Perşembe, Nisan 25, 2024

Sol video izlemeyi bırakıp işine gücüne bakmalıdır

Malum videolara ilkini 10 dakika izlemek dışında bakmadım. Zaten gerek yok, muhalif medya söylenenleri üstelik yorumuyla birlikte çarşaf çarşaf aktarıyor.  Herkesin balıklama daldığı bu anafordan uzak durmaya çalışmak boşuna… En iyisi, düşüncelerimizi videolardan etkilenenlerin eleştirisiyle sınırlayarak konumumuzu korumaya çalışmak.

İşini yapanı tenzih ederek söylüyorum; yaygın bir sol kesim görmesi gereken yere bakacağına kendine gösterilene baktığının farkında bile değil. Çekirdek çitleyerek video izleyip “derin devlet, mafya, devletin çürümüşlüğü” yorumları yapıyor. Ve ardından uzay boşluğuna seslenir gibi “bu pisliği devrim temizler” misali temennilerde bulunuyor. Siyasi gerçekleri açıkladığı zannıyla böyle davrananlar,  ezenler arasında geçen ve niteliğini bilmediği bir rekabete figüran oluyor.  Böylece, son 1 Mayıs’ta icat edilen balkon sendikacılığına bir de “video solculuğu” ekleniyor.

Gerçekler apaçıktır, yorum gerektirmez. Bilim, gerçeği anlamaya; felsefe ise yorumlamaya yarar ve her ikisi de açıklanmak istenen gerçeğin dışında üretilmiş olarak önümüze gelirler. Bu yüzden bir gerçeği bilim ve felsefeyle doğrudan bağlantılar kurarak değil,  ancak başka gerçeklerle karşılaştırarak ve aralarındaki ilişkiyi somut biçimde göstererek açıklayabiliriz. Bu sırada felsefe bilgisini gerçeği görmeyi önleyen idealist düşünceleri defetmek için, bilimi ise karşılaşılan olguları tanımak amacıyla kullanırız. Gerçek yalnızca gerçekler aracılığıyla ve gerçeklik içinden açıklanabilir. Bu zihinsel çaba, gerçeği değiştirme işlemin ayrılmaz bir parçasıdır.

Siyasi gerçeklerin açıklamasını filozoflar gibi yoruma başvurarak ya da bilgince akıl verir gibi değil, ezilenlerin ve ezenlerin gerçeklerini somut biçimde ilişkilendirerek yapmalıyız. Toplumdaki siyasi gerçeklerin belirleyicisi, bizim de örgütlü ve bilinçli bir parçası olduğumuz (ya da öyle olmamız gereken) ezilenlerin siyasi iktidarla olan çelişkisidir. Geri kalan tüm toplumsal çelişkiler ancak bu eksen karşısındaki konumlarına göre belirlenip açıklanabilir. Bu yüzden bir olayın siyasi niteliğini o olayda yer alanların söylemlerine bakarak ya da bizim olaya ilişkin kanaat ve yorumlarımızdan hareketle ifade etmek, nesnel bir değerlendirme değildir. Malum videolarla ilgili değerlendirmeler bu niteliktedir. Bunların en kapsayıcı olanlarından başlayarak somuta doğru ilerleyelim:

Olayı “devletin çürümesi” gibi yorumlamak, devleti anlayamamanın ifadesidir. Lenin “Devlet ve İhtilal”de devleti, Marks’tan yaptığı alıntılarla  “asalak” olarak nitelendirir ve bunun açıklamasına “ Asalak Devletin Yıkılması” ara başlığıyla bir bölüm ayırır. [1] Devlet; özel mülkiyet ve sınıfların doğuşuyla yaşıt, temel işbölümü çerçevesinde üretimden kopmuş kadrolarının toplumsal yaşamı düzenleme amacıyla üretenler üzerinde baskı kurması karşılığı üretimden pay alan, başından beri çürük bir kurumdur. Otoritesinin nüfuz ticareti, rüşvet, kayırma, keyfî baskı için kullanılması yaygın ve yerleşik bir durumdur. Ama devletler binlerce yıllık bu ortak tarihi anlatmaz; her biri kendine ait bir tarih yazımı çerçevesinde,  uzun bir yetkinleşme sürecinden geçerek en mükemmele ulaştıkları efsanesinden bahsederler. 16 Türk devleti bayrağıyla poz vermek buna bir örnektir. Dolayısıyla somut bir olayı devletin çürümesinin kanıtı gibi göstermek, sanki bir zamanlar “çürümemiş” olanı varmış ve o tekrar yaratılabilirmiş anlamına gelir. Bu bizim değil, reformistlerin söylemidir.

Yaşananları “derin devlet hesaplaşması” gibi sunmak da yine aynı bakış açısının ürünüdür. Devletin derini-sığı olmaz, toplumu egemen sınıf adına yönetmek için kullanılan ne varsa devlettir ve yapılan her şey egemen sınıf siyasetidir. Sorunları toplumsal varoluş koşulları içinde ele almak yerine tekil nedenlere bağlamak, liberal bir bakış açısıdır. Devletin “derin” bir yanı olduğu ve kötülüklerin oradan kaynaklandığı fikri, toplumun rızasını almak için uydurulmuş bir yalandır. Biri çıkacak, devletin görünür yanlarına makyaj yaparak güya “derin” yanlarını görünmez kılacak ve toplumun yönetenlere olan güvenini tazeleyecektir.

Yorumlarda bir yer, kurum, özne adı gibi sürekli “mafya” deniyor. Polisiye edebiyattan alınma bu sözcük, toplumsal/siyasi bir kavram gibi kullanılıyor. “Dil, pratik bilinçtir” (Karl Marx, Alman İdeolojisi), kimin dilini kullanırsak, onun bilincine destek oluruz. Bir olguyu daha iyi incelemek için soyutlarken yalnızca somut duruma bakmakla yetinmiyoruz, bu işlemi aynı zamanda bir bilinç içinde yapıyoruz. “Mafya” denilen lümpen proleter çeteleridir. Üretmez, üretimin sırtında asalak olarak yaşarlar. Hırsızlık, fuhuş, kaçakçılık, tetikçilik, şantaj vb. işlerle uğraşırlar. Asalaklık yapabilmek için sıcak paranın aktığı kanallara yakın olmaları gerekir. Gündelik ekonomiye hükümetler karar verdiğinden çeteler de hükümetlere ve siyasi partilere hizmet sunarlar. Ancak kapitalist üretim hırsızlığa değil, aynı zamanda toplumun temel çelişkisi olan emek-sermaye ilişkisine dayanır. Hırsızlık ister kişisel isterse devlet düzeyinde olsun kapitalist sömürünün belirleyicisi değildir. Elbette özel durumlarda ve ilk sermaye birikimi amacıyla bu yol izlenir ama üretim araçlarının özel mülkiyeti altındayken sermaye kendini hırsızlığa dayanarak yeniden üretemez. Bunun için ezilenlerin rızasını alarak karşılığını ödemeyeceği emek kaynağı bulmak zorundadır. Bu nedenle lümpen çeteleri geçici bir yama yapmak için yönetenler tarafından kullanılsa bile er geç temel toplumsal çelişki arasında ezilir gider ve egemenler gerektikçe yenisini bulur.

Bu olay önceden de örneklerini gördüğümüz üzere yürütme gücü üzerinde değişiklik yaratma girişimidir. Devlet, merkezinde baskı gücünü elinde tutan çelik çekirdeğin (=siyasal iktidarın) olduğu, resmî ideolojiye dayalı olarak işleyen bir egemenlik aracıdır. Hükümet ve parlamento, toplumun yürürlükteki düzene ve devlete rıza vermesi için çalışır. Hükümetlerin kapitalist üretimin istikrarını sağlamakta zorlanmaya ve seçmen desteğini yitirmeye başlaması burjuvazi için kâr kaybı, siyasal iktidar açısından ise bir güvenlik sorunudur. Olayın bu yanını anlamak için başka açıklamalara da bakılmalıdır. MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş[2], değişik hükümetlerin değişmez devlet bakanı Cemil Çiçek[3], Susurluk olayını da ifşa eden MİT eski Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür[4] açıklamalarında olayı “vahim” olarak nitelendirmiş ve savcıları göreve çağırmışlardır. İlginç bir ayrıntı ise havuz medyasının videolar gibi bu açıklamalardan da hiç söz etmemesidir.

15 Temmuz sonrası devlet biçimi değişti ama “seçimle gelen seçimle gider” ilkesine dayalı olan rejim (yönetim biçimi) değişmedi. Çünkü bu işleyiş hem yürütmedeki değişiklikler yoluyla devlet kadrolarının denetlenmesini hem de toplumun düzene rıza göstermesini kolaylaştırıyor. İktidarın oy kaybettiği bilinen bir durum. Yapılan açıklamalar yürütmeyi genel işleyişe uygun davranmaya zorlayacaktır. İktidar partisi seçimi kaybederse dünyanın yıkılmayacağı ve kurulu düzenin süreceği, İstanbul belediye seçimlerinde görülmüştür. Seçim iki kez yapılmış ve sonuçta İstanbul hem HDP’yi ziyaret eden hem de çete lideri Topal Osman’a bağlı bir belediye başkanı kazanmıştır.[5]


[1] Bilim ve Sosyalizm Yayınları, s.63

[2] https://artigercek.com/haberler/mit-eski-mustesar-yardimcisi-ones-90-lari-asan-bir-tehditle-karsi-karsiyayiz

[3] https://www.dw.com/tr/cemil-%C3%A7i%C3%A7ek-dw-t%C3%BCrk%C3%A7eye-konu%C5%9Ftu-savc%C4%B1lar-gere%C4%9Fini-yapmal%C4%B1/a-57506064

[4] https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/ismail-saymaz/90larin-gunahina-girmek-6436345/

[5] https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/imamoglu-onlarin-yurudugu-akilsiz-yola-girmeyecegim-5052302/

Son Eklenenler