Clinton döneminin en parlak generallerinden Wesley Clark, Amerikan kamuoyunun oğul Bush’un Ortadoğu savaşlarını eleştirmeye başladığı dönemde, 2007 yılında yayımladığı anılarında, daha sonra pek çok toplantıda da dile getirdiği1 11 Eylül’den günler sonra Pentagon’un siyasi emirle beş yılda yedi ülkede (Irak, Suriye, Lübnan, Sudan, Libya, İran) rejim değişikliği planladığını iddia eder. 2001 yılında bu plan tek kutuplu düzenin önündeki çapakları temizlemek için gündeme getirilmiştir. Aynı zamanda küresel düzenden hoşnut olmama potansiyeli olanlara bir uyarı mesajı verilmiş de olacaktı. Bugünlerde bu plan her geçen gün kuvvetlenen çok kutupluluk2 olasılığının köküne kibrit suyu ekme amacıyla yürütülüyor. Trump’ın “12 gün savaşı” diye vaftiz ettiği saldırı da temelde bu nedenle başladı. On ikinci günün sonunda saldırgan istenen noktaya gelemediği ve tek kutupluluk günlerinden farklı olarak Amerikalı yoksulları ve vatandaşlık peşinde koşanları, yani Amerikan kara kuvvetlerini, İran sahasına sürmek mümkün olmadığı için şimdilik durduruldu. Yeniden başlayacaktır. Bu yüzden bu on iki güne dair bazı tespitlerimizi savaş yeniden başladığında kulağımıza küpe olsun diye serimlemekte fayda var.
Her şeyden önce savaşın ilk anında İsrail’in İran’a beş koldan (evet meşhur beşinci kol dahil, hatta diğer kollardan gelen saldırının bu kadar etkili olması da bu beşinci kol sayesinde olmuş gibi görünüyor) son derece sert ve etkili bir darbe indirdiği sırada, daha önce de altını çizdiğimiz üzere, ülkedeki düşman mahallelerin İran karşıtlığı (ya da kendileri böyle beyan ettikleri için İran’daki rejime karşıtlıkları da denebilir ama ben öyle görmüyorum) üstünden nasıl birleştiğini gördük.
Bu konuya daha önce değinmiştim.3 Ebubekir Sofuoğlu’ndan Yılmaz Özdil’e uzanan, pek çok sosyalisti de içeren bu cephe, Ortadoğu’da barışın her şeyden önce emperyalist saldırganlığa karşı durarak savunabileceğini söyleyenlere, hepsi kendi meşrebince, parmak salladı. İran’a saldıracak bir kara gücü ihtiyacı on iki gün savaşında bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmışken, Türkiye’de gerçek bir barış hareketi ihtiyacını ne kadar vurgulasak azdır. İran’a saldırının mızrak ucu Türkiye olmamalıdır. Fakat İslamcı, milliyetçi ve laik mahalle İran nefretinde çok şehvetli. Özellikle, laik mahalledeki Batı silah endüstrisine sarsılmaz iman komik derecede acınasıydı. Mevzu ilahiyat olunca bilimsel şüphenin her zerresini içselleştiren bu kesim Lockheed Martin, Boeing, Raytheon gibi Amerikan siyasetçilerini ve pek çok generalini cebinde taşıyan bu tekelci şirketlerin tam da bu özelliklerinden dolayı “beyaz fil” olan ürünlerini övmelere doyamadılar. Ayrıca, Halk TV’ye kapatma cezasının Türkiye’deki mezhepçilik sorununu vurgulayan bir konuşma üzere verildiğinin de bu noktada üstünden atlamamak gerekir.
Ama bizi esas ilgilendiren Komite’nin son sayısında da altını çizdiğimiz emperyalizm olgusunun yok sayma, önemsizleştirme ya da anlamsızlaştırmaya dayalı yorum ve ifadelerdir. Bu tip görüşler çeşitli mecralarda bolca dile getirildi. Bu yaklaşım, zamanı geldiğinde tıpkı Suriye örneğinde (CIA’nın Timber Sycamore operasyonunda) olduğu gibi ülkemizin İran’a yönelik “eğit donat” faaliyetlerinin odağında olmasını kolaylaştıracaktır. Emperyalizm analizini terk edenler Libya’da köle pazarları kurulduğunda ortada görünmedi. Bunlara yanıt ayrı bir yazıyı hak ediyor ama öncelikle Komite’nin son sayısının okunmasını tavsiye ederim.4
Doğrudan savaşla ilgili olmasa da İran dayandıkça, yani savaşın son günlerinde Cihat Yaycı ve benzeri isimlerin şahsında örneğini gördüğümüz, 15 Temmuz sonrası Cumhur İttifakı iktidarına destek veren bir devlet kliğinin Hindikuş Dağları’ndan Amanoslar’a uzanan bir başarısız devlet coğrafyasında gelişecek, bölgesel bir kaos odağı da olacak bir İslamcı militanlık koridorunun oluşmasından ne kadar endişelendiğini de gördük. İran’ın parçalanmasının yaratacağı kaos ortamının bu koridoru mümkün kılacağı korkusuyla ülkemizdeki küçük Caferi azınlığın bile cüret edemeyeceği kadar açık biçimde İran övgüsünü bunlardan duydum, bu Türkiye’de alışık olunmadık bir durumdur. İran’ın bu saldırıdan sağlam çıkması temennileri herhalde İran övgüsüne yol açtı. Böylece Devlet Bahçeli’nin geliştirdiği açılıma dair anlatılan, kimi askeri ve istihbarat kesimlerinin son dönemde Kürt Özgürlük Hareketi’ni bile böylesi bir cihatçı koridoru olasılığı karşısında ehvenişer gördüğü, Bahçeli’nin açıklamalarının arkasında böyle bir motivasyonun da olduğu yönündeki iddialar biraz daha geçerlilik kazanmış oldu.
12 gün savaşı üzerinden tek kutupluluk dönemine damga vuran şok ve dehşet saldırılarının zamanının geçtiği, Ukrayna’da gördüğümüz türden yıpratma savaşları aşamasında olduğumuza dair bir çıkarımda da bulunabiliriz. On ikinci günde savaş, İsrail’in ABD’den talebi ve ABD girişimiyle, Katar arabuluculuğunda şimdilik durdu. Hatırlanacak olursa geçen aylarda her cephede ilerleyen Rus Ordusu’nu durdurmak için yeniden düzenlenme ihtiyacı içindeki Ukrayna taraftarları da bir aylık bir ateşkes için bastırıyordu. Kuvvetli bir pozisyonda olan Rusya bu teklifi kabul etmedi, çok daha sıkıntılı bir durumda olan İran, İsrail’e yeni saldırısı için bu nefes alma aralığını tanımak zorundaydı. İsrail tarihi boyunca devlet aktörlerine karşı haftalarla ölçülecek savaşa girmemiştir. ABD kara unsurlarını savaşa sokmayı beceremediği koşullarda iki haftadan uzun dövüşemeyeceğini bu süreçte gördük. İsrail, ilk anda beş koldan çok kuvvetli yeni bir sille indireceği bir sonraki savaş başlangıç anına hazırlık yapıyordur, bu esnada İran içinde suikast ve sabotaj operasyonlarını da sürdürür.
İnsanlar, “Suriye iki haftada düştü” diye düşünüyor, Suriye on üç yıl artı iki haftada düştü. İran’ı benzer bir iç karışıklığa sokmadan veya ABD kara unsurlarının belli bir düzeyde müdahalesi olmadan İsrail’in tek başına sonuç alamayacağı ortada. Yeni savaş bu bilgiye göre planlanacaktır. Zira ABD’de deniz aşırı savaşlara girmeye dair çok kuvvetli bir popüler karşıtlık olduğunu görüyoruz. Demokrat tabandaki Müslümanlar ve ilerici unsurlar bu savaşlara karşı, Trump’ın MAGA tabanı da 12 gün savaşı boyunca önemli bir yarılma gösterdi. Trump’ın bütün İsrailciliğine, askeri sınai kompleksin ve onun reklam gelirlerine bağlı anaakım medyanın savaş kışkırtıcılığına rağmen bu taban kamuoyuna ulaşmak için anaakıma ihtiyaç duyulmayan yeni sosyal medya olanakları sayesinde kendisine hitap edebilen Tucker Carlson, Steve Bannon, Candace Owens, Matt Gaetz gibi isimler sayesinde, savaşa dair reddiyesini görünebilir kıldı ve sonuç aldı. Hatırlanacak olursa, mesela “Irak’ta kitle imha silahları var” diye savaş kışkırtıcılığı yapıldığı esnada liberal anaakım medyada en çok seyredilen programları yapan Phil Donahue gibi isimler “barış yanlısı” diye tasfiye edilmiş, bir daha da televizyonda görülmemişlerdi. Tucker Carlson zaten uzun süredir Fox News’te değil ve Donahue’nün aksine bu onun kamuoyuna erişimi engellenmiyor. Egemen sınıf orta vadede bu yeni iletişim araçlarını 1990’ların anaakım medyası gibi kontrol altına almak için elinden geleni yapacaktır. Aynı vadede oy hakkının kısıtlanması tartışmalarını da herhalde göreceğiz. Tek kutuplu düzenin korunması için yapılması gereken savaşlar halk istemiyor diye yapılmayacak değildir.
Savaşın kendisine dair pek çok İsrail psikolojik harp unsurunun özellikle “muhalif” medyada rahatça yer aldığını gördük. Kimi standart askeri propaganda yalanları, ki bunlar sadece İsrail lehineydi, hiçbir gazetecilik standardı gözetilmeden, doğrulatma ihtiyacı hissedilmeden gerçekmiş gibi aktarıldı. İsrail’in en etkili savaş silahı beşinci koluydu, ama biz yenilmez İsrail teknolojisi haberleri dinledik. Bu beşinci kolun ne kadarının kullanıldığı bilinemezken ne kadar hızla yeniden kurulabileceği de bilinemez. Ama bu kadar delik deşik bir ülkede yankesici idamını seyretmek için toplananların cüzdanını çalan yankesiciler gibi, İsrail ajanı diye insanlar idam edilirken aynı hızla MOSSAD insan devşiriyor olabilir. İsrail teknolojik ve askeri olarak güçlü değildir, İran rejimi post-totaliter aşamaya geçmiş bir sistem olarak siyaseten zayıftır. İnkılaba bağlılık, suyun başını tutan kimi “inkilapçılara” bağlılık haline gelmiştir. Böyle yozlaşmış sistemler halkta bağlılık hissi uyandırmaz ama İsrail saldırısı bir birlik yaratmış gözüküyor, bunun neye evrileceği rejimin adımlarına ve tabii ki dış dünyanın İranla ilişkilerdeki tercihlerine bağlı olacaktır. İsrail saldırganlığının bu anlamda ters teptiğinin ne kadar umursanacağı ise bilinemez.
İran hiçbir savaş uçağı kaldıramadı ama hava savunmasının yerle bir olduğu doğru değildir. İstisna bir rota dışında İsrail uçakları Irak-İran sınırından çok az içeri girerek füzelerini fırlattılar, istisna yol Azerbaycan hava sahasından Hazar Denizi’nden alçak uçuşla İran radarlarının kör olduğu seviyeden birdenbire yapılan cüretli saldırılardır. Bunun dışında İran semaların dolaşan esas olarak sihalardı, bunu düşürülen Heron ve Hermes enkazlarından biliyoruz, bir tane Amerikan Reaper enkazı da gördüm. Bunlar Irak Kürdistanı ve Azerbaycan’dan kalkmış olmalıdır. Beşinci kolun da çok miktarda küçük intihar quadcopterleri ve FPV dronları kullanmış olduğu anlaşılıyor. Son olarak İran balistik füzelerinin esas başardığı Amerikan THAAD sistemini aşmaktı zira Demir Kubbe Hamas’ın ev yapımı roketlerine karşı düşünülmüş bir sistemdir. Rus ve Çin balistik füzelerini başarıyla durdurması gereken THAAD sistemi, İsrail’in Davut Sapanı sistemiyle de desteklenmesine rağmen İran’ın zayıf satürasyon saldırılarını dahi durdurmadı. Bu bilgiler internette açık kaynaklardan ulaşılabilir ve doğruluğu kontrol edilebilir durumdaydı, muhalif medyamız bu kadar bile gazetecilik yapmadı. Yenilmez Batı askeri teknolojisi hikayeleri anlatmayı tercih ettiler. CNN bu işi için epey reklam parası alıyor, umarım kendilerini Lockheed Martin’e bedavaya satmamışlardır.
Şok ve dehşet saldırıları zamanının sona erdiğini ifade ettik. Bunun nedeni Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin günümüzdeki konumudur. Daha geçen ay hava üstünlüğüne ve son model Rafale uçaklarına güvenen Hindistan başbakanı Modi, Çin yapımı ve açıkçası Çin’in en modern teknolojisi de olmayan havadan havaya PL-15E füzeleri bu uçakları avlayınca Pakistan’a yönelik saldırıyı durdurmak zorunda kaldı. Etkili silah üretme kapasitesi artık bir Batı tekeli değildir. Rusya-Çin ortaklığı teknolojik gerilik sorunu yaşamıyor. Bazı çevreler bize ısrarla böyle bir ittifakın olmadığı propagandasını yapıyor. Bu hem doğrudur hem de değildir. Kuşkusuz Atlantikçi tarafta olana benzer hiyerarşik ve sıkı bir müttefiklik ilişkisi yok, zaten bu çok kutupluluk anlayışına ters olur. Fakat karşıda kolektif batının üstünlüğünü kaybetmemek için her şeyi yapacağının pekâlâ farkında olan esnek ve gevşek bir blok var, bu blok da kendi kaynaklarına sahip. Bir zamanlar herkesin korkulu rüyası olan ABD kaynaklı yaptırımların Rusya’yı büyük oranda etkilememesinin nedeni buydu mesela. Rusya bir hammadde ülkesi, hammadde ülkeleri imalat sanayi ülkeleriyle ticaret yapar. Günümüzde imalat sanayi ülkeleri ise Çin ve Hindistan, dolayısıyla Ruslar mallarını bunlara satıyor ve bugünlerde karşılığında teknoloji ürünlerine Huawei çipleri koyup, BYD marka otomobillere biniyorlar.
Rusya’nın İsrail ile özel bir ilişkisi var, bunun bir yanı demografik ve Putin bundan bahsetti, Rusya dışında en çok Rusça konuşulan ülke İsrail olabilir. Diğer yanda İsrail’in asla Rusya’ya yönelik finansal ve ticari yaptırımlara katılmamış olması var. Dolayısıyla finansal işlemlerin bir kısmı İsrail üzerinden yürüyor. Hmeymim ve Tartus’taki Rus üslerinin Avrupa’nın Colani’den bu yöndeki taleplerine rağmen kalmasının arkasında da Rusya-İsrail işbirliği vardır. Fakat bu Rusya’nın olan bitene bigâne kaldığı anlamına gelmez. Nitekim yeni kurulan Belarus Rusya konfederal birliğinin genel sekreteri olan Putin’in eski danışmanlarından Sergei Glazyev İsrail’in İran saldırısını “Wahington’ın küresel hakimiyetini sürdürme planının dördüncü aşaması” olarak adlandırdı. Buna göre Ukrayna’da 2013’te gerçekleşen halk ayaklanması sonrası iktidar değişikliği ve Rusya ile Avrupa arasındaki bağın kesilmesi ilk iki adımdı. Üçüncü aşamada beklenen Rusya’da rejim değişikliğiydi, acelesi olan Washington üç bitmeden dörde atladı. Glazyev’e göre beşinci adımsa Çin Halk Cumhuriyeti’nin çerçevelenmesi ve böylece ekonomik yükselişinin bitirilmesi olacaktır.
Açıkçası Rusya’da Çin ile sınırları kapatacak bir rejim oluşması, Güney Çin Denizinde Yedinci Filo ve Tayvan’ın varlığı, doğuda Japonya ve Güney Kore’nin bulunması Çin’i Afrika’ya ve Avrupa’ya ulaşmak için yeni açtığı Tahra’na ulaşan demiryoluna mecbur bırakır, dolayısıyla başarılı bir çerçeveleme İran’ı da resimden çıkarmalı. Bunlar olursa, hatta bir kısmı bile olursa, Hindistan zaten hizaya girecektir. Tam da bu yüzden 12 gün savaşında ilginç bazı gelişmeler oldu. Çin Halk Kurtuluş Ordusu’na ait en az iki askeri ağır nakliye uçağı İran’a indi ve Çin donanmasının 815A sınıfı iki istihbarat gemisi savaş boyunca İran Körfezi’ndeydi. Batı yanlısı analistler bunların haberini aldıkları Fordow’a B2 saldırısını yakından izlemek üzere geldiklerini iddia ettiler. Hayatın olağan akışı ise balistik füzelerle düşmanına saldıran ama uçak kaldıramayan ve alçak atmosferde sadece bir iki uydusu olan bir ülkenin atış tanzim ve tevziyesi, hasar değerlendirmesi için bu “gözlere” ihtiyaç duyacağını söylüyor. Savaşın başında ABD’nin İsrail’e perde arkasından sağladığı desteğin daha zayıf bir versiyonunun Çin tarafından İran’a sağlandığı bence açıktır. Dahası savaşın sonunda Trump’ın her attığı tweet’ten keyifle bahseden basınımız Medvedev’le girdiği bir ağız dalaşının ise üstünden atladı. Medvedev basitçe siz İsrail’e askeri destek verirseniz başkaları da İran’a verir hatta nükleer silahlar bile bu desteğe dahil olabilir yazmıştı. Az zeki biri olan Trump nükleer silah desteği ifadesine takılıp zıpladı, Medvedev herhalde hatta kısmına kadar Çin’e işaret ediyordu, nükleer kısmında ise aklında Kuzey Kore olsa gerek, nitekim Trump’a yanıtı böyle bir ima içeriyordu. Savaş biter bitmez İran Savunma Bakanı’nın soluğu Çin’de aldığını da unutmayalım. Dışişleri Bakanı Arakçı ise İran’ın ABD’ye dönük simgesel karşı saldırısı planlanırken Moskova’daydı. Kısacası tek kutupluluğun sonu kendi kendine gelmiyor, bu yönde çaba gösteren gevşek ve esnek de olsa bir ortaklaşma vardır.
Küresel Kuzey’deki rejim değişikliği savaşları karşıtlığı, işaret ettiğimiz gevşek işbirliği ve emperyalizm ifadesinin yeniden geçer akçe olması, kimi sahte üçüncü cephecileri üzüyor gibi görünüyor. Oysa çok kutupluluk artık halkların emperyalist merkeze mecbur olmadan kendi özgüçleriyle kendi egemen sınıflarını devirebilmelerini mümkün hale getirecektir.5 Bu, çok kutupluluk yerleşirse halk hareketlerinin muhakkak özgüçlerine dayanacağı anlamına gelmez kuşkusuz reel politik amaçları güden büyük devletler tıpkı bugünkü gibi halk hareketlerine kendi lehlerine müdahil olmaya çabalayacaktır, Şubat Devrimi sonrasında da yaptıkları gibi. Ama çok kutuplu bir dünyada bir emperyalist hegemon (1989 sonrasında olduğu gibi) istediği gibi at koşturamayacağından kampların pata kaldığı bölgelerde özgücüne dayalı halk hareketleri neredeyse yarım asır sonrasında yeniden mümkün olur. Bugün bu mümkün değildir. Kampçı olmayan politikanın kampların olmadığı tek kutupluluk ortamında mümkün olduğunu düşünenler Paxa Romana’nın kelimenin sahici anlamıyla barış getirdiğine iman eden Roma’nın kullanışlı aptalları olmalı. Böyleleri halk hareketi havarisi pozunu bırakıp bir Roma lejyonuna yazılsalar daha iyi olur.
- https://news.cgtn.com/news/2023-09-11/America-s-plan-after-9-11-Taking-out-seven-countries-in-five-years-1n18olzDYfm/index.html ↩︎
- “Çok kutupluluk” ifadesini klasik emperyalistler arası rekabet terimine tercih etmemin nedeni, emperyalistler arası rekabetin ancak çok kutupluluk yerleştikten sonra ortaya çıkabilecek olmasıdır. Çok kutupluluk daha sadece kuvvetli bir olasılıkken emperyalistler arası rekabetten bahsetmek analizden ziyade öngörü olur. Üstelik bu öngörü bugünlerde tek kutupluluğu sürdürmek isteyenlerce siyasi saiklerle sanki Çin ABD’ye denk bir güçmüş havası yaratmak için kötüye kullanılıyor. Henüz böyle bir eşitliğin ne askeri olarak, ne iktisadi olarak, ne de politik olarak yakınındayız. ↩︎
- https://e-komite.com/2024/iran-saldirisina-dair-dort-soru-dort-yanit/ ↩︎
- https://komiteler.org/2025/03/komite-dergisi-sayi-35-cikti-emperyalizm-ve-yeni-somuru-rejimi/ ↩︎
- Tabii iktidar hedefi olan silahlı halk hareketlerini kastediyoruz, yani Ukrayna’da, Suriye’de, Libya’da, Kosova’da 1990’lar ve sonrasında karşılaştırdığımız türden hareketleri. İktidar hedefi olmayan hareketlerle ayrılıkçı hareketler başka dinamiklere haizdir, bu yüzden konumuz dışıdır. ↩︎