Çarşamba, Mayıs 8, 2024

On milyonların barınma talebini yargılayabildiler mi?

Tüm ülkenin malumu, bas bas bağıran bir sorunu gözler önüne sermiştik geçtiğimiz yıl. Türkiye’de öğrencilerin ve gençliğin çok ciddi bir barınma sorunu var dedik. Parklarda yatma çağrımız anında karşılık buldu ve her gece ülkenin farklı bir şehrinde farklı bir parkta gençler barınamıyoruz dedi. Sorun o kadar gerçek ve can alıcıydı ki egemenlerin de gündeminin dışında kalamadı. Gelgelelim; cumhurbaşkanının, iktidar ortağı Bahçeli’nin ve içişleri bakanı Soylu’nun kriminalize etme çabaları da tıpkı gözaltılar gibi sonuç vermedi. Türkiye’nin dört bir yanından artan kiralar yüzünden ev bulamayanlar, üniversite kazanmasına rağmen KYK yurduna yerleşemediği için kaydını sildirmek zorunda kalanlar, KYK yurtlarının insanlık dışı koşullarında hayata ve eğitimlerine tutunmaya çalışan gençler bizlere ulaştı. Gerek bir araya gelerek gerek sosyal medya imkânlarından faydalanarak bu arkadaşlarımızla iletişime geçtik, sorunlarını çözmek için gerekli adımları onlarla birlikte attık. Pek çok yurtta barınamayanların korkusu nam salmıştı artık. Neredeyse her gün bir KYK yurdunda öğrenciler koşullarına isyan ediyordu. Sorunlarının kısa vadede çözümü için tüm gücümüzle çalıştık. 12 Aralık’ta da gençlerin, barınamayanların sözünü yönetenlerin şehrinde söylemek için Ankara’ya gittik. Biz Ankara girişinde şehre girişimizin yasaklandığı bahanesiyle gözaltına alınırken Ankara içinde de Barınamayanlar sokaklardaydı. Yine Türkiye’nin gözü kulağı barınamayanlardaydı. Pek çok kazanım da elde ettik ama gücümüzün, sesimizin ulaşmadıkları da vardı. Mehmet Sami Tuğrul’a, Enes Kara’ya ve adını bilmediğimiz pek çok gence yetişemedik. Enes’ten sonra onun etrafını saran o geleceksizlik sarmalının içindeki gençler olarak Enes’in sesini Taksim’e taşıdık. Bu gecikmişliğimizi mahkemede de dile getirdik. 23 Kasım’daki yargılamadan söz ediyorum. 12 Aralık’ta Ankara girişinde gözaltına alınışımıza ilişkin bir dava açıldı bize.

Hukuki detaylarda boğulmaya gerek yok, kâğıt üstünde 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet suçunu işlemişiz, bir kısmımız bir de hakaret etmişiz. Elbette hepimiz biliyoruz ki barınma sorununu ülkede konuşturup olayı yönetenlerin şehrine taşıma cüretimiz yargılanıyor. İzin almadan barışçıl toplantı ve gösteri yapmak anayasal bir hak olduğu gibi iddia olunduğu gibi izinsiz gösteri yaptığımız için gözaltına alınmadık. Zira biz Ankara’nın girişinde otoyol kenarında, gösterimizi/açıklamamızı yapamadan gözaltına alınmış olduk. Bir önemi yok ama şehre girişimizin yasaklandığına ilişkin valilik kararı da dosyada yok. Hatta daha saçmasını anlatayım, savcı iddianamesini düzenlediğinde 2911’den yargılanmamızı istediği gibi iki arkadaşımızın ek olarak hakaretten de ceza almasını istiyor. Yargılanmamız ve ceza almamız için o kadar heyecanlanmış olacak ki, o da hukuki detaylarda boğulmamış pek, 2 kişinin kime hakaret ettiğini dahi tespit etmemiş. Hiçliğe hakaret edildiği iddiasıyla cezalandırmak istemiş arkadaşlarımızı; düzenlenen ilk iddianame iade edilmiş bu sebeple. Savcı bu sefer dersine çalışmış, iki müşteki belirmiş birden. Şikâyet süresinin dolmasına az süre kala iki kişi şikâyetçi olmuş. Bu gelişmeyle birlikte hazırlanan yeni iddianame ile bu sefer dava açılmış ve bu uzun çabanın ardından yargılanmaya başlamışız. 23 Kasım’da Ankara’da ilk duruşmadaydık. “Ankara’ya giremezsiniz” dedikleri için söyleyemediğimiz sözümüzü bu defa “Ankara’ya gelmelisiniz” demeleri üzerine mahkemede söylemeye gittik.

Bir avukat olarak ben, dava için iddianameyi hazırlayan savcı ve davada sanık olarak yine ben, üçümüz de hukuki detaylarda kaybolmaya gerek görmüyoruz. Çünkü herkes biliyor kâğıt üstünde iddia edilen suçlamalardan ötürü yargılanmadığımızı.

“Herkes biliyor geminin su aldığını,

Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini,

Herkes biliyor zarların hileli olduğunu.”

Mahkeme silahlı kolluğun salondan çıkartılması talebinin reddedilmesi ve reddediliş biçimiyle biraz gergin başladı. Devamında kim olduğumuzu, ne yaptığımızı, neden yaptığımızı ve neden yapmaya devam edeceğimizi ifade ettik. Barınma sorununu, geçen sürede daha da büyüdüğünü, kapasitesi sınırlı odalara ranza atıp kapasiteyi artırma iddialarını yemediğimizi söyledik. Gençleri KYK yurtlarında böceklerin soktuğunu, yemeklerin yetersiz ve bozuk olduğunu anlattık. Barınma sorununun yalnızca öğrencilerin gençliğin değil bir sınıfın sorunu olduğunu söyledik. Tozkoparan’dan, Fetihtepe’den tanıdığımız egemenleri anlattık. Barınamıyoruz dediği için kredisi-bursu kesilenlerin burslarını geri aldığımızı, üniversitelerinde soruşturma açılanların ceza almalarını engellediğimizi anlattık. Bu saldırıyı püskürttük dedik.

Bu dava ile gerçekleşen saldırıyı da püskürteceğiz. Mahkemede birkaç saat konuştuk, hepsini anlatmıyorum. Daha detaylı olarak sokaklarda anlatırız.

Son Eklenenler