Başarıya her daim aç sol kamuoyumuz, Fransa ve Britanya genel seçimlerinin sonucunda solun parlamentoda en çok sandalyeye sahip olmasını heyecanla tartışıyor. Geleneksel olarak, nispi temsil geniş bölgeye dayalı, görece daha demokratik sistemlerle genel seçim yapıyoruz Türkiye’de. Dolayısıyla, çoğunlukçu dar bölge seçim sistemlerinin sonuçlarının alışık olduğumuz seçim sisteminin mantığıyla yorumlanması hatalı ve ilgisiz tespitlere yol açabiliyor. Dar bölge sistemlerinde kazandığınız sandalye üzerinden seçmenler arasındaki desteğinizi ölçmek, Kaptan Jack Sparrow’un kuzeyi değil de gönlünün istediği yeri işaret eden pusulasıyla yol bulmaya çalışmaya benziyor.
Örneğin, Britanya seçimlerine bakalım. İşçi Partisi büyük başarısızlık olarak nitelenen son seçimden biraz daha az oy aldı ama kazandığı sandalye sayısı ona parlamentoda konforlu bir çoğunluk sağlamaya yetiyor. Bunun birkaç sebebi var, birincisi bu seçimdeki katılım oranı: Blair’ın iktidarını pekiştiren 2001 seçimi dışarıda bırakılırsa, 20. ve 21. asrın Britanya’daki en düşük katılımlı seçimi bu. 2001’de partinin merkezcileşen politikasına küsen, seçimi kaybetme olasılığından da çekinmek için sebep görmeyen eski tip İşçi Partisi seçmeninin sandığa gitmemesi düşük katılımın nedeniydi. Bu kez seçmen b.k ile dışkı arasında tercih yapmayı lüzumlu görmemişe benziyor. Muhafazakarlar 2010’dan beri iktidarda olmanın bütün tükenmişliğini ve çürümüşlüğünü taşıyordu. Üstelik Farage yeni partisiyle muhafazakarlardan dar bölgede kaybetmelerine neden olacak kadar oy da bölüyordu. 55 İskoç sandalyesinin büyük çoğunluğunu kazanarak İşçi Partisi’nin bu eski kalelerini neredeyse on beş yıldır tekelleştiren İskoç Ulusal Partisi ise son yıllarda derin iç skandallar ve bölünmeler nedeniyle zayıflamıştı. Rakiplerinin bu bölünmüşlüğü oyların yüzde 36 buçuğuyla (İskoçya’da bu oran daha da düşük) İşçi Partisi’nin birçok sandalye kazanmasına yol açtı.
Bu seçim İngiliz egemenleri açısından ideal bir kurgu içeriyordu, eskimiş ve artık rıza üretemeyecek muhafazakarları, bir derin devlet operasyonuyla liderliğini belirledikleri İşçi Partisi’yle ikame ettiler. Selefi Jeremy Corbyn’i partiden ihraç eden Keir Starmer, Macron’dan farklı olmayan bir merkezcidir.1 Parti Corbyn’in su ve elektrik dağıtımının devletleştirilmesi hedefini, sağlık hizmetinde kesinlikle özelleştirme olmayacağı taahhüdünü ve zenginlerden vergi alma sözünü çöpe attı. Bu operasyona tepki olarak ise bu seçimde İşçi Partisi’nin var olan yönelimine muhalif, biri Corbyn olmak üzere sadece beş bağımsız vekil seçildi.2 Egemenlerin bu başarıyı sağlayabilmelerini, dar bölge mantığında özellikle kısa vadede “normie”leri seçimi kazanabilecek anaakım adaya sürükleyen bir korkuluk olmanın dışında işlevi olmayan demagog yeni sağcı Nigel Farage ve sandığa gitme hakkından feragat edecek kadar aslında bir demokrasi de yaşamadığını fark etmiş düşük gelirli ve güvencesiz seçmenin öğretilmiş çaresizliği sağladı. Kolektif Batı’nın egemenleri 2024 Britanya seçimlerinin bu kurgusunu mümkün olan her yerde tekrarlamak istiyor.
Solun sandalye kazanmaktaki başarısından ötürü Britanya seçimleriyle birlikte anılan Fransız genel seçimleri ise birçok açıdan farklı. Her şeyden önce bu, Fransa’nın 21. yüzyıldaki en yüksek katılımlı genel seçimi, hem de ortada bir başkanlık seçimi yokken. Üstelik kazanan solun kamuoyunda en bilinen yüzü, İşçi Partisi’nden ihraç edilen Corbyn’in arkadaşı Mélenchon, 2005’ten beri merkez soldaki Starmer benzeri merkezcilerle de kavga ediyor. Tabii seçim sistemleri kısmen benzer biçimde iki turlu olsa da Fransa da genel seçimlerini çoğunlukçu dar bölge sistemiyle yapıyor. Fakat iki tur mantığı basit mutlak çoğunluğu dayatırken seçim yasasının ilk turda kayıtlı seçmenin sekizde birinin oyunu almış her adayın ikinci tura katılmasına izin vermesi de iki tur arası ittifakları dayatıyor. Fransa’daki seçim sonuçları bu bilgiler ışığında değerlendirilmeli. Macron’un seçim kararı alması kendi açısından üzerine iyi düşünülmemiş bir hata olarak değerlendiriliyor. Bu doğru değil, yukarıda ifade ettiğimiz seçim sistemi mantığı açısından en doğrusunu yaptı, hesaplayamadığı kendi solunun hızla birleşebileceğiydi.
Tam da bu hesap hatası yüzünden bir baskın seçimle yüzde yirmi civarındaki oyuyla her bir dar bölgede ikinci gelebileceğini hesapladı. 2017 başkanlık seçimlerinin ikinci turundan beri Le Pen seçmenin tam üçte birinin oyunu alyor, bu oran o günden beri Avrupa Parlamentosu seçimleri dahil anlamlı bir biçimde artmamıştır. Bu yüzden herkesin birbirini korkutmak için işaret ettiği bu oranın aslında Le Pen oylarının tavanını ifade ettiğini iddia ettim. Bu durumun farkında olan Macron, “Cumhuriyetçi Baraj” palavrasının ikinci turda kendine yarayacağı ve her biri yüzde yirminin altında kalacak dağınık sol oyların önemli kısmının kendinde toplanıp, yüzde elliye ulaşıp yüzde otuz üçte pat diyen Le Pen’i yeneceğini hesapladı. Böylece bir taşla iki kuş vuracaktı, hem Avrupa Parlamentosu seçimlerinin yenilgi hafızasını silecek hem de 2022 genel seçimlerine birlikte girdikleri için mecliste bir yekun tutan sol parlamenterlerden, özellikle Boyun Eğmeyen Fransa’dan (Mélenchon’un partisi) kurtulacaktı.
İki noktada bu hesap şaştı. Birincisi çok yüksek katılım. Egemen sınıf güvencesizlerin ve düşük gelir gruplarının sandığa dönmesinden pek memnun değil, yüksek katılım birleşik sola yaradı. Bununla birlikte sandığa geri dönen her yoksul “faşizme geçit yok” seçmeni için en az bir tane de müesses nizama orta parmağını göstermek amacıyla Le Pen’e oy veren seçmen geldiğini gösteriyor. Zira Ulusal Birlik (Le Penci parti) yine yüksek katılımda da oyların üçte birini aldı. Macron’un hesabını esas bozan ise hızla birleşen sol oldu. Burada unutulmaması gereken 2022 genel seçimlerine de solun daha havalı bir isimle (Ekolojik ve Sosyal Yeni Halk Cephesi) birleşik girdiğidir. Fakat seçim biter bitmez bu birlik karşılıklı suçlamalarla bozuldu, üstelik son dönemde Boyun Eğmeyen Fransa içinde bazı isimler parti içi demokrasi sorununa işaret ederek Mélenchon’u eleştiriyordu ve partiden ayrılmak üzereydiler.3 Bu nedenle hızla birleşmenin olası olmadığı hesaplanmış olmalı. Fakat bir seçim birliği için esas olan program ve hangi bölgeden kimin aday olacağı meselesi 2022’den çözüldüğü için aslında tartışmalarda vakit alacak pek bir sorun kalmamıştı. Esas olan birlik iradesiydi.
Boyun Eğmeyen Fransa en büyük güç olmanın verdiği rahatlıkla zaten birlikçi, FKP’nin başka çaresi yok. Avrupa Parlamentosu’nda alınan korkunç sonuçlar4 geçen birlikte de eğreti duran ekolojistleri daha hızlı ikna etmişe benziyor. Sosyalistlerin genel sekreteri Olivier Faure zaten Mélenchon’un az göründüğü bir birliği herkesten çok istiyordu, onun parti genel sekreterliği geçen birlik sayesinde tutarlı bir sosyalist grubu mecliste muhafaza etmesi sayesinde pekişti. Böylece sol birliğin ilk sürümünün dağılma öyküsü yokmuş gibi davranan bu ikinci sürümü kolayca kuruldu ve ilk turda yüzde 28’in üstüne çıkıp Ulusal Birlik’in üçte birinin arkasında, pek çok seçim çevresinde ikinci seçenek haline geldi. “Cumhuriyetçi Baraj” artık onlara çalışacaktı. Macron’un merkezcileri ise bu palavradan geri vites yapsalar anlamlı sayıda bir koltuk kazanamayacakları için ne yardan ne serden geçebildiler. Bir yandan Le Pencilikle Boyun Eğmeyen Fransa’yı bir tutan söylemi bir düzeyde sürdürürken, bir yandan da Le Pencilerin bir ya da ikinci olduğu seçim çevrelerinin dörtte üçünde üçüncü olan adaylarını çektiler, sol birlik açısından bu oran yüzde yüzdür. Cumhuriyetçi Baraj stratejisi esas olarak merkezcileri parlamentoda güç yapacağı için Macron tarafından yarım ağızla olsa da benimsenmiştir.
Bir süredir Fransa siyaseten üç buçuk kampa bölünmüş durumda, bu seçim bu tespit bir kez daha doğrulamaktan öte bir şey yapmadı. Bu anlamda meclisteki sandalye dağılımına odaklanmak anlamsız zira o toplumdaki gücün değil seçim sisteminin sonucu. Seçmenin üçte biri net olarak Le Pencidir. Bu destek homojen bir blok haline gelmiş durumda, klasik sağdan hâlâ koparabileceği parçalar olduğu gibi, sandığa küsen yurttaşlar arasında da sempatizanlarının olduğu bu seçimde görüldü, avantajı ideolojik ve örgütsel monolitikliğidir.
Merkezci kamp bizzat merkez sağ-merkez sol siyasi tahterevallisinin artık rıza üretmediğini, işlevsiz kaldığını gören Fransız egemen sınıfları tarafından bilinçli bir siyasal müdahaleyle kurulmuştur. Bunun için Sosyalist Parti’nin merkezci kanadıyla klasik sağın liberal kanatlarını Macron’un şahsı etrafında birleştirdiler. Bunu yapmalarını Fransız Beşinci Cumhuriyet rejiminin siyasal kurumları (başkanlık kurumu, dar bölge seçim sistemi, vb.) kolaylaştırdı. Bu gevşek görünen ama ideolojik çekirdeği, sınıf bilinci kuvvetli siyasi aygıt anaakım basın, “uzmanlar” ve benzeri ideolojik araçlar sayesinde ciddi bir hegemonyaya haiz. Bir sonraki başkanlık seçiminde aynı toparlanmayı Edouard Philippe etrafında kurmayı deneyecekler.
Buçuk odak lidersiz kalmış ve Le Pencilikle merkezcilik arasında sönümlenmeye mahkum klasik sağdır. Bu seçimde bir kısmı doğrudan Le Pencilerle ittifak kurdu. Geri kalanlar şu sıralar Macron’un merkezcileriyle ittifak kurup iktidarda kalma peşinde olanlarla, kararsızlık arasında salınmaktadır. Kararsız olanların bir kısmı herhalde daha sağa kayacaktır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Avrupa Parlamentosu yenilgisinin ardından Macron’un amacı parlamentoda güç gösterip kendine yakın bir başbakan atamaktı. Yeni Halk Cephesi’nin birinci çıkması planları kısmen bozdu. Ama Merkezciler Sosyalistleri ya da bunların hatırı sayılır bir kısmını cepheden koparmak ve klasik sağdan seçilenleri peşine takmak için oyun kurmaya devam ediyor. Bu amaçla Senato Başkanı kurt bir klasik sağcı olan Gérard Larcher Macron’la birlikte davranıyor ama lidersiz klasik sağcıları toplu halde bir yere gütmek de, hele de Le Pen’e iltisak etmek bir seçenekken, kolay değil.
Geriye kalan son odak soldur, Fransa’nın deniz aşırı topraklarındaki ilerici yerel güçlerle birlikte seçmenin yüzde otuzu sandığa küsmediği zaman bu kamptadır. Fakat bu kampın herhangi bir ideolojik birliği yoktur, sekterdir ve bölünmüştür. Soldan ne anladıkları bile ortak değildir. En büyük desteği haiz Boyun Eğmeyen Fransa hareketi, 2005 Avrupa Birliği anayasası referandumu oylamasında ortaya çıkan neoliberal uzlaşıdan kopuşa dönük halk iradesi doğrultusunda bir siyaset geliştirmeye çalışırken Yeni Halk Cephesi’nin diğer büyük ortaklarının böyle bir eğilimi yoktur. Üstelik Mélenchon bu eğilimi dar grupçu bir yöntem ve pratikle inşa edebileceğine iknadır. Sosyalistler kesinlikle güvenilmez eski şaşalı günlerine dönmek ana siyasi hedefleridir. Ekolojistlere dair söylenmesi gerekeni sanırım Almanya’daki hükümet deneyimi zaten söylüyor. Nitekim yazının yazıldığı an itibarıyla hâlâ ortak bir başbakan adayında uzlaşamadılar.5
Dolayısıyla tehlike geniş halk kesimlerinin demokratik işleyişe dair sağlıksız bir apatiye sürüklenmesi, faşizm tehlikesine işaret edilerek merkezci seçeneklere güdülmesi ve bu uzlaşının dışında kalan kitle seferberliklerinin kriminalize edilmesidir. Bu tehlike şu an caridir, uygulamalarını görüyoruz ve Le Pencilik korkuluğu bu noktada işlevseldir. Bu postfaşist ya da neofaşist, nasıl adlandırıyorsanız, siyasi hareketlerin devletin kendisi olması her tarihsel örnekte egemen sınıfların çoğu zaman aktif işbirliği bazen de göz yummasıyla olmuştur. Onlar kendi özgüçleriyle Roma’ya da yürüyemezler Potsdam Kutlaması da düzenleyemezler. Bu hareketler belki iktidarı almak için tarihsel örneklerde gördüğümüz seçmen desteğine ulaştılar ama belirleyici olan siyasi parametre bu değildir. Ne o zaman, ne şimdi.
- Hatırlanacak olursa Macron da siyasi kariyerine Fransız Sosyalist Partisi’nde başlamıştı. İstifa etmeden önce Sosyalist Partili bir ekonomi bakanıydı. ↩︎
- Diğer dört aday esas olarak İsrail soykırımına koşulsuz destek vermesine karşı çıkan müslüman adaylar. Fakat burada da bu eğilimin kamuoyunda en bilinen sözcüleri Galloway ve Faiza Shaheen seçilemedi. Özellikle sol siyasette yükselen bir yıldız olan Shaheen yerel parti örgütünün desteğine rağmen genel merkezce tasfiye edilmişti. Bağımsız aday olarak seçilmemesi için de İşçi Partisi karşısına yeterince oy bölebilecek güçlü bir aday koydu. Sonuçta Muhafazakar Parti’nin adayı şirret bir aşırıcı olan Ian Duncan Smith koltuğunu korudu. Televizyonda bir İşçi Partisi yetkilisi bu radikal sağcının parlamentoda oturmaya devam etmesini, Shaheen’i engellemek için ödemeye değer bir bedel olarak tanımladı. ↩︎
- Mélenchon’a yönelik neredeyse yirmi yıldır anaakım basında sürdürülen şeytanlaştırma kampanyası HAMAS sempatizanlığı suçlamalarıyla Aksa Fırtınası sonrasında vites arttırmış durumda. Bu durum normal şartlarda onun partisi ile Sosyalistleri ve Ekolojistleri mesafelendirmeliydi ama İsrail’in son aylarda soykırımcı politikalarının ayyuka çıkması da Mélenchon’un kendi başbakanlığını dayatmayacağı taahüdünü cephenin kurulmasında yeterli bir taviz haline getirmiş gibi gözüküyor. ↩︎
- Ekolojistler Fransa’da tarihsel olarak en parlak sonuçlarını Avrupa Parlamentosu’nda alır, bu son seçimde tam sekiz koltuk kaybettiler. ↩︎
- Sosyalistler, ittifakın diğer bileşenlerinin oydaştığı Hint Okyanusu’ndaki La Réunion adasının seçilmiş yöneticisi Huguette Bello’nun adaylığına ikna olmuyor. Bir kısım Sosyalistin, Macron’un Cepheden bir adayı atamasının önünü kesmek için bilerek ayak sürüyor olması pekala mümkündür. ↩︎