Cuma, Mayıs 23, 2025

1 Mayıs 2025’ten ne öğrenmeliyiz?

1995’ten beri 1 Mayıslara katılıyorum. Eğitim Sen İstanbul 6 No’lu üniversiteler şubesinde sendikal siyasete dair sorumluluk üstlendiğim 2002’den beri de İstanbul’daki hazırlıklara tanıklık ettim. Bu, dörtlünün belli bir plan doğrultusunda Taksim’i zorladığı, sonunda da amacına ulaştığı döneme aşağı yukarı denk düşer. Bir yanlış anlaşılma olmasın, tabii ki 2010, 2011 ve 2012’de Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs kutlamalarına açılması sendikal merkezlerin yönlendirdiği kitle seferberliği kadar iktidar partisinin eski devlet elitleriyle hesaplaşma amacıyla geliştirdiği taktiğin de bir sonucuydu. Ama toplumsal hareketler amaçlarına genelde egemen sınıf arasındaki çatlakların da kolaylaştırıcılığında ulaşırlar. 2013’ten itibaren eski taktiğini sürdürme sebebi kalmayan iktidar, Taksim’i her tür ilerici eyleme kapattı. Gezi sonrası bu alan özellikle cumhurbaşkanı açısından bir tür travmaya da dönüşmüşe benziyor.

Tabii keyfi yasak daha tazeyken bir tepki oluştu. Bu bağlamda, 2013, 2014 ve 2015’te gitgide daha zayıflayarak Taksim ısrarı gösterilse de 1 Mayıs 2015 değerlendirmeleri, hem dörtlünün hem de “kitlesel” solumuzun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını serbestçe kullanma ısrarı bakımından nefesinin tükendiğini gösterdi. O tarihten itibaren 1 Mayıs kutlamaları dörtlü tarafından rutin mitinglere dönüştürüldü. Oysa 2015 yılı, özellikle nisan ayından itibaren Metal Fırtına’ya tanıklık etmişti, mücadele için umut ışığı arayanların enseyi karartmaması için yeterli olanın üstünde bir kitlesellikle gerçekleşti bu işçi isyanı. İşçinin bu öfkesinin nefesi tükenmekte olan klasik inisiyatif merkezlerinin tutumuna herhangi bir etkisi olmamıştı, bu kurumların ekseriyeti isyan eden işçilerden farklı evrenlerde gibiydi. 

Bu konuda çok yazdık, ayrıntısına girmeyeceğim ama bu tarihler klasik işçi sınıfı siyaseti merkezlerinin bizim Metin Özuğurlu’ya referansla “Anadolu’daki küresel fabrika” diye tanımladığımız neoliberal küreselleşme mantığıyla örülen emek süreçlerini ve bunun tetiklediği işçi hareketini örgütlemekte “solda sıfır” olduğunu iddia etmeye başladığımız dönemdir. Metal Fırtına karşısındaki tutum, daha doğrusu tutum eksikliği bizi böyle düşünmeye sevk etmişti. O dönemden beri işçi sınıfı siyasetinin yeni ve devrimci, yani düzenden kopuşu hedefleyen bir siyasi inisiyatif merkezine ihtiyaç duyduğunu söylüyor ve bu doğrultuda hem propaganda faaliyeti yürütmeye hem de pratik müdahalelerde bulunmaya çalışıyoruz.

Tıpkı Metal Fırtına zamanında olduğu gibi kuvvetli bir kitle seferberliğiyle çakışan bir 1 Mayıs’a tanıklık etti 2025 yılı. 19 Mart’ta ortaya çıkan kitle seferberliği, Anadolu’daki küresel fabrikanın hinterland’ındaki doğrudan işçi bölüklerini değil de yine bu “küresel fabrikayla” ilintili ama solumuzun çok daha iyi bildiğini varsaydığımız bir sosyolojiyi hareketlendirdi üstelik. Beklenirdi ki bu sosyolojiyle iç içe olan solumuz ve kurumları onların öfkesini ileri taşıyacak şekilde bir tavır alsın. Meydanlarda dile gelen Taksim talebini kendisinin en iyi bildiği, 2015 öncesinden antrenmanlı olduğu mücadele deneyimi doğrultusunda pratiğe geçirsin ve halk hareketiyle iktidar arasındaki çatışmanın sınır çizgisine dönüşmüş Taksim Meydanı’nda anayasal toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanma sorununa dönük bir hamle yapsın. Öyle olmadı, mücadeleyi ileri taşımak değil yerinde saymak tercih edildi. 19 Mart sonrası gibi kitle seferberliğinin ivmelendiği dönemlerde yerinde sayma pozisyonunu korumak, esasen geriye düşmek anlamına gelir. Hülasa, klasik inisiyatif merkezleri 1 Mayıs 2025’te bir kez daha sınıfta kaldı, ne mutlu ki bu defa acziyeti eleştirmekle yetinmeyip doğru hattın propagandasını eylemli biçimde, tabii ki tüm eksiklerimiz ve hatalarımızla yapmayı becerdik.

19 Mart’ta başlayan kitle seferberliği, Ekrem İmamoğlu ve ondan doğru CHP’ye yönelen hukuksuz bir adliye operasyonuyla tetiklense de halk hareketi daha ilk günlerinden itibaren meseleyi bunun ötesine taşımıştır. Neoliberal küreselleşme yıllarının mirası, iktidar eliyle yürütülen geleceksizleştirme ve yurttaşlıktan kovulma pratikleri, söz konusu sürecin temel aktörü iktidara karşı kamuoyundaki tepki bu kitle seferberliğinin yakıtıdır. 

19 Mart’ta ortaya çıkan hareket için şunu söyleyebiliriz: ya bu toplumsal hareket amacına şu ya da bu ölçüde ulaşacaktır ya da Gezi yenilgisinden sonra olduğu gibi halk kesimleri yirminci asır toplumsal mücadeleleri boyunca elde ettiği kazanımların bir kısmını daha kaybedecektir. Herhalde böyle bir olasılığı bertaraf etmek işçi sınıfı hareketinin kitle örgütlerinin temel amacı olması gerekir. Fakat gerçekçi olalım sıfırı tüketmiş bu yapılar bu mücadelenin öncüsü değil kuyrukçusudur. 19 Mart kitle seferberliğinin yakıtı halkın öfkesi olsa da kaslarını kontrol eden hâlâ büyük ölçüde CHP’dir. Gezi’den farklı olarak sosyalist solun etkisi az, hatta Zafer Partisi’ninkiyle karşılaştırılabilir düzeydedir.

İşte bu nedenle 1 Mayıs 2025 kilit önemdeydi. İşçi sınıfı siyasetinin 19 Mart’ta ortaya çıkan halk mücadelesinde önce Saraçhane kitlesinin, sonra lise gençliğinin yaktığı meşaleyi ileri taşımak için hamle yapması açısından süreç ona eşi bulunmaz bir fırsat sunmuştu. Böyle bir hamle, bu kitle seferberliğinin nihai zaferi için bir katkı olacağı gibi hareketin içinde işçi sınıfı siyasetinin de ağırlığını arttıracaktı. Ama bu hamleyi yapmak işçi sınıfı siyasetinin klasik inisiyatif merkezleri tarafından tercih edilmedi. Bu cüretsizliğin nedeni hareket içindeki CHP ağırlığı değildi, hiç değilse CHP içinde bir kanadın, Silivri zindanını dinleyen kanadın Taksim’i tercih ettiğini biliyoruz. Bunun nedeni normalde 1990’lardaki Demirel’in solunda olmayan İmamoğlu’nun sonbaharda hâlâ cezaevinde olursa kaderinin Osman Kavala gibi olacağının farkında olmasıdır. Eğer dörtlü basiretli bir tutum alabilse doğru tercih yapılabilirdi. Bunun yerine tarihte örneği görülmedik biçimde DİSK başkanı “kitlesel solu” zımnen tehdit ettiği bir açık mektup yazıp onları kendi yanına dizince, bu toplamla CHP’deki tartışmayı bitirecek şekilde karar açıkladı. Bu kurgu yalnızca cüretsizliğe, topu taca atmış olmaya işaret etmez; “aman sokakta olmayın” diye CHP’nin kulağına üfleyen derin devlet odaklarının konfederasyonun genel merkezine erişimi olduğunu da gösterir.

Bu zımni tehdidi okuyunca “Adın Mülayim, sert olsan ne yazar” dememek elde değildi. Halk isyanının ortaya koyduğu görev bugün her şeyin önündedir. Bu yüzden Metal Fırtına günlerinden beri mayalanmakta olan yeni ve Anadolu’daki küresel fabrikanın güncel gerçeğine ayarlı politik irade, kuvveden fiile çıkmak üzere inisiyatif aldı. 1M2025TAKSİM parolasını ortaya koyan Tertip Komitesi, tüm eksik ve hatalarına rağmen ki bunlar muhakkak tekrar tekrar vurgulanmalıdır, pekâlâ altında kalabileceği bir hamleyi risk alarak tarih onu buna zorluyor diye yapmış ve bu hamlenin altında kalmadan Taksim iradesini butik değil kitlesel biçimde ortaya koymuştur. 

Sırf operasyonlar dahil gözaltı saylarına bakın, ortaya çıkan sonuç 2015 Taksim denemesinin gerisinde değildir. Üstelik 2015 acınası bir sonken 2025 coşkulu bir başlangıçtır. Şunu da ifade etmek gerekir: Tertip Komitesi sadece kuramsal bir analizle kitle seferberliğinin 1 Mayıs 2025’te Taksim iradesi ortaya koyması gerektiği sonucuna varmadı, özellikle 19 Mart hareketinin taşıyıcısı olan gençlik kesimlerinin talebine de kulak verdi. Gerek eylem günü olan biten gerekse de kimi gençlik temsilcileriyle hata ve eksikliklere dair eylem sonrası yüz yüze gerçekleşen içten özeleştiri, mesela Cevahir önündeki kötü deneyimden farklı olarak, gençlik kesimlerinde mayıs ve haziran aylarının kitle eylemleri için motivasyon sağlamıştır. Bu durumun etkilerini şimdiden görmeye başladık.

1 Mayıs 2025 Taksim iradesi çoktandır kendini ortaya koyan yeni bir devrimci işçi sınıfı siyaseti inisiyatif merkezinin oluşumunda bir milat olmalıdır, olacaktır. Eskimiş olanla, bugün işe yaramayanla bağımızı kestiğimizde hiçbir şeyin eksilmediğini tersine yeni mümkünlerin ortaya çıktığını yaparak gördük. Buradan devam edeceğiz. Yeni inisiyatif merkezinin formuna dair bizim bir önerimiz var: toplulukların bayraklarını geri çektiği, aynıların aynı yerde akıllarını ortaklaştırdığı, böylece güvence altına alınan bir zeminde birey hukukuna dayalı bir mücadele cephesi. Başka önerisi olanı da samimiyetle sonuna kadar dinler ikna oluyorsak kendi önerimizle tevil ederiz. 

1M2025TAKSİM parolası vücut buldu, ona hâlâ soyut, denenmeyi bekleyen bir fikirmiş gibi davranamayız. Dükkancılığın dükkanı bile koruyamayacağı, butik işlerin toplumsal mücadelenin selinde un ufak olacağı noktadayız. Kitle örgütü kitle mücadelesi içinden doğmaktadır. Yeter ki rutinimizi kırıp, alışkanlıklarımızdan vazgeçip, biriktirdiklerimize hasetle sarılmaktan imtina edelim. Önümüzde kazanacak bir dünya var, geride bıraktıklarımız tarihin çöplüğündedir.

Son Eklenenler