan ırklara karşı “her açıdan üstünlüğü (ve alternatifsizliği)” önyargısı gibi, Çin’de de Han Çinlisi kitleler arasında, “Çin modelinin Batı modelinden ve tüm dünyadan, ekonomik-siyasi-kültürel her açıdan üstün, tembel konformist ve yoz Batı karşısında çalışma disipliniyle ve tarih-bilgi-kültürüyle de üstün, kalkınmasının işçileri ve halkı sefil etmeden tam tersine refahlarını durmaksızın artırarak gerçekleştiren, dünya liderliğine yürüyen bir model” olduğu inancı yaygındır. Bu da bize tanıdık gelecek biçimde, Çin rejiminin hemen her türlü eylemi ve muhalefeti, “Çin’in yükselişini sürdürmesini ve halkın refaha kavuşmasını istemeyen dış ve iç mihraklar” diye hedef gösterebilmesine yol açıyor. Çin’in sınır kuşaklarındaki Sincan, Tibet, Hong Kong’taki isyan ve hareketler için “Çin’i bölmek isteyen Batılı ajan-provokatörler” benzeri söylemlerin, Han Çinlisi kitlelerde belli bir zemin bulmasını kolaylaştırabiliyor. Bunda Çin’de mutlak yoksulluk ve sefaletin son 20 yılda azalmasının nesnel bir izdüşümü olabilir, ama daha büyük sorun, bu dönüşüm sürecinden bir dönem için daha fazla istifade etmiş görünen kentli küçük burjuva kesimlerin, kentlerin çeperindeki ve kırlardaki göçmen gündelik-geçici-güvencesiz işçilerin ve işsizlerin yoksulluğuna, Türkiye’deki muadillerinin Kürt ve Suriyeli göçmen işçi ve yoksullara baktığı gibi bakması/dışlaması ve görünmezleştirmesidir.
Çin’de iç göçmen işçi eylemlerinin gerileme dönemi
Nitekim Çin’de 2005-2014 dönemi boyunca yükseliş eğilimini sürdüren, 2014 yılında Nike ve Adidas’a çalışan Yue Yuen işletmelerinde 40 bin işçinin fiili kitle greviyle doruğuna çıkan işçi eylemleri, 2015’ten itibaren hem sayı hem de içerik-biçim olarak ciddi bir gerileme sürecine girdi. İşçi eylemleri hem sayıca azaldı hem de fabrikalardaki ücret artışı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sağlık ve yeniden üretim hakkı, göçmen işçilere karşı ayrımcılığa son verilmesi, tabandan kendi temsilcilerini seçerek fiili toplu sözleşme gibi daha siyasi taleplerden, ağırlıklı olarak inşaat sektöründeki taşeron işçilerin ödenmeyen ya da geç ve eksik ödenen ücretlerinin ödenmesi benzeri taleplere doğru kaydı.
İlginç bir nokta, Çin’i yakından takip eden Batılı solcu ve sendikacıların, Çin’in Batıdaki gibi; büyük çaplı proleterleştirme süreçleri, işçilerin büyük fabrikalarda yoğunlaşarak kolektif eylem yeteneğinin artması, bağımsız/özerk mücadeleci sendikaların ve işçi partilerin kurulması ve Çin işçi sınıfının sendikal/sosyal haklarını kazanması tarihsel örneğini aynen tekrarlayacağı beklentisinin gerçekleşmemesi ve hayal kırıklığıyla sonuçlanmasıdır. Bu beklentilerdeki sorun, Çin’deki büyük çaplı proleterleşme süreçlerinin Batı modelindekinden farklılığından başlayarak Çin işçi sınıfının katmanlılığı ve parçalılığı, Çin’deki bu sürecin kapitalizmin “neoliberal” döneminde gerçekleşiyor olması ve sonuncu olarak Çin kapitalizm ve devletinde bu işçi eylemlerinin de bir etkeni olduğu yeni dönüşüm sürecini görememeleriydi.
Çin’deki kapitalist parti/devlet biçiminin ve işçi sınıfı ve halkla kurduğu ilişki biçiminin de Batı modelinden görece farklı olduğu görülmüyor. Çin’de devlet işçi/kitle eylemlerinde siyasal taleplere ve bağımsız örgütlenme/sendikalaşma girişimlerine karşı müsamahasızdır, ancak ekonomik talepler konusunda görece daha esnek bir taktik izler. Bu tür eylemleri de zorla, gözaltı ve tutuklamalarla bastırmaya çalışır, ancak sonrasında eylemlerin sınıfsal yığınsallaşma ve rejim/devletle karşıtlaşma dinamiklerini kırmak için ekonomik taleplerin bazen bir kısmını bazen önemli bir bölümünü karşılar. Çin devletinin işçi sınıfına karşı bu geleneksel politikası, işçilere, devlet/rejim/partiyi karşılarına almadan ve yine belli bedeller ödemeyi gerektirse bile, onların belli ölçüde esneklik gösterdiği alanlarda, onun verebileceklerini alma sınırları içinde hareket etmeyi aşılar.
İşçi eylemleri dalgasının önünü kesmek için ve kestikten sonra, 5 yıllık planlar çerçevesinde, işçi eylemlerinin yükselişe geçtiği 2005-2014 dönemi boyunca, asgari ücrete her yıl (Çin’de kriz dönemleri dışında düşük tutulan enflasyonun üstünde bir oran olan) yüzde 13 zamla, kısmi reel ücret artışları uygulaması, devletin bu taviz politikasının örneklerinden biridir. İnşaat-altyapı sektöründe patlama ve e-ticaret ve hizmet sektörünü şişirme ile işsizliği düşük tutmak bir başka yöntemdir. İşçi eylemlerini, nisbi reel ücret artışları, işsizliği ve enflasyonu düşük tutmak, yerel devlet-parti yöneticilerini yolsuzluk operasyonlarıyla görevden almak, ve ücret kesme cezaları, iş bulmak ve işe kabul edilmek için işçilerden alınan “depozit” paraları, “deneme” süreleri, tazminatsız işten atma, iş cinayetleri, amirlerin kabalığı ve aşağılaması, hapishane tarzı yatakhane gibi konularda kısmi düzenlemelerle soğuturken, yukarıda başlıca çizgilerini belirttiğimiz, Çin kapitalizminin aynı zamanda işçi sınıfına daha büyük saldırılar içeren ve kolektif eylem yeteneğinin zeminini parçalamaya çalışan, yeni teknolojik, sektörel, mekansal, üretim ve emek organizasyonuna dair dönüşüm süreçleri de, işçi eylemlerindeki ciddi dönemsel gerilemenin nedenidir.
Kuşkusuz Çin’de bir yandan (Pandemi döneminde donduruluna kadar) göçmen işçilerin reel asgari ücretleri artırılır görünürken, gerçekte göçmen işçilerin yarısına yakınının bu ücretleri alamadığı gibi, epey altında ücretlere çalışmak zorunda bırakılması ironiktir. İnşaattan, pandemiyle birlikte tedarikçilere ve imalat sanayine doğru yayılan ücretleri ödememe, ücret kesme, geç ve eksik ödeme uygulamalarını; yazılı sözleşme olmadan, yani kayıtsız ve asgari ücretin altında çalıştırma uygulamalarını; tedarik sektöründe de yaygınlaşan mevsimlik ve çağrı üzerine çalıştırma uygulamalarını, anmak yeter. Göçmen işçilerin reel ücretleri kağıt üzerinde artar görünürken, önemli bir bölümü için yıllık olarak alabildikleri ücretlerin fiilen düştüğünü görmek gerekir. Kaldı ki, ücretleri reel olarak artmış görünen kesim açısından da artık köyden kopma, fabrika-yatakhane rejiminden çıkma, kent çeperlerine yığılma gibi nedenlerle, her düzeyde artan ihtiyaçlarını karşılama (barınma, ulaşım, yemek, sağlık, cep telefonu gibi zorunlu hale gelen tüketim araçları, vd.) açısından da mutlak olarak artmış olan ücretler, göreli olarak düşmüş oluyor ve en temel yeniden üretim ihtiyaçlarını bile karşılamıyor. Son dönemde Çin’deki iç göçmen işçi ücretleri o kadar düşük bir düzeydeydi ki, 10 yıl boyunca yüzde 13’lerle artırılan asgari ücret, 2019’da dolar cinsinden ancak Türkiye’deki asgari ücret düzeyini yakalayabilmişti.
Çin’de işçi sınıfının diğer bileşenleri
Çin’in bu yeni döneminde, imalat sanayi işçisi eylemleri gerilerken, aşırı hızlı şişirilen inşaat sektöründe, artan bataklar, dolandırıcılık, taşeron işletmeler, vb. nedeniyle, bir yandan ücret gasplarına karşı taşeron inşaat işçilerinin eylemleri diğer yandan da büyük bölümü ucuz kredi dönemi son bulunca konut kredisini ödeyemez hale gelenlerin bir bölümü de kredilerini ödedikleri halde konutlarını teslim alamayan ya da geç ve altyapısı/donanımı olmayan biçimde teslim alabilen, küçük burjuva ve emekçi kesimlerinin konut eylemleri öne çıktı. Çin’in en büyük müteahhitlik şirketi Evergrande’in 2021’de tam 1,5 milyon konutu yarım bırakarak iflas etmesi, sonrasında bu yıl Çin’in en büyük gayrimenkul şirketinin de batma noktasına gelmesiyle emlak sektöründeki sorun zirve yaptı.18
60 trilyon dolarlık emlak balonuyla dünyanın en büyük hayali ve spekülatif sermaye köpüğü haline gelen, yan sanayiyle birlikte Çin’in GSYİH’inin yüzde 20’sini oluşturacak kadar şişen, gayrimenkul sektörü, imalat sanayinde olduğu gibi artık inşaatta da yeterli karlılığın olmadığı ortaya çıkınca, fiyatları füze gibi yükselen konutların satışları dibe vurunca, göğe vuran spekülasyon anaforlarının büyük bir ekonomik çöküntüye dönüşmesinden korkan Çin kapitalist devlet iktidarı, bankaların emlak kredilerine bazı sınırlama ve düzenlemeler getirerek, kaçınılmaz olan büyük hasarı bir nebze azaltmak için zıvanadan çıkmış sektörün ipini kontrollü biçimde çekmeye çalıştı.
Toplam sayıları milyonları bulan tamamlandığı halde boş kalan ya da tamamlanmamış ya da altyapısız konutların, bitmemiş yolların, demiryollarının, köprülerin, tünellerin, havalimanı ve barajların, insanların ikamet etmediği hayalet kent ve site alanlarının, en kısa zamanda tamamlanmasının sağlanacağına dair resmî açıklamalar yapıldı. Ancak bu açıklamalar, yerel yönetimlerin sattığı araziler ve devlet bankaların ucuz kredileri ile şişirilen inşaat-emlak balonuna dayalı iç büyüme sürecinin, geride kredisini ödeyemediği için konutlarını kaybeden ve borca batmış milyonlar, konutlarını alamayan milyonlar, batan ya da zombileşen sayısız müteahhit/inşaat/emlak şirketleri bıraktığı gerçeğini değiştirmiyor. Gelirlerinin büyük bölümünü arazi ve ranttan sağlayan yerel yönetimlerin bir bölümünün aşırı borç yükleri onları borçlarını ödeyememe ve yeni yatırım yapamaz noktaya getiriyor. Üstelik bolca dağıttıkları inşaat-gayrı menkul kredilerini tahsil edemez hale gelen kamu ve özel bankaları sıkışıyor, krediler pahalanıyor. Dahası arkada işsiz kalan milyonlarca inşaat işçisi var. İnşaat-emlak-hayali ve spekülatif sermaye balonunun inişe geçmesi, Çin hane halkının borç yükünü artırdı, orta ve alt-orta sınıfların bir kesimini mülksüzleştirdi ve işçileştirdi, göçmen işçilerin yeniden üretim krizini derinleştirdi, işsizliği artırdı. Bu kriz emlak balonu ve borca dayalı iç talebi canlandırma ve iç büyüme politikasının olduğu gibi, reel ücret artışlarının da fiilen sonunu getirdi.
Aslında olup bitenler ABD’deki mortgage balonunun patlamasından tetiklenen 2008-2009 krizinin bir 10-12 yıl sonra Çin’deki emlak balonundan patlamasından tetiklenen muadiliydi. Her ikisinin de arka planında “kapitalist üretimin genişlemesi ve yoğunlaşmasıyla artı-değer arasındaki çelişki (ya da aynı anlama gelmek üzere, aşırı sermaye birikimi/kar oranları krizi) vardı.19 Orada olduğu gibi, bu krizde de sermayenin kendi krizini hafifletme ve ötelemeye çalışma reçetesi, yine (ve bu kez Çin’de de daha derinlemesine) aynı olacaktır: Emek üzerindeki sömürü yoğunluğunun artırılması, ücretlerin emek-gücü değerinin altına düşürülmesi, değişmeyen sermaye öğelerinin ucuzlatılması (sermaye maliyetlerinin minimize edilmesi-bn), nisbi artı-nüfusun (işsizliğin) artırılması, dış ticaret (ve sermaye ihracının) artırılması…20 Başka deyişle, Çin kapitalizmi önceki kriz sonrasında Çin işçi sınıfına verdiği ücret artışı gibi kısmi tavizlerle dünya kapitalizminin emeğe giderek sertleşen yeni saldırı dalgasının kısmen dışında görünüyor idiyse, artık Çin kapitalizmi için de kısmi tavizler dönemi son buldu, dünya çapında olduğu gibi Çin’de de işçi sınıfına karşı her düzeyde daha sert, dolaysız bir saldırı dönemi açıldı.
Çin kapitalizmi 2019-2020’den itibaren (yalnızca pandeminin etkileriyle sınırlı olmayan) yeniden bir yavaşlama sürecine girerken, işçi eylemleri halen 2007-2014 düzeyine çıkamasa da, Çin’de ulaşım-iletişim-internet altyapısının hızla gelişmiş olması ve hemen tüm işçilerin de son teknoloji cep telefonu alabilir hale gelmesiyle, işçi eylemlerinde önemli bir dönüşüm daha yaşandı. 2009-2014 döneminde eylemlerin tamamı yerel bir ya da birkaç fabrika, en fazla bir sanayi bölgesiyle sınırlı kalırken, artık artan sayıda işçi eylemi, yerel sınırları aşıp, çok sayıda kent ve eyalette, hatta ülke çapında, aynı anda organize edilip gerçekleştirilebilir ya da bir alandaki eylem hızla başka alanlara sıçrayıp yayılabilir hale gelebiliyordu. Bunun, 7-8 eyaletteki inşaat iş makinesi ve vinç operatörü işçilerin, ücretlerin geciktirilmesine karşı, internet üzerinden organize olup aynı anda fiili greve çıkması gibi bir dizi önemli örneği var.
2000’li yıllarda göçmen işçilerin ağır sorunları ve eylemleri öne çıkmakla birlikte, iç göçmen işçiler, Çin’deki toplam istihdamın üçte birini oluşturuyor, yani Çin işçi sınıfı göçmen işçilerden ibaret değil. Gerçi 90’lı yıllarda hızlı özelleştirmeler ve fabrika kapatmalar dalgasına karşı işçi eylemlerinin başını çeken kamu sanayi işçilerinin sayısı 2016’da 35 milyona kadar düşmüştü. 2016’dan itibaren başlayan yeni özelleştirme ve fabrika kapatma sürecinde ise, devlet eskisinden farklı olarak işsiz kalacak kamu işçileri için kıdem ve ek bazı tazminatlar için fon ayırarak ve sağlık sigortası haklarının devamı için belli düzenlemeler yaparak, bunların büyük çaplı işçi eylemlerini tetiklemesini engelledi. Çin’deki kamu işçileri, bir yanıyla da göçmen işçileri rakip ve tehdit olarak görüp göçmen işçilerin eylemlerinin hızla büyüdüğü dönemde sınıf dayanışması kurmadıklarından, bugün yalnızlaşmanın cezasını çekiyorlar.
Çin kapitalizminin yeni dönüşüm program ve stratejileri çerçevesinde, beyaz yakalı ve eğitimli işçilerin işçi sınıfı içindeki oranı hızla yükseliyor ve önemi artıyor. Modern kentli, eğitimli, beyaz yakalı emekçiler 90’lı yıllarda Çin işçi sınıfının yüzde 4-5 gibi küçük bir azınlığını oluştururken, bugün bu oran ülke genelinde 4’te bire, Pekin, Şangay gibi teknoloji ve finans merkezlerinde yüzde 30-40’a kadar çıktı. Çin kapitalizmin yeniden yapılanma programı çerçevesinde üniversite ve daha üst eğitimli teknoloji, mühendislik, finans, sağlık, hukuk, dijital ve “yeşil” dönüşüm alanlarında beyaz yakalı emek gücüne talep çok hızlı arttığından, bu kesimlerin ücretleri sanayi işçisi ücretlerindeki kısmi artıştan çok daha hızlı arttı. Pekin ve Şangay gibi kilit kentlerde, beyaz yakalı emekçilerin ortalama ücretleri bile asgari ücretin 5 katına çıktı.21 Çin rejimi, beyaz yakalıların ücretlerini (Türkiye’de olduğu gibi) asgari ücretin yüzde 40-60 fazlası civarına kadar aşağıya çekmeyi hedeflemesine karşın, beyaz yakalılara olan talep artışının devam etmesi ve onların bireysel pazarlık güçlerinin yüksek olması nedeniyle, son birkaç yıla kadar bunu başarabilmiş değildir. Ama bu alandaki basıncı da giderek artıyor.
Çin’in 2008-2009 krizinin ardından iç piyasayı derinleştirme hedefiyle birlikte, bu kesimlerde sınıf atlama, orta sınıfın genişlemesi, Çin’in bir “orta sınıf refah ülkesi” olması hayalleri yarattı. Fakat, Çin’in mali oligarşik burjuvazisi ve devletinin çok geçmeden bu kesimleri de hedefe koyması, ücretlerin durağanlaşması ve çalışma yoğunluk ve sürelerinin aşırı artırılması karşısında, ciddi sıkışma ve sarsıntılar yaşamaya başladılar. Aşırı çalışma nedeniyle yaşamını yitiren ofis işçilerinin sosyal medyada gündemleşmesi ve Alibaba gibi platform tekellerinin ofis/bilişim işçilerinin de günlük çalışma süresini 12 saate çıkarmak istemesi üzerine, sosyal medyadan milyonların katıldığı (yer yer rejime ve platform baronlarına Ezop öyküleri tarzı ihtarlar içeren) protesto kampanyalarının örgütlenmesi bunun bir göstergesiydi.22 Çin’de pandemi sürecinde ikinci sefer sıkıyönetim tarzı kapanma uygulamasına karşı büyük kent çeperlerindeki en yoksul ve işsiz kalan işçi kesimlerinin gıda/açlık eylemleri ve Foxconn işçilerinin polisle çatışmalı militan eylemlerinin ardından, bu beyaz yakalı işçi kesimleri de kent merkezlerinde ilk kez sokağa çıkma cesareti gösterdi.23 Çin’de ilk kez, mekansal farklılıklarına karşın, mavi ve beyaz yakalı işçiler eşzamanlı ve birbirinden esinlenme ve gönül dayanışması da içeren, pek çok kente yayılan eylemler gerçekleştirmiş oldular.
Çin’de göçmen işçilerden ortalama 4-5 kat yüksek ücret alan ve daha iyi koşullarda yaşayan kentli modern beyaz yakalı işçilerin büyükçe bir bölümü mavi yakalı işçilere halen tepeden baksa, kendilerini işçi olarak görmese de, çalışma koşullarının onlardan farksızlaşması, daha fazla yükselme olanaklarının giderek daralması ve tıkanması, yapay zeka gibi teknolojilerin bu alanda da emek üretkenliğini artırma ve işçi sayısını azaltma eğilimi, devletin yüksek öğretim tabanını (Türkiye’de olduğu gibi) her yerde üniversite açarak genişleterek bu alanda da ücretleri aşağı çekme politikaları, Çin’deki borç krizi ve ABD’yle teknolojik-finansal rekabetin bu kesimler üzerindeki basıncının da giderek artması gibi nedenlerle, önümüzdeki süreçlerde Çin’deki bu yeni emek alanlarında sarsıntı ve mücadele dinamiklerinin artacağını öngörmek zor değil.
Çin’de istihdamın ağırlığının sanayiden “ticaret” ve “hizmet” sektörlerine kaymış olması ve bu eğilimin inşaat, konfeksiyon ve elektronik tedarik sektörlerindeki kriz ile daha da hızlanacağı bir olgu. Anaakım burjuva liberal ve sosyal demokrat iktisatta buna yanlış bir kavramlaştırmayla “sanayisizleşme” veya Çin gibi ülkeler için “erken sanayisizleşme” deniyor. Oysa emek-üretkenliğinin artışı ve bazı sanayi süreç ve aşamalarını dışa kaydırma Çin’deki sınai istihdamı hem mutlak hem de göreli olarak (toplam işçiler içinde sanayi işçilerinin oranı) düşürse bile, bu sanayisizleşme anlamına gelmiyor, tam tersine sanayi üretimi hem de sınai artı-değer üretimi (genel bir eğilim olarak) artmaya devam ediyor.24 (Ki bu, son 40 yılda sınai üretiminin daha düşük karlı aşamalarının büyük bölümünü dışarı kaydırmış olan ABD’de bile böyledir.) Bu sanayi işçilerinin sayısı mutlak ve göreli olarak azalsa bile, ürettikleri artı-değerin artması, ve üretim ve emeğin daha ileri düzeyde toplumsallaşmasıyla, kilit rollerinin devam etmesi anlamına gelir.
Diğer taraftan “toptan ve perakende ticaret” ve “hizmet” denilen sektörler de başta lojistik, platformlar, depolar, eğitim, sağlık vb. olmak üzere her zamankinden fazla sanayiyle iç içe geçiyor ve sanayileşiyor. Bu alanlardaki çalışma koşulları da yalın üretim ve tam zamanında üretim gibi uygulamalarla, fabrikalardakinden farksızlaşıyor, hatta daha yoğun, ağır ve uzun süreli hale geliyor. Dahası bu alanlarda da artan ölçüde artı-değer üretiliyor. “Ticaret” ve “hizmet” sektöründeki gelişmeler, diğer taraftan, sermaye döngüsünü hızlandırarak, aşırı üretim krizini hafifleterek ve aşırı sermaye birikimini kısmen emerek, bir noktaya kadar, kapitalizmin krizini hafifletici ve öteleyici bir rol de oynayabiliyor. Ama tam da bu nedenle, hem sermaye birikiminin tedarik zincirlerinin (lojistik) kırılganlığını artırıyor, hem de kendileri bir aşamadan sonra başlıbaşına kriz dinamiği haline geliyor. Platform sermayesinin pandemide muazzam hızlı büyüyüp dünyanın en değerli şirketleri haline gelmesinin ardından, şimdi platform sermayesi krizinin ABD’nin büyük 5’inden başlayıp Çin platform devlerine doğru yayılması gibi.25
Pandemi ardından dünya çapında muazzam yığınsallaşmış motokurye işçilerinin fiili grev ve eylem dalgaları, yoğun baskılar ve gözaltılar nedeniyle daha sınırlı kalsa da Çin’de de yaşandı. Çin’in 2. büyük platform tekeli Meituan’da, motokurye işçiler, birkaç kentte fiili grev ve gösteriler organize ettiler. (Pekin’de ve Alibaba’da motokurye işçilerin fiili grev organizasyon girişim ve çağrıları ise tutuklamalarla bastırıldı.) Motokurye işçilerin grev yapabildiği kentlerde, yakın zamanda yine grev yapan taksi ve Uber şoförlerinin yoğun sempatisini ve desteğini alması, bunun yanı sıra beyaz yakalı e-ticaret müşterilerinin de (düşen sınıf konumları ve tepkileri paralelinde) bu grevlere destek vermesi, Çin’de sınıf mücadelesinin yeni alan ve bileşimlerine dair umut vaat ediyor.
Pandemi önlemlerinin kaldırılmasının ardından Çin’de sınıf savaşımlarının yeni dönemi
Pandemi karantinalarının kaldırılmasının ardından, 2023’ünilk dokuz ayında, Çin’de inşaat işçilerinin yanı sıra başta konfeksiyon ve elektronik tedarik fabrikaları olmak üzere imalat sanayi işçilerinin eylemleri yeniden yükselişe geçti, 2022’nin aynı dönemine göre 3 katına çıktı. Konfeksiyon ve elektronik tedarik fabrikalarındaki işçi eylemleri, ağırlıklı olarak, ücret ödememe veya geç ödeme, ücretlerde yarıya varan indirimler ya da fabrikaların kapanması ve ülke içinde veya ülke dışında, işgücünün ve maliyetlerin daha düşük olduğu yerlere kaydırılması saldırılarına karşı gerçekleşiyor.26
Anaakım burjuva iktisatçılar Çin tedarik sanayisindeki krizi, küresel kriz ve yavaşlama, Batı ülkelerinde ve dünya çapında enflasyon artışı nedeniyle talep ve siparişlerde azalma, Çin şirketlerinin artan borç yükü, ve aynı zamanda ABD ve AB şirketlerinden bazılarının Çin’deki tedarik zincirlerini başka ülkelere kaydırmaya başlaması, bazı Çin şirketlerinin de üretimlerini Çin dışına kaydırması ve AB’nin rüzgar türbinleri gibi sektörlerde Çin şirketlerine açtığı anti-damping soruşturmaları gibi ilk elde görünen etkenlere bağlıyorlar. Dünya çapında birçok üründe enflasyon artışı dalgası yaşanırken Çin’de uzunca bir dönemdir ilk kez deflasyonun (üretici ve tüketici fiyatlarında gerileme) baş göstermesi de yine uluslararası ve iç talebin düşmesine bağlanıyor.
Çin’in 2020-2022 pandemi döneminde ücretlerin dondurulması ve işsizliğin güvencesiz, geçici, gig çalışma biçimlerinin artmasıyla düşmesi, halkın küçük birikimlerini pandemi döneminde tüketmiş olması gibi nedenlerle, uluslararası talep düşerken, bu kez iç piyasaya dönme olanağının kalmamasının deflasyonun bir etkeni olduğu doğru. Ancak talep, deflasyon, fiyat, finans gibi tüm bu görünüşteki etkenlerin, üretim krizinin nedeninden çok sonucu olduğu, aslen bir üretkenlik ve aşırı kapasite krizine işaret ettiği daha doğru.
Çin kapitalizmi 2008-2009 krizini, kapitalist devletin dev çaplı sermaye kurtarma ve teşvikli yatırım paketleriyle, inşaat/altyapı sektörünü şişirerek, kısmen de reel ücret artışlarıyla iç piyasayı canlandırarak, aşmaktan çok ötelemişti. Sonraki yıllarda ekonomik yavaşlama eğiliminin devam etmesi, büyük çaplı bir sermaye yıkım ve değersizleşmesinin, aşırı kredi artışıyla engellenip ötelenmiş olduğunun da temel bir göstergesi. Çin krizi aşmak için, teknoloji geliştirme ve emek üretkenliğini artırma gibi daha temel ve stratejik yöntemlere yönelse de, daha ileri teknolojili dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüm gibi alanlarda dünya pazarlarındaki payını ve etkisini artırsa da Çin şirketlerinin aşırılaşan borç yükü (dünya çapındaki tüm şirket borçlarının üçte biri Çinli şirketlere ait hale gelmiş durumda), bu üretkenlik artışının da ne kadar yeterli olduğunu tartışmalı hale getiriyor. Çünkü Çin şirketleri elektronik, dijital platformlar, elektrikli otomobil, rüzgar türbinleri gibi orta-ileri teknolojili alanlarda dünya pazarındaki payını hızla artırmış olsa da, bu alanda da yalnızca teknoloji geliştirme/emek üretkenliğini artırma yetilerine değil, aynı zamanda, düşük işçi ücret ve haklarına ve devletin muazzam ucuz kredi/finansman teşviklerine dayanmaya devam ediyor.
Marx’ın Kapital’de işaret ettiği sermayeler arası rekabetin meta fiyatlarının ucuzlatılması üzerinden yürütülme zorunluluğu, uluslararası planda da geçerlidir.27 Bu da aslen emek üretkenliğini/göreli artı-değeri artırmayı gerektirir ama, bu da çok daha fazla sermaye yığmayı gerektirdiğinden, bir noktadan sonra kar oranlarını yeniden ve eskisinin de altına düşürür. Çin şirketlerinin aşırı borç yüküyle üretimi ülke içi ve dışında daha ucuz emek/maliyet alanlarına kaydırması ise, dünya tedarik zincirlerindeki payını artırması olgusunun, yalnızca üretkenlik artışlarına değil aynı zamanda halen ucuz emek ve finansmana dayandığını ve göreli artı-değeri aynı ölçüde (kar oranlarının düşme eğilimini frenleyip tersine çevirecek ölçüde) artıramadığını gösteriyor.
Çin kapitalizmi, ucuz emek gücü ve finansman takviyesiyle orta-ileri teknolojilerde belirgin bir ilerleme kaydetmiş görünse de, yüksek teknolojilere geçiş yapamaması ve yarı-iletkenler, çip gibi alanlarda halen ABD, Almanya, Japonya ve hatta Güney Kore’nin çok gerisinde olması en büyük handikaplarından birini oluşturuyor.28 Çin yeni teknolojik patent sayısında büyük farkla dünya lideri haline gelmesine karşın, bu patentlerin uygulanmasıyla kaydedilen toplam katma değer (göreli artı-değer) artışında, bu ülkelerin çok gerisinde olması, bunun en açık göstergesi.
Örneğin Çin elektrikli otomobil ve rüzgar türbinleri üretiminde dünya pazarı lideri olmasına karşın, bu ürünlerin en yüksek göreli artı-değerli yarı-iletken bileşenlerinde halen ABD’ye bağımlı. Çin’in birçok yeni teknolojik ürün ve alanda dünya/Batı pazarlarına fiyat kırarak girerek pazar payını artırırken, bu ürünlerin küresel üretim zincirlerindeki artı-değer payını aynı oranda artıramamasının, halen önemli ölçüde ucuz emek ve finansmana bağımlı olmasının kritik bir nedeni ve sonucu. Dolayısıyla Çin’in tedarik zincirlerindeki artı-değer yetersizliğinin içteki rant balonunu sarsmış olması gibi (çünkü rant ve faiz, artı-değerin dışında kendinden menkul gelirler değildir, artı-değerden alınan paylardır), ucuz finansman konjonktürünün de dünya çapında değişmesi, Çin kapitalizmini sıkıştırıyor ve emeğe karşı saldırganlığını hem içte hem de dünya çapındaki doğrudan yatırımlarında daha fazla artırıyor.
Bu yüzden sorun yine dolaşım sürecinden, iç ve dış talep yetersizliğinden çok kapitalist üretim temelindedir ve öncelikle sınıfsaldır. Kesin olarak söylenebilecek olan, Çin’de bir süre daha inşaat balonuyla sürdürülmeye çalışılan hızlı büyüme dönemiyle birlikte sermayenin emeğe kısmi tavizler verme döneminin de (reel ücret artışları ve minimum işsizlik politikaları, vd.) son bulduğudur. Çin kapitalist devleti, pandemiden sonra yeniden yıllık mütevazı reel asgari ücret artışları politikasına kağıt üstünde dönse bile, bu artık ve zaten, sermaye kaçışının (iç ve dış yer değiştirme) hızlanması, işsizlik artışı, şirketlerde yaygınlaşan fiili ücret kesme ve fazla mesai ücreti olmadan çalışma sürelerinin artırılması, kayıtsız-mevsimlik-gig işlerde patlama nedeniyle işçilerin artan kesiminin yaşam standartlarına yansımıyor. Dahası, göçmen işçiler kadar, beyaz yakalı/eğitimli işçiler için de ücretlerin düşmesi çalışma yoğunluk ve sürelerinin artması süreci kendisini hissettirmeye başlıyor.
Çin’de 2023’ün ilk dokuz ayında, genç işsizliği (19-24 yaş) resmi rakamlarda bile yüzde 21,3’e yükselerek, son otuz yılın rekorunu kırmış durumda. Genç işsizliğinde yükselişin bir kısmı, eğitimli gençlerin işgücü piyasasının durgunluğu nedeniyle, daha yüksek eğitime devam ederek ya da ailelerinin yanına dönerek ekonominin canlanmasını beklemeyi tercih etmesiyle açıklanmaya çalışılsa da, aslında bu da, eğitimli işçiler için, Çin’in “orta sınıf refah ülkesi” olma hayalinden “boşuna mı okuduk” hayal kırıklığına doğru geçişi gösteriyor.29 Genç göçmen işçiler açısından ise aynı durum, Çin’in doğu ve güneydoğusunda geleneksel sanayi kuşağında, özellikle de konfeksiyon ve elektronik fabrikalarında istihdam daralması, daha esnek, güvencesiz, kısa süreli, gig işlerde patlama ve gizli-açık işsizlik artışıyla birlikte yaşanıyor. Çin’de pandemi önlemleri kaldırılırken Aralık 2022’de devlet ve ekonomi üst organlarının “yabancı sermayeyi tutmak ve çekmeye devam etmek için reformların derinleştirilmesi” karar ve açıklamaları, bunun yanı sıra Çin’deki 17 dev sanayi-teknoloji bölgesinde emek üretkenliğindeki artışlarla istihdam daralırken, sermaye çekmek için işgücünün yeniden ve daha fazla ucuzlatılması ve parçalanması üzerinden sürdürülmesi, emperyalist kapitalizmdeki eğilimlerden Çin’in de azade olmadığını/olmayacağını açıkça gösteriyor.
Çin’de beyaz yakalı işçilerin ezicileşen çalışma koşullarına karşı geniş çaplı sosyal medya protestoları, pandemi yarı-sıkıyönetimine karşı Çin’in iç tarafına kaydırılmış 150 bin işçilik Foxconn fabrikasında iç göçmen işçilerin iki kez eyleme geçmesi30 ve kent merkezlerinde daha mütevazı beyaz yakalı (ve üniversite öğrencisi) eylemlerinde seyrek de olsa rejim-diktatörlük karşıtı sloganların atılması ve Mao’nun posterinin taşınması, inşaat ve imalat sanayi işçilerinin artan ücret ve hak gasplarına ve işten çıkarmalara, fabrika kaydırmalara karşı artan eylemleri, Çin’de sınıf mücadelelerinin yeni bir sürece girdiğini gösteriyor. Çin’de işçi sınıfı ve zayıf sol31, henüz 2008-2014 dönemi yükselişinin ve hemen ardından gelen altüst oluşun sonuçlarını hazmetmeye çalışırken yeniden başlayan bir altüst oluş sürecine giriş paralelinde işçi eylemlerinde yeniden artışlar yaşanıyor. Çin işçi sınıfının aşırı parçalılığı, had safhada artan güvencesizlik, genç işçi kuşaklarının pek alışık olmadığı işsizlik, ücret düşüşleri ve deflasyon gibi olgular, artan baskılar, işçi sınıfı solunun artan baskılar kadar sınıfsal-toplumsal hareketlerin son on yılki gerilemesi paralelinde büsbütün zayıflaması gibi etkenler, kazanımla sonuçlanan bazı işçi direnişlerine ve işçi hareketinde bazı toparlanma işaretlerine karşın, kolay bir zaferin olmayacağını gösteriyor.Çin işçi sınıfının bu seferki kriz ve altüst ediliş sürecine nasıl yanıt vereceği şu iki sorunun yanıtı temelinde şekillenecek: Çin işçi sınıfının yeniden yığınsallaşma ve militanlaşma kanallarını açıp açamayacağı ve Çin solu içinden yeniden işçi sınıfına odaklanmış devrimci dinamiklerin çıkıp çıkmayacağı. Yanıtları hep birlikte göreceğiz ve kuşkusuz bu yanıtların sonuçlarından etkileneceğiz.
- Üretimin tekelci/mali oligarşik yoğunlaşması ve toplumsallaşmasına karşılık kapitalist üretim ilişkileri çelişkisi ve bununla içsel olarak bağıntılı emek-sermaye çelişkisi. ↩︎
- Karl Marx. Kapital Cilt 1, Sol Yayınları, s. 330-331. ↩︎
- Çin’deki sınıfsal-toplumsal mücadele süreçlerini ve Pandemi sürecini ve isyanını daha geniş çaplı ele alan bir e-kitap çalışması için; Fuat Yücel Filizler, “Xi Jinping Döneminde Çin’de Sınıf Savaşımları ve Covid İsyanı”, Devrimci Proletarya E-Kitap Dizisi, Aralık 2022. ABD’de sınıf, siyah, kadın, göçmen mücadeleleri tarihi ve günceli, George Floyd isyanını ele alan bir kitap çalışması için; Fuat Yücel Filizler, “Amerika’da Sınıf Savaşımları ve George Floyd İsyanı”. Devrimci Proletarya E-Kitap Dizisi, Ekim 2020. ↩︎
- Jenny Chan. “Foxconn Suicide Express”. Proletarian China: A Century of Chinese Labour içinde. Verso Books, 2022. ↩︎
- Jenny Chan, Mark Selden, Pun Ngai. Dying for an iPhone: Apple, Foxconn and the Lives of China’s Workers, Haymarket Books, 2020. ↩︎
- “No Way Forward, No Way Back: China in the Era of Riots”, https://chuangcn.org/journal/ ↩︎
- Hukou sistemi için bkz. Ying Chen, “Çin’de İç Göç ve Ekonomik Sistem”. Çev: Güney Işıkara. Abstractdergi.com, 14 Ekim 2018. ↩︎
- David Whitehouse, “Crisis and Class Struggles in China”. International Socialist Review #67, September 2009. ↩︎
- Andrey Wedeman. “China’s Crackdown on Corruption”, Current History, China and East Asia özel sayısı, Eylül 2017. ↩︎
- Huang Yu. “Replacing Humans with Machines”. Proletarian China içinde. Verso, 2022. ↩︎
- Kaxton Siu, “From Dormitory System to Conciliatory Despotism”. madeinchinajournal.com, Oct-Sept 2017. https://madeinchinajournal.com/2017/12/24/from-dormitory-system-to-conciliatory-despotism/ ↩︎
- Zhu Xiaobin, “Her Factory Makes No Dreams: The Working Stories of Thirteen Shenzhen Female Workers”, Xinrui Wengchuang Press, 2023. Ayrıca bkz: Hilal Tok, Doç Dr Ceren Ergenç ile röportaj, “Çin’de kadın emeği: Ucuz, esnek, aileyi önceleyen politikalar”. ekmekvegul.net, 14 Ocak 2022. https://ekmekvegul.net/sinirlarin-otesi/cinde-kadin-emegi-ucuz-esnek-aileyi-onceleyen-politikalar ↩︎
- Marx, Kapital Cilt 1. Sol Yayınları. S.447. Marx, devamla, sermayenin işçilerin yükselen kolektif direnç ve eylemlerine karşı makine ve teknolojiyi nasıl kullandığına dair Ure’dan şu kan dondurucu alıntıyı da yapar: “(otomatik makine) çalışkan sınıflar arasında düzeni yeniden kurma görevini yüklenen bir yaratıktır (…) sermaye, bilimi hizmetine aldığı anda, işçinin söz dinlemez eli, uysallığı öğrenecektir.” ↩︎
- Çin’in Sincan’daki emek rejimi için bkz. Darren Byler, “Factories of Turcic Muslim İnternment”. Proletarian China içinde. Verso, 2022. ↩︎
- Joel Andreas, Disenfranchised: The Rise and Fall of Industrial Citizenship in China. Oxford University Press. 2019. ↩︎
- Chloe Froissart, Ivan Francehshini, “Labour NGOs under Assault”. Proletarian China içinde. Verso 2022. ↩︎
- Jenny Chan, “A Precerious Worker-Student Allience in China”. China Review, Feb 2020. ↩︎
- Ho Fung Hung, “China’s Growth Model is in Crisis”, jacobin.com, 2021/11. ↩︎
- Marx, Kapital Cilt 3. Kar Oranlarının Düşme Eğilimi Yasası bölümleri, Sol Yayınları. ↩︎
- Marx, Kapital Cilt 3, aynı bölüm, Sol Yayınları. ↩︎
- Fatih Oktay, “Çin’de işçi ücretlerinin dünü ve bugünü”, istanbulticaretgazetesi.com, 14 Ocak 2022. https://istanbulticaretgazetesi.com/tr/yazar-haber/cinde-isci-ucretlerinin-dunu-ve-bugunu ↩︎
- Li Xiaotian, “The 996.ICU Movement in China: Changing Employment Relations and Labour Agency in the Tech Industry”. Madeinchinajournal, Under Construction başlıklı sayısı, April-June 2019. https://madeinchinajournal.com/2019/06/18/the-996-icu-movement-in-china-changing-employment-relations-and-labour-agency-in-the-tech-industry/ ↩︎
- Çin’de Corona 2.0 döneminde sınıf savaşları için bkz. Fuat Yücel Filizler, agy, s59-67, Aralık 2022. Ayrıca bkz: “Social Contagion and Other Material on Microbiological Class War in China”. https://chuangcn.org/books/social-contagion/ ↩︎
- Phil Neel, “Güneydoğu Asya’dan Afrika’ya Küresel Fabrikanın Peşinde”, e-komite.com, Ekim 8, 2023. https://e-komite.com/2023/guneydogu-asyadan-afrikaya-kuresel-fabrikanin-pesinde-phil-neel/ ↩︎
- George Konsinidis, “The Great Software Engeneering Crisis in 2023”, https://blog.georgekosmidis.net/the-great-software-engineering-crisis-of-2023.html ↩︎
- Marrian Zhou, “Factory strike flare up in China as economic woes deepen”, assia.nikei.com, August 28, 2023. https://asia.nikkei.com/Business/Business-trends/Factory-strikes-flare-up-in-China-as-economic-woes-deepen Amy Hawkins, “Surge in strikes at Chinese factories after Covid rule ends”, theguardian.com, 21 May 2023. https://www.theguardian.com/world/2023/may/21/surge-in-strikes-at-chinese-factories-after-covid-rules-end ↩︎
- Marx, Kapital Cilt 1. s330 vd. Sol Yayınları. ↩︎
- DEİK, Çin Bilgi Notu raporu, Mart 2023. ↩︎
- Nancy Qian, “Is Chinese Youth Unemployement As Bad as It Looks?”, project-syndicate.org, Sep 25 2023. https://www.project-syndicate.org/commentary/china-youth-unemployment-not-so-bad-by-nancy-qian-1-2023-09 ↩︎
- Jinzhao, Deep in Analyses: The Class Struggle of Foxconn Workers in Zhengzhou, telegra.ph, 25 Kasım 2022. https://telegra.ph/Jinzhao-Deep-in-Analysis-The-Class-Struggle-of-Foxconn-Workers-in-Zhengzhou-part-I-11-25 ↩︎
- Çin’de solun durumuna dair tarihsel bir analiz için: Ralph Rufus, “The Left in China: A Political Cartography”, PlutoPress, 2023. ↩︎