Perşembe, Nisan 25, 2024

DİSK kongresinin ardından: Son bir defa

DİSK’in 17. Genel Kurulu 9-11 Şubat tarihlerinde gerçekleşti. Önceki iki genel kurulla ilgili değerlendirme yazısı yazmıştık. DİSK’in gittiği yol bellidir, bu değişmediği durumda bu son değerlendirmemiz olacak, ne de olsa bu konuda tarihe yeterince not düştük. Hatırlanırsa, geçen genel kurul Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde “yeni toplumsal düzene geçiş için dünyanın bütün ‘demokratlarını’ birleşmeye” çağıran bir politik atmosferde gerçekleşmişti. Sendika bürokrasisi büyük hayallere dalmış, ortamlarda “Çalışma Bakanlığı’nı bekliyoruz” lafları gelişigüzel konuşulmaya başlamıştı. Ama gel gör ki halkımız yol vermedi bu “iyi niyetli” boş hayallere.

Önce şunu belirtelim: DİSK’in bir süredir içine girdiği bu süreci kongre değerlendirmeleri yazarak ve ayrı ayrı tekil direnişlerde, örgütlenmelerde, üye sendikalar düzeyinde eleştirdik. Biz içeriği ne kadar sert olursa olsun eleştirilerimizin tamamını işçi sınıfı mücadelesinin güncel ihtiyaçları, işçi sınıfının nesnel çıkarlarından hareketle DİSK ve üye sendikaların ya da bu zeminde konumlanmış siyasi çevrelerin hatalı gördüğümüz fikri, pratik pozisyonlarını sıkı takip ederek kesintisiz biçimde uyarı maksadıyla eleştirdik. DİSK’in tarihsel saygınlığına, o saygınlığı yaratmış somut kavgalar içinde açığa çıkarılmış, bedel ödenmiş, ilkelere sahip çıkmanın yolunun yani gerçek dostluğun yolunun bu olduğuna inandık ve gereğini yaptık. Bu noktada takdir de bu eleştiri sürecini izlemiş dostlarımıza, işçi kardeşlerimize aittir.

Solun alışıldığı üzere hayal kırıklığı yaşadığı seçim süreçleri sonrası her dönemde olduğu gibi önce tövbe eden ancak her bağımlı gibi hızlıca tekrardan gösteri siyasetinin bütün müptezelliklerini üstlenen bir yaklaşımla seçim atmosferinin assolisti olma hedefini tutturma çabası devam ediyor. Elbette sol örgüt bürokrasisinden daha hızlı biçimde, bir durumdan diğerine geçiş kabiliyetine sahip DİSK bürokrasisi de geride kalmadı. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı kongre bitimine kadar sürdüğü için bir süre düştükleri kontrpiyede kalma konumundan süratle kurtulup egemen sınıfın İmamoğlu ufkunun apaçık hakikatinin mürşidi olmak için hızlı adımlar attılar. Son kongrenin politik dizaynı da buna göre oldu. Ancak DİSK’in saygınlığı yıllar içinde o kadar har vurup harman savruldu ki İmamoğlu nezdinde de köy derneği kongresi kadar değer göremediler. Tıpkı DİSK yönetimi gibi, İmamoğlu’nun gözüne girmeye çabalayan belediye başkan aday adaylarıyla doldu salon. Yine de İmamoğlu kongrenin sürdüğü üç gün boyunca İstanbul’da olmasına rağmen DİSK kongresine uğrayacak beş dakikalık vakit bulamadı. Ne de olsa, o da iyi biliyor ki bu çapsız muhteris bürokrat takımı cepte. Gelmeye gerek görmediği kongreye gönderdiği mesajı kürsüden okutup alkışlatma talimatı harfiyen yerine getirildi. CHP’nin resmi genel başkanı Özgür Özel ise kongreye teşrif etti, onun için hazırlanan özel yere oturdu, kürsüyü kullandı. Kongrenin tasarlayıcılarının pek hoşuna gitmeyen “bu yıl Taksim’i geri alacağız” türünden cümleler de içeren bir konuşma yaptı. Özgür Özel’den sonra konuşan DEM temsilcisi Sezai Temelli’nin konuşması Lastik İş’in MHP’li bürokrasisinin şovenist tepkisiyle karşılanırken, DEM tandanslı Genel İş yöneticileri ve delegasyonu “konu bizi ilgilendirmiyor” sessizliği içinde kaldı. Bir önceki kongrede olduğu gibi, bu kongrede de sosyalist siyasetleri temsilen yapılan konuşmalarda DİSK yönetiminin içinde olduğu işbirlikçi sınıf siyasetinin aleni eleştirisine elbette rastlanmadı.

Bir önceki kongre değerlendirmemiz de ifade ettiğimiz gibi, DİSK işçi sınıfı için bitti. Egemen sınıf için hizmete devam edecek. Egemen sınıfın sol görünümlü devrimci etiketli bir yatıştırıcı, oyalayıcı, gaz alıcı zemini olma misyonunu yeniden üreterek yol yürüyecek. Geçen kongrede yapılan tüzük düzenlemeleriyle delege sayısı 500’den 250’ye düşürülüp, delegasyon sadece sendika merkez ve şube yöneticisi bürokratlardan oluşturuldu, işçilerin seçme seçilme şansı sıfırlandı. Bu delegasyon biçimi bu misyonu DİSK’e tevdi eden merkezlerin pürüz çıkarmayacak bir sendikal yapıya dönüşme talebinin gerekleriyle uyumluydu. Üye sayısı DİSK’in tüm sendikalarının toplam üye sayısının üzerinde olan Genel İş, sağcı Lastik İş ve işçi satma öyküleri dillere destan Tekstil İş’i de yanına alarak uzun süredir DİSK yönetim tasarımını belirliyor. Devrimci geçmişten gelip Halkevleri çizgisini terk ederek metamorfoza uğrayan Arzu Çerkezoğlu’nun kişisel dönüşüm izleği sendika aygıtının düzen insanı yetiştirmedeki maharetinin güncel simgesidir. “Söz, yetki, karar, iktidar işçilere” şiarından sarı sendikacılığın bürokratik temsiliyetinin sözcülüğüne frensiz geçiş.

DİSK yönetimleri bir süredir üç sarı yapı ve onların dönüştürdüğü genel başkanın kritik gördüğü dönemsel ihtiyaçlara göre tasarlanıyor. Uzun süre DİSK’teki sarı üçlüye karşı genel başkanlık talebiyle direnen objektif açıdan DİSK’in sınıf temsilcisi BMİS bir önceki kongrede ilahların uyarısını dikkate alarak boyun eğmiş, genel sekreterlik makamını kabullenmişti. Üçlü ise DİSK düşmanlarını yenilgiye uğrattık pozları kesmişti. Bu hamlenin piyonu Adnan Serdaroğlu bu kez kendi sendikasınca genel başkanlığa layık görülmedi. Görmek isteyen gözlere bu kıssadan alınacak çok ders vardır. İpi iyice ele alan sarı üçlü yeni yönetim tasarımında BMİS’e bu kez sıradan bir yönetim kurulu üyesi olmayı dayattılar. Çakalların raconunda bu dayatma boyun eğeni daha da aşağılayıp yüzünü yere sürtmektir. Ben bu oyunu bozarım diye kendini dev aynasında gören sadece kendini kandırır. Metal işçilerini temsil eden, Kemal Türkler’in sendikasına yapılan bu muamele objektif açıdan işçi sınıfının öncü bölüğüne yapılan en hafif ifadeyle bir terbiyesizlik olduğu için BMİS yöneticilerini öncesinde uyardık. Sorumluluk tabii ki bu kararı alan BMİS yöneticilerinde, takdir metal işçisi kardeşlerimizdedir.

İki önceki dönem yönetimin sosyalist partneri Halkevleri ve ESP iken, geçen dönem DİSK yönetiminin sosyalist partneri sadece EMEP idi, EMEP’in DİSK’teki temsilci Seyit Aslan partisine genel başkan olunca böyle bir temsiliyet kalmadı. Bu dönemde solcu sendikalar kongre süresince renk belli etmemelerine rağmen yeni yönetimde yer bulamadılar. Geniş bir seçmen tabanı olan TİP de bu kongrede Sosyal İş, Basın İş, Banksen temsiliyetine ve DİSK yönetimi karşısında açık eleştirel bir konumu olmamasına rağmen yönetime (bizim bildiğimiz kadarıyla) davet alamayanlardan. Davet edilmiş de reddetmişlerse kendileri açıklarlar.

Gelin yönetime yakından bakalım. DİSK’in maaşlı Ankara temsilcisi olan, başkanı olduğu sendikada Genel İş finansmanıyla “solcu” uzman istihdam eden, Soma madencilerini 13 Mayıs katliamı sonrası satışıyla tanınan, sendikal proje ve fonculukta uzman ve sosyalist bir grupla da simbiyotik ilişkisi olduğu da söylenen Tayfun Görgün, sendikasına Mazıdağı’ndan bin üye yaptırılıp barajı kıl payı aşarak DİSK’e genel sekreter yapıldı. Kürt siyasetinin DİSK’teki temsilcisi olarak başladığı Genel İş genel başkanlık sürecinin son etabında bir yandan CHP’yi kollayan, diğer yandan da Kürt siyasetinin bir departmanına bunu yapmaya mecburdum sinyalleri gönderip şimşekleri üzerinden uzak tutmayı, son Genel İş kongresinde karşısına aday çıkarılsa da başaran astronomik maaşlı Remzi Çalışkan da yönetimde, Genel İş İzmir yapılanmasındaki konumu sayesinde işveren sendikası SODEMSEN Genel Başkanı Tunç Soyer kontenjanından hızla yükselen Şükret Sevgener de. Goodyear işçisi Sedat’ı on adamıyla döverken kendi beylik silahından çıkan kurşunla öldüğü kamera kayıtlarına şans eseri yansıyan, yönetimiyle birlikte sendika kasasından milyonlarca liranın akrabalara aktarıldığı mahkeme belgelerine ve basına yansıyan eski genel başkanı Abdullah Karacan’ın boşalttığı koltuğu yönetim içinden devralan, Arzu Çerkezoğlu gibi Artvinli olan Lastik İş genel başkanı Alaaddin Sarı yönetimdeki bir diğer isim. Trakya’dan Batman’a, Urfa’ya, Söke’ye işçileri yarı yolda bırakan, Greif ve Özak gibi onlarca direnişi satan, patronlarla girift ilişkilerinden dolayı Çantacı Kazım olarak ünlenen ama her dönem ayrı bir sosyalist çevreyi örgütlenme hamallığı partneri olarak seçip kullanma hüneri dillere destan olan Tekstil İş genel başkanı Zara’lı Kazım Doğan’ı da unutmayalım. Bunların yanında yukarıda belirttiğimiz gibi BMİS Başkanı Özkan Atar’dan oluşuyor DİSK’in yeni yönetim kurulu.

Gelelim kongrede olan bitene. Belki de Nakliyat İş’in kesintisiz eleştirel tavrını ayrı tutarsak uzun zaman sonra ilk kez bu kongrede DİSK üyesi mücadeleci sendikalardan eleştiri sesleri yükseldi. Nakliyat İş Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Enerjisen Genel Başkanı Süleyman Keskin, Birleşik Metal Gebze 1 no’lu yöneticisi Alperen Erkoç, BMİS Kocaeli Şube başkanı Telat Çelik,  Limter İş Genel başkanı Kamber Saygılı, Dev Yapı İş Genel Başkanı Özgür Karabulut, Dev Turizm İş’ten Turgay Özdemir kongre kürsüsünden DİSK yönetiminin işbirlikçi politikalarını eleştirdiler. Alperen Erkoç’un ve Kamber Saygılı’nın konuşmasına Genel İş delegasyonundan tehdit dolu tepkiler yükseldi. Divan, Saygılı’nın konuşmasını kesmeye yeltendi. Biz yıllardır bu dostlarımızdan da eleştiriler alarak, bazen husumetlerini çekerek DİSK konusundaki eleştirilerimizi dile getirmeye devam etmiştik. Kongrede yükselen bu eleştirel tavırların, ortak tutum alışlara, hatta dayanışmalara evrilmesi umulur. DİSK yönetiminin çizgisiyle mesafelenmeyen, yanlışlara sessiz kalan, bu son dönemler yaşanmamış gibi sendikacılık oynamaya devam edecek olan sosyalistler DİSK yönetimin sınıf ihanetinin ortağı olurlar.

Nakliyat İş geçen yıl büyük bir örgütlenme başarısıyla üye sayısını 11 bine yükseltmişti. DİSK yönetimine öteden beri eleştirel bir yaklaşım içinde olmasına rağmen sağlanan bu başarı seçilmesi gereken yolu göstermesi açısından önemlidir. Bu konfederasyonun engellemelerine rağmen de sendikal mücadele yükseltilebilir. Bu kongrede Nakliyat İş üyesi forklift operatörü kadın işçi Muzaffer Çetin’i aday gösterdi. Çetin konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıkınca divanın yemek anonsu yaparak salonu boşalttırması belki de kongrenin alçalma düzeyinin zirvesidir. Muzaffer Çetin’in böylesi bir delege yapısı içinden 17 oy almış olması da kıymetlidir.

Sonuçta işçi hareketi açısından değişen bir şey yok. Neoliberal küreselleşmenin çölünde halkımız işçileşmeye, yoksullaşmaya, güvencesizleşmeye kısacası paryalaşmaya devam ediyor. Bu sürecin tersine çevrilmesi ancak kendi mücadelesinin eseri olacak, bu mücadeleye her şeyden önce eskimiş, işe yaramayan ve çürümüş her türden kurumsal yapıyla bağını kesip, baştan başlamaya, gerekirse sıfırdan başlamaya cüret edenler eşlik edebilecek. Geri kalanlar en iyi ihtimalle bu dönüşümün yarattığı sınıf acısının yüzeysel önlemlerle palyatif biçimde izalesine, büyük ihtimalle ise bu dönüşümün yarattığı sınıf öfkesinin yönetişim teknikleriyle bastırılmasına yancı olacaklar. Tercih zamanı geldi, bu konuda daha fazla bir şey söylemeye artık gerek yok.

Son Eklenenler