Perşembe, Şubat 6, 2025

Kayak merkezinin zirvesine yurttaşın kanıyla tırmananların rahatı nasıl kaçar?

“Kartalkaya’nın kalbinde konforun ve kalitenin tadını çıkarın.” Rizeli Mazhar Murtezaoğlu, 1960 yılında Bolu Dağı Kantini’ni, sonra Kartalkaya’da önce Kartal Otel’i ardından da Grand Kartal Otel’i kuruyor. Resmi web sayfasındaki güncel bilgilere göre Grand Kartal Oteli’nin bugünkü ana ortakları Halit Ergül ve Emine Murtezaoğlu Ergül. Halit Ergül’e biraz daha yakından baktığımızda holdingci güçler ağının bir emaresine, şaşırtıcı olmayan bir bilgiye ulaşıyoruz. Otel sahibi Halit Ergül, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) yönetim kurulunda yer alıyor. Aynı Halit Ergül’ü Bolu Ülkü Ocakları Başkanı Cihan Özkalem, MHP Bolu İl Başkanı İlhan Durak yerinde ziyaret edip ona hürmetlerini sunuyorlar. Bir süredir vurguladığımız “holdingci güçler ağı” tespitinin ne denli yerinde olduğunu kanıtlıyor.

Gelelim katliama dönen yangının sebep-sonuç ilişkisine. Yangının mutfaktan çıktığı baskın iddialar arasında olsa da yine de henüz net bir bilgi yok. Otelin internet sitesindeki fotoğraf arşivinde yer alan bir fotoğrafta çarpıcı bir kanıt yer alıyor, 2008’de yapılması gereken otomatik yağmurlama sistemi yapılmamış. Bu nedenle yangın hızlıca yayılmış, bugün en az 76 kişinin ölümüne sebep olan katliam ortaya çıkmıştır.

Yangın sırasında çekilen görüntülerde, yurttaşların canlarını kurtarabilmek için pencerelerden birbirine bağlanmış çarşaflar sarkıttığına tanık olduk. Merdiven boşlukları dumanla dolmuş, üst katlardan atlamak dışında seçenek kalmamış. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın cansiperane yaptığı “otelde iki yangın merdiveni bulunmaktadır” açıklamasının aksine yangından sağ kurtulanlar merdivenlerin olmadığını, otelin arkasının yamaç olduğunu anlatıyor. Herkesin yangında ilk kurtaracağı en yakınıdır. Bakan da yurttaşları değil, tarafı olduğu yakınını kurtarmaya çalışıyor.

Yurttaşlar gürültülere uyanıp yangını öyle fark ederken, otel çalışanları da birbirlerine haber vererek yangını öğreniyorlar. Aktarılanlara göre o sırada eksik olan şeylerden biri de duman detektörü. Yangından sağ kurtulan yurttaşlar detektörün çalışmadığını, gürültülere uyandıklarını söylüyorlar. Baskın iddialara göre yangın merdiveni yok, detektör yok, ülkedeki birçok katliamın müsebbibi olan işletme denetimi yok. 

İşletmelerde yangınların basit önlemlerle engellenebileceğini, kontrol altına alınabileceğini anlamak için Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) yaptığı açıklamayı hatırlayalım: “Gelişen teknolojiyle birlikte elektronik yangın algılama ve uyarma sistemleri sayesinde can kaybı olmadan tahliye gerçekleştirilmesi mümkündür. Özellikle otel, hastane, okul, alışveriş merkezi gibi kamuya açık binalarda bu yangın ihbar ve söndürme sistemlerin doğru şekilde kurulması ve işlevsel kalmasının sağlanması hayati önem taşımaktadır. Aynı şekilde modern bir yapıda yangın algılama, alarm ve söndürme sistemleri hem kendi içerisinde hem de havalandırma ve geçiş kontrol sistemleriyle entegre bir şekilde tesis edilmelidir. Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik’teki ‘mevcut yapı’ tanımı, eski binaların yangın önlemleri için zorunlulukları kaldırmış durumdadır. 29 Haziran 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yapılan değişiklikle 2007`den önce yapı ruhsatı başvurusu yapılmış ve o tarihten önce tamamlanmış binalar ‘mevcut yapı’ olarak kabul edilmiştir. Bu değişiklik, geçmişte mevzuat eksiklikleri nedeniyle alınması gereken yangın önlemlerinin eksik uygulanmasına yol açmıştır.” Açıklamadan anladığımız, detektör yani bir alarm olsa tahliyenin kısa sürede gerçekleşeceği ihtimali oldukça yüksek. Alınmayan her önlemde topluca ölüyoruz. Belki biri bile yapılsa sağ olacaktı 76 insan. Daha fazla kâra karşılık daha fazla ölüm var. 

Otel binasının dış cephesi tamamen ahşap. En az yüzde seksen doluluk var, yukarıda bahsettiğim olmayanlar listesinin yanına bir yenisini daha eklemek zorunda kalıyorum. 5 Nisan 2012 günü Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına göre bir dizi yönetmelikte değişiklik yapıldı. Değişikliğin ardından ilgili maddenin son hali şöyle: “Projeler; ruhsat vermeye yetkili merciler tarafından onaylanarak uygulanır.” Maddenin eski hali ise şu: “Projeler; ilgili belediye itfaiye birimlerinin uygun görüşü alındıktan sonra, ruhsat vermeye yetkili merciler tarafından onaylanarak uygulanır.” Yani “itfaiye birimlerinin görüşü alınır” kısmı bir torba yasayla kaldırılmış. İnşaat baronları ister, devlet uygular. Holdinglerin kârı için torba yasalar yazılır, yurttaşlar kurban verilir.

Gazeteci Cengiz Erdinç, en az 76 kişinin hayatını kaybettiği, bir gecede kişi başı yaklaşık 30 bin TL konaklama ücretiyle yaklaşık toplam 9 milyon lira konaklama ücreti elde eden otelin işletmecisi Kartal Otel Turizm şirketinin 2021, 2022 ve 2023 yıllarında vergi matrahı olmadığını, teşviklerden yararlanıp vergi ödemediğini, işletmeyi Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un ortağı olduğu ETS Tur otelinin pazarladığını ve gelirinden pay aldığını teşhir etti. Bakanın da dahil olduğu bu kâr pazarında kendisinin bir an önce hızla görevden alınması, otel sahibinin tüm sorumlularla birlikte tutuklanması gerekir.

Hatırlarsınız, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan geçen yıl göçmenlerin işletme ruhsatlarını iptal etmişti, bugün ruhsatları belediye vermiyor diyor. Beşiktaş’taki Masquerade yangını faciasında da tanık olduğumuz turizm işletme belgesi üzerinden yapılan manipülasyon burada da işletiliyor. Konu göçmen nefreti olduğunda iptal edilen ruhsatlar 65 yıllık oteller için iptal edilmiyor. Ahşap, eski bir binadan bahsediyoruz. Turizm Bakanı esaslı bir açıklamayı, daha doğrusu esaslı bir itirafı yapıp derhal istifa etmelidir. Sonrasında tutuklanmalıdır. Bu, yapılması gereken tek uygulama olmasına rağmen onun yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan bir günlük milli yas ilan edip halkın duygularını ajite ediyor, faciayla ilgili yayın yasağı getiriyor.

Grand Kartal Otel’in sahibi Halit Ergül, orman yangınları için havai fişek yasağı gelmesi yönünde öneride bulunmuş. Otelindeki düğünlerde havai fişek kullanımını yasaklamış ama otelinde tek bir yangın önlemi dahi almamış. Onun sebep olduğu katliam yüzünden hayatını kaybeden yurttaşlarımızın cenazelerini, yakınları bir tırın dorsesinde teşhis edip teslim aldı. Bize yaşattıkları travmalar ve acılar için bizim tarafımızdan, bizim yöntemlerimizle bin kez yargılanmaları gerekiyor. 

Bu, göz göre göre gelmiş bir katliam. Denetim yok, rüşvet ve rant var. Asıl facia, bunu yaratan holdinglerin devletle ortaklığı. Tıpkı 6 Şubat depremlerinde veya geçen yıl Beşiktaş’taki gece kulübünde tanık olduğumuz gibi. Hafızamız katliamlarla, tekil ya da toplu iş cinayetleriyle dolu. 

“Kartalkaya’nın kalbinde konforun ve kalitenin tadını çıkarın” sloganı, geceliği 30 bin TL gibi bir soygun için hiç de fena sayılmaz. Yangının mutfak bölümünde çıktığı düşünülürse, hayatını kaybedenler arasında otelde çalışan emekçilerin yoğunlukta olduğunu düşünmek de yanlış olmaz. Günde 30 bin TL veren ile ayda 30 bin TL alanın canı aynı kıymete sahiptir. Bu canlar da holdingcilerin canından kıymetlidir. 

Otel bölgesine bakanlar, müfettişler, savcılar, bilirkişiler gönderildi. En az 76 insanımız öldükten sonra! Yaşadığımız onlarca katliamda maruz kaldığımız adaletsizliğin benzerini yaşatacaklar bize yeniden. İşletme müdürleri, çalışanlar sorumlu tutulacak, gerçek katiller şatafatlı hayatlarına devam edecek. Önümüzdeki günlerde birlikte tanık olacağız. Umarız ki yanılalım, ancak her ne sonuç çıkarsa çıksın gerçek adaleti holdinglerin kurdukları mahkemeler değil, canıyla bedeller ödeyen insanlar sağlamalıdır. Bunu yapacak gücü inşa etmemiz gerekiyor. Toplu ya da tekil olarak ölmek bize biçilen kaderse, bu kaderi değiştirmek zorundayız. Korkarsak kaybederiz. Holdingler cephesine karşı sınıfın cephesini kurmak için kaybedecek tek bir günümüz yok, vaktimiz yok, sabrımız, hatta ömrümüz yok.

Son Eklenenler