Perşembe, Nisan 25, 2024

FATMA: Hegemonik gerçekliği tepip indirmek

Anadolu insanının çaresizliğini izliyoruz Fatma’nın gözlerinde. Üstelik bu öyle yazılara sığar bir çaresizlik de değil, tek katmanlı hiç değil. Anadolu insanı güzellemelerine, sosyolojik tespitlere, sinefillerin ağdalı sözlerine sığmayacak bir çaresizlik bu: Fatma. Temizlikçi. Hepimizin bilinçlerinin üzerini örtmüş tozla beraber insan parçalarının da tozunu alan bir temizlikçi. Çocukluğunda ne yazık ki çok tanıdık olan bir travmayla büyümüş, nasıl olduğunun çok da önemli olmadığı yaşamdan tek alacaklı olan kendisi sanan bir adamla evlendirilmiş: Zafer. Sonra da yaşamını katlanır kılacak tek şey olan çocuğunu doğurmuş: Oğuz. Oğuz otizmli. Evet, hikâye yine bir anne hikâyesi… Kızabiliriz bir kadının hikayesi yine bir annelik güzellemesiyle anlatılıyor diye. Bu topraklardaki kadınların hâlâ varoluşlarını anlamlı kıldığı görülen tek şey sadece çocukları, evet hâlâ. Üstelik bu anneliği güzellenen bir anne karakteri de değil.

Anadolulu gariban insan güzellemesinin içindeki çaresizlik ve ahlaki çarpışıklıkları propaganda etmeden anlatıyor bize dizi. Fatma çocukluğunda istismara uğramış, tüm köyün bunu bildiği ve sustuğu ve de onu lanetlediği bir hakikatin içinde büyüyen, Oğuz doğunca da belki ona çare olur diye İstanbul’a göçen bir kadın. Farklı farklı sebeplerle toprağını bırakıp İstanbul’da medet arayan, şehrin çeperinde sıkışıp kalan milyonlarcasından yalnızca biri. Kendini bir şekilde tedavi etmiş, bir şekilde yaşayan bir kadın. Bir şekilde diyoruz çünkü sırtlandığı kederle ilgili tahayyül yeteneğimiz ne yazık ki çok kısıtlı. Fatma’ya acımak çok mümkün tabi ama Fatma bizim kahramanımıza dönüşüyor bölümler ilerledikçe. Varlığı ile yokluğu bir olan kocası Zafer hapisten çıkmış ve kayıp. Onsuz kamusal alanda bir kişi olmanın kıyısında yaşayan Fatma ise bir temizlikçi. Bir yandan AVM’lerdeki küçük şark kurnazı taşeron şirketlerin emek gaspına uğrayıp bir yandan da kayıp kocasını arıyor.

Fatma’nın sürekli bizi dürten sakin bir öfkesi var. Bu sakin öfke içinde sürekli büyüyor ama biz sadece seziyoruz. Fatma Zafer’i ararken Oğuz’un öldüğünü de öğreniyoruz. Bir gün o sakin öfke gıdıklanıyor ve bir ‘cahil cesareti’ ile kocasının izini sürmek için konuştuğu adamı Fatma çekip vuruyor. Oğuz’un kulaklarından silinmeyen çığlıkları arasında çok hızlı oluyor ama bu asla bir cinnet değil. Kendinden emin, isteyerek, başka çaresi yokmuşçasına… Nevin’inki gibi. Fatma görünmez bir kadın, kamusal alanda bir kişi bile değil. Bu görünmezlik ne işe yarıyor söyleyelim ne devlet ne polis ne de tüm dünya Fatma’yı gördüğü için o da bu görünmezlik pelerini ile öldürmeye devam ediyor.  Fatma bu cinayetten sonra kendisini kiralık katil olarak kullanmaya çalışanları sürekli atlatarak kocasının eski sosyal hayatındaki tüm fail adamları teker teker ‘temizliyor’. Mafyatik ilişkiler içindeki raconların gereği değil. Fatma’nın hepsi için bir sebebi var. Biri komşusunun eşi ve Fatma’yı sürekli taciz ediyor. Diğeri bir patron ve bir genç kadına sürekli işkence ediyor. Öbürü Fatma’yı aşağılıyor ve ölmeyi hak ediyor. Bunlarla yollarının nasıl kesiştiğini ve bu cinayetleri nasıl işlediğini izleyenler hayretle izlemiştir.

Fatma’nın bir de kız kardeşi var ama bu hikâyede ‘kız kardeşlik kazanmıyor’. Her kadının bir diğerinin kurtuluşuna mecbur olduğunu bu hikâye sadelikle anlatıyor. Fatma bu cinayetler arasında çocuğu için kan parası teklif edildiğini ve Zafer’in bunu kabul ettiğini öğreniyor. Zaten Fatma’nın ne polislerden ne mahkemelerden medet umduğu var, avukat yalvarsa da o sadece bu bilgiyle kendi adaletini sağlıyor. Zafer’in peşine düşüp cezasını kestikten sonra büyük şehirlerin büyük binaları içinde pırıl pırıl masaları başında oturan takım elbiseli adamların inine giriyor. Bunun sebebiyse mahkemenin Oğuz’u suçlu bulmuş olması ve Oğuz’a çarpan arabanın hasarını Fatma’dan talep etmesi. Evet, bizce de yapabileceği tek şeyi yapıyor Fatma. O şirketi ateşe verip çalışmayan terazilerini yakıp hiçbir zaman ‘garibanı’ korumamış hukuklarını yerle bir ediyor.

Bu hikâyeye dair söylenebilecek daha çok şey var. Diziyi başından sonuna kadar anlatmanın sürekli kıyısından döndüğümüz bu yazıda Burcu Biricik’in oyunculuğuna saygı selamı verdikten sonra ekleyelim: Bir Başkadır, Şahsiyet ve Fatma. Üçünün de düğümlendiği yerdeyiz bugün. Üçünün de bize söylediği bir şeyler var ve hepimiz duyuyoruz. Kadınlar söz konusu olduğunda beyinleri duran emniyet güçleri, Anadolu köyleri ahırlarında gizli kalmış binlerce çocuk istismarı, işlemeyen adalet sistemi, devleti hayatında hiçbir zaman bir çözüm odağı olarak görmemiş insanlar, bilgisizliğinden yararlanılarak patronlar tarafından korkutulan işçiler, koca şehirlerin çeperlerine sığınmış küçücük insanlar… Elinde zordan başka bir şey kalmamış devlet iktidarı televizyonda kazananların tarihini temcit pilavı gibi tekrar tekrar kavurup şovenist duyguları sulandırmaya, yaşayan hareketin özneleri olma fırsatını çoktan kaçırmış insanlar da onları izlemeye devam etsin. Biz bunları görüyor, duyuyor, çekiyor, izliyor ve bir araya gelip konuşuyoruz. Fatma’nın bulduğu güçle ve onun sözleriyle hepinizi ‘tepip indireceğiz’. Çaresizsiniz.

Son Eklenenler