Türkiye’de hayvan hakları 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile düzenlenmektedir. Bu kanuna göre tüm hayvanlar eşit doğar ve yaşama hakkına sahiptir. Sahipli hayvanlar ya da sahipsiz hayvanlar gibi bir ayrım söz konusu değildi. Ancak 5199 sayılı kanunda yapılmak istenen değişiklikler nedeniyle 72 AKP milletvekilinin Meclis’e sunduğu kanun teklifiyle sahipsiz hayvanların “kısırlaştır, aşılat, yerine bırak’’ ilkesi, Erdoğan’ın taviz vermediği “yakala, geçici hayvan bakım evine al, sahiplendir ya da öldür” olarak değiştirilmesi AKP ve MHP milletvekilleri tarafından kabul edildi.
Eski kanun gereği, belediyelerin sokak hayvanlarıyla ilgili görevi sokak hayvanlarını kısırlaştırmak, gerekli aşılama ve tedaviyi gerçekleştirerek kendi yaşam alanlarına bırakılmasıydı. Ancak bu kanun zaten yıllardır uygulanmıyordu. Yeni kanunla birlikte Tarım ve Orman Bakanlığı sistemine tüm hayvanlar kaydedilecek ve sahipli/sahipsiz hayvan ayrımı yapılacak. Yani, kanun değiştirilmeden önce var olan hayvanlar arasındaki eşitlik ilkesi ortadan tamamen kalkmış durumda. Kısacası, sahipsiz hayvanların yaşamları deseklenmeyecek. Üretim sonucunda satılan ya da sahiplenilen hayvanların terk edilmesi durumunda, hayvanı terk eden kişi sadece para cezası alırken hayvanlar yine ölümle karşı karşıya kalacak. Çünkü terk edilen hayvanlar da artık sahipsiz kabul edilecek. Özellikle 5. madde ötanazinin açıkça belirtildiği bir maddeydi. Her ne kadar sonradan kelime oyunlarıyla ötenaziyi kaldırdıklarını söylemiş olsalar da kendiliğinden bir katliamla karşı karşıyayız.
Bu kanunla birlikte görmemiz gereken birçok şey var. TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Kirişçi’nin açıkladığına göre Türkiye’de 4 milyon sokak hayvanı yaşıyor. Barınak sayısı ise sadece 322. Bazı belediyelerin barınağı bile yok. Şu an 322 barınakta sadece 105.000 hayvan için yer bulunuyor. Bunca yıldır iktidarda olan ve sokak hayvanlarını kısırlaştırma politikasını uygulayamayan iktidarın 4 milyon sokak hayvanını toplayıp nereye koyacağına dair bir cevabı yok ama bizim net bir cevabımız var: ölüm. Zaten sıklıkla hayvanların barınaklarda ölüme terk edildiklerini ve şiddete maruz bırakıldıklarını biliyoruz. Mesela Konya’da bir barınakta kürekle hayvan öldürüldüğünü hepimiz gördük. Eski kanun hayvanları koruyamazken, yeni kanunla birlikte sokak hayvanları katliamlarını hem meşrulaştırmak hem de bu ölümlerden faydalanmak istiyorlar.
Yasanın ardından ilk katliam haberini Niğde’den aldık. Hayvanlar kanuna bile uygun olmayan şekilde öldürülmüşler. Ardından Altındağ’da barınağın çevresinde köpeklerin öldürüldükten sonra üstlerine toprağın bile doğru dürüst atılmadığını gördük.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, belediye başkanları, milletvekilleri her ne kadar 5199 sayılı kanuna karşı çıkmış ve belediyelerinde kesinlikle uygulamayacaklarını söylemiş olsalar da Niğde’den sonra Altındağ’da vatandaşların ardından gazeteciler ve hayvan hakları savunucularının barınak çevresine gittiklerinde gördükleri hayvanların kafalarının koparılarak öldürülmesiydi. Yaşanan katliam sırasında Ekrem İmamoğlu ile birlikte İstanbul’da olimpiyat yapma hayalleri kuran Mansur Yavaş’ın başkanı olduğu belediye “sorumluluk alanımız değil’’ diye bir açıklama yayımladı. Ancak aylar önce Altındağ Belediyesi’nde çalışan işçiler iş bıraktığında ABB araçlarını Altındağ’a göndererek sorumluluk alanı dışında bulunan bölgede grevi kırmak için çöpleri topladı. İşçilerin haklarının gasp edilmesine destek olan Mansur Yavaş, konu hayvan hakları olunca “sorumluluk” alanına dahil etmiyor.
İstanbul’da olimpiyat hayalleri kuranlardan yasaya uymamasını beklememek gerekir. Şehri en iyi şekilde pazarlamak için ellerinden geleni ardına koymazlar. Dünyada bunun örneklerini birçok kez gördük. 2014’teki Dünya Kupası Brezilya’da gerçekleştirildi. Sokakta yaşayan çocukları “ülkenin imajını bozuyor” diye topladılar. Yüzü aşkın çocuk o günden beri hâlâ kayıp! Toplu mezarlar yapılarak öldürüldükleri iddia ediliyor. Çok geçmişe gitmeden 2024’te Paris’te yapılan olimpiyatlarda göçmenleri, evsizleri, yoksulları kentin dışına sürdüler. Paris’in asıl sahipleri bir anda estetik ve imaj meselesi haline gelerek kötü gösterecek “endişe” ettiler.
Türkiye her geçen gün kadınlar, çocuklar, gençler, işçiler için güvensiz hale geliyor. Türkiye’de 2023-2024 (Eylül – Haziran) eğitim-öğretim döneminde Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) kapsamında çalıştırılan 9 çocuk işçi, iş cinayetlerinde öldü. Yılın ilk 7 ayında bilinen en az 45 çocuk işçi, 220’den fazla kadın, 878’den fazla işçi öldü.
Sokak ortasında öldürülen Serpil olunca sessizler, yakılarak öldürülen Hande Kader olunca sessizler, 11 yaşında tekstilde çalışırken ölen Suriyeli Ahmet Haskiro olunca sessizler. Halk yoksulluk içinde yaşarken, işçinin kemerini sıkmasını isteyen, holdinglerin zenginliğine zenginlik katan Orta Vadeli Program ile asgari ücretli, emekli, genç, açlık sınırının altında yaşarken sessizler.
Bize sundukları geleceksizliğin sebebi sokak hayvanları değildir. Bu nedenle gençleri, yaşlıları, çocukları, kadınları koruyacağız diye yürürlüğe koydukları katliam yasası kabul edilemez. “Temizleme” yasasının başlangıcı olarak seçtikleri sokak hayvanlarını kan kokan barınaklara vermemek üzere yaşam hakkı savunucuları çeşitli illerde nöbetler ve eylemler düzenlemeye devam ediyor. Çünkü biliyoruz ki şu an hayvan katliamlarıyla ilgili duyduklarımız ve gördüklerimizden fazlası yaşanıyor.
Özellikle mahalle örgütlenmelerine katılmak önemli. Katliam olan yerlerde örgütlü olarak karşı koymak, hayvanların toplanmasını engellemek, mahallelerden taşarak yasayı çıkaranlara ve uygulayıcılarına karşı mücadeleci ve anında müdahale biçimleriyle katliam yasasının uygulanamaz haline getirmek gerekir.
Bugün yapılması gereken birçok meseleyi aynı anda ele almak. Hiçbir sömürü birbirinden bağımsız değildir. “Hak” diye yola çıkıp kendi çıkarları uğruna harekete geçenlere karşı topyekun mücadele hattı çizmeliyiz.