Sermayedar sınıfının çıkarları doğrultusunda ülkeyi ucuz iş gücü cennetine dönüştüren, bu süreçte büyük bir sermaye birikimi atılımının önünü açan maden ve enerji sektörü can almaya devam ediyor. Emeği ucuzlaştırıp değersizleştiren, üretim zorlamasını baskı, küfür ve tehditle çalıştırma gibi yöntemlerle sürdüren bu sektör, denetimsiz çalıştırılan ocakları, TKİ ve TTK gibi devlet kurumlarının yağmalanması, kamu arazilerinin özel şirketlere ihaleli ihalesiz peşkeş çekilmesi, kaçak madencilik, kontrolsüz üretim, rödovans sözleşmeleri, hizmet alımı sözleşmeleri ve benzeri uygulamalarla devlet tarafından da kollanmaktadır. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. yani 301 madencimizin hayatını kaybettiği şirket, bu başlıkların her birini içeren suçlar ve deliller ile katil şirket olarak yani ülkenin en çok insanını tek seferde öldüren şirket olarak hafızalarımızda yer etti. Şirket yönetiminin üretim zorlaması ile doğru orantılı şekilde amirlerine prim ödemesi sağlaması, yıl içinde çıkarılması gereken kömürün iki buçuk katı üretim yapılması, uyarılara rağmen devlet denetleme kurumlarının herhangi küçük bir işlem dahi gerçekleştirmemesi bu toplu katliamdaki kasıt unsurlarıdır. Cinayet mahalinde binlerce delil, cinayet sonrası süreçte yüzlerce tanık, onlarca hakim, yüzlerce avukat olmasına rağmen iki patron bu durumda olabilecek en hafif cezaya çarptırıldı. Madencinin “fıtratı”, “kaderi”, devletin olay yerinde bulunan delilleri yok etmesine gerek kalmadan yeterli bir kanıt oldu ceza mahkemelerinin kürsüsünde.
Soma katliamı devlet için, Cumhur İttifakı iktidarı için gelecekte kader planı olarak anılacak toplu iş cinayetlerinde deneyim noktasıdır. Öyle ki Amasra TTK müessesinde gerçekleşen toplu iş cinayetinde tıpkı Soma’da olduğu gibi benzer açıklamalar ile devletin ölen madencilerin naaşlarını etkin ve hızlı bir çalışma ile yer altından çıkarması takdir edildi bile. Kader planı açıklamasında çeşitli bakanlıklar ve sendikanın yapacağı nakdi ödeme yani kan parası ile ailelere bir tazminat sözü verildi. En aşağılık müteahhitin inşaatında ölen işçiye yaptığı muamele artık bu şirket gibi yönetilmekle övünülen devletin düzenli aralıklarla gerçekleşen toplu iş cinayetlerinin üzerinin örtülmesi için kullandığı standart politikasıdır, her gün farklı yerlerde gerçekleşen iş cinayetlerinin ise sözü bile edilmez. Bir de MHP grup toplantısında Devlet Bahçeli’nin “Somayı Hatırlatmak Hastalıklıdır” söylemi var. Bir ‘devlet’ aklı olarak unutmak ve bu akla hizmet etmek! Bahçeli iktidarın küçük ortağı olarak Türkiye’nin ekonomi politikasının işleyişi için olmazsa olmaz işçi katliamlarını görünmez kılmanın yolunun Soma’yı unutturmaktan geçtiğini çok iyi biliyor. Siyasi iktidar ve ortakları “Somayı hatırlatmak hastalıklıdır” derken, Amasra’da “siz sansürlemeyin, kaza değil, cinayet bu” diyen madenci eşleri, sesini yıllardır duyurmaya çalışan Ermenekli madencilerin çocukları, eşleri, “acıyı satın almaya çalışıyor bunlar, adalet adalet adalet” çığlığı atarak Soma’yı hatırlatan 301 madencinin eşleri, adaletsizlik ve sömürü düzenini bas bas bağıran Somalı, Zonguldaklı, Kütahyalı madenciler oldu.
Soma için adalet peşinde yıllarını veren, mahkeme salonlarında büyüyen madenci çocuklarını hatırlatalım. TKİ’ye açılan davalarda tazminatlarını 8 yıldır alamayan 194 aile var Soma’da. Soma’da katliamın gerçekleştiği maden işletmesi olan hizmet alımı ve rödovans sözleşmesi ile arazisini Soma Kömürleri A.Ş.’ye verdiği devletin, işten çıkarılan 3500 maden işçisinin tazminatlarını 5 yıl boyunca unuttuğunu hatırlatalım. Katliamdan önce hileli iflas yöntemi ile kapanan ve bütün işçilerin SGK iş çıkış kaydını “istifa” olarak gösteren ‘tazminatın haram’ olduğu il olan Ermenekli patron Azim Uyar’ın şirketi Uyar madencilikte çalışan işçilerin tazminatları tam 9 sene unutuldu. Yeraltına iki gözünü veren Ali Kandemir’in, iki bacağını veren İdris Sarıkaya’nın, babasını Soma Kömürleri A.Ş’ye bağlı taşeron bir şirkette 2002 yılında yeraltında iş cinayetinde kaybedip yıllarca mücadele edip davasını kazanıp bu mücadele yolunda yaşamını yitiren kardeşim Ali Faik İnter’in babasının 19 yıldır ödenmeyen tazminatı halen ödenmiş değil. Hatırlatalım!Bağımsız Maden-İş Sendikası öncülüğünde 5000’e yakın alacağı olan Somalı madencilerin tazminat mücadelesi esnasında devletin Somalı milletvekillerinin “Soma’da Tazminat Sorunu Yoktur” açıklamasını hatırlatalım. Yalnızca Soma değil, Ermenek’te 2014 yılında ihmaller sonucu su altında kalıp boğularak öldürülen 18 madencinin ailelerine söz verilen hiçbir tazminat ödenmedi hâlâ. Üstelik şirket patronuna 2015 yılında verilen plaketi teslim eden dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Hatırlatalım! Yine Aydın’ın Söke ilçesinde Uyar madencilik şirketi öğrendiği hileli iflas yöntemi ile madencilerin tazminat haklarını ödemedi. Cinayet olunca kan parasını öne süren, sonra onu da zamana yayıp ödememeyi planlayan, bütün bunların konuşulmaması için de hastalık deyip üste çıkmaya dayalı bir siyaset. Asla işçi sağlığı ve güvenliği tedbiri almayı planlamayan, denetim yapmayan bir siyaset. İşte AKP’nin yirmi yıllık büyümeye dayalı ekonomi politikası.
Hatırlama hastalığından mustarip değilseniz sermayedar sınıfının çıkarları doğrultusunda kimlikçi bir batılılık söylemine saplanmış, belki de cemaat, tarikat, mafya ilişkileri ile sarılmış iktidar partileri, muhalefet partileri ve onların takipçilerinin arasındaki oyuna dalmış, Türkiye’ye demokrasi gelecek mi gelmeyecek mi ya da “Amerikanın” oyunlarını bozacak mıyız bozmayacak mıyız papatya fallarıyla meşgul kesimin içindesiniz demektir. Ülke genelinde bulunan işçi havzalarında, OSB’lerde, fabrikalarda, maden işletmelerinde, yani ülke nüfusunun yoksullaşma cenderesine mahkûm edilmiş neredeyse yüzde sekseninin hayat gerçekliği bu sıkışma, kapatılma tablosudur. Sadece Soma’yı unutmama illetine tutulanlar gerçeğin çölünde kendi emek ve özgürlükleri için kavgaya girmenin ilk adımını atabilmiş durumdadır. Eğer Soma’yı unutmuyor, unutamıyorsanız sizin için bir ümit olabilir. Soma’yı Unutma Unutturma sloganını atıp atmamanızdan da bahsetmiyoruz. Çünkü bu sloganı atıp Tahir Çetin’in önüne bir nafile genel kurul için dikilenleri de gördük. Soma’da yetkili sarı sendikanın yönetim kadrolarını oluşturan her siyasetten, AKP’lisinden sol-sosyalist kişilere kadar, patronun işçi üzerindeki değnekliğini yapanları gördük. O cenahta durum hâlâ aynıdır.
Karaman Ermenek’te milletvekilleri, bürokratlar Ermenekli patron dostlarının yasak kilitlerini açtılar. Denetimsiz üretim politikalarıyla yer altından çıkan değerin, madencinin emeğinin tüm ortaklar arasında paylaşımını sağladılar. Emekçilerin haklarının üzerine çöküp umre gezileri düzenlediler. Döndüklerinde hutbe bile verdiler insanlara: “Kıdem tazminatı haramdır!” “Dinimizde yeri yoktur!” Katliamlar sonrasında hesap sorma, adalet arama meselesini bir yargı, hukuk süreci gibi görüp işi avukatlara bırakmak, bu havzalarda canla, bedenle var olmayı önemsememek, unutmak, 13 Mayıs, 28 Ekim… ve şimdi de 14 Ekim tarihlerini bir solcu takvim gününe döndürüp en iyi ihtimal bir anma ya da sosyal medya paylaşımını yeterli görmek, ‘devlet’in unutma aklına hizmet etmekten başka bir şey değildir. Bahçeli parti meclisi kürsüsünden bunu söylüyor anlamak isteyene.
Şimdi ilahi takdir, kader, fıtrat söylemlerini satarak katledilen madencilerin ailelerinin öfkesini satın almak mümkün müdür! Soma’da, Ermenek’te, Zonguldak’ta yarası kabuk bağlamış ailelerin yaşanan her madenci ölümünde yaralarının kanaması ve öfkesini dile getirmesi, adalet çığlığı karşısında bir iktidar ortağının “geçmişi hatırlatmak hastalıklıdır” tavrına karşı biriken bir gerçek var. Bu halkın kimseye rızası, tahammülü yok artık. Cinayetin, katliamın ortaklarını biliyor, anlatıyor, hatırlıyor, hatırlatıyor.
Ülkenin yüzde sekseninin yattığı sömürü hapishanesinin içinde olmak, buralarda yaşanan hakikati birlikte gün yüzüne çıkarmak; kendini, kişiliğini, kimliğini üstün görmeden madencinin önce kendi sendikasını sonra kendi kaderini yönetme mekanizmalarını üretmek, bu yöndeki iradelerini güçlendirmek, ülkeyi yönetme iradelerini ortaya çıkarmak; Soma’yı hatırlatma hastalığı budur. Emekçinin üzerinde egemen sınıfın değneği olan sendikaların, siyasetlerin, emeğin aklına örtü seren kader tacirlerinin ve doğrudan ya da dolaylı olarak bu sömürüye takipçilik eden muhalefet zincirinin parçalanmasını sağlamak görevdir. Katillerin adını sakınmadan, çekinmeden söylemek, hatırlatmak, bütün sömürü kafesine tekmeyi vuracak siyasal birliği kurmak, politik programı oluşturmak görevimizdir. Unutmayacağız sözünü söylemek değil, unutturmamayı örgütlemek, unutturmak isteyeni tarihin çöp tenekesine göndermek görevimizdir. Bizi geceleri uykusuz bırakan, direksiyon başında uyutan, yüreğimizin tam orta yerinde olan hastalığımız budur.