Pazar, Eylül 1, 2024

Lityum’a hücum – Aleksandar Matković

“Extractivism” diye ifade edilen vahşi madenciliğe dayalı ekonomi politikaları, özellikle küresel güneye dahil ülkelerde farklı bağlamlarda olsa da yaygın biçimde tartışılıyor. Türkiye’de de gerek zeytinlikler sökülerek açılan madenler, gerekse de kimyasallarla dağların eritilmesiyle yapılan altın madenciliği bu bağlamda son dönemde tartışılan konular. Anagold ve İliç örneği bu tür madenciliğin kendine özgü politik ekonomisiyle olası sosyal, politik ve iktisadi sonuçlarına dair gören gözler için pek çok şey söylüyor. Sırbistan’da son günlerde benzer bir tartışma Rio Tinto gibi kötü şöhretli bir ulus-ötesi madencilik devi ve lityum madenciliği üzerinden yapılıyor. Sırp halkı özellikle ülkenin önemli bir su kaynağı ve verimli tarım arazisi üzerinde gerçekleştirilecek bu vahşi madencilik pratiği üzerine ayağa kalktı, büyük gösteriler gerçekleşti. Bu kitle seferberliğinin öncülerinden birinin, Alexandar Matkoviç’in X sosyal medya platformu üzerinden yazdığı bir paylaşım serisi çok dikkat çekti. Bu militanın bir açık mektubu da daha sonra yayımlamdı. Bu tartışmanın kimi ilerici çevrelerde hem yerel hem küresel olarak rağbet gören “Yeşil Dönüşüm” programı ve Anagold’un Türkiye’deki durumuyla benzerliği dolayısıyla Matkoviç’in bu paylaşım serisini çevirdik.

Uzun ömürlü pil yapmak amacıyla kullanılan maden ve seyrek toprak mineralleri tıpkı fosil yakıt çağının petrol ve kömürü gibi emperyalist ilişki ağlarının göbeğine oturuyormuş gibi gözüküyor. Her ne kadar fosil yakıtlara dayalı teknolojileri terk etmek kaynaklı beklenen pek çok, karbon salımının azalması yoluyla iklim kriziyle mücadele, varolan fosil yakıtlara dayalı sanayi altyapısının yıkımıyla ortaya çıkacak Keynesgil dönemi andıran sanayi politikaları uygulama fırsatı gibi “ilerici” kazanım olsa da, bu muhayyel faydaların propaganda değeri dışında ne kadar gerçek “ilerici” sonucu olacak tartışılır. Lityum (ya da yeşil teknolojilerin gerektirdiği diğer minerallerin) madenciliği için kesilmeyecek orman, yapılmayacak darbe ve rejim değişikliği operasyonu olmadığını yaşayarak gördük yakın geçmişte. Irak ve Afganistan benzeri doğrudan emperyalist merkez tarafından yürütülecek askeri müdahaleler de herhalde mümkündür ve yaşayan görür.

Sırbistan söz konusu olduğunda tıpkı Şili ya da Türkiye örneklerinde gördüğümüz gibi otoriter eğilimli sağ hükümetlerle bu ulus-ötesi madencilik şirketlerinin yurttaşların siyasal haklarını kısıtlayan uğursuz ittifaklar geliştirdiğini biliyoruz. Sırbistan özelinde özellikle Miloseviç sonrası hükümetler bir yandan Rusya, Çin ekseninde siyasal bağlar kurmaya devam ederken batılı emperyalist politikalarda kilit rol oynayan bu kötü şöhretli dev şirketlerle yakın ilişkiler geliştirdiler. Herhalde bu ilişkilerin yolsuzluk boyutları da derinlemesine vardır ama bunlar hâlâ Kosova’nın konumu ve Bosna Sırp Cumhuriyeti gibi sorunları olan Sırp kamuoyuna bir denge politikası olarak pazarlandı. Aynı politikayı devlet kontrolünde gerçekleştiren Latin Amerika “pembe” dalgasının ilerici hükümetleri ise (Correa Ekvador’u ve Bolivya) hem kimi örneklerde maden sahalarında yerleşik halkla karşı karşıya geldiler hem de bu madenlere dayalı ekonomileri, içinden geçmekte olduğumuza benzer küresel piyasaların daralma ve meta fiyatlarında gerileme evrelerinde, ağır durgunluk dönemlerine girdiler. Küresel genişleme anlarında toplam yoksulluk bu yolla azaltılabilirken bu refah kazanımları resesyon başlayınca uçup gitti. Bununla birlikte bütünüyle piyasacı yöntemlerle yapılan vahşi madenciliğin sadece ekonomik açıdan değil yurttaş hak ve özgürlükleri açısından da sıkıntılı olduğu, Azerbaycan gibi petrol ve doğal gaza dayalı ekonomilerde olduğu gibi lityum ve benzeri mineraller ekonomilerinin de otoriter özellikler taşımaya daha meyilli olacağını unutmamak gerekiyor. Sırbistan’daki kavga bu açıdan öğretici ve konunun çevre korumanın ötesinde de düşünülmesi gerektiğini gösteriyor. Bu mücadelelerle dayanışma içinde olmalıyız


Scholz’un ziyaretinden sonra Sırbistan’da yeni-sömürgeciliğin eseri olan bazı garip olaylar yaşandı. Olanları ayrıntılı olarak paylaşmak istiyorum. 

İlk olarak, Scholz’un ziyaretinin ardından ulusal düzeyde, tüm büyük şehirlerde ve özellikle de köylerde kitlesel protestolar düzenlendi. Olan şuydu: Sırbistan hükümeti lityum çıkarılmasından rafine edilmesi ve batarya üretimine kadar tüm elektrikli araç (EA) üretim zinciri için çoğunlukla Mercedes Benz gibi Alman şirketleriyle, ama aynı zamanda Rio Tinto’nun bir yan kuruluşu olan InoBat ile bir dizi anlaşma imzaladı. Halihazırda Sırbistan’da bulunan Stellantis de işin içinde ve şirket birkaç hafta önce Sırbistan’ın bir kasabası olan Kragujevac’ta bitmiş bir EA prototipi sergiledi. 

Bunların hiçbiri daha önce kamuoyuna açıklanmadı ve hepimiz bunları ancak Scholz’un Alman otomobil üreticileriyle birlikte anlaşmaları imzalamaya gelmesinden sonra öğrendik. Tüm bunlar bazı AB yetkilileri tarafından neredeyse müzakere edilemez olarak sunulsa da, bu Sırbistan’ın meskûn bir bölgesinde (“Jadar” olarak adlandırılan bölgede) dünyanın en büyük lityum madenlerinden birinin açılacağı tek ülke olacağı anlamına geliyor. Bu bölge, daha önce Sırbistan’ın kuzeyini beslemek üzere tahsis edilmiş yeraltı su rezervini de içeren bir tarım arazisi.

Hükümet 2021’den bu yana kamulaştırma yasalarını değiştiriyor ve şirketler için bir PR ajansı görevi görüyor. Popüler bir günlük gazetede madenin ekonomik faydalarını sorgulayan bir açık mektup yayımladığımda, gittikçe ciddileşen birkaç ölüm tehdidi aldım. Bu zaten devam etmekte olan protestoların üzerine geldi. Bu durum kapitalist yeşil dönüşümü daha da sorgulamama neden oldu. 

Burada kullanılan yöntemleri paylaşmak istiyorum. İlk olarak Telegram’da “Ortadan kaybolana kadar seni takip edeceğiz” şeklinde bir mesaj aldım. Öncelikle profilim herkese açık değil ve rehberinizde olmadığım sürece beni bulamazsınız, yani birisi herkese açık olmayan numaramı biliyor. Bu 14 Ağustos gece yarısı, yani dört gün önceydi. Profil sadece “Andriy” olarak imzalanmıştı. Birinin şaka yaptığını düşündüm, ancak ertesi gün başka bir profilden “Rio Tinto mücadelesi nasıl gidiyor?” diye bir mesaj aldım. Fakat bu sefer mesafe bilgisi de belirtilmişti, mesajı yazanlar benden 500 metre uzaklıktaydı.

Mesajları polise bildirdikten sadece birkaç saat sonra üçüncü bir mesaj daha aldım. Ancak bu üçüncü mesaj Sırpça değil, Almanca yazılmıştı. Şöyle başlıyordu: “Hiçbir şey anlamıyorsun. İsyanın liderleriyle olan bağlantılarınızı biliyoruz.” Mesajın devamında hareket içindeki davranışlarım (ki zaman zaman aktif olduğum mesajda belirtiliyordu) anlatılıyor ve “yazmaya ve nefes almaya devam etmek istiyorsam bir süreliğine kamuoyunun gözünden uzaklaşmam” gerektiği belirtiliyordu. Mesaj, kendi güvenliğimin yanı sıra “küçük kardeşim” için de korkmam gerektiğini anlamadığımı söyleyerek sona eriyordu.

Burada benden on yaş küçük erkek kardeşime atıfta bulunmuşlar ki bu da internetin hiçbir yerinde kamuya açık olarak bulunmayan bir bilgi. Bu üçüncü mesaj 15 Ağustos’ta geldi ve o gece bana “rahat uyuyup uyumadığımı” vs. soran yaklaşık on mesaj daha aldım. Bu mesajları ne zaman çevrimiçi olsam alıyordum, öncesinde ya da sonrasında değil, yani birileri internet faaliyetlerimi takip ediyordu. Tüm mesajlar birbirinden farklı profillerden geliyordu. 

Haber ortaya çıktığında, polis benim daha öncesinde ihbarda bulunduğumu inkar etti. Fakat sonra medyanın baskısıyla bunu kabul etti ve gerekeni yapacaklarını söyledi. Ardından tüm bu olay medyada patlayınca, haberi yurtdışında yayınlamak isteyen Hollandalı bir gazeteci de haberi yayınlamaması için onu ikna etmeye çalışılan bazı garip mesajlar aldı. Kısa bir süre sonra, protestolara katılan arkadaşlarımdan dördünün evi polis tarafından basıldı. Hamileliğinin beşinci ayında olan bir arkadaşımın evi de benimle ve diğerleriyle dayanışma posterleri paylaşan “Aktivizm” adlı bir Facebook grubunun yöneticisi olduğu için “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla Sırbistan İç Güvenliği (BIA) tarafından basıldı. Kısa bir süre sonra başka bazı arkadaşlara da tuhaf aramalar gelmeye başladı ve tüm bu olanlar şu anda çılgınca bir hal alıyor.

Bunları kamuoyuna açıkladıktan sonra tehditler kesildi  ama bunların hiçbiri doğru değil. Bence Vučić, Sırbistan lityumu söz konusu olduğunda Alman şirketlerine ve Rio Tinto’ya açık çek verdikten sonra protestolarla ne yapacağını bilmiyor. Tek bildiğim, madencilik yatırımlarının yaşam standardının yükselmesine katkıda bulunmadan arttığını savunan bilimsel bir metin nedeniyle ilk kez birinin ölüm tehdidi aldığı.

Ayrıca Sırbistan’da artan yerli kaynak çıkarımı ve düşen yerli kaynak verimliliğine ilişkin verileri yayınladım ve bunun bir çevre ülke için uygulanabilir bir model olmadığını savundum. Bu henüz Batı medyasına ulaşmadan devam eden bir hikaye. Pek çok insan bana bu konuda yardımcı oldu. Aynı zamanda bu durum, BM’nin devreye girmesinden bahsedildiği için hayatın olağan akışına benzer her şeyi sekteye uğrattı. Olaylar tırmanırsa yabancı bir elçilikte yaşayabileceğime dair teklifler aldım ve bölge medyası çılgına döndü. Bunlar üzerine kısa bir ara verdikten sonra aklımda tek bir soru kaldı: Yeşil dönüşüm böyle bir şey mi? Avrupa Yeşil Mutabakatı bu mu? 

Bir grup zengin insanın araba kullanmaya devam etmesini sağlayacak bir maden uğruna uygulanan diktatörce yöntemler karşısında kafayı yiyoruz. Daha geniş kitleler için toplu taşıma altyapısına kamu yatırımlarını artırmak yerine, koordine edilmemiş şarj istasyonları, yavaş otomobil modellemesi ve benzeri bir sürü sorunla giderek küçülen Avrupa orta sınıfına yönelik özel otomobil üreticileri için özel madencilik şirketlerine yöneliyoruz.

Tabii ki bunların iklim değişikliğinin dizginlenmesine ne ölçüde katkıda bulunduğunu gerçekten merak ediyorum. Son birkaç günde yaşananlardan sonra, Avrupa Yeşil Anlaşması/EA üretimi/lityum madenciliği hakkında düşündüğümde aklıma gelen son şey iklim değişikliği oluyor.

Bunun yerine yaşadıklarım sırasıyla şunlar: a) bir şirketin ülkeye sinsice sızması; b) ulusal yasalara müdahale; c) yerel muhalefetin ve protestoların bastırılması; d) yerel bilgi olmadan yabancı güçlerin devreye sokulması; e) ölüm tehditleri ve f) tüm bunlara karşı sessizlik.

Son Eklenenler