19 Mart’tan bu yana süren isyana dair konuşulduğunda herkesin altını çizdiği konu gençler, çoğunluğun olan bitenlere dair duygusu da şaşkınlık. Bu noktada yalnızca sosyalistlerin değil meselenin öznesi olan gençlerin de şaşkınlık içinde olduğunu vurgulamak gerekir. Geleceksizlikten kurtulmanın yolu olarak on yıllardır düzen tarafından pompalanan benmerkezciliğin, rekabetçiliğin, itaatkârlığın, nihilizmin yerini kısa sürede dayanışmanın, cüretin, inadın, isyanın alması şaşılmayacak şey değil ne de olsa. Hele hele birçoğunun kendisinden, yaşamından, içinde bulunduğu ülkeden ve dünyadan umudu kestiği, vazgeçme ve terk etme arasında salındığı bir pozisyondan herkesin gözünün onların üzerinde olduğu, yarın ne yapacaklarını merakla takip ettiği bir hale geldiğini görmesi şaşkınlık halinin isyanın debisinin yüksek olduğu dönem boyunca yeniden üretilmesini sağlıyor.
İnternette herhangi bir yerde “şaşkınlık” bir olayın sonucu olarak hayvanlar ve insanlarda bir irkilme tepkisiyle deneyimlenen, kısa, zihinsel ve fizyolojik durum olarak tanımlanıyor. Kanımızca gençlik hareketinin -kitlesel, militan ve siyasal iktidarı hedef alan anlamında- uzunca bir süredir, ufak istisnalar olsa da sahada görünmemesi bu yaygın duygu durumunun temelini açıklıyor. Zamane gençleri tarafından yaygın kullanılan yapay zeka ise şaşkınlık konusunda kısa süreli sessizlik ve donakalma belirtileri olan genellikle geçici ama sonrasında başka duygulara (sevinç, korku, öfke, üzüntü gibi) dönüşebilen, bir nevi duyguların kapısını aralayan bir “geçiş duygusu” diye düşünmekte fayda var diyor. Yapay zekaya ayıp olmazsa, meramımıza da uygun düşecek şekilde içinde bulunduğumuz ânın temel dinamiğine “her türlü dönüşüme açık geçiş dönemi” diyeceğiz. Bu yazıda, bu geçiş döneminde isyanın egemen sınıflar tarafından soğurulmasını engellemek için üzerimize düşen güncel ve tarihsel ödevler konusunda düşünmeyi murat ediyoruz.
Güncel ve tarihsel ödevler üzerine düşünmeye başlamanın ilk adımı mevcut konjonktürde kendi durumumuzu doğru tanımlamaktan geçer. Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) sınıflar mücadelesinde örgütsel ağırlığını ve ilişki ağını çoktandır kaybetmiş olmanın bir sonucu olarak isyan sürecinde de görüleceği üzere artık ideolojik ve politik öncülük gücünü yitirmiştir. Üstelik yenilgi şimdi başlamamıştır. 1980 darbesinin ardından başlayan askeri yenilginin ardından neoliberal taarruz 90’larda yoğunlaşarak devam etmiş, bir yandan ideolojik ve politik içerilme bir yandan da TDH’nin isyancı kanadının devlet şiddetinin sonucunda tasfiyesiyle sürmüştür.
2000’li yıllara geldiğimizde işçi sınıfı ve emekçi halk kesimleriyle bağların giderek zayıflaması ancak yenilginin kabullenilmemesi sosyalist siyaseti ortaya konuşan, kimlik ve kültür siyasetini öne çıkarıp kulüpçü faaliyetle sınırlayan, gelenek türbedarlığına yaslanan, yüksek siyasete seslenerek bir güç olabileceğini zanneden, emperyalist merkezler ve onların yerli işbirlikçisi holdingci güçlerin belirlediği siyasal kamplaşmaları dağıtan değil düzeniçi bir gücün tarafı olan, doğru ve ahlaki konumlanmanın devrimcilik olarak görüldüğü bir gösteri siyasetine hapsetmiştir. Dünyanın her yerinde devrimci hareketin öncü gücü olan devrimci gençlik hareketi bu sürece direnmiş olsa da Gezi Direnişi’nin ardından ortaya çıkan konjonktürde yeniden inşaya ve harmanlanmaya yeltenememiş, tasfiyesi tamamlanmıştır.
19 Mart’a sınıflar mücadelesinde siyasi bir odak olmaktan çoktan çıkmış halde girdiğimizin altını çizmek gerekir. Daha açık söyleyecek olursak, Türkiye’de reformist sol, sosyalist, komünist yapılar olsa da “devrimci hareket” yoktur. Proleter kesimlerle bağını ısrarlı bir şekilde sürdüren, ihtilalci kitle çizgisinden taviz vermeyen devrimcilerin varlığı ise yetersizdir.
“Kimse bize gökten kendiliğinden parti indirmeyecek. Parti de ‘öz-örgüt’ de bu hareketin içinden ortaya çıkacaktır. Türkiye’nin pratiği budur. Bunu inkar etmek, gerçeği inkar etmektir.”
19 Mart isyanında berrak bir şekilde ortaya çıkan ideolojik, politik yenilgi devrimci hareketin proleter ve isyancı damarlarının kesilmesinin bir sonucudur. Buradan çıkışı da onun proleter kesimlerle ve isyancılarla yeniden buluşması, hemhal olması ve yeniden inşayı hedefleyecek bir stratejik akılla hareket etmesiyle mümkündür. Yeniden buluşulacak isyancıların öncü müfrezesi konumunda olan kesim ise gençlerdir. “Kim bu gençler?” gibi çokça konuşulan ve üç aşağı beş yukarı benzer sosyolojik tespitleri yazıyı gereksiz uzatacağından tekrarlamayacağız. Kritik olan, bu genç kesimin Türkiye’de emperyalist merkezlerce ve devlet eliyle inşa edilen neoliberal köleleştirme programının sonucu olarak ortaya çıktığıdır. Türkiye halkının yüzde 80’i son 30 yılda bu program etrafından işçileştirilmiş ve mülküzleştirilmiştir. Ucuz işgücü, yoğun sömürü politikası ve enflasyonist ortamla emekçi halkımızın elinde avucunda kalan küçük kırıntılar dahi holding merkezlerine aktarılmıştır. Babalarının ve annelerinin gittikçe daha kötü koşullarda yaşaması, dedelerinin ve nenelerinin daha adil şartlarda yaşadıklarının aktarılması ve eşraftan kimi cemaat, parti vs. ile bağı olup ticaret yapan küçük bir azınlığın holdingleşmesi, kalan çoğunun ise giderek mülksüzleşmesi bu kuşağın siyasal hafızasının mihenk taşlarıdır.
Holdingler Partisi neoliberal döneme uygun olarak proleter devrimcileri tasfiye ederken bir yandan da neoliberal dönemin isyancılarını yaratmıştır. Bu nedenlerledir ki bu toplumsal kesim bu programın Türkiye’de birinci elden uygulayıcısı AKP’ye karşı öfkesinde çok netken bu politikalar uygulanırken onların gizli ortağı olan Holdingler Partisi’nin diğer hiziplerine karşı temkinlidir. Devrimci hareketin etkinliğinin olmadığı bir dönemde devletin yukarında aşağıya dayattığı neofaşist müdahale ise şu an için bu toplumsal kesim içinde hakimiyeti sağlayamamış, hareket CHP’yi hizaya getirmeye çalışarak kendini kollama pragmatizmiyle arayışına devam etmektedir.
Reformist kanadın harekete önderlik etmeye çalışma girişimi ise reformist tutumları nedeniyle kitlenin isyancı çizgisinin altında ezilmiş, geriye tepmiştir. Kitlenin geri eğilimlerine seslenerek ayrı bir güç inşa edebileceğini zannedenler yıllardır CHP’nin tabanına seslendiklerinde aldığı sonuçtan farklı olmayarak İmamoğlu sosyalizminin ya da şimdilerde öne çıkarılan Özel sosyalizminin kullanışlı aptalı olacaklardır. Bu kuşağın hafızasında bize dair olanlar TDH’nin şimdi olduğundan kısmen daha etkili olduğu ama nihayetinde tarihsel yenilgisini taçlandırdığı Gezi İsyanı, son yıllarda tanık olduğumuz Trendyol ve Yemeksepeti kuryelerinin direnişleri, madencilerin Ankara yürüyüşü gibi aşağıdan yükselen ve kamuoyunda görünür olan işçi eylemleridir.

“Gerek gerici parlamentarizmin bataklığında boğulan TİP oportünizmi gerekse aydın gevezeliğinden bir adım öteye gitmeyen PDA oportünizmini yıkan, mahkum eden, devrimci gençliğin ve gelişen sınıf mücadelesinin pratiği olmuştur. Her iki oportünizme karşı da sağdan bir ideolojik mücadeleyle, büyük zaferler kazandığını sanan ve sahte şatolarla, düzmece birliklerle büyük işler yaptığını iddia eden görüş iflas etmiştir.”
27 Eylül 2023’te Trendyol tarafından haksız bir şekilde işten çıkarılan genç işçiler DGD-SEN öncülüğündeki direnişte polis saldırısı altındayken hep bir ağızdan “kimsesiz işçiler” diye slogan atıyordu. Uzunca bir süredir Türkiye’de proleterleşen geniş kesimler bu slogandaki gibi kimsesizdir. Bu ablukayı kırmaya yönelik kimi değerli çabalar varsa da yeterli olmadığı ortadadır. Seçilme hakkını çoktan kaybetmiş, yurttaşlıktan kovulmuş, sendikaları ve kitle örgütleri sararmış, örgütlü hareket etme bilincini yitirmiş geniş yığınların kimsesizleştirilmesinin sorumlusu yalnızca neoliberal politikalar değil aynı zamanda solumuzun büyük çoğunluğunun bu suça ortak olmasıdır. Çok da eskiye gitmeden DİSK’te veya Türk-İş’te izlenen siyasete bakmak bunu anlamak için yeterlidir.
“Bugün proleter devrimci hareket henüz parti seviyesinde bir örgütlenmeye gidememiştir. Elimizdeki tek savaşçı örgüt Dev-Genç’tir. Dev-Genç, devrimci gençliğin kitlesel teşkilatıdır ve içinde çeşitli unsurları barındırmaktadır.”
Bugün yaşanan isyanda geniş genç yığınların katılımını 68 öğrenci hareketiyle benzeştirmek -mübalağa etmeyi göze alarak- bizim görevimizi tanımlamakta daha faydalı olacaktır. Bunu fazla abartılı bulduysanız, benzetme yerine temenni olarak da görebilirsiniz. Elbette o dönemle şimdi arasındaki temel fark sosyalist solun günümüzde bir hegemonyasının olmayışıdır, ancak bugünkü isyana öncülük eden ve gittikçe proleterleşen toplumsal kesimin neoliberal kapitalizm eliyle nüfus artığı durumuna getirildiği de açık. Yazımız açısından ülke genelindeki gençlerin ileriye atılması, sağında ve solunda ezberleri bozması, herkesi yanında hizalanmaya zorlaması açısından bu benzerlikler meramımız için kritiktir. Galatasaray Üniversitesi öğrencilerinin McDonald’s’ın küresel lojistik sağlayıcısı Alman tekel Havi Lojistik’in sendika düşmanı tutumuna karşı Nakliyat-İş’in eylemine katılması belki sizi 68’le benzerliğe ikna etmez ama isyancı gençler ile mücadeleci işçi hareketinin bağ kurması açısından sembolik bir önemi vardır. Bizim benzerlik kurmada mübalağa etmeyi göze almamızın temel nedeni 68 kuşağının gençlerinin hakim solu dağıtarak Türkiye Devrimci Hareketi’nin kurucu temeli olan proleter devrimci çizgiyi (71 kopuşu) inşa etmeleridir.
Yukarıda fazlaca karamsar anlatılan ahvalimizi tersine çevirebilme ihtimali tarih tarafından yine önümüze getirilmiştir. Devrimci hareketin yokluğunda kimsesiz diyebileceğimiz proleter devrimcilerin yine kimsesiz gençler tarafından uzatılan eli tutması, hemhal olmanın ötesinde kendi bayrağını geriye çekerek isyanın proleter bayrağını inşa etmeye girişmesi tarihsel bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor. Bu tabloda görüldüğü üzere kaybedecek çok fazla bir şeyimizin kalmadığı ortadadır.
Neoliberal küreselleşmede yaşanan ekonomik durgunluk emperyalist güçlerin lideri, tek kutupluluğun komutanı ABD’nin kuvvetindeki hegemonik gerileyişle birlikte yeniden paylaşımın sancılı geçeceği son birkaç yıldır görülmektedir. Hakim sınıflar arasındaki rekabet kızışırken ülkemizin de içinde bulunduğu Ortadoğu’da yeniden paylaşımın barışçıl olmayan yollarla, sıcak çatışma ihtimalinin artarak gerçekleştiği ve gerçekleşeceği bir dönemdeyiz. Gazze’de sürmekte olan soykırım, Ukrayna savaşı, Suriye’nin emperyalistler tarafından ele geçirilmesi halihazırda içinde bulunduğumuz bu çatışmalı dönemin yakıcı örnekleridir. İsyanın proleter bayrağının 68’de de günümüzde de olmazsa olmazı anti-emperyalizmin hakim reformist sosyalist merkezler tarafından içinin boşaltılması, düzenin restorasyonuna yamanması, emperyalizmin içsel olgu olması tezinin rafa kaldırılması bu alarmizmi gerekli kılmaktadır.
İsyancı proleter bir merkezi birlik işleriyle değil tam da on yıllardır proleterleşen emekçi halk kesimleriyle tartışmaya başlamanın vakti gelmiş ve geçmektedir. İsyancıların öncü müfrezelerine bu tartışmayı açmak, proleter barbar hareketi kuvveden fiile çıkarabilecek kitlesel bir teşkilatı, isyancı bir cepheyi ve mücadele programını inşa etmeye başlamaktan başka bir çaremiz yok. Yenilgi döneminde olmadıklarını düşünenlere, halihazırda halinden memnun olanlara diyecek sözümüz yok. Ancak her kim ki yenilgiye işaret edip dar grup çıkarlarını geride bırakmıyorsa, proleter kesimlerle harmanlanmayı göze almıyor tekke faaliyetiyle sınırlı kalmayı tercih ediyorsa, “küçük olsun bizim olsun” fikriyle yetiniyorsa, Anadolu’nun dört bir yanındaki küresel fabrikada inim inim inletilen emekçi halk kesimlerine ve isyanın öncü müfrezesi olan gençlere karşı suç işlemektedir. Proleterleşen bir isyancı kuşağı milliyetçi, ulusalcı, neo-faşist küçük burjuva ideolojilerine terk etmiş olmanın olaı sorumluluğu hepimizin üzerindedir. Bizim tarihsel görevimiz bir isyanın katılımcısı, gözlemcisi, eleştiricisi, kuyrukçusu olmanın ötesinde olmalıdır. Geçiş süreci bitmeden, isyancılar geriye çekilmeden inşa süreci için adım atmalıyız. Gücümüz yetmeyebilir, başaramayabiliriz, dağılabiliriz ancak belki de bu topraklarda 45 yıl sonra yeniden ihtilalci proleter bir çizginin belirmesinde bir basamak olabiliriz.
Yazının içinde kalın vurgulu yerlerde Mahir Çayan’ın tarihi Dev-Genç konuşmasından önemli gördüğümüz yerleri hatırlattık. Tabii ki her dönemin devrimci hareketi kendi sözünü, sloganını, ismini, cismini kendisi yaratır. Ancak bu alıntıları o dönemde Dev-Genç’in aldığı misyonun bizim meramımızı anlatmada iyi bir örnek oluşturduğunu düşündüğümüz için kullandık. Son sözü yine ona bırakalım:
“Genç kadrolara, daha önceden batakçılıktan başka pek az miras kalmıştır. O zaman kendin deneyip hareket içinde doğruyu bulacaksın. Bundan başka yolu yoktur. Sağlam bir teori de yoksa elimizde, kafamızı sık sık duvara vurmamız kaçınılmazdır. Ne zaman ki, sınıf pusulasını elimize alırız, o zaman her şey yerli yerine oturur.”