Salı, Temmuz 15, 2025

Ödüllerin bugün getirdiği…

Kamuoyunda “Nobel Ekonomi Ödülü” olarak bilinen, aslında İsveç Merkez Bankası tarafından Alfred Nobel anısına verilen bir ödül olan “Ekonomi Bilimleri Ödülü” bu yıl üç iktisatçıya verildi: Anaakım iktisadın yükselen yıldızı Daron Acemoğlu, James A. Robinson ve Simon Johnson. Ödülün uluslararası basına takdiminde kullanılan ifadeler şöyle:

“Ödül kazananlar, ülkelerin refahındaki farklılıkların bir açıklamasının sömürgeleştirme sırasında getirilen toplumsal kurumlar olduğunu gösterdiler. Kapsayıcı kurumlar genellikle sömürgeleştirildikleri sırada fakir olan ülkelerde getirildi ve zamanla genel olarak müreffeh bir nüfusa yol açtı. Bu, bir zamanlar zengin olan eski sömürgelerin şimdi fakir olmasının ve tam tersi olmasının önemli bir nedenidir.”1

Bu ifadeler, bizi Daron Acemoğlu ve diğer ödül sahiplerinin tezlerinin eleştirisinden önce ödülün verilişindeki altmetni iyi okumaya zorluyor; Küresel Kuzey, kapitalist sömürü düzeninin devam edebilmesi için muhtaç olduğu artı değere, katma değeri yüksek ürünlerin imalatında kullanılacak madenlere ve ucuz işgücüne sahip olabilmek için sömürgecilik faaliyetlerine dün olduğu gibi  bugün de muhtaçtır ve bu sömürgeciliğin meşru kılınması için neoliberal politikalar ile demokrasi asla ayrı düşünülmeye imkan bırakılmayacak şekilde pazarlanmalıdır. 

“Kapsayıcı kurumlar” ile kastedilen şey aslında çok aşina olduğumuz demokrasiyi bir tiyatroya indirgeme durumudur, bu durum öylesine meşru kılınmalıdır ki savaşların, sömürünün, açık köleleştirmenin, tüm bir küresel tedarik ağının üzeri örtülsün. İyi biliyoruz ki gerçek bir demokrasi sadece toplumsal öznelerin kendilerini ifade etmeleri, kaderlerini eline almaları ve kendilerini yönetmeleriyle mümkün olabilir. Ancak tüm bunların her açığa çıkma potansiyelinin kapitalist devletin kurumları tarafından hiç de “kapsanmadığını”, direnen işçilerin yaka paça gözaltına alınmaları, gerçeği işaret eden gazetecilerin cezaevlerine gönderilmeleri, köyündeki ağaçların madencilik uğruna feda edilmesini istemeyenlerin canlarından olması gibi pratikler ile sürekli deneyimlemekteyiz. Kısacası, tarih boyunca her bir mutlak demokrasi girişimi ilgili kurumlar tarafından sopayla bastırılmaya çalışılmıştır. Öyleyse bir ödülün anatomisinden önce bu ödülü bir niyetin ifadesi olarak ele almak gerekir: Yıllardır “tarihin sonu” tezlerinin açık bir uzantısı olan demokrasi ve serbest piyasanın kadim birlikteliği ile toplumların müreffeh hale gelecekleri beklentisi hiçbir açık kapı bırakılmadan meşru kılınmalıdır ve bir bilim olarak ekonomi bu iş için biçilmiş kaftandır. Egemenlerin bu ödüllerdeki tezleri popüler hale getirme çabası kurumların kapsayıcı olması için değil, gerçekten müreffeh toplum yaratmak isteyenlerin dışlanması içindir.

Nobel Ödülü’nü kazanan ekonomistlerin, toplumlara köleliği dayatarak küresel kapitalist düzen için hammadde ve emek gücü biriktiren sömürgeciliğin, günümüzdeki finans sektörünün yapıtaşı olduğu gerçeğini gözlerden uzak tutup, sömürgeciliğin izlerini sadece bir refah tartışmasına indirgeyen ve bunu güncel iktisat kuramlarına eklemleyerek kapitalizmi daha az tartışılır kılmaya çalışan politik tutumu elbette egemenlerce ödüllendirilecektir, buna şaşırmıyoruz. Eşitsizlikler, yolsuzluklar ve türlü kepazelik onlara göre “adil piyasalar”, “kapsayıcı kurumlar” gibi kavramların yani liberal demokrasinin yeterince oturmadığı içindir. Bu kavramların hikmetinden sual etmemek gerekir, büyük liberal anlatının devam etmesinin kaderi bunun tesis edilmesine bağlıdır. “Batı dünyası” diye de adlandırılan Küresel Kuzey, yani NATO’nun nüfuzlu ülkeleri bu meseleleri çoktan çözmüştür, geri kalanlar ise tüm çabalara rağmen bir ilerleme kaydedememiş ve başarısız olmuşlardır. Ödül sahiplerinden Daron Acemoğlu ve James A. Robinson tarafından 2012’de yayımlanan “Why Nations Fail: The Origins of Power, Prosperity and Poverty” başlıklı kitap Ulusların Düşüşü: Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri olarak Türkçeleştirilmiş. İronik bir şekilde kitabın başlığında yer alan “fail” kelimesinin karşılığı olarak “düşüş” yerine “hatayı” tercih etmek de mümkündür. 

Günün sonunda hatayı yapanlar bellidir: sömürgecilikten, katliamcılıktan gerekli dersi alamayan diğer medeniyetler. Bu kadar dayaktan ders alsalardı kurumlarını çoktan kapsayıcı hale getirip küresel fabrikaya, küresel sömürüye daha hızlı eklemlenirlerdi. Günümüzün çok kutuplu dünyasında yaşanan eksen kaymasını kendisinden yana çekmek isteyen ABD saldırganlığının hiç önemi yoktur mesela, varsa yoksa otoriter rejimler ve onlar yüzünden gelişemeyen kurumlar. Böylesine ayrımcı ve gerçek dışı bir tarih okumasının en ufak bir boşluğa, gücünü sınamadığı en küçük bir toprak parçasına, hafif bir itiraza dahi tahammülü yoktur. Bunu Daron Acemoğlu’nun İngiltere’nin yeni başbakanı İşçi Partili Keir Starmer’aövgüler düzdüğü, Corbyn’i bile en basit reformist adalet taleplerinden kaynaklı aşırıcılıkla suçladığı yazısında görmek mümkündür.2

Bu tahammülsüzlüğün elbette kadim bir nedeni bulunmaktadır, büyük liberal anlatının 2024 yılında dillendirmek istediği en yakıcı mesele teknolojik ürünlerin imalatı için gerekli olan madenlere ve bunları çıkartacak, işleyecek, pazarlayacak işgücü havzalarına sınırsız erişim hakkı elde etmektir. Çağımızda sermaye birikimi adına en büyük farkı yaratabilecek fonksiyon teknolojik inovasyondur. Akıllı araçlar, daha dayanıklı ve hafif bataryalar gibi teknolojik ürünlerin yapımında son derece kullanışlı olan “nadir toprak elementleri” diye adlandırılan kaynaklara ulaşmak için açık fiili bir sömürgecilik ve işgal faaliyeti mecburidir.3 Elon Musk’ın linyit yatakları uğruna istersek Bolivya’da darbe yaparız demesi de bundandır4, Gana’da madencilerin açık köle pazarları kurularak satılması da. Ödül sahiplerinin hiçbir çalışmasında Güney Sahra’daki, Ortadoğu’daki, Latin Amerika’daki insanların sömürgecilik sonrası ahvali yer almaz, o ülkelerdeki kurumların her şeye muktedir batı medeniyetleri tarafından nasıl iğdiş edildiğini de bulamazsınız. Bütün bu tahribat “demokrasinin” kurumsallaşması için azgelişmiş toplumlarca mecburen katlanılması gereken bir durumdur. Mecburiyetlerimiz bununla da sınırlı değildir, ayrıca dünyanın bir iklim kriziyle yok olmaması bile bu liberal anlatıyı içselleştirip yeşil bir ekonomiye geçmemizle mümkündür. Ne kadar ironiktir ki dünyamızı kurtaracak yeşil enerji için gerekli güneş panelleri, rüzgar türbinleri ya da fosil yakıtlara bağımlılığımızı azaltacak elektrikli otomobiller için doğa katliamı yaparak maden çıkarmak ve buna direnen yöre halkını da bastırmak gerekir. Tüm bunlar için gerekli meşrulaştırma çabalarının yerel bir ayağı olarak Daron Acemoğlu’nun 2017’de Koç Üniversitesi Rahmi M. Koç Bilim Madalyası alması da elbette tesadüf değildir.5

Toplumların refahı için sömürgeciliği es geçip kurumların sağlıklı işlemesine odaklandığımızda katlanmamız gerekenler maalesef burada bitmiyor. Küresel fabrikanın bacasının tütmesi için sömürgecilik süreçleri ana akım ekonomi nezdinde göz ardı edilebilirse eğer Filistin’de yaşanan soykırım bile meşru gösterilebilir. Eğer demokrasi tiyatrosu sahnedeyse bir yandan Filistin için timsah gözyaşları döküp bir yandan da SOCAR gibi şirketler aracılığıyla İsrail’e soykırım için enerji tedariki yapmakta beis yoktur. ABD ve müttefikleri en büyük katliamları yaparken yeşil dünya ve kurumların kapsayıcılığına sığınabilirler ancak bu vahşete aynı sertlikte karşı koyduğunuzda artık Hamas yanlısı bir terörist olursunuz. Bu arada ödül sahiplerine sormak gerekir, Filistin’de “kapsayıcı kurumların” olmayışının sebebi beceriksizlikleri midir yoksa soykırıma uğratılmaları mı?

2008’de meydana gelen ekonomik kriz6 ile anaakım iktisat içerisinde neoliberalizmin sorgulanması hız kazandı, kapitalizmin bekası için artık yeni ekonomik tezlerin üretilmesi ve bunların meşrulaştırılması kendini bir ihtiyaç olarak dayattı. Gerçek bir kamuculuğu es geçen, sömürünün devlet garantisi altında devam etmesini salık veren bu tezlerin zirve noktası Biden yönetiminin tercih ettiği ve Daron Acemoğlu’nun da destek verdiği, bir sonraki dönem yürütücülüğünü Kamala Harris’in yapması planlanan “Bidenomics” diye adlandırılan politikalardır.7 Küresel kaynakların batıya akmasının sömürgecilikten başka bir yolu yoktur, bunun için ise kapitalizmin tökezlememesi gerekir. Bu yıl Nobel Ekonomi Ödülü için seçilen isimler, kapitalizme can suyu verecek “yeni kurumsalcılık” diye de ifade edilen yaklaşımların acilen meşruluk ve yaygınlık kazanması gerekliliğinin bir sonucudur.


  1. https://www.nobelprize.org/prizes/economic-sciences/2024/press-release/ ↩︎
  2. https://gazeteoksijen.com/yazarlar/daron-acemoglu/starmer-modeli-ise-yarar-mi-216606 ↩︎
  3. Ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. https://umutsen.org/index.php/2024/10/yesil-kapitalizme-direnmek-zorundayiz-kemal-demirtas/ ↩︎
  4. https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2020/07/26/musktan-bolivya-itirafi-kime-istiyorsak-darbe-yapariz ↩︎
  5. https://www.ku.edu.tr/arastirma/arastirma-olanaklari/koc-universitesi-rahmi-m-koc-bilim-madalyasi/koc-universitesi-rahmi-m-koc-bilim-madalyasi-2017/ ↩︎
  6. https://tr.wikipedia.org/wiki/2008-2012_Küresel_Ekonomik_Kriz ↩︎
  7. https://www.birgun.net/haber/daron-acemoglu-da-aralarinda-nobel-odullu-82-bilim-insani-harris-i-destekleyecek-570328 ↩︎

Son Eklenenler