Her eylül ayının rutin olduğu kadar ilgi çekici gündemi şüphesiz okulların açılması. 2024 itibarıyla 20 milyona yakın öğrenci ve 1 milyondan fazla öğretmenin ders başı yaptığını düşünürsek ailelerle birlikte eğitim yılı başlangıcının nasıl devasa bir toplumsal hareketlilik yarattığı anlaşılabilir. Memleketin eğitim gündemi uzun süredir hem yarattığı bu heyecan ve hareketlilikle hem de bitmek bilmeyen kronik sorunlarıyla özellikle eylül ayının ilk haftalarında merkez ve muhalif medyada epey revaçta olur. Ancak 2024-2025 eğitim dönemi pek çok kriz ve problem başlığıyla ülke gündemindeki ağırlıklı yerini korumaya devam ediyor. Bir tercih olarak eğitimi “kamusal bir hizmet” olarak görmeyen iktidarın yaklaşımı, eğitimin pek çok alanında öğretmenleri, öğrencileri ve velileri ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakmış durumda. Sorunun olduğu yerde mücadele olanakları ve potansiyelleri de güçleniyor.
Beklenen sürpriz: Temizlik krizi
Tüm parlatma ve reklam çabalarına karşılık eğitime ayrılan bütçe ve okullara gönderilen ödenekle ilgili kanıksanmış ama dev bir sorun olduğu yıllardır aşikar. Bu sorunun bu seneki en trajik örneği ise okullardaki temizlik kriziyle ortaya çıktı. Okulların temizlik ve güvenlikle ilgili yardımcı personel ihtiyacını gidermek üzere İŞKUR ve MEB arasında İUP kapsamında yapılan protokolün okulların acil personel ihtiyacını gidereceği düşünülmüştü ancak evdeki hesap okullara uymadı. Okullar günde sadece 566 liraya (programa göre adı ücret ya da maaş değil cep harçlığı olan) ve haftanın yalnızca üç günü çalıştıracak personel bulmakta epey zorluk yaşadılar, daha doğrusu bulamadılar. İşe başvuran personelin bir kısmı da kısa zamanda görevini bıraktı. Ayda 8 bin lirayı bulamayan bir toplamla ve yalnızca Genel Sağlık Sigortası’yla çalışmaya gösterilen ilgi beklenenin hayli altında kaldı. Bakan Yusuf Tekin’in verdiği rakamlarla geçen sene 60 bin olan personel istihdamı bu sene iki katı artırılarak 120 bine çıkarılmış ancak bu kontenjanın sadece yüzde 25’i dolmuştu. Oysa bakan okullarda temizlik krizinin baş gösterdiği günlerde personel ve temizlikle ilgili hiçbir sorun olmadığını, aksine personel sayısının iki katına çıktığını söylemişti.
Sonuç olarak gelinen nokta herkesin malumu. Özellikle sosyoekonomik düzeyi düşük mahallelerdeki okullarda doruk noktasına çıkan bir temizlik ve hijyen kriziyle karşı karşıyayız. Kriz büyüdükçe ve okullardan gelen fotoğraflar ülke gündemine yerleşince bakanlık İşgücü Uyum Programı’ndan önce uygulanan ve çalışanlara asgari ücret ödemesi yapılan programa dönüleceğini, 30 bin yeni personel alınacağını duyurdu. Kadrolu yardımcı personel istihdamını adeta unutan, dönem başından bu yana sendikaların, velilerin uyarılarına kulak tıkayan bakanlığın bu son hamlesi de ihtiyacı gidermekten hayli uzak. Üstelik bu hamleyle okullarda aynı işi yapan personel arasında ciddi statü ve gelir farkları oluşacak. Bu temel bir yaklaşım tercih ve bütçe meselesidir. İktidarın bakış açısıyla düzelme imkanı da yoktur.
Hayati bir talep: Ücretsiz yemek ve temiz içme suyu
İçinden geçtiğimiz ekonomik sürecin yarattığı en vahim sonuçlarından biri de öğrencilerimizin nitelikli ve sağlıklı beslenme sorunu. “Son 30 günde yiyecek alacak paran olmadığı için kaç kere yemek yiyemedin?” sorusunu, beş öğrenciden biri haftada bir kez parası olmadığı için yemek yiyemediğini söyleyerek yanıtluyor. Bu, 37 OECD ülkesi içindeki en yüksek oran. Kantin fiyatları ve mutfak enflasyonu göz önüne alındığında ücretsiz yemek ve temiz içme suyu talebinin hayatiyeti otaya çıkıyor. Veli derneklerinin ve Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu’nun konuyu gündemde tutmak için gösterdiği çabalar önemli, ancak gelinen süreç ve bakanlığın takındığı tavır pek umut vaat etmiyor. 6 Şubat depremlerinden önce bütün ülkede okul öncesi öğrencilere yönelik olarak yaygınlaştırılacağı söylenen “bir öğün ücretsiz yemek” projesi deprem bölgesi dışında rafa kaldırılmış durumda. Deprem bölgesinden son gelen haberler bu uygulamanın deprem mağduru şehirler açısından da rafa kaldırılma riski taşıdığını gösteriyor.
Mülakatla çalınan gelecek
Riskli görünen 2023 seçimlerinin en meşhur vaatlerinden biri, hiç kuşku yok ki kamu personeli alımında mülakatların “görevin getireceği zorunluluklar dışında” kaldırılacağı vaadiydi. Seçim sonrası unutuldu, unutturuldu. Bugün mülakat eşitsizliği beraberinde doğurduğu çok sayıda yeni sorunla olanca ağırlığıyla gündemde duruyor. Zaten halihazırda ihtiyacın çok altında olan 20 bin atanmış öğretmen hâlâ göreve başlatılmadı. Bakanlık, Danıştay’da bekleyen mülakat davasının sonucunu beklediğini söyleyerek süreci uzatırken 19 Eylül’de mülakata giren binlerce öğretmen adayı devlet sorgulama ekranında mülakat sonuçlarını görüverdi. Ancak yarım saat içinde sonuçlar kaldırıldı. Yanlışlıkla. Açıklanan kısıtlı sayıdaki sonuçlarda dahi mülakat değerlendirmelerinin bazı adaylar arasında ciddi eşitsizliklere yol açacak şekilde puanlandırıldığı ortaya çıktı. Her aşamasıyla yeni sorunlar ortaya çıkaran mülakatın tamamen iptal edilmesi dışında bir çözümün olmadığı bu süreçle bir kez daha kanıtlanmış oldu.
Öğretmenlik Meslek Kanunu: Yeni müfredatın yeni öğretmeni
Şubat 2022’de yasalaşan ilk kanun aday öğretmenler ve kariyer basamaklarına dair hükümler içeren kapsamı ve hacmi itibarıyla alışılageldik yasalara pek benzemeyen, kısa bir metinden ibaretti. Geçen temmuz ayında Meclis’e getirilen yasa ise öğretmenlik mesleğinin yeniden inşası ve öğretmen profilinin şekillendirilmesine ilişkin çok sayıda maddeye sahip. Özellikle uzatılmış bir mülakat sayılabilecek öğretmen akademileri vasıtasıyla bu sene itibarıyla 1, 5 ve 9. sınıflarda uygulanmaya başlanan müfredatın sadık uygulayıcısı öğretmenlerin yetiştirilmesinin hedeflendiği ortada.
Müfredatta ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın mevcut öğretmen profiliyle bu müfredatın amaçlanan şekilde sosyalleştirilmesinin mümkün olmadığını düşünen bakanlık bir mesleğin tüm kazanımlarını ve tarihi pozisyonunu tasfiye etmeye çalışıyor. Temmuz ayının ilk iki haftası eğitimcilerin Ankara’da sergilediği direniş meclis takviminin sıkışıklığıyla birleşince yasanın görüşmeleri tamamlanamamış ve ekim ayına bırakılmıştı. Meclis açılır açılmaz görüşülmeye devam edilecek yasaya karşı gösterilecek kolektif tepki, tarihsel bir görev kamusal bir sorumluluk olarak öğretmenlerin önünde duruyor.
ÇEDES ile MESEM arasında sıkıştırılan nesil
İSİG Meclisi verilerine göre son bir yılda en az 66 çocuk işçi hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden çocukların 9’u MESEM kapsamında çocuk işçi olarak çalıştırılan öğrencilerimiz. Patronlara sıfır masrafla adeta teslim edilen çocuklarımız saç büküm makinesine sıkışarak, klima takmak için çıktığı çatıdan düşerek hayatını kaybediyor, iş cinayetlerine kurban ediliyor. 2024’te bedavaya çalıştırılan öğrenciler için devlet patronlara 1 milyar 698 milyon TL öderken, son üç yılda MESEM programlarına aktarılan kamu kaynağı 15 milyar lirayı buldu. Patronların “daha çok MESEM, daha fazla çocuk işçi” talebine Antalya Müftülüğü vaazlarıyla destek veriyor. ÇEDES’le anaokulundan liseye kadar bütünüyle muhafazakar kodlarla biçimlendirilmiş bir okul iklimine maruz bırakılan çocuklarımız sesini çıkarmayan, biat eden, hakkını aramayan birer profile dönüştürülerek yoksulluğa ve geleceksizliğe razı ediliyor. Öğrencilerimizin geleceği için iki yaşamsal talebimiz acil ve vazgeçilmez: ÇEDES iptal edilmeli, MESEM’ler kayıtsız şartsız kapatılmalıdır.
Ne yapmalı?
Yukarıda saydığımız sorunlar, kronik problemlerden gündemde ağırlığını koruyanların sadece birkaçı. Tüm problemlere karşı ortak bir mücadele hattının geliştirilmesi ve kamusal nitelikli parasız eğitim hakkı mücadelesinin birleşik bir hatta ilerletilmesi tarihi bir sorumluluk ve güncel bir görev. ÇEDES karanlığı ile MESEM kıyımı arasına sıkıştırılmaya çalışılan bir neslin geleceği için bugün çeşitli platformlarda filizlenen mücadelelerin kolektif bir sese dönüştürülmesi gerekiyor. Ücretsiz okul yemeği talebi, Bolu’da tasarruf tedbirlerine kurban edilen taşımalı eğitimin yeniden tesis edilmesi mücadelesi, özel sektör öğretmenlerinin taban maaş talebi okullara yeterli sayıda yardımcı personel talebi, KPSS-mülakat-akademi cenderesinde atama bekleyen öğretmenlerde yeterli sayıda atamanın yapılması talebi, öğretmeni yok sayan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun geri çekilmesi talebi ve laik-bilimsel müfredat talebi, temel eğitim hakkı mücadelesinin güncel kolları. Sorunların özgünlüğünü ve potansiyellerini bilerek, ortak mücadelenin gücünü fark ederek birleşeceğiz. Başka yolu yok.