Pazar, Eylül 1, 2024

Yaşayanlar en öne

Memleketin kırındaki güncel gerçekliğe baktığımızda dağların, derelerin, ormanların, tarım arazilerinin, köylerin pervasızca holdinglere satıldığını görüyoruz. Bölgesi, şehri fark etmiyor. Manisa’da da, Mardin’de de, Antalya’da da, Ordu’da da birbirine benzeyen süreçler yaşanıyor. Yüzlerce yıldır belirli bir yaşam kültürünce kullanılmakta olan bu varlıklar çeşitli yasalarla, düzenlemelerle holdinglere devrediliyor. Bir sabah uyanıyoruz, köyün deresi bir şirkete satılmış. Köyün ormanı maden için kesilmek üzere bekleniyor. Hatta köyün kendisinin bile kaldırıldığı yerler görüyoruz. 

Bunların yanında zaten tarım para etmiyor. Büyük ölçekli araziye sahip olup üretim yapanlar ve tabii şirketler hariç tarımla uğraşan kimse memnun değil. Devlet tarımdan elini çekti, şirketlerin hakim olduğu bir tarım sistemi yaratıldı. İmkanı olan tarımdan kaçıyor. Tarımda kalmak isteyene “üretme” deniyor. Bugün tarım yapmak bir inat meselesi, köyde kalmak da öyle. Memleketin kırındaki güncel durum böyle.

Toplumun doğasına, köyüne, toprağına bir saldırı olarak görüyoruz bu durumu. Tarımı şirketler yapsın, başka şirketlerin ucuz işgücü ihtiyacını köyünden kopartılıp yerinden edilenler karşılasın. Bütün bu yağma ve talan faaliyeti pek çok durumda kendini “kamu yararı vardır” kılıfına sokmaya çalışıyor üstelik. “Kamu yararı vardır” kararları bile kamunun bu holdingler için çalışan bir yapıya dönüştüğünü gösteriyor. Toplumun geneli gıdasından, havasından, suyundan mahrum kalsın. Holdingler daha fazla kâr etsin diye yasalar çıkarılsın, düzenlemeler yapılsın. Bu projelerin memlekete, insanımıza, topluma hiçbir faydası yok. İstihdam koca bir yalan, kölelik koşullarına mahkum kılan holding düzeni yegane gerçek. 

Kabadayı devlet

2010’ların başında Kastamonu’nun Loç vadisinde köyüne HES yaptırmamış Zafer Keçin’in dediği gibi devlet şirketleri korur vaziyete düşerek bir “kabadayılık” yapıyor.1 Köylünün toprağını, deresini zorla alıp şirkete veriyor. Zafer Keçin bunu “kabadayılık” olarak ifade ederken gasp sürecini bütün berraklığıyla gösteriyor. Bu gasp ve talan sürecine maruz kalan, bu kabadayılığın hedefinde olan köylüler ülkenin yurttaşı olmaktan kovuluyor. Bir ülkenin yurttaşlarını ortak bir hukukta bağlayan yasa holdinglerin çıkarına işliyor. Eskiden köylüyü koruyan ve destekleyen devlet bir yasa ve şiddet uygulayıcı olarak bu defa kolluk gücü şeklinde barikat kurarak gösteriyor kendini. Yıllarca tarım işçisi olarak çalışan Ayten Yavuz, Agrobay direnişi esnasında “bizi yurttaşlıktan çıkarın” derken bu gerçeğe işaret etmişti. Peki, nereye gideceğiz diye sormayı ihmal etmemişti Ayten.

Yurttaşlıktan kovulan halkın kendini, varlığını, değerlerini, kültürünü, emeğini -kısacası, onu var eden her şeyini- savunmaktan, direnmekten başka bir yolu kalmıyor. Bu berraklıkta düşünmeliyiz. Yaşanan süreçlerin ortak nedenlerini görmeli, direnişlerin birikimlerinden faydalanmalıyız. Önümüzdeki dönemde saldırıların artacağını da göz önüne alarak hazırlanmalıyız. Aklımızı ve odağımızı berraklaştırmalıyız. 

Hukukun eline düşen yanıyor

Köylülerin bu tür mücadelelerde ilk sığındıkları şey hukuk oluyor. Hukuk, mücadelenin başlaması için bir vesile. Yani köylüleri bir araya toplamak için. Bir projenin olduğu yerde mücadeleyi başlatabilmek için, yani holdinglerin bir gasp faaliyetini gerçekleştirmesine karşı çıkabilmek için bu gasp faaliyetinin “kılıfı” olan hukuki sürece karşı ilk elden hukuki bir girişimde bulunmak anlaşılabilir. Çünkü herkesin bağlı olmasının gerekli olduğu bir anayasa var. Bu anayasayı göreve çağırmak köylülerin “biz de yurttaşız” demesinin ilk adımı. Ama bu sadece bir adım.

Artvin’de madene karşı mücadele başta olmak üzere pek çok çevre davasına bakan avukat Bedrettin Kalın’ın erken bir dönemde hatırlattığı gibi mahkeme kararları bu işi çözmüyor.2 Mahkeme kararları yalnızca örgütlenmemize zaman kazandırabiliyorsa bir anlam ifade ediyor. Bir süreliğine projeleri durdurması, hatta geçici zaferler kazanılması nihai bir karara dönüşmüyor. Mücadelelerin bu anlamda hukuksal bir zafere havale edilmesi eksik, bazı durumlarda da hatalı olabiliyor. Yıllardır ekoloji mücadelelerini takip eden Özer Akdemir’in hatırlattığı üzere hukuki süreç belirli durumlarda bu mücadelelerin ehlileşmesine vesile olabiliyor.3 

Holdinglerin toprağa, ormana, zeytine, köye, dereye saldırıları süreklilik arz ediyor. Yani bir holding köyümüzün deresine, merasına göz koyduysa, burada projesini hayata geçirmek için binbir yol deniyor. Hukuki süreç yıllarca süren dolambaçlı bir yola dönüşebiliyor. Akbelen direnişinde gördüğümüz üzere, aynı çevresel etkinin anlaşılmasına yönelik üç defa farklı bilirkişi keşfi yapılabiliyor. Köylüler lehine karar veren bilirkişi heyeti değiştiriliyor, hakimler sürülüyor.

Pek çok yerde gördüğümüz üzere ÇED kararları da ÇED yönetmeliği de sürekli değişiyor. Şirketler ÇED olumlu kararı alabilsin diye, tabiri caizse yerle gök birleştiriliyor. Minareyi çalan kılıfına uyduruyor. Dolayısıyla, bir projenin bugün değilse yarın tekrar -ve daha güçlü- bir saldırıya dönüşebileceğini akılda tutmak gerekiyor. Hukuki sürecin başlamasını doğru değerlendirerek, hızlıca, köylüleri bir araya getirmenin yollarını bulmak gerekiyor. Artvin Macahel vadisinde HES’lere karşı mücadele eden Hasan Yavuz’ın söylediği gibi, bir gün hukuken de yenilebileceğimizi, o zaman da toplumsal hukukun devreye girebileceğini hatırlamak gerekir.4

Hukukun eline düşmeden, güçlü bir birlik oluşturarak, caydırıcı olmak mümkün. Örneğin, Akçay Vadisi’ne Zorlu Holding tarafından JES projesi yapma girişiminin ÇED sürecini başlatan ilk hukuki ayağı burada bir “halkın katılımı toplantısı” düzenlenmesi. Alamut köylülerinin bu girişime karşı verdikleri cevap ise bu toplantıyı yaptırmamak. Yani, hukuki süreci daha en başta tıkamak. Bu en gerçek yol. 

Buranın sahibi biziz

Mücadelenin gelişmesinin en temel dinamiği birliğin kurulması, halkın bir araya gelerek düşmanı tarif etmekte ve mücadele konusunda ortaklaşması. Düşmanı tarif etmekte ortaklaşmak, mücadelenin tarifini de iyi bir şekilde yapmayı getiriyor. Halk ortak düşmana karşı kenetleniyor.  

Başka bir temel dinamik, “buranın sahibi biziz” özgüveniyle davranmak, hem proje sahibi şirketin hem de devletin karşısına bu özgüvenle çıkmak. Birliğini sağlamış bir topluluk olarak Manisa Gördes’in Kalemoğlu köylüleri Kocamurt Ormanı’nda sondaj yapılmasına karşı gerek şirketin araçlarını durdururken gerekse Orman İşletme Müdürlüğü’nün damgalama çalışmasını haber aldıktan sonra ormana giderek bu işlemi hızlıca sona erdirirken taşıdıkları özgüven, bu ormanın kendilerine ait olduğunu, köye ait olduğunu, herkese ait olduğunu ve bir holdingin gelerek bu ormanı ellerinden almasına, gasp etmesine göz yummayacaklarını hissettiriyor. Holdingler karşısında, buraların sahibi biziz. Biz halkız. Ormanın kesilmesi köyde yaşamın bitmesi anlamına gelir. Köyde yaşam biterse göç olur. Nereye gidilir, gidilen yerde ne yenip ne içilir? Tüm bunlar, en ince detay bile bu holdingci gaspa karşı örgütlenmek için güçlü bir nedendir. 

Yaşayanlar en öne

Holdinglerin saldırıları karşısında bu saldırının hedeflediği köylülerin en önde yer alması esas. Önde olmak hem yaşananları tüm gerçekliği ve çıplaklığıyla deneyimlemeye hem de daha sağlam bir toplumsal güç inşa etmeye vesile oluyor. Buranın sahibi sahip çıkmalı. Buranın sahibi mücadele etmeli. Yaşayanlar en öne. 

Köylüler bir araya gelecek, civar köylüleri bir araya getirecek, köy dışında yaşayan köylüleri yardıma çağıracak, varsa ilişkide oldukları siyasi partileri destek için zorlayacak, ülke çapında destekçiler ve dostlar bulacak. Bu bir holdingci kuşatma ve bu kuşatmaya karşı güçlü bir direniş örgütlenerek çıkış bulunabilir. Holdingci kuşatma karşısında bu kuşatmayı yıkacak bir toplumsal güç oluşturmak gerekir. Bursa Eymir köylülerinin altın madenine karşı adım adım inşa ettikleri mücadeleleri dayanışma yapısıyla örnek bir yol açmakta bugünlerde.

Bir holding köylünün olağan yaşantısını tehdit etmeye başladığı an itibarıyla, köylü için hayat geri dönülemez biçimde değişir. Artık mücadele etmek veya mevcut hayattan vazgeçmek dışında bir denklem kalmaz. Dolayısıyla köylünün dik durmayı, kavga etmeyi, kendini savunmayı, kendi başına bir direnişi sürdürmeyi deneyimlemesi, öğrenmesi gerekir. 

Bu süreçlerde aktif olarak halkın yanında olmak isteyenlerin nerede nasıl duracağı da bu anlamda önemli. Dostlar, köylülerin yaşadıkları bu deneyim ve öğrenme sürecinin eşlikçileri olma sınırını iyi kavramalı ve holdinglere karşı kurulan bu cephenin mütevazı katılımcıları olmalıdır. Yani kafayı bir direnişin kazanmasına odaklamak, ruhu bu direnişten almak ve kalbi bu direnişin öğreticiliğine açmak… Ne olur nasıl olur da bu direniş kazanır, sorusuyla yatıp kalkmak. Holdinglere karşı mücadelenin bir cephesinde olduğumuzu bilerek… Köylülerin öznesi olduğu bir mücadelenin kazanma ihtimalini kavrayarak. Bu mücadelelerde halkın özneleşme sürecinin yanında ve hizmetkarı olarak durmanın ileride sistemle kavga etmenin ateşine odun atmak anlamına geldiğini bilerek.

Biz bitti demeden

Limak ve İçtaş holdinglerin kömür madenine karşı defalarca anayasa ihlaline maruz kalan İkizköylüler, “dava” olarak ifade ettikleri mücadelelerini “biz bitti demeden bu dava bitmez” şeklinde ifade ediyor gittikleri her yerde. Hukukun bittiği yerde toplumsal hukuk devreye giriyor. Başka türlü nasıl yaşanabilir?

Nasıl ve ne zaman kazanacağımızı bilmiyor ama arıyoruz. Köyümüzde, köylülerimizle bir araya gelmenin, birlik kurmanın önemli bir kazanım olduğunu biliyoruz. Bu birliklerin ortak çıkarlar ifade ederek yerel yönetimlere, kooperatifleşme süreçlerine, toplumsal güç oluşturmada etkisi olacağı muhakkak. Belki şirketleri, holdingleri kovarak bir süreliğine rahat ederiz. Belki başka köylerde holdinglerle karşı karşıya gelen köylülere ilham olur başka direnişleri tetikleriz. Pek çok şey kazanım olarak görülebilir ve görülmelidir. Ülkenin geleceğine onurlu ve haysiyetli bir tecrübe bırakmak, bu tecrübeyi paylaşmak da eşsizdir. Çünkü bugün artık direnmek dışında bir yol ve yaşam mümkün değildir.


  1. Akıntıya Karşı (2012). https://www.youtube.com/watch?v=kmj_JPuJxik ↩︎
  2. A.g.e. ↩︎
  3. Bkz: https://www.evrensel.net/yazi/95208/ekolojik-bulmaca; https://www.youtube.com/watch?v=hSLEOP_zCZY ↩︎
  4. Akıntıya Karşı ↩︎

Son Eklenenler