İfade özgürlüğünün sadece otoriter diye tanımlanan ülkelerde tehdit altında olduğu, liberal demokratik rejimlerde ise bazı hatalı uygulamalar varsa bunların hem milyonda bir, hem de kimi kamu görevlilerinin ve yargıçların münferit kusurlarından ve bunları gereğince haberleştirmeyen masum gazetecilik hatalarından kaynaklı olduğunu düşünmemizi sağlayacak biçimde bir ideolojik kuşatma altındayız. Bu düşünce biçimi Cumhur İttifakı tarafından yönetilen Türkiye’de özellikle toplumsal muhalefetin iktidar algısıyla da uyumludur. Bu hatalı ve iktidar değiştiğinde sınıf muhalefetinin siyasetini boşa düşürecek bir algı. Sermaye devletlerinin rejimleri ne olursa olsun hepsinin ahlaken eşit olduğu kanaatindeyim ama bu yazının konusu bu değil, konu başlıkta yazıyor Craig Murray Niye Cezaevinde?
Yanıt basit, bir davada Yargıcın (İskoçya’nın en kıdemli ikinci yargıcının) aksi emrine rağmen müştekilerin kimliğini açığa çıkarabilecek bilgiler verdiği için sekiz ay hapis cezası aldı ve bir aydan uzun süredir bu cezayı çekiyor. Hangi dava? Jüri kararıyla sonuçlandığı için gönül rahatlığıyla ifade edebileceğimiz bir itibar suikastı davası. Bağımsızlık yanlısı İskoç Ulusal Partisinin tarihsel lideri Alex Salmond yerel hükümetin başındaki partisinin liderliğini, yeni bir bağımsızlık referandumu düzenlensin diye yeterince sert bastırmadığı için çok ağır eleştirmeye başlamıştı. Bu noktada hakkında taciz iddiaları gündeme geldi. İskoç bağımsızlıkçılarının bir kısmı bunu siyasi motivasyonla gerçekleştirilen bir itibar suikastı olarak gördü ve ona göre tavır aldı. Burası yazıyla ilgisiz ama Salmond ve destekçileriyle (yeni bir parti kurdular) İskoç Ulusal Partisi liderliği arasında bir siyasi kan davası hala sürüyor.
Salmond’ın haklı olduğunu düşünen Craig Murray bu davayı takip ederken kişisel blogunda da davayla ilgili yayın yapıyordu. Aynısını Assange’ın ABD’ye iadesi davası sırasında da yapmış ve ana akım medyanın görmekten hoşlanmadığı bu davaya dair ayrıntıları kamuoyuna ulaştırmaya çalışmıştı. İskoç Yargıç kararında onun yayınıyla müştekilerin herhangi birinin kimliğinin ortaya çıkması arasında maddi bağ kuramasa da Murray’nin muteber bir medya kurumunda çalışan bir gazeteci olmadığı için halkın haber alma hakkıyla ilgili yasal zırhlardan faydalanamayacağına hükmetti. Yani kıdemli bir İskoç yargıcına göre çok uluslu bir şirketten (Daily Mail sanırım böyle tanımlanabilir), devletten (BBC’yi unutmayalım), bir vakıftan (bu da Guardian) ya da Rupert Murdoch’tan maaş almadığı için Craig Murray kamuoyunu bilgilendiremez veya gereken biçimde bilgilendiremez mi demeliyiz!
Sözü bu noktadan sonra post truth vaveylasıyla sosyal medyada sansürcülüğü körükleyen devlet kurumlarına, siyasi doğruculuk savaşçılarına ve bağımsız içerik üreten kişilerden gelen rekabetten hoşnut olmayan ve onu yok etmek için bu siyasi doğruculuğu iyice kışkırtan ana akım liberal medyaya getirebilirim. Ne de olsa yargıcın bu kararının ideolojik arka planı odur. Tabii sosyal medyaya hâkim olan Silikon Vadisinin dev şirketlerinin kurumsal kararlarına ifade özgürlüğü savunusunun emanet edilemeyeceğini de eklemeliyim. Esas “büyük yalan”ın ancak “güvenilir” liberal ana akım medya tarafından kurgulanabileceğinin altını çizip bunun son otuz yılda gördüğümüz pek çok örneğini de verebilirim. Sosyal medyada dolaşan pek çok yalana ve saçmalığa sadece inanmak isteyenlerin inanacağını, bunlara inanmak isteyenlerin son yıllarda sayısının fazla olmasının da son tahlilde neoliberal küreselleşmenin yarattığı yaygın geleceksizlik ve güvencesizliğe bağlı olduğunu da vurgulamalıyım. Bunlar doğrudur ve böyle yazılar yazdım ama Craig Murray sadece İskoç bağımsızlıkçısı heyecanlı bir blogger değil.
Craig Murray altmış iki yaşında bir tarihçi, yazar ve diplomat, hiç değilse diplomattı. Kariyeri Britanya Krallığının Özbekistan büyükelçisiyken Irak işgaline açıkça karşı çıkması ve daha da beteri İngiliz istihbaratının CIA ile birlikte yürüttüğü gizli hapishaneler (işkence yapılan sorgu merkezleri) programını faş etmesiyle son buldu. Özgür Dünya Murray’i hiç affetmedi. O günlerde de yargılandı ve sağlığı da bozuldu. Assange ile kişisel arkadaşlığı sanırım bu tarihten sonra. Murray ile uğraşan sadece resmi devlet kurumları değil, ben onun hikâyesine Philip Cross operasyonunun mağdurlarından biri olduğu zaman vakıf olmuştum.
Bilmeyenler için Philip Cross bir Wikipedia “editörü” ve özellikle Irak Savaşı karşıtlarına dair Wikipedia maddelerini onlar hakkında kara propaganda için kullanmasıyla biliniyor. Fakat tüm editörlerinin gerçek kişiler olması gereken bu sanal ansiklopedide 7 gün 24 saatini hatta daha fazlasını bu işe harcıyormuş gibi gözüküyor. Neyse Bay Google’dan Jimmy Wales’in batılı istihbarat örgütleriyle derin ilişkilerine dair yazıları bulmasını isteyebilirsiniz (hiç değilse şimdilik), bu konuyu uzatmayacağım. Bilinmesi gereken şu Murray (ve Özbek ikinci eşi Nadire Aliyeva) ile sadece devlet değil Wikipedia’da uğraşıyor hem de çirkin bir biçimde. Philip Cross Aliyeva’nın oryantal dansçı değil striptizci olduğuna emindi ve bütün düzeltmeleri hemen bu şekilde editliyordu. Murray’nin sayfasında da küçük bel altı dokunuşlara rastlarsınız.
Murray, blogunda Özgür Dünyanın hoşuna gitmeyen konularda doğru yanlış kanaat bildirmeye, kamuoyunda görünür olmaya ve Assange’la işbirliğine devam ettikçe başına çeşitli işler gelmeye devam etti, son olarak şimdi cezaevinde. Ciddi bir sağlık sorunu, yeni doğmuş bir çocuğu var, cezaevi koşullarında başına ne gelecek belli değil. Eğer Murray CIA’nın gizli işkence programını faş eden Britanyalı bir diplomat değil de Putin’in kankası oligarkların ya da ÇKP politbüro daimi komitesi üyesi birinin yolsuzluklarını ortaya seren bir aktivist olsaydı onlar tarafından istihdam edilmediği için hapse girdiği liberal ana akım medya tarafından demokrasi ve özgürlükler kahramanı olarak selamlanacaktı. Hapishane koşulları oralarda daha berbat olur diyeceksiniz, ben de ırkçı ifadeler olan videoları hala Youtube’da olan Rus muhalif Navalny kadar Murray’nin haber olmaması midemi kaldırıyor diyeceğim. Aman yanlış anlaşılmasın o videolar kaldırılsın demiyorum, Craig Murray sağ salim hapisten çıksın eşi ve çocuğuna kavuşsun diyorum. Bu yönde bir kamuoyu ise ana akım medya üç maymunu oynarken yeterince hızlı oluşmuyor.
Aslında yazı yukarıdaki cümlede bitmeli fakat ilk cümledeki tespit hala mukimdir. Bu yazıyı okuyan çoğunluk sistematik bir sorun değil bir başka münferit kötü örnekten bahsedildiğini düşünecek. Türkiye’de yeni bir “özgürlükçü” medya ortamı daha fidelik halinde olsa da oluşuyor, rol modelleri Murray değil Navalny haberleri yapanlardır. Bunlardan birinde içinden Lukaşenko geçen bir hava korsanlığı öyküsü dinlediğimi hatırlıyorum. Ben “tankie” whataboutism’i refleksim olduğu için Avrupa’da hava korsanlığı deyince 2013’te Bolivya devlet başkanı Evo Morales’in resmi uçağının Avusturya hava sahasında inmeye mecbur bırakılmasını hatırlıyorum. Moskova’dan Snowden’ı aldığını düşündükleri Morales’i suçüstü yakalayacaklardı, ne de olsa egemenlik modası geçmiş sağcı bir kavram. Uçaktan Snowden çıkmayıp iş skandala dönünce Assange’ı suçladılar. CIA’nın dinlediği bir görüşmede Venezüellalılara (Bolivyalılara değil) bunu önermiş. Eşini dövüp sonra bak bana neler yaptırıyorsun diyen alkolik tavrı. Demem o ki hâkim ideolojiyi benimsediğin her ülkede (tanım gereği) ifade özgürlüğün zaten vardır. Refah devletlerinin, tüketim toplumlarının farkı sadece belli kırmızı çizgilere basmayan muhalifleri tolere edecek hatta bunun reklamını yapacak yumuşak güçlerinin olmasıdır. Bu refah azaldıkça söz konusu tahammül de azalır. Fark budur. Ha, o kırmızı çizgileri aşarsan Assange, Murray, Snowden, Manning, Mumia Abu Jamal, Fred Hampton olursun. Daha sayayım mı?