Cumartesi, Nisan 27, 2024

Belediye işçisi öz gücüyle ek zam kazandı, kadroyu da kazanabilir

Türkiye’de üreten emekçi kesimler, uzun süredir özellikle seçim sonrası dönemde, siyasi iktidarın yürüttüğü ekonomi politikaları yüzünden açlık, yoksulluk, borçluluk cenderesi altında eziliyor. Her geçen gün artan hayat pahalılığı karşısında ücretlerin hızla erimesi en temel ihtiyaçların karşılanmasını zorlaştırırken vergi oranlarının artırılması ve tabana yayılması adımları emekçilerin yükünü artırdı, servet sahiplerini ferahlattı. Bu politikalar geçtiğimiz hafta açıklanan “Orta Vadeli Program” ile taçlandırılarak yeniden çerçevelendirildi. Eskinin devamı sayılan bu çerçeve; yeni teşviklerle sermayeyi destekleme, emeği kuralsız, esnek çalışma ile ucuzlatıp değersizleştirme ve bu sayede uluslararası sermayeyi ülkeye çekme, doğanın metalaştırması, özelleştirme, sıkı maliye politikası gibi köşe başlarından oluşuyor.

Yenimahalle Belediyesi işçileri iş bırakma eylemi…

Önümüzdeki dönemde, çizgilerini sermayenin çektiği, emeğe ve haklara yönelik bu denli artan saldırılara, insanlıktan utandıran yaşam koşullarına, kölelik çalışma rejimine karşı mücadele hattını gene direnen emekçiler belirleyecektir. Bundan hareketle direnen emekçilerin mücadelesine odaklanmak, yeni mücadele olanakları ve kapasitenin yükseltilmesi için çalışmak bizlere düşen sorumluluk. Bu yüzden bu yazının temel derdi mücadelenin bir boyutunu öne çıkarmaya çalışmak, eyleme geçmesi kimilerine şaşırtıcı gelen belediye işçilerinin Ağustos ayında kitleler halinde nasıl iş bıraktığı, onları iş bırakmaya sevk eden şeylerin ne olduğu üzerinde durmak ve çağrılarını görünür kılmaya dönüktür.  

Öncesinde ise belediye işçilerinin yakın geçmişte yaşadıkları hak gaspını hatırlamak bugünü anlamak açısından faydalı olabilir. Bilindiği üzere belediyelerde çalışan yaklaşık 500 bin taşeron işçinin 2018 yılında çıkarılan 696 sayılı KHK ile taşerondan kadroya geçirilmesi söz konusu olmuştu. Ancak bu kadronun gerçek bir kadro olmadığı, kadro diye yutturulan şeyin özel hukuka tabi ve özel işletme gibi iş gören Belediye İktisadi Teşebbüs(BİT)’ü ile doğrudan istihdam edilmeleri ve beraberinde birikmiş kıdem haklarından feragat etmeleri, emekliliği gelenlerin zorunlu emekli olmaları gibi şartları dayatan bir kandırmaca olduğu anlaşılmıştı. Belediye taşeron işçilerinin BİT kadrosuna alınması onlara ne iş güvencesi ne de kadrolularla eşit haklar tanıyordu fakat hâkim sendikal yapı o dönemde bu yalana onları inandırmaya çalışmıştı. BİT’e aktarılmanın hak kaybedici olduğu gerçeği ise geçen yıllar içerisinde işçi ücretlerinin asgari ücretin 2-3 katından bugün asgari ücret düzeyine geriletilmesinde net olarak gözlemlendi.

Peki, bu nasıl oldu? Sarı sendika ve işveren işbirliğiyle elbette. CHP belediyelerinin üyesi olduğu SODEMSEN ile AKP, MHP belediyelerinin üyesi olduğu MİKSEN emek sömürüsü noktasında uzlaşırlar, tıpkı bu belediyelerde yetkili sendikalar DİSK/GENEL-İŞ ile HAK-İŞ/HİZMET-İŞ, TÜRK-İŞ/BELEDİYE-İŞ’in üyelerine sefalet sözleşmelerini reva görmesinde olduğu gibi. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ’in emekçilerin bu düzene ve siyasal yönetime rıza üretilmesi maksadıyla taşıdığı misyonu zaten tarihten ve günümüz icraatlarından biliyoruz. Sol-sosyalist cenahın, bugün sermaye temsilcileriyle ortaya saçılan görüntülerine rağmen toz konduramadığı ancak işçiler tarafından en hafif tabirle beddua ile anılan DİSK yönetimi ve onun en büyük sendikası ve aynı zamanda kasası olan GENEL-İŞ, ücret sendikacılığı dahi yapmaktan uzak olması nedeniyle CHP belediyelerindeki sefalet ücretlerin doğrudan sorumlusu arasındadır.

İBB ile DİSK arasında toplu iş sözleşmesi imzalandı.

İBB ile 42 yıl sonra imzaladıkları toplu sözleşmeyi demokrasi mücadelesi kazanımı olarak servis eden DİSK’e, GENEL-İŞ’e sormak gerekir sizin demokrasi anlayışınız üyelerinizin yoksulluk sınırı altında çalışması mıdır?  Çerkezoğlu’nun asgari ücret belirleme sürecinde söylediği “Bir evde iki kişi çalıştığında en azından eve bir yoksulluk sınırı kadar ücret girmesini sağlamak gereklidir” sözüne göre öyle olmalı. Konuyla ilgili belediye işçisi arkadaşlar zaten gerekli cevabı verdiler ancak bizden kendilerine ufak bir tavsiye demokrasiden bahsetmeden önce kendi örgütünüze dönüp bakın. Zira 2004 yılından beri genel yönetim koltuğunu işgal eden ve rakip aday çıkmasını engelleyerek gene kendini başkan seçtiren Remzi Çalışkan’ı, onun 34 kişilik listesinin yalnızca 3’ünün kadın olmasını çok inandığınız demokrasi ile açıklayamazsınız. Yöneticilerin aldıkları dudak uçuklatan maaşları, ikramiye ve hizmet ödüllerine hiç girmiyoruz bile…

Bir yanda aylık milyonlarca lira aidat geliri olan bürokrat sendika ve onun her türlü olanaklarından istifade eden yöneticiler diğer yanda gün gün eriyen maaşlarına ek zam taleplerine kapı duvar kalınan işçiler. GENEL-İŞ, genel kurul öncesinde göz boyamak ve ek zam tepkilerini azaltmak için 11 Temmuz günü bir günlük iş bırakma kararı almak zorunda kalmış fakat bu karar genel merkez kararıyla 2 saate düşürülerek öğlen saatine denk getirilmişti. Bu karara itiraz edip tam gün iş bırakan Kadıköy Belediye işçileri maaşlarında bir günlük yevmiye kesintisi yaşamış ve sendika bu mağduriyeti giderme adına dayanışma göstermemişti. Diğer CHP belediyelerindeki işçilerin çoğu iş bırakmanın 2 saatlik olmasına tepkili olsa da bir günlük yevmiyeden olmamak için tam gün iş bırakmamıştı.

İBB’ye bağlı Ağaç A.Ş. işçilerinin iş bırakma eylemi…

İş bırakma sonucunda yevmiye kaybı tüm belediye işçileri açısından çok caydırıcı bir sebepti ve sendikalar da belediye yönetimleri ile arayı bozmamak için üyelerini iş bırakma konusunda desteklemek yerine işten atılmaları yönünde tehditler savurarak vazgeçirmeye çalışıyordu. Fakat borcun borçla döndürüldüğü hane ekonomisinde sıkışıp kalan binlerce belediye çalışanı işten atılma risklerini de göze alarak son seçeneğe başvurdu ve birbirlerinden aldıkları cesaretle Ağustos ayında peş peşe iş bıraktı. Ankara’da; AKP’li Mamak Belediyesi, MHP’li Etimesgut Belediyesi ve CHP’li Çankaya Belediyesi… İzmir’de; CHP’li Buca Belediyesi ve Narlıdere Belediyesi… İstanbul’da; AKP’li Esenler Belediyesi, MHP’li Silivri Belediyesi, CHP’li Kartal Belediyesi gibi çok sayıda belediye yönetimi beklemediği şekilde işçilerin eylemi ile karşılaştı. Özellikle AKP, MHP gibi sağcı belediyelerde 89 Bahar Eylemlerinden bu yana iş bırakma cinsinden kitlesel eylemlere rastlamak zor olsa da, “sağcı belediyelerde işçiler eylem yapmaz sadece CHP’yi kötülemek için CHP belediyelerinde eylem yaparlar” tarzı düşüncedeki “ufku geniş” kimseleri haksız çıkaracak türden pratik sergilediler. Hem CHP belediyelerinde hem de AKP, MHP belediyelerinde işçilerin varsa işe giriş sürecinde siyasi referansları, oy verdikleri, gönül verdikleri siyasi parti, üyesi oldukları sendika, bunların hiçbiri hakları için iş bırakmalarını önleyememiş çünkü artık belediyede çalışmanın “ayrıcalıkları” giderek ortadan kalkmış ve bu ilişkilerin dağılması göze alınabilir olmuştu.

Oysa belediye yönetimlerinin göze alamayacağı bazı şeyler vardı. Park bahçe, temizlik, fen işleri gibi kritik hizmetlerin durmasının kent hayatını uğratacağı geçici felcin gayet iyi farkında olan belediye yönetimleri grev kırıcılıktan mafyözlüğe kadar denedikleri pek çok şeyin ardından işçilerin ek zam taleplerini büyük oranda kabul etmek zorunda kaldı. Çankaya’dan, Silivri’ye, Esenler’den Buca’ya işçilerin ortak talep etrafında bir araya  gelerek iş bıraktığı istisnasız her yerde değişik oranlarda zamlar kazanıldı.

İşçiler açısından kazanılan zamlar büyük bir başarı olarak görülmesinin yanında seyyanen yapılması hak kaybının, eşitsizliğin devam ettiği anlamına geliyor ve kadro hakkı mücadelesinin önemini ortaya koyuyordu. Ayrıca çalışma şartlarının iyileştirilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin uygulatılması, baskı ve mobbingin ortadan kaldırılması hususları ancak taşeron işçileri ile kadrolu işçilerin beraber mücadele etmesi şartına bağlıydı. Eylemlerin önemli bir diğer kazanımı, işçiler kendilerine ve birlikte hareket etmekten doğan güçlerine güvenmeyi öğrenmiş, fiili grevin kartopu gibi büyüyen halini görmüş, diğer tüm belediye işçilerine ve kamuoyuna göstermiş oldular. Sarı sendikalara da ya sokağa çıkın ya da ayak bağı olmayın uyarısında bulunarak, işçi meclislerinde, TABİB gibi bağımsız işçi birliklerinde, sosyal medyada, whatsapp gruplarında bir araya gelip direnmenin yolunu buluruz demiş oldular. Son olarak daha ileri haklar için daha büyük adımlar atmaya cüret ederek, sarı sendikalara mecbur kalmayacakları ve öz güçlerine dayalı inşa edecekleri bağımsız işçi sendikaları ile tüm belediye işçileri arasında iletişim ve dayanışmayı sağlayarak, direnen her kesimden işçi ve emekçilerle kaderlerini birleştirerek mutlaka kadro haklarını da kazanacaklar.

Son Eklenenler