Pazar, Haziran 22, 2025

Memleketin en kısa özeti: Antep

Başpınar tekstil işçilerinin Birtek-Sen öncülüğünde sefalet ücretlerine karşı başlattığı direniş Antep’in tüm holdingcilerini teyakkuza geçirdi. Örgütlü hareket eden ve havzadaki savaşın farkında olan sermaye sınıfının paniği heyecan verici olsa da, kararlılıkla verilen yanıtlar ve valiliğin eylem yasağıyla Birtek-Sen Başkanı Mehmet Türkmen’in tutuklanmasına evrilen holdingci taarruz, işçi sınıfının kendini savunmaktan dahi yoksun bırakıldığını yeniden gözler önüne sermiş oldu.

Antep havzasının ve Birtek-Sen gibi mücadeleci bir sendika haricinde temsiliyetten ve güçten yoksun işçi sınıfının mevcut koşulları, elbette Anadolu’daki Küresel Fabrika’nın gelişimiyle paralel olarak, Türkiye’nin alan bakımından en geniş organize sanayi bölgesinin (OSB) gelişimiyle ve patronların kentin siyasetinden kültürüne ve doğasına tüm değerleri üzerinde mutlak bir hakimiyet sağlamasıyla oluştu. AKP iktidarının son 22 yıldır dümeninde olduğu Anadolu’yu köleleştirme projesinin gözbebeği olan Antep, tüm kirli ilişkiler ağını içinde barındırıyor ve her yanıyla çürümüş bir bürokrasinin varlığıyla (ki olmazsa olmaz) Türkiye’nin en önemli sanayi merkezlerinden biri olmanın yanında göç ve uyuşturucu ticaretinin bölgesel merkezi olarak da Türkiye’deki sınıf savaşımının en sert hissedildiği şehirlerden de birisi.

Şehrin OSB’si ise yeni eklenen altıncısı haricinde 5 ayrı devasa bölgeye ayrılmış, tanıtım videosunda da “şehrin can damarı” olarak nitelendirildiği şekilde kendine ait enerji santrali, elektrik doğalgaz tesisi, itfaiye teşkilatı, atık su arıtma tesisi, bölgenin en büyük fuar merkezi, sosyal tesisler ve işçi sınıfının çocuklarına gözünü dikmiş holdinglerin ucuz işgücü deposu bir meslek lisesi ve “Türkiye’de ilk” olarak tanıtılan, OSB içinde kurulmuş Meslek Yüksekokulu’nu barındırıyor. Bu devasa çalışma kampının uluslararası ticaret yollarıyla entegrasyonunu ise otobanlar ve TCDD’nin işbirliğiyle Mersin-İskenderun limanına doğrudan ulaşım sağlayan kara konteyner terminali eşlik ediyor.

Tabii bu devasa yatırımların ve son teknoloji sanayi altyapısının karşılığında Antep işçi sınıfının yoğunluklu yaşadığı mahalleler iki üç katlı gri eski binalardan ve dar sokaklardan oluşuyor. Holdingcilerin şişinerek ve gerinerek yatırımların “büyüklüğünden” söz ettiği Antep’te, 6 Şubat depremlerinde yine OSB bulunan İslahiye ve depremin merkezi Nurdağı ilçeleri yok olmanın eşiğine gelirken kentte resmi rakamlara göre 3 bin 904 kişi hayatını kaybetmişti. Tüm acılarda, olağanüstü durumlarda ve facialarda ortak oluveren, “aynı gemideyiz” yalanını söyleyen patronlar, Antep OSB’de şehir merkezinden yüzde 15 daha ucuza doğalgaz kullanıldığından, altyapı sorunlarına anında müdahale edebilecek birimlerden, “sanayicilere temiz bir çevre sunmak için” tahsis edilen üç adet yol süpürme aracından, 1 milyon nüfusa eşdeğer su arıtma tesislerinden gururla bahsediyor. İşte bu gurur işçi sınıfının tepesine çökmenin, onu köleleştirmenin, öldürmenin, şehrin taştan griliğine hapsetmenin verdiği gururdur.

Bu gurur, kentteki Kalyon ve Sanko gibi devasa şirketlere sahip hanedanların tüm düzen partileriyle ahbap-çavuş ilişkisini, KOBİ’lerin ve “gastronomi şehri” atılımıyla yerli yabancı turistlerin gelip kültür fetişizmini dibine kadar yaşamalarını sağlayan “geleneksel tacir” esnafların birbiriyle olan gösteriş yarışını, güç çekişmelerini, göçmenlerin ve işçi sınıfının yoğunlukla yaşadığı yerlerde dönen uyuşturucu ticaretini, çeteleşmeleri şekillendiriyor.

Holdingci güçlerin temsilcisi ve kriz anlarında işçilere “elinizi ayağınızı öpeyim” diyerek patron vekilliği de yapan Fatma Şahin, Antep’in 2016’dan günümüzdeki durumuna gelmesinde, 2015-2018 arasında Antep valisi olan Ali Yerlikaya’yla beraber kritik bir rol oynadı. 2016 sonrasında bütün Türkiye’de olduğu gibi Antep’te de emek sömürüsünün yoğunlaştığını ve düzen muhalefetinin de (bütün Türkiye’de olduğu gibi) holdinglere ve iktidara karşı bir konumlanış yerine holdingci yapıya dahil olduğu, Antep’teki işçi sınıfının yalnızlığından anlaşılabilir. Yerel gazetelerde Başpınar işçilerinin direnişine karşı takınılan düşmanca tavır da bunun göstergesidir. 2024 seçimlerinde önceki seçime göre AKP’nin Fatma Şahin’le 20 puan kaybetmiş olması, ancak oy arttırarak Şehitkamil Belediyesi’ni alan CHP’nin veya aynı şekilde oy artırmış YRP’nin bu akrabalık ve ahbap-çavuş ilişkilerinden sıyrılamıyor oluşu, memleketin her yerinde olduğu gibi burada da sınıfın bir yol aradığını fakat seçim siyasetine sıkışmış solun veya düzen muhalefetinin bu ihtiyacı karşılayacak nitelikte olmadığının, sınıfın gücünü açığa çıkaracak imkanların Antep’te yaratılabileceğini ve yaratılması gerektiğini gösteriyor.

Siyasetin bu denli sıkıştığı ve sefalet ücretinin bütün havzaya dayatıldığı bir vakitte, Birtek-Sen’in emekleriyle Başpınar işçilerinin direnişi bütün Antep’in gözünün önünde, 22 fabrikaya ulaşacak şekilde patlak verdi. Direnişe geçen işçilerden ilk duyduğum şey daha önce sarı sendikaların onları nasıl yüzüstü bıraktığıydı. AKP’li patronun avukatının CHP bürokratı olduğu, Sanko gibi devasa holdinglerin işçileri işe alma şartı olarak sarı sendikalara zorla üye yaptırdığı, yerel gazetelerin holdinglerin tetikçiliğini yaptığı, OSB yönetiminin validen ısmarlama yasakla 15 günlüğüne anayasayı askıya aldırabildiği, eski MÜSİAD İl Başkanı şimdinin AKP İl Başkanı Fatih Fedaioğlu’nun işçilerin zam talebini “Gezi benzeri provokasyon” olarak nitelendirdiği Antep’te Birtek-Sen ve tutuklanan Mehmet Türkmen’in mücadeleci sınıf sendikacılığı çizgisi, Antep’in hikayesini tersine çevirecek ilk adımdır. Holdingcilerin derhal devletin zor aygıtını devreye sokması yalnızca ekonomik kaygıların değil gitgide artan gerilimin, örgütlü ve planlı biçimde Antep’te kurdukları saltanatın sallanma ihtimalinin bir ürünüdür. Kalyon’un, Sanko’nun, Çelikaslan’ın, Merinos’un, Şireci’nin Antep’i, tüm bu koşulların varlığıyla ve bölgesel açıdan kritik rolüyle işçi sınıfının geleceğini belirleyecek havzalardan birisidir.

Nitekim sınıf hareketinin Antep gibi işçi havzalarından gelip Türkiye’de siyaseti tepetaklak edeceği günler de, Antep’in saygınlarında korkuya neden olacağı günler de mücadele edenlerin varlığıyla yakındır ve kaçınılmazdır. Sınıf için korkmadan, yılmadan, inatla mücadele edenlere selam olsun: Mehmet Türkmen’e özgürlük!

Son Eklenenler