Cumartesi, Mayıs 18, 2024

Kazan kaynat, kazan kaldır, kazan!

Bazı anlar olur ki siyasi tespit yaparken sıkça “tarih hızlandı” denir. Tarih diye bir varlığın belirli bir amaçla bir yöne doğru hareket ettiğine inanmayanlar açısından bunun anlamı hareketin hızlandığıdır. Yani yaşanan gelişmelerin daha açık, daha keskin, daha görünür hale gelmesi, altta seyredenin daha çok yer kaplayarak üste doğru hareket etmesi… Zaman icat edildiği şekilde geçer ama aynı zamana daha çok hareket sığar. Böylece zamanın yapaylığı ortaya serilir ve yerini hareketin gerçekliğine bırakır. Bu anlamıyla, etrafımızdaki her şey daha hızlı hareket ediyor bir süredir ve bunun katalizörü Filistin Direnişi’dir. Bu hızlı hareket içinde Filistin Direnişi’nden bize doğru kestirme bir yol arayacağım. Bu vesileyle mümkünse kısa devre yapmadan dağınık biçimde düşündüklerimi de toparlamaya çalışacağım. 

Filistin Direnişi, iki açıdan küresel düzeyde öncü bir nitelik taşıyor. Birincisi, ABD ile o ya da bu düzeyde karşıtları arasında biriken gerilimi bir üst perdeye taşıyan sonuçlar üretiyor. İkincisi, öncünün seslendiği dünyanın her yerinden milyonlarca insanın teveccühüyle benzer bir gerilimi ulusal düzeylerde de artırıyor, tabiri caizse kaynasın diye tencerenin altını açıyor. ABD, her iki düzeyde de biriken gerilimi kontrol altında tutmak istiyor çünkü jandarmalığını üstlendiği tek kutuplu dünya sallanıyor. Ateşkes, insani yardım, barış gibi süreçler de tıpkı çatışma, abluka ve savaş gibi siyasetin o ya da bu biçimde sürdürülmesinden ibaret. ABD, İsrail’in varlığını koruması önkoşuluyla biriken gerilimi kontrol altına almak için İsrail’i hem destekliyor hem de onu ateşkese zorlayacak talimatlar veriyor. 

Bu iki gerilimin Türkiye’ye yansıması da ABD’nin İsrail’i ateşkese zorlama hamlesinin bir parçası olarak ama aynı zamanda Filistin Direnişi’nin ulusal düzeyde yarattığı gerilimi de hafifletme amacıyla ambargo talimatına gönüllü olarak uymak oluyor.1 Yani “büyük güçler” masalı da değil “halkın gücü” hayalciliği de, aynı zamanda her ikisi de. 

Bölgede güç savaşı sürerken antiemperyalist söylemin üstünlüğü 

Emperyalist hiyerarşik işbölümü, ABD’nin öncülüğünü o ya da bu düzeyde kabul etmiş devletlerin ne yapmakla ve yapmamakla görevli olduğunun küresel düzeyde planlanması anlamına geliyor. Bu açıdan elbette ABD merkezli olarak holdinglerin çıkarları etrafında ve ABD’nin askeri, istihbari vb. gücüyle uygulanan bir program bu. “Holdingler “vurgusunu, emperyalizm denince bir süredir özellikle Batı akademisinin etkisiyle yalnızca sömürgeciliği, hatta bunun neredeyse kültürle sınırlı bir boyutunu anlamaya meyilli akımlarla mesafelenmek için öne çıkarıyorum. Emperyalizmi kapitalizmin en yüksek aşaması olarak, yani bütün dünyanın emekçi halklarının üretim süreçlerine hangi basamakta ve ne görevle katıldığının belirlendiği temelde ekonomik bir program olarak, antiemperyalizmi ise bir siyasi müdahale olarak kavrıyorum. 

Devlet artı değere el koyarak varlığını sürdürme esasıyla kapitalizmden önce var olduğuna göre, kapitalizmin bir aşaması olarak emperyalizm döneminde de devlet (siyaset) ile sermaye (ekonomi) arasında bir hareket marjı olduğunu kabul ediyoruz. Bu marj, ABD’nin tek kutuplu dünyasında devletler açısından daha dardı ancak bugün tek kutupluluk sürekli tehdit edilirken bu marj da genişledi. Böylece özellikle işbölümüne orta düzeyde katılan devletler açısından hem küresel düzeyde planlanmış bu merkezi ekonomik programı uygulamak hem de bölgesel düzeyde güç savaşında el yükseltmek üzere antiemperyalist siyasi söylemi içerme imkanı genişledi. Ama bunu akla ilk gelen şekilde “yalan söylüyorlar” anlamında söylemiyorum. Hükümetler zaten devleti gizlemek üzere yalan söyler ama buradaki durum şu: Evet, Türkiye bölgesel düzeyde süren güç savaşına önemli bir aktör olarak katılıyor, aynı anda ABD ve Rusya ile belirli düzeylerde ilişkisini koruyor, bu bölgesel durumun kendisine açtığı siyaset alanıyla ilerletiyor. Böylece “büyüyor” ve bölgesel güç savaşının yarattığı imkanlardan daha fazla faydalanmak üzere hamleler yapıyor. Buradan devşirdiği gücü ve antiemperyalist söylemi de Türkiye’de halkı köleleştiren ekonomik programı derinleştirirken pansuman amacıyla kullanıyor. 

Antiemperyalist siyasi müdahale 

Antiemperyalizmi bir “siyasi müdahale” olarak kavradığımı ifade etmiştim. Bu açıdan öncelikle bir ayrıma gidelim: Halihazırda bölgesel düzeyde bir güç olan Kürt Özgürlük Hareketi’ni ya da Hamas-FHKC gibi unsurlarla topyekûn Filistin Direnişi’ni ayıralım. Zira bunlar toplumsal-siyasal katmanları olan hareketler niteliğindedir, henüz bu forma ulaşmamış örgütlenme ya da mücadele odakları açısından karşılaştırılamaz bir varlık-yokluk savaşı içindedirler. Bu yönüyle bu hareketler güncel savaş etrafında taktik ve strateji geliştirirler, antiemperyalizmi de bu bağlamda anlamlandırma hakkına sahiptirler. Biz bu “antiemperyalizmleri” eleştirmekle uğraşacak değiliz, çünkü bu anlamıyla varlık-yokluk savaşı içinde değiliz. 

Ancak kendi bulunduğumuz noktada bu güçlerin antiemperyalizm kavrayışlarıyla da hareket edemeyiz, çünkü (tekrara düşmek istemem ama) her kavrayış içinde olunan somut koşullardan hareket eder. Aynı siyasi durum içinde hareket etsek de hem örgütsel hem toplumsal açıdan KÖH’ün veya Hamas’ın durumunda değiliz ve siyasi müdahale kabiliyetinin bambaşka bir aşamasındayız. Bu güçler, antiemperyalizmi etrafındaki güçlerin (özellikle de savaştıkları güçlerin) emperyalist hiyerarşi içinde rolleri üzerinden güncel mesele olarak görebilirler, bunu mücadele konusu edebilirler, buna itirazımız olmaz ama bunu alıp kendi konumumuza uygulamaya kalkamayız. Peki, biz bugün antiemperyalist siyasi müdahaleden ne anlamalıyız? Devlet ile sermaye arasındaki hareket marjını kendi lehimize daraltmaya yani “iç düşmanın” ekonomik program ve siyasi söylem arasında bölgesel güç savaşından devşirdiği imkanları işlemez kılmaya yönelik bir siyasi müdahaleyi anlamalıyız. 

Ekonomik program derken elbette en geniş düzeyde akan iktisadi ilişki ağını işaret ediyorum ancak hükümetin siyaseten zorlanmayı göze alarak uygulamak konusunda tereddütsüzmüş gibi davrandığı Orta Vadeli Program’ı, yani yakın karşılaşma ânı açısından temmuz ayına giden süreci hedefe alan bir çalışma bu mücadele hattını somutlaştırabilir. Bu programın küresel işbölümündeki yeri, her biri mali, hatta idari olarak uluslararası düzeyde entegre edilmiş holding gerçekliği ve bunun doğrudan hükümet eliyle gerçekleştirilen bir program olması sebebiyle dolayıma dahi ihtiyaç duymayan bir karşıtlık kurulabilir. Antiemperyalist siyasi müdahale bu zeminlerde ahlaki, kültürel ya da ilkesel değil güncel bir tartışmanın unsuru haline getirilebilir. Kısacası, bugün antiemperyalist siyasi müdahale imkanını, emperyalizmin kendisini sorunsallaştıran bir kavrayışla ve bu işbölümü dahilinde hükümetin dayattığı ekonomik programı reddederek yakalayabiliriz. 

İşte öncü Filistin Direnişi’nin hızlandırdığı hareketin açtığı imkanlar, yani büyük güçlerin daha açık karşı karşıya gelmesi, bu dengesizlikler içinde de siyaset imkanlarının artması, yani öncü Filistin Direnişi’nin çağrısına Türkiye’den cevap verilirken yürünen yolun bütün bu ilişki ağını önlenemez biçimde ifşa eden deneyimi…2 İflas etmiş “milliyetçiliğe karşı yurtseverlik” tezlerine benzeyen antiemperyalizm yorumlarına düşmeden, varlık-yokluk savaşını gündelik süren mücadelelerle denkleştirmeden, devrimci çalışmayla devrimci hareketi karıştırmadan… Kendi konumunu, düşmanın zayıf noktalarını ve beraber mücadele ettiğimiz emekçi halkın muğlak arzularını sürekli netleştirerek… Kendine özgü, karakterli, ciddi ve coşkulu bir hareketin yaratılması için koşullar uygun değilse de imkanlar da az görünmüyor. Değerlendirelim.


  1. İsrail’le ticaretin İtalya vb. üzerinden ya da başka bir yolla “TR” etiketi taşımadan, kayıtlara düşmeyecek şekilde bir düzey sürdürülmesi taktiği de bu koruma-ambargo denkleminde düşünülebilir. ↩︎
  2. Yazı yazıldığında henüz kimse tutuklanmamıştı. Filistin İçin Bin Genç’ten 5 arkadaşımızın 1 Mayıs eylemi dolayısıyla, fakat 30 Mart Filistin Toprak Günü eyleminde attıkları slogan gerekçe gösterilerek tutuklanması da anlatılan bağlam açısından sembolik oldu. Bütün tutsaklarımıza özgürlük mücadelesi de aynı dolayımlarla daha etkili hale gelebilir. ↩︎

Son Eklenenler