Pazartesi, Eylül 2, 2024

Çiftçilerin öfkesi nereye akıyor?

Geçtiğimiz aylarda Bilecik’te buğday üreticileri, daha sonra Rize’de çay üreticileri, İzmir’de domates üreticileri, hemen peşinden Antep’te fıstık üreticileri ve bugün de Bursa’da domates üreticilerinin sokağa çıkan, muhatap arayan, doğrudan hesap sormaya veya taleplerini dayatmaya çalıştıkları eylemleri çoğu yerde bağımsız bir yatak arıyor. 

Mehmet Şimşek’in orta vadeli programı uyarınca krizin bedelini çiftçilerin büyük çoğunluğunun ödüyor olması bu eylemlerin asıl sebebi. Gıda fiyatlarının düşük tutulması amacıyla gıda ürünlerini üreten çiftçiler zarar etmeye terk edildi. Çiftçi, üretimin maliyetinden daha düşük fiyata ürününü satmak zorunda kalıyor. Bu durum ürününü sokağa döken, tarlada çürümeye bırakan, satamayan, bitkisini söken pek çok çiftçiyi gözler önüne taşıdı. Sadece bu ürünlerde değil, süt üreticileri, hayvan yetiştiricileri, biber üreticileri, kayısıcılar ve muhtemel başka pek çok üretici önümüzdeki günlerde benzer şeyler yaşayacak.

Bakırçay Ovası’nda domates üreten çiftçiler 31 Temmuz’da Kınık’ta toplanıp traktör konvoyları yaparak bir eylem gerçekleştirdi. Eyleme, çoğunluğu büyük ve orta ölçekli üretim yapan çiftçiler olmak üzere küçük ölçekli üretim yapan çiftçiler de katıldı. Tarıma dayalı sanayi ve madencilik dışında ana üretim faaliyetinin tarım olduğu Kınık’ta gerçekleşen bu eylem, Bakırçay Ovası’nda tarımsal yapının nereye evrildiğini göstermesi açısından önemliydi. 

Sanayi tipi salçalık domates üretimindeki endüstriyelleşmenin ve küresel piyasaya eklemlenişinin doğrudan bir yansıması olarak, havzada üreticiler sezon başında fabrikalarla sözleşme yapıyor. Domates, Türkiye’de sözleşmeli üretimin en yaygın olduğu ürünlerden biri. Sözleşme, piyasanın ihtiyaçlarına bağlı olarak, üreticiler ile sanayiciler arasındaki ilişki ve güç dengelerine istinaden, çoğunlukla da sanayicilerin lehine belirlenen alım fiyatını ifade ediyor. Çiftçinin mazot, gübre, fide ve işçilik hesaplamaları da buna göre yapılıyor. Bu sözleşmeli tarım modeli Türkiye’nin çeşitli ürünlerinde yaygınlaşmış, Türkiye tarımının evrimi için de bir “norm model” olarak görülebilir. Çiftçiler sözleşme yoluyla şirketlerin işçisine dönüşüyor. Sözleşme çiftçinin neyi, nasıl, ne kadar, hangi girdileri kullanarak üretim yapacağını belirliyor. Tarım gibi beşeri faktörler yanında başta iklim olmak üzere ekolojik faktörlerin de belirleyici olduğu bir üretim alanı için sözleşme riski çiftçilerin üzerine yükleyen bir dinamik aynı zamanda. 

Bu sene Bakırçay Ovası’nda domatesin fazla üretilmesi yanında, domatese getirilen ihracat yasağı, şirketlerin Bakırçay dışındaki bölgelerden ucuza domates bulması, ayrıca her üreticinin sözleşme yapmaması gibi çeşitli etkenler düşük alım fiyatında etkili oldu. Devlet piyasadan çekileli beri çiftçilerin şirketler karşısında tek başlarına kalmasının sonucunu doğrudan yaşamış olduk. Tek tek sözleşme yapanlar, sözleşme yapmayanlar, kendi bacağından asılanlar, dolayısıyla Bakırçay’da ve pek çok yerde borç harç içinde olanlar, batanlar.

Eylem iki gün önceden Facebook üzerinden duyurularak tertip edildi. Eylem çağrısını yapanlardan biri AKP tabanını temsil ederken diğeri TİP’in önceki seçimlerde belediye başkan adayıydı. Bu durum, eylem öncesinde Kınık Belediyesi’ni yeni almış olan CHP tabanında bir çekimserlik yaratmış olsa da azımsanamayacak sayıda çiftçi çağrıya uydu ve eyleme katıldı. Kınık Meydanı’ndan traktörlerle konvoy yapan çiftçiler salça fabrikası önüne gelerek bir heyeti şirketle görüşmeye gönderdi. Kaymakamın da katıldığı bu görüşme sonrasında eylem sonlandırıldı. Çiftçilerin öfkesi bürokrasi odaklarına hapsedilmiş oldu.

8 Ağustos’ta Bursa Karacabey ve Mustafakemalpaşa’da üreticilerin yüzlerce traktörle konvoy yapıp Karacabey TİGEM önünde İzmir-Bursa yolunu trafiğe kapayarak gerçekleştirdikleri dört saatlik eylem de Bursa valisinin çiftçilerle bizzat görüşmesini ve meselenin çözümü için devletin inisiyatif almak zorunda kalması açısından önemli bir örnek. Bursa’da sözleşmeye rağmen firmaların düşük fiyattan ürün almalarına karşı vali bu fiyatın sözleşme fiyatına çekilmesi noktasında söz verdi. CHP’nin tarım alanındaki etkin vekillerinin ve İYİ Parti Bursa vekilinin bu eylemde yer almaları da dikkate değer. Zira sorunun çözümüne yönelik AKP Bursa vekili de açıklama yapma ihtiyacı hissetti, çünkü Bursa salçalık domates üretiminde önemli bir paya sahip ve sözleşmeli domates tarımının ilk uygulandığı yerlerden. 

Bu eylemle hemen aynı saatlerde CHP’nin Akhisar’da gerçekleştireceği Büyük Çiftçi Mitingi’nin haberi dolaşıyordu.1 Çay ve fındık sonrasında Ege bölgesindeki üreticilerin tepkilerini toparlamayı amaçlayan bu miting, CHP’nin giderek sayısı artan ve Bursa’da gördüğümüz haliyle radikalleşen çiftçi eylemlerini hükümet karşıtı programına yedekleme çabasının bir ürünü olarak görülmeli. Düzen partilerinin bir kanadı olan AKP tarım-gıda piyasasının hakimi olan holdingleri temsil ederken, CHP ise orta ve büyük çiftçilerin partisi. Orta ve büyük çiftçi şirketler karşısında ezildikçe CHP’nin küçük çiftçiyi de ikna ederek kendini güçlendirmesi mümkün görünüyor.

Türkiye’de tarımı kim yapıyor sorusuna “hangi tarım” diye sormak mümkün. Zira ülkemizde birden çok tarımsal üretim biçimi var, en doğalından en endüstriyel olanına hepsini gerçekleştiren kesimler farklı. Lenin’in 1900’lerin başında Rusya kapitalizmini çözümlerken ifade ettiği köylülüğün içsel farklılaşmasına benzemekle birlikte, neyin kır neyin köy neyin kent olduğunun giderek karıştığı günümüzde, tarımla uğraşan her kesimi doğrudan köylü olarak ifade etmek mümkün değil. Çoğunluğu küçük üretici olan köylülerin yanında, daha büyük ölçekli tarım yapan orta ve büyük çiftçiler ticari tarımın ana belirleyeni.

Ziraat odalarının pek çok yerde şirketlere teslim olduğu, çoğunlukla orta ve büyük çiftçiyi yansıtan yapıları çiftçilerin çoğunluğunun taleplerini ifade etmiyor. Zaten esas mesele, yıllardır uygulanan tarım politikalarıyla günbegün iflas eden, tarımdan el çeken, geçinemeyen, köyünü terk eden, tarlasını satan küçük çiftçinin birliğini kuracak ve taleplerini ifade edecek bir yapının olmaması. Ziraat odaları istisnai örnekleri dışında doğru adres değil. 

Bir yandan orta ve büyük ölçekli çiftçiler arasında siyasallaşma eğilimi gösterenler küçük çiftçiyi de arkasına katarak tepki gösterecek bağımsız kanalları zorlama yolunu arıyor. Benzer bir süreç 2021’in sonunda Tarım Kredi Kooperatifi’ne borçlarının bir anda artırılmasına, traktörlerinin haczedilmesine karşı “Tarım Kredi Mağdurları” ismini alan bir inisiyatifin gelişmesiyle de görülmüştü.2 Kendi bulundukları bölgelerde çevrelerine çiftçileri toparlayabilen kişilerden oluşan bu inisiyatif Amasya’da düzenledikleri eylemle adlarını duyurmuştu. Borçlu çiftçilerin traktörünün haczedildiği görüntülerin kamuoyuna yansımasıyla birlikte TKK’ye yönelik bir öfke oluştu ve çiftçilerin Amasya’da açtıkları “Tarım Tefeci Kooperatif İstifa” pankartı bu inisiyatifin sembolü haline geldi. Ankara’ya giderek çiftçiler adına mecliste temaslar kurmak da dahil olmak üzere çeşitli girişimlerde bulundular ve borçların yapılandırılmasına dair küçük de olsa kazanım edindiler. Daha kalabalık, organize, korkusuz, örgütlü bir toplam olabilseydiler çok daha fazlasını da alabilirlerdi. Bu çiftçilerin çoğunluğu orta kesimdi, köylüden ziyade köy ile kent arasında sıkışmış, çeşitli ağlara erişim kapasitesine sahip bir sosyal yaşantıya sahiplerdi, çoğunun çocukları tarımı değil işçiliği tercih etmişti. O dönemki eylemleri hafızalarda TKK’ye dair bir intiba yarattığı gibi o çiftçilerin de tarımın sorunlarıyla daha çok ilgilenmeye başlamasına vesile oldu. Eylemi organize edenler Yeniden Refah ve Vatan Partisi’nin ilgisini çekmişti. Lakin, TİP’in İzmir milletvekili adayı Mehmet Kani de o günlerde mücadele eden bir çiftçiydi. 

Hatırlayanlar olacaktır, 2022 yılı sonunda tütün baş fiyatında yaşanan belirsizlik sebebiyle bazı ziraat odalarının da inisiyatif alarak Ege bölgesinde çiftçi eylemleri yapıldı. Uşak, Denizli, Manisa şehirlerinin tütünle uğraşan kesimlerinde yapılan bu eylemler baş fiyatının 100 TL olmasını talep ederken şirketler 70 TL bandında bir fiyatı dayatıyorlardı. Sözleşmeli üretimin egemen olduğu tütün üreticiliği, uluslararası sigara tekellerinin dayattığı sömürü koşulları altında, hâlâ tütün üretimine devam eden çiftçilerin kendi tarlalarında nasıl maraba haline geldiğinin önemli bir örneğidir.3 

Şirketlerin piyasada hakim hale gelmesiyle birlikte geçinemeyen çiftçinin öfkesi de giderek kabarıyor. Eskiden çiftçileri bir şekilde koruyan devlet mekanizması artık yok. Şirketlerle sözleşme yaparken kendisini savunan bir örgütü yok. Tarım politikalarına yönelik söz söyleyen, çiftçinin çıkarlarını bir güç olarak örgütleyen bir yapı yok. Şimşek’in orta vadeli programı bu örgütsüz çiftçileri doğrudan etkiliyor. Çiftçilerin de buna tepki göstererek sokağa çıkması, ciddi anlamda borç yükünde olması ve tarıma devam edemeyecek durumda olmasından ileri geliyor. Bir de artık her şey aleni, devlet de holdingci bir güç olarak patronları koruyor ve bunu herkes görüyor.

Şunu akılda tutmak önemli: küçük çiftçilerin pek çoğunun günümüzde yalnızca tarımla geçinme şansı giderek azalıyor. Tarım, örneğin fındık gibi ürünler için bir yan gelire dönüşüyor. Ancak orta ve büyük ölçekli çiftçilerin para kazanabildiği bu üretim rejimi içerisinde ifade ettiğimiz üzere orta çiftçi de giderek küçülmek baskısıyla karşı karşıya. Son model traktörlerin arkasında derinleşmiş borç batağı var. 

Anadolu’nun küresel fabrikanın bir parçasına dönüşmesinin ardından tarımla uğraşan köylü kesiminin giderek tarımdan ve köyünden kopması sürecinin henüz bitmediğini de bu eylemler vesilesiyle görmek mümkün. Evet, eylemlerin önderliğini orta ölçekli çiftçiler yapıyor olabilir ama tarımla geçinme çabasında olan küçük çiftçilerin sayısı diğerlerinden çok fazla ve onların oluşturdukları güç olmasa orta ölçekli çiftçilerin eylemlerinin hedefi işaretlemekte bile zorlanacağı aşikar. 

Her durumda bu çiftçi eylemleri şirketleşmiş tarım sisteminin kalbine yönelme potansiyeli taşıyor. Holdinglerin örtmeyi başardığı ve her koşulda bir holding aparatına dönüşmüş olan devlete, 45 yıla varan süredir acımasızca uygulanan neoliberal tarım politikalarına, holdinglerin maksimum kârını memleketin doğası ve halkımızın emeği üzerinden sağladığı bu barbarlık düzenine… Çiftçilerin, köylülerin hafızaları devletin tarımda aktif biçimde yer aldığı dönemde yaşadıkları açısından taze. Tarımdaki mevcut tablonun devlet eliyle gerçekleştiğini, devletin de bir holding aparatı olduğunu herkes görüyor. 

Yıllardır merasına, ormanına, deresine, toprağına saldıran şirketler karşısında köylünün ve küçük çiftçinin haklarını savunacak, koruyacak, fiili meşru mücadele çizgisini sonuna kadar götüren, yılmayan, pes etmeyen, biriktiren, mücadeleleri birbirine bağlayan, birikimleri geliştiren, taş üzerine taş koyan, köylünün, tarım emekçilerinin özneleşmesini önceleyen bağımsız bir örgütlenme ortaya çıkmadı. Olan yerlerde ziraat odalarındaki muhalif damarı zorlayan, olmayan yerlerde ziraat odalarını da karşısına alarak bağımsız eylem kapasitesini geliştiren çiftçilerin birliklerini güçlendirmek bizim görevimiz. Köylüler, çiftçiler bunu başararak Türkiye işçi sınıfının saflarında dövüşecek bir emek cephesinin parçası haline gelecek.


  1. Bkz. https://www.akhisarhaber.net/manisa-da-buyuk-ciftci-mitingi-duzenlenecek/6239/ ↩︎
  2. Bkz. https://umutsen.org/index.php/2020/12/tarim-tefeci-kooperatif-istifa-umut-kocagoz-karasaban/ ↩︎
  3. Bkz. https://x.com/tarimsendikasi/status/1618541069993664523 ↩︎

Son Eklenenler