Pazar, Ekim 6, 2024

Depremin bir yıl ardından hâlâ yanıt arayan sorular

Doğabilimleri alanında yayımlanan bilimsel çalışmalarda, özellikle pozitif bilimlerde, ilgilenilen bir bilimsel problem somut deney sonuçları itibarıyla yorumlanır. Bu noktadan hareketle belli varsayımlarda bulunulur ve çözümler üretecek yaklaşımlar geliştirilir. Bu durum doğa bilimleri gibi bilimlerde işin doğası gereğidir. Probleme konu olan sorunun çözümünde ise tek bir çözüm yerine genel olarak çoklu çözümler üretilir. 

Doğabilimleri içinde fizik ve matematiği kullanıp, coğrafyayla sentezleyen ve bilimsel çalışmalar üreten bilim dalının adı ise Jeofizik Mühendisliği’dir. Jeofizik Mühendisleri ve bu bilim dalının bir altdisiplini olan sismoloji alanının uzmanları depremin doğası, kaynağı, yayıldığı ortamın fiziksel özellikleri, zemin problemleri, tsunami ve bunların bir bütün olarak nedenleri ve karşılaşılacak olası sonuçları hakkında bilimsel çalışmalar üretirler ve yayımlarlar. Ancak doğrudan pozitif bilimlerdeki çıktılarla bu sonucu elde etmenin ötesine geçerek,sosyolojiye de ihtiyaç duyarız. Teknik bir personel olarak adlandırılsak bile, sonuçları teknik olarak yorumlayıp, karşılaşılan kötü durumun (afetin) nedenlerini açıklamamız mümkün olmamaktadır. Bu nedenle de deprem gibi bir doğa olayının zaman ve mekan boyutuyla birlikte diyalektik ilişkisini ortaya koymak çokdisiplinli bir sürecin işidir. Bu süreci doğa ve toplum bilimleri yanında diğer mühendis, mimar ve şehir plancılarıyla birlikte iletişim, hukuk, psikoloji ve ekonomi gibi bilimlerle değerlendirmeye çalışırız. Hatta siyaset bilimi, kamu yönetimi ve uluslararası ilişkiler bile bu problemlerin çözümüne dolaylı ve bazen doğrudan (“sorunsuz dış politika” ile uluslararası yardım çağrı yapmak gibi) katkı sağlar.

6 Şubat depremlerini anlatmak

Resmi rakamlara göre diye başlayıp, 6 Şubat 2023 depremlerinin sonuçları itibarıyla neler götürdüğünü yazmak isterdim. Ancak bir taraf arı gibi işlerken (biliminsanları ve mühendisler), diğer tarafın (idare) sesi sedası çıkmıyor. Biliminsanları Kahramanmaraş depremlerinin olacağı konusunda öncesinden idareyi uyarmıştı. Çünkü Anadolu coğrafyasında “deprem üretecek alan olarak” isimlendirdiğimiz sismik boşluklar tanımlanmıştı. Biliminsanları Marmara Denizi, Bingöl Yedisu Segmenti, İzmir, Tunceli, Akdeniz ve Bitlis Zağros Kenet Kuşağı gibi, Kahramanmaraş depremlerinin olacağını 500 yıldır suskun bir şekilde bekleyen Doğu Anadolu’ya hep işaret ediyordu. Peki, kim dinledi? Ne merkezi idare yani siyasi iktidarı elinde bulunduranlar (unutmayın ki devlette devamlılık esastır) ne de yerel yönetimler dinledi. Hani birkaç ay sonra binaları tabuta dönüşmüş ve/veya enkaz altında kalmış zede’lerin, onları bu hale getirenleri (zade’leri) “sandığa gömmesi” mümkün mü? Hiç olmazsa, “sorumlularını biliyor ve tanıyoruz” diyeceğimiz bir durum oluşur mu? Bunu hep beraber göreceğiz. Nihayetinde, elbette bir gün bu sınıfsal sistemin ezilmiş tarafındakilerin onları muhtaç edenleri alaşağı edeceği düşüncesiyle, “bu sefer neden olmasın?” diyeceğim.

Biliminsanları deprem sonrası işin doğasını anlamak için arı gibi işlerken, yani bu depremlerin ardından yüzlerce bilimsel yayın üretirken tek bir şeyi amaçlıyordu. Depremin doğası, kaynağı, kinematiği, ürettiği yüzey kırıklarını, süresini, zemin ve yapılarda meydana getirdiği hasarın nedenlerini anlamak. Fakat hâlâ kaç kişinin hayatını kaybettiği, kaç kişinin yaralandığı, hayatı boyunca sakat veya tedaviye muhtaç olarak kaldığı, kaç kişinin kayıp olduğu, kaç binanın çöktüğü, kaçının ağır, orta veya az hasar aldığı ile ilgili somut bilgi kirliliği devam ediyor. Resmi rakamlarla net kayıp durumu ortaya konamadı. TMMOB ve Meslek odalarının verilerine göre 35.355 binanın yıkıldığı, 17.491 binanın acil olarak yıkılması gerektiği ve 179.786 binanın ağır, 40.228 binanın orta ve 431.421 binanın az hasarlı olduğu tespit edildiği belirtilmiştir. En az 272.860 binanın yeniden inşası gerekiyor. Her binada ortalama 10 daire (bağımsız bölüm olduğu düşünülürse) 2 milyon 720.860 bağımsız birime karşılık geliyor. Hasar tespiti yapılan bağımsız bölüm sayısı neredeyse bu sayının iki katı. Şimdi bu bilgi ileriki bölümlerde yapacağımız ekonomik analizler için bir kenarda beklesin. Bunu “TBMM bütçesiyle güvenli barınma hakkı sorunu çözülecek mi?” sorusuna yanıt aramak için kullanacağız.  

Merkezi iktidarı ve mahalli idareleri, yani siyaset bilimi ve kamu yönetimi alanında yetkiyi elinde bulunduranları deprem gibi bir doğal tehlikeye karşı öncesinde çözüm üretmedikleri için “suçlu” olarak isimlendirmek yerinde olacaktır. Afet öncesi kentsel dönüşüm mü, yoksa kentsel dönüşüm sonra hayatta kalabilmek ve afetin önüne geçebilmek mi? Sonrasında bu konutların yeniden yapılması için bütçe ayrılabiliyorsa, öncesinde neden ayrılmadı? Bu soruları da peşinen sormak gerekiyor. Deprem bazı insanlar için (mesafe olarak uzaklarda olanlar) sadece “o an” olarak tanımlanırken, yer sarsıntısını merkez üstünde yaşayan, birebir yerinde sallanan, hayatını kaybeden yakınlarının yasını tutan, evi, barkı kalmayanların hafızasında ise “her zaman” olacak şeklinde acılar tanımlanıyor. Peki, kim ders aldı ve sıra kimde? Bu sorulara kim yanıt verecek?

Biz doğabilimciler Anadolu coğrafyasındaki sismik boşlukları, yani deprem üretmesi muhtemel alanları tanımlıyoruz. Tehlikeyi ortaya koyup, zemin koşullarının öğrenmek için mikrobölgeleme ve yerleşim uygunluğu çalışmaları yapıyoruz. Bilime bütçe ayrıldıkça bunu yapabilirken, ayrılmadıkça da mümkünse benim gibi alın teriyle, kendi kazandığımız maaşla öğrenmeye çabalıyoruz. Yapıların şehir plancılığı ve bölgenin sosyokültürel yapısına uygun mimarı tasarımını yapan mimarlar ve eşlik eden inşaat mühendisleri tüm bilgiler ışığında ortak ve güvenli bir yaşamı hayata geçirmeye çalışıyor. Ne de olsa güvenli  barınma hakkı anayasal bir hak değil mi? Güvenli barınma hakkı hukuki olarak anayasayla güvence altına alınmış, yasası, uygulama yönetmeliği olan bir hak. Ancak o konutu inşa edebilmek için ekonomik kaynakları yaratmak gerekiyor. Peki, finansı kim sağlayacak? Onlarca kez ifade ettiğim, son makalelerimde vurguladığım ve röportajlarımda altını çizerek haykırdığım Zede-Zade ilişkisinde kimin enkaz altında kalıp, kimin bu durumunda doğrudan zengin olacağını sınıfsal konumları belirliyor. 

TBMM bütçesi deprem bölgesine yeter mi?

Yıl, 2024… Peki, depreme halkın güvenli barınma hakkı için “yeterli” bütçe ayrıldı mı? Hayır…  İkinci soru: Ayrılan bütçe onlarca sismik boşluğa sahip Anadolu coğrafyasının hangi bölge/il/ilçesi için kullanılacak? Üçüncü soru: Merkezi planlı ve kamusal olmayan neoliberal politika uygulayıcısı AKP iktidarı ve mahalli idarelerdeki diğer ihale seviciler bu konuda üzerine düşeni hakkıyla yapacak mı?  Dördüncü soru: Yerel seçimlerde oy vermeyen giden zede, “depremde ölümün kader olmadığını” sandıklarda gösterebilecek mi? 

Tüm bu sorulara verilecek kısa yanıtlarla, makalenin sonu gelecek ama depremzede edilenler için gelip gelmeyeceği ise son sorunun cevabında saklı kalacak.

2024 meclis görüşmelerinden depreme 1 trilyon 28 milyar TL bütçe ayrıldı. Bütçe açığı ise 2.6 trilyon lira. Bu bütçenin yaklaşık 670 milyar TL’si Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı’na ait olup Risk Azaltma için yaklaşık 250 milyon, 654 milyar’ı ise Barınma ve Yapım İşleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı “Hane Halkına Yapılan Sermaye Transfer” ile kullanılacağı belirtilmiş. Hane halkına yapılan bu transferin anlamı “eğitim, sağlık, barınma gibi çeşitli amaçları yerine getirmek ve cari nitelikli harcamalara katkı sağlamak için hane halkına yapılan karşılıksız ödemeler” demektir. 2024 yılı inşaat yapım maliyeti 250-400 dolar/metrakere’dir. 5 katlı 10 daireli bir apartmanın maliyeti ise 10-12 milyar TL’dir. Ne demiştik? 2 milyon 720 bin 860 bağımsız birimin yeniden inşası gerekiyor. Ortalamada kalalım ve 325 dolar’dan hesaplayalım. Bir bağımsız birimin maliyetini de 1 milyon TL olarak hesaplayalım. Başkanlık, 654 milyar TL bütçe ayırmıştı ve böldüğümüzde 654 bin bağımsız bölüm yapıyor. Yani 65 bin bina ve yapılması gerekenlerin sadece dörtte biri yapılabiliyor. O da sadece 11 ili doğrudan, 17 ilde ise hissedilen deprem bölgeleri için. 

Peki, diğer deprem bekleyen bölgeleri siyasi partilerin adayları hangi bütçeyle hazırlayacaklar? Marmara Depremi’ne hazırlık için 1 milyon 500 bin konut yapacağını söyleyen AKP iktidarı bütçeyi nereden bulacak? Siz, siz olun ve şu soruyu oy vermeye gittiğinde düşünün: ayrılmayan bütçeyle “sizleri deprem güvenli konutlarda yaşatacağız” yalanını söyleyenler bütçeyi nereden bulucaklar?

Daha en önemli soru ise “bir sonraki depremde ölüm sırası kimlerde olacak?” Bu sorunun yanıtını arayın.


Doç. Dr. Savaş KARABULUT
Gebze Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Jeofizik Mühendisi, Deprem Bilimci, Eğitim Sen Kocaeli 2 no’lu Şube YK Başkanı

Son Eklenenler