23 Mayıs’taki kabine toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye’ye yeni bir operasyon yapılacağını açıkladı. Amaç sınır boyunca 30 km derinliğinde güvenli bir bölge yaratmak, gerekçe önceki operasyonlarda yarım kalan işleri tamamlamak olarak ifade edildi. Konuyla ilgili birçok yorum yapıldı. Kararın niteliğini ve içinde bulunduğumuz siyasi durumu anlamak için kısaca bunlar üzerinde duruyoruz.
İktidar yandaşlarından karşıtlarına kadar geniş bir yelpazeye dağılan yorumları iki grupta toplamak mümkün görünüyor: İlki, düzen muhalefetinin başını çektiği ve yaygın bir sol kesimin de peşinden gittiği üzere, iktidarın düşen oylarını arttırmak için böyle bir karar aldığına ilişkin yorumlardır. Buna göre operasyondan gelecek “başarı” haberleri seçim propagandasında kullanılacak ve belki yaratılacak “olağanüstü hal” koşullarında bir erken seçime gidilecektir. İkinci gruptakiler ise, iktidarın Ukrayna savaşı nedeniyle uluslararası konjonktürün elverişli hale geldiğini görerek fırsattan yararlanmak istemesiyle ilgili, genellikle yüzeysel siyasi analizlere dayandırılan ve ne amaçla dile getirilirse getirilsinler sonuçta iktidarın tutumunu onaylamaya varan yorumlardır. Buna göre hem Rusya ambargolar nedeniyle, hem de NATO Finlandiya ve İsveç’in katılımını Türkiye’nin veto etmesi yüzünden bu operasyona sessiz kalacaklardır. Ayrıca Suriye, özerk bir Kürt yönetimi oluşumunu engellemek için benzer tutum alacaktır. Ve bölgedeki güçlerinin bir kısmını çeken Rusya’nın bıraktığı boşluğu İran’ın doldurmaması için de böyle bir operasyon gereklidir, vs…
Güncel gelişmeler, siyasi kararların alınma ve uygulanmasıyla ilgili birçok ayrıntıyı etkiler. Ama bu etkilerin; kararların gerisindeki uzun dönemli çelişkileri, stratejik yönelimleri ve buna bağlı olarak biriktirilen güçleri belirleyecek boyutlara varması beklenmemelidir. Son operasyon kararı yeni bir durum değildir, Suriye’ye ilk büyük çaplı operasyon 24 Ağustos 2016’da “Fırat Kalkanı” adıyla ve ağırlıklı olarak IŞİD’e karşı başlatıldı. İkincisi 20 Ocak 2018’de “Zeytin Dalı” adıyla Afrin ve PYD’ye yönelikti. Üçüncüsü 9 Ekim 2019’da “Barış Pınarı” adıyla Fırat’ın batısını kontrol altına almaya dönüktü. Bütün bu operasyonlar, ABD ve Rusya’nın onayıyla gerçekleşti. Bu süreçlerde operasyon bölgelerine binlerce askeri personel, araç, silah, “Özgür Suriye Ordusu” adı altında çeteler yerleştirildi ve gözlem noktaları kuruldu. Yörenin nüfus bileşimi değiştirildi, Kürt topluluklarının yerini ÖSO taraftarları aldı. Son operasyonun ardından ABD ile 17 Ekim 2019’da Ankara’da ve Rusya ile 22 Ekim 2019’da Soçi’de birer mutabakat imzalanarak, yöredeki YPG güçlerinin M4 karayolunun güneyine çekilmesi, ağır silahlarını bırakması, bu hükümlerin yerine getirilmesi sorumluluğunu ABD ve Rusya’nın üstlenmesi kararına varıldı. Bu arada kaçak geçişleri önlemek için sınıra 837 km uzunluğunda, 2 m genişlikte ve üzerindeki 1 m jiletli tel örgüyle birlikte 4 m yüksekliğinde bir güvenlik duvarı örüldü. Türkiye Suriye tarafına büyük bir kara operasyonu yapmasa da, dronlar ve sınırın berisinden yaptığı atışlarla yörede belirlediği hedefleri vurmaya devam etti. Bugün sınırın güneyinden saldırılar düzenlendiği ve varılan mutabakatlara uyulmadığı gerekçesiyle bir operasyon duyurusu yapılıyor. “Savaş, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir” denir. Ancak bu ve benzeri operasyon kararları başka araçlara geçilen bir siyaset değil, zaten sürmekte olan bir savaşın devamıdır. Bu yüzden nedenini güncel gelişmelerle açıklamaya çalışmak yerine, zaten kökenindeki temel çatışma dinamiklerinin güncel koşullarda yeniden ve yeniden üretilmesinden bahsedilebilir. Bu nedenle son günlerde yayılan “operasyon ertelendi” haberlerine de fazla itibar etmemek gerekir. Ertelense bile bu masaya yeni pazarlık konuları gelmesi olarak anlaşılmalıdır. Türkiye Suriye’den tümüyle çekilmedikçe, sınıra yığınak yapmaktan vazgeçmedikçe ve bu ülkeye dönük politikalarını Şam yönetimiyle görüşerek oluşturmadıkça, sürdürülen tutumdan geri dönüş söz konusu olamaz.
40 yıla yakındır Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye Cumhuriyeti arasında yaşanan çatışmalar, ülkedeki en önemli siyasi ve toplumsal sorundur. Ülke egemenleri zaman zaman “çözüm” arayışları dile getirse de çatışmayı sürdürme ve devletin geleneksel isyan bastırma stratejisi öne geçmiştir. Sorun şimdiye dek bu yoldan çözülemediği gibi zamanla “ülke içi” olmaktan çıkarak bölgeye yayılmış ve Arap Yarımadası’nın küresel çelişkilerin önemli odak noktalarından biri olması nedeniyle giderek uluslararası nitelik kazanmıştır. Son operasyonun seçim gibi sıradan bir günlük siyasetten küresel nitelik kazanmış Ukrayna savaşı ve NATO genişlemesine kadar uzanan gelişmelerle ilişkili görülmesinin nedeni, ülke egemenlerinin katıldıkları her ortama beraberlerinde savaşmak dışında çözüm geliştiremedikleri Kürt sorununu da taşıyor olmalarıdır. Operasyonun somut amacı, Fırat’ın batısında, yani Türkiye ve ÖSO kontrolünde görünen alanlarda hala Suriye Demokratik Güçleri’nin ciddi varlık gösterdiği Tel Rıfat ve Menbiç’in ele geçirilmesidir. Eğer gerçekleşirse, bu devletin uzun vadeli stratejileri açısından taktik bir ilerleme olacaktır. Şu ana kadar Rusya ve ABD’nin bu operasyona, öncekilere olduğu gibi açık onay verdiği söylenemez. Ancak Fırat’ın batısıyla sınırlı kalmak kaydıyla onaylamaları beklenmelidir. Zaten yerine getirilmeyeceği belli olan önceki mutabakatlar da gelecekte Türkiye’nin bu tür sınırlı operasyonlar yapmasına açık kapı bırakır niteliktedir.
Bir askeri operasyon her zaman kan, gözyaşı, on binlerce insanın yerinden yurdundan edilmesiyle doğacak yeni sefaletler demektir. Ülkedeki Suriyeli göçmenlerin oluşturulacak güvenli alanlara taşınacağı propagandası, bu gerçeği gizleyemez. Zaten bu tür projeler defalarca uluslararası kamuoyuna aktarılmış ama kabul görmemiştir. Suriye’nin dört bir yanından kaçıp gelen insanları başkalarının sürülüp çıkartıldığı topraklara yerleştirmeye çalışmak, sayısız yeni soruna yol açmak demektir. İzlenen bu politikalar, bölgedeki farklı etnik ve dinsel grupları bir araya getirip birbirleriyle daha sıkı kenetlenmeye itmekten başka sonuç doğurmayacaktır. Devletin savaş stratejisi kısa vadede başarılı olsa bile, uzun vadede yalnızlaştırmaya çalıştığı Kürt halkının yeni müttefikler edinerek güçlenmesine hizmet edecektir. Operasyon kararı, temel bir çözümsüzlüğün güncel koşullarda yeniden üretilmesinden ibarettir.