Cuma, Mart 29, 2024

Seçimler ve siyasal bölünmenin yorumlanmasına dair birkaç gözlem

ABD ara seçimleri yapıldı, beklenti ABD ara seçimlerinde tarihsel olarak görüldüğü üzere başkanın partisinin kaybetmesiydi. Kaybetmeden kasıt Temsilciler Meclisi’nde koltuk kaybedilmesi ve Senato’da durumun ya aynı kalması ya da koltuk kaybedilmesidir. Temsilciler Meclisi’nde Amerikalılar oy saymayı bilmediğinden ve fark az olduğundan hala kesinleşmeyen birkaç seçim çevresi var ama sonuçta Cumhuriyetçiler ancak iki belki üç sandalyelik bir avantaj sağlayacak, bu da beş ya da altı seçim çevresi toplamına denk bir avantaj sağlayabildiklerini gösteriyor, üstelik Senato’da bir koltuk kaybettiler. Tarihsel eğilim temel alındığında Demokratlar için iyi sonuç, zaten Biden bir zafer konuşması da yaptı. Trump’ın etrafında kimi çevrelerin kopardığı demokrasi elden gidiyor gürültüsü açısından da ilginç sonuçlar ortaya çıktı. 2016’da becerdiği Cumhuriyetçi Parti’yi rehin almış olma durumunu sürdürme güdüsüyle Turuncu Soytarı aklı başında bir siyaset esnafının desteklemeyeceği sayıda çok ve farklı tip ve yönelimde adayı destekledi, bunların kimileri kaybetti, her kayıp da ana akım basında Trump markasının toksikliğine örnek olarak gösterildi. 2016’dan farklı olarak siyasi geleceğini düşünen herhangi bir Cumhuriyetçi siyasetçi Trump’la daha mesafeli bir ilişki kurması gerektiği mesajını almıştır. Üstelik Cumhuriyetçiler açısından 2024’te aday olması muhtemel bir isim, Florida Valisi Ron DeSantis, bu ara seçimde iyice öne çıktı. Trump’ın artık sağda net bir rakibi var.

Ben bu yazıda esas olarak ABD ara seçimleri ve Brezilya Başkanlık seçimlerine dair yapılan tespitlerin geneli hakkında bir yorum yapmak istiyorum, ABD’den başlayalım. Başkanın partisinin ara seçimlerde kaybetmesi olgusunun bir nedeni var. ABD gibi partilerin kartelleşmiş olduğu, dolayısıyla temelde aynı politikaları uyguladıkları, hele de yürütmenin kuvvetli olduğu bir ülkede yasama organı seçimine katılmak yürütmeye hâkim partinin seçmeni için külfettir. O yüzden bu seçimlere katılım için başkanın partisinin seçmenleri çok heyecan duymaz ve de başkanın partisi ara seçimleri geleneksel olarak kaybeder, zaten bu kurala istisna seçimlerin hepsinde başkanın partisine oy vermek için motivasyon kaynağı olan bir siyasal gelişme vardır.

Demokrat seçmen bu seçimde sandığa gitti çünkü ABD’de siyasal polarizasyonun önemli konu başlıklarından kürtaj konusunda Trump atamaları sayesinde Cumhuriyetçi kontrolüne geçen Yüce Mahkeme, Roe Wade’e karşı davasında almış olduğu bir oranda serbestlik sağlayan kararını[i], Dobbs, Jackson Kadın Sağlığı Derneği’ne karşı davasında değiştirdi. Yazın alınan bu karar Senato kontrolünün önemini Demokrat seçmen için acıtıcı bir şekilde gösterdi. Tam da bu yüzden, Cumhuriyetçilerin kuvvetli olduğu ve her an Yüce Mahkeme’nin bu kararına dayanarak kürtajı neredeyse yasaklayan bir kanun çıkabilecek ya da Amerikan Hristiyan sağının başka bir fantezisi yasa haline gelebilecek, ne kırmızı ne mavi eyaletlerde,[ii] mesela Pennsylvania ve Michigan’da, Demokrat seçmen sandığı patlattı ve Demokrat parlamenterlerin koltuklarını korudu, hatta bir iki tehlikedeki Cumhuriyetçi temsilciyi koltuğundan etti. Fakat Demokratların ceketini koysa seçildiği New York, California gibi mavi eyaletlerde bu seçmenler aynı endişeyi duymadıkları için sandığa gitmediler ve oralarda durumu rahat olmayan Demokrat parlamenterler koltuğu kaybetti. Toplamda sonuç Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler için ancak iki üç fark oldu, oysa tarihsel eğilim ve Yüce Mahkeme kararı öncesi kamuoyu yoklamaları net ve büyük bir Cumhuriyetçi zaferi gösteriyordu.

Bunun yanı sıra Demokrat siyasetçiler Turuncu Tehlikeyi[iii] özellikle 6 Ocak eylemini öne sürüp öcüleştirerek demokrasinin tehdit altında olduğu mesajını başarıyla verdi ve bu yazıyı kaleme almamın esas nedeni de bu ve buradan yazının sonunda Brezilya seçimlerine de bağlanmak niyetindeyim. Trump’ın etrafında yaratılan anlatı siyaset bilimi ana akımının pek sevdiği ve artık iyice ideolojik körlük derecesine varan demokratikleşme yazınının kötü örneklerinden biri. Trump (artık ne anlama geldiğini bilmediğimiz) popülist bir lider. Kastedilen galiba şu ortada ana akım karşıtı, müfrit ve kültürel anlamda sağcı bir halk hareketi var ve Trump bunların sorgusuz lideri. Böyle bir toplumsal hareketin varlığı tartışılmaz, 2010’dan beri Amerikan siyasetinde hissedilen bir güç bu. Tabana ne kadar değdiği tartışmalı çeşitli yerel siyasal sözcülerin hiçbiri ulusal bir lidere dönüşmeyi başaramadı bu hareket içinde. Bu boşlukta Obama’nın doğum belgesine dair tartışma üzerinden bu trene atlayan tabanla alakasız bir kişilik Donald Trump. Aslında Cumhuriyetçi ana akımın prenslerinin riyakârlıklarını ortaya koyarak aşağıladığı ve ezdiği 2016 cumhuriyetçi ön seçiminde bu hareketin ulusal lideri oldu. MAGAcılar Trump’ın şahsında kendileriyle benzer kaygıları olan ve siyasi söyleminin temelini bu kaygılar üzerinden şekillendiren bir meşhur kişilik buldular ve onu açıkça desteklemeye başladılar. 2010’da kendini gösteren hareket ulusal bir lider bulmuş oldu.

Bununla beraber bu harekete dair en kapsamlı çalışmayı yapmış Theda Skocpol’un kendi çalışmasına[iv] referansla bu siyasi hareketin tabanının Fox Televizyonu’na çıkan yorumcuların önceliklerini birebir sahiplenen kişilerden oluşuyormuş gibi anlatılmasına itirazına dikkat çekmek isterim. Skocpol bu hareketin özellikle zenginlerin vergilendirilmesi gibi konularda hareketin sözcüsü sayılan isimlerle olan farklı düşüncelerine dikkat çekiyordu. Robert Benford gibi toplumsal hareket çalışmalarının önde gelen isimleri uzun zamandır sözcülerin (bir hareket adına konuştuğu varsayılan önde gelen isimlerin) hareketin ana gövdesinin fikirlerini birebir yansıttığını varsaymanın yanıltıcılığına dikkat çeker. Dolayısıyla MAGAcılık Trumpla başlamadığı gibi, bu insanlar da Trump başkan olunca vahdete ereceklerine inanan geri zekâlılar değiller. Dolayısıyla Trump siyaseten zayıfladığında MAGAcılığın ya da 2.0 versiyonunun Amerikan siyasetini etkilemeye devam edeceğini varsayabiliriz. Zaten Ron DeSantis de Trump’ın oyun kitabından pek çok taktiği uygulayan bir siyasetçi

Bu hareketten bahsettiğimizde küreselleşmenin kaybedeni olan şu meşhur non college educated white man’dan (üniversite eğitimi olmayan beyaz erkek) de bahsediyoruz, ama sadece onlardan değil. Gerek 2020 gerek bu seçimler kırsaldaki üniversite eğitimi olmayan Hispaniklerin de bütün bu karşıt ajitasyona rağmen gönül rahatlığıyla Trumpçılığa oy verebildiğini gösteriyor. Biz gene de bu korkutucu demografiye dair daha geniş bir analiz yapalım. Son dönemin “popülizm” konulu ciddiye alınabilir bütün çalışmalarında şeytani otoriter lider kadar bu kitlenin varlığına da dikkat çekiliyor. Daniel Oesch başta olmak üzere Avrupa’da seçmen demografisi çalışan bütün uzmanlar popülist sağ diye ifade edilen siyasal partilerin en büyük destekçisinin bu kesim olduğunu gösteriyor, neoliberal küreselleşmenin kaybedenleri. Kuşkusuz aşırı sağın klasik destekçisi küçük mülk sahipleri hala varlar ama toplumdaki genel ağırlıkları çok düşük o yüzden sadece onlara dayanan bir parti ciddi oy oranlarına asla ulaşamaz. Açıkçası geleneksel olarak kuvvetli reformist işçi partilerinin olduğu ülkelerde (İngiltere ya da İsveç gibi) bu üniversite eğitimi olmayan genelde mavi yakalı yerli nüfusun oyu yarı yarıya bölünüyor aşırı sağ ve reformist sol arasında. Diğer siyasal akımlara ilgi duymuyorlar. Mesela, radikal demokrat, sol popülist ya da yeni sol ne derseniz deyin o türden partilerse üniversite eğitimliler arasında aldıkları oyu başka hiçbir kesimden alamıyorlar.[v] Durum ABD’de de farklı değil kırsalın eğitimsiz mavi yakalıları beyaz da olsalar, Hispanik de düzene güvenmiyor, düzen siyasetçilerine de. Bu kesimleri tümden ötekileştiren söylemlerin otoriterlik karşısında demokrasi savunusu olduğuna kesinlikle kani değilim. Böyle demokrasi savunuculuğu da otoriterliğe ya da “faşizme” karşı neoliberal küreselleşmeci, tek kutupçu, eskimiş siyasal elitin arkasına dizilmekten başka anlam taşımıyor.

Seçim bahsine geri dönüp çok detaya girmeden sadece iki yerden bahsedeceğim. Birincisi Pennsylvania. Cumhuriyetçi aday Türk asıllı olduğu için halkımızın ilgi gösterdiği bu eyalet eski bir Demokrat kale, Biden’ın doğum yeri, Hillary Clinton bu ve benzer toplumsal sorunları olan yerleri kaybettiği için[vi] Trump başkan oldu ve Biden burayı kıl payı da olsa kazandığı için bugün başkan. Demokratların adayı eski Braddock belediye başkanı şu an eyaletin vali yardımcısı olan John Fetterman, partinin sol kanadından görünüş ve söylem itibarıyla üniversite mezunu olmayan mavi yakalı beyazla ilişki kurabilen bir isim. Aslında biri Harvard’dan iki masterı var, hayatı boyunca neredeyse hiç maaşlı çalışmamış bir STKcı, zengin çocuğu.[vii] Belediye başkanlığını yaptığı Braddock bir zamanlar Carnegie’nin demir çelik yüksek fırınlarından ilkine ev sahipliği yapmışken bugün sanayisizleşmiş bir Pas Kuşağı hayalet kasabası. Buraya STK hayırseverliği için gelip sonra siyasetle kasabanın kaderini değiştirmeye çalışıyor, kimi başarılar da elde ediyor. Dış görünüşü, hali tavrı kadar bu öykü de, onun Trump destekli milyarder televizyon hekimi Mehmet Öz karşısında geleceksiz Pennsylvania seçmeni tarafından daha fazla tercih edilmesine yol açtı. Fetterman Cumhuriyetçi Pat Toomey’nin istifasıyla boşalan koltuğu partisine kazandırdı. Daha önce Trump’a oy vermiş bu seçmen takım elbiseli ve malikânede oturan, Trump onaylı aday Doktor Öz’ün çalışkanlığı ve zekâsıyla Amerikan rüyasını gerçekleştiren bir ünlü olduğu anlatısını değil, kendisi gibi giyinen ve uzun süre kirası babası tarafından ödenen yoksul dostu, pek çok Amerikalı gibi obez Fetterman’ı tercih etti.

İkincisi Florida. ABD’de çoğu eyalet yerli bir benzetme yaparsak Bayburt ya da Tunceli gibidir yani seçim sonucunu büyük kesinlikle kestirebillirsiniz. Antalya ve Mersin benzeri sonucun seçimden seçime değiştiği yerler azdır. Florida yüksek nüfusundan dolayı bunların en önemlilerinden biriydi son on yılda giderek artan oranda bir Cumhuriyetçi kaleye dönüşüyor, bu seçim de artık malumun ilamıdır. Florida Cumhuriyetçilerin rahat kazandığı bir eyalet artık oldu. Vali DeSantis’in siyasi maharetini küçümsemiyorum tam tersine o bu son on yılın mimarları arasında ilk sıralarda gelir.[viii] DeSantis bir Trump müttefiki olarak yükseldi, Florida valiliğini kazandığından beri ise Trump’ın “iyi” taraflarını taklide devam edip, başkanlık seçiminin çalındığı gibi siyasi ciddiyetten uzak tutumlarıyla mesafelendi. Pandemi sırasında California gibi aşıya erişimi kolaylaştırdı ama oradan farklı olarak mavi yakalı çalışanları açlığa mahkûm eden kapanma[ix] uygulamalarını eleştirerek eyalette uygulanmasına müsaade etmedi. DeSantis Trump’tan farklı olarak başı devletle dertte bir dolandırıcı ve emlak taciri (yani kara para aklayıcısı) değil de kariyer siyasetçisi olduğu için devletle bir derdi yok. Trump’ı şeytanlaştıranlar onun genelde FBI ve diğer ABD müesses nizamıyla kavgalı bir kişilik olduğunu unutuyorlar, gerçek bir baskıcılık için yeterli (bizdeki tabirle) derin devlet desteği yok. Bir taban hareketine dayanan kişi, devlet organizasyonunun sert çekirdeğiyle çatışmalı bir biçimde otoriter bir yönetim oluşturacak, bu anlatıyı yutmayacak kadar kapitalist devlete dair bilgimiz var. Üstelik Türkiye örneğini yaşadık. AKP 2002’de bir kişinin kişisel şovu değil kimi sermaye kesimlerinden alt sınıflara önemli bir toplumsal koalisyonu temsil eden kolektif bir partiydi. Halk eski devlet elitini çoktan silmişti. Onlar da eski devletin on yıllık kesintisiz bir beceriksizlik ve şuursuzluk sürecinin ardından bir noktaya geldiler. 2016 darbe girişiminde ayyuka çıkan kontrgerilla iç krizinde Reis “reis” olabildi. Çeşitli siyasal ittifaklara bugün hala ne kadar mecburcu olduğu, gören gözler için aşikârdır.

ABD egemen sınıfı ise Trump’a pabuç bırakmayacağını son dört yılda birçok kez gösterdi. Çok haklı gerekçelere dayanan davalardan düpedüz yalan haberlere ellerindeki her araçla Trump’a yükleniyorlar. Biden seçim kazansın diye oğlunun usulsüzlükleri NYT’den CNN’e ana akım basında Rus propagandası diye aktarıldı, hatta bu “saygın” basın kuruluşları bu haberi yapabilsin diye eski güvenlik bürokrasisi mensupları (yani derin devlet) açık mektup yayınladı. Ancak bu yıl içinde NYT usulsüzlük iddialarının olguya dayalı olduğunu teslim eden bir haber yaptı. Beyaz Saray’a kapağı atıp kendini kurtarmak isteyen bu mega-dolandırıcı, ana akım anlatıya inanırsanız dünya demokrasisinin önündeki en büyük tehlike.[x] Turuncu soytarı 2024 adaylığının elinden kaydığını gördüğü için bugünlerde DeSantis’e saydırmaya başladı. Florida valisi onunla açıktan kavga edip MAGAcı tabanı rahatsız etmeyecek ama kendini de bu soytarıya ezdirmeyecektir. Okumuşların ve zürefanın Trump karşısında bu Florida zaferini pek övdüğü DeSantis aslına bakılırsa egemen sınıf için çok daha kullanışlı bir yürütme başı olacaktır.[xi]

Brezilya seçimlerine de buradan bağlayacağım, yani egemen sınıftan. Seçim analizlerini yapanlar geçen seçimlerden önce sanki lava jato soruşturmasının Dilma Roussef ve Lula’ya sıçratılması planlı bir yargı darbesi değilmiş gibi davranıyorlar. Analizler ısrarla ortada iki aktör varmış gibi yapılıyor: Otoriterler yani Bolsonaro ve Demokratlar yani Lula ve müttefikleri. Oysa Roussef’e yargı darbesi bugün Lula koalisyonunda başkan yardımcılığı postunu kapan Brezilya Sosyal Demokrat Partisi’nin de içinde olduğu gruplar tarafından Senatoda Roussef’in azline götürülmüştü. Bolsanaro ve partisi o sırada Brezilya meclisinin her iki kanadında marjinal bir varlıktan başka bir şey değildi. Hakim Sergio Moro’nun yönlendirmesiyle Deltan Dallagnol ve diğer savcılar gerçek bir yolsuzluk soruşturmasını bir yargı darbesi için levye olarak da kullandılar. Yolsuzlukla mücadele kahramanı Moro, Bolsanaro’nun Adalet Bakanı yapıldı, anlaşılan daha geniş bir devlet desteğinin bedeli böyle biçilmişti yeni seçilen başkana. Neyse ki solun o seçimde başkan yardımcısı adayı olan Brezilya Komünist Partisi’nin[xii] yöneticilerinden Manuela d’Avila Moro ve diğerlerinin telegram yazışmalarını ünlü gazeteci Glenn Greenwald’a ulaştırdı[xiii] ve böylece bugün Vaza Jato diye bilinen skandalla adliyenin bu yükselen yıldızlarının gerçek yüzü ortaya çıktı. Fakat darbenin adliye ayağında bu isimler varsa Senato ayağında da bugün demokrasi cephesinde Luka’nın yanında yer alanların kimileri vardı. Egemen sınıf atını hep sağlam kazığa bağlıyor.

Bolsonaro popülist (bu ne demek artık bilmiyorum) falan değil bir neofaşist. Brezilya güvenlik bürokrasisi içinde faşist yapılanmalar olduğu açık bir gerçek. Bunların toplumsal tabanı da var. Ama esas tehlike Lava Jato’yu Lula’yı 2018’de elimine etmek için kullananlar. Başarısız mı oldular? 2018’de solun başkan adayı PT’den, başkan yardımcısı Brezilya Komünist Partisi’ndendi. Bugün ise, PT’nin ilk iktidar döneminde ana muhalefet olup Brezilya sermaye sınıfını temsil eden Brezilya Sosyal Demokrat Partisi bu görevi kaptı. Lula özgürlüğünü de başkanlığı da hem Vaza Jato sayesinde hem de 2002’de ilk iktidara geldiğinden beri hep yaptığı gibi daha da merkeze kayarak kazandı. Kumarhanelerde denildiği gibi oyun öyle bir kuruluyor ki hep kasa kazanıyor. Başarısız olmadılar, bir kehanette daha bulunayım Moro açığa çıkmasaydı Bolsonaro’ya karşı demokrasinin adayı o olacaktı. Brezilya gibi sosyal hareketlerin kuvvetli olduğu bir ülkede diğer seçenek ise Lula’yı daha da merkeze çekip demokrasi ittifakının başına onu geçirmektir. Nitekim yazışmaların sızmasının sonucu bu oldu. Brezilyalı için fark merkezi bütçeden sosyal programlara biraz daha pay ayrılması, zenginlerden üç kuruş daha fazla vergi alınması, sendika yöneticileri ve toplumsal hareket aktivistlerinin başkentte daha çok kapıya ulaşabilmesi olur. BRICS ve benzeri ittifaklarda Bolsonaro’da Brezilya’yı tutuyordu, BM oylamalarında Rusya ve Çin karşısında tarafsız kalıyordu. Bu politikalar devam eder, Lula sadece Latin Amerika’daki sol iktidarlarla daha sıcak ilişki kurar, bu da oralardaki hükümetleri sağlamlaştırsa da sonuçta Brezilya sermayesi için daha fazla “iş” ve “yatırım” olanağı demektir. Lava Jato yolsuzluğu bunun geçmiş uygulamalarını zaten gösteriyordu.

ABD’ye dönelim. 2016’da Trump’ın yanı sıra Amerikan siyasal müesses nizamını sarsan Sanders adaylığında somutlaşan siyasi hareket her geçen gün daha fazla Demokrat Parti’nin merkezci önderliğinin arkasında kayboluyor. Onları oraya sıkıştıran turuncu soytarıyı korkuluk olarak kullanıp atılan faşizm çığlıklarıdır. Böyle yapılarak hem emekçi kesimlerin bir tarafına (sağcı ideolojileri benimseyen kısma) parmak sallanıyor, hem de merkezci liderlikler arkasında geniş demokrasi cepheleri kurmanın önü açılıyor. Her ikisi de egemen sınıfı tehdit edecek bir siyasi alternatifin kurulmasını hiçbir zaman gelmeyecek bir geleceğe ertelemekten başka bir şey değildir. 2016 seçimlerinde de, 2018’de de, 2020’de de, Demokrat Parti liderliğini rahatsız eden adaylar önseçimlerde tıpkı Sanders’a 2016’da yapıldığı gibi (bunu da Assange sayesinde biliyoruz) elimine edildi. Bu seçim döngüsünde benzer bir isim yok, mesela “solcu” Fetterman asla Demokrat Parti liderliğini rahatsız eden bir isim olmadı. Bu gerilemedir. Savaş karşıtlığı ve Occupy Wall Street’ten gelen hareket neredeyse kendi kendini tasfiye etmiştir. Buradan benim çıkarttığım ders şu: Liberallerin demokratikleşme yazınıyla baş edeceğiz diye faşizm analizlerine takla attırmak iyi bir fikir değil. Tıpkı, egemen sınıf kavramını kullanmadan kapitalist toplumsal formasyona dair analiz yapmaya çalışmak gibi…


[i] Karar sonrasında Hristiyan sağın kuvvetli olduğu Güney eyaletlerinde fiili bir kürtaj yasağı uygulanması başladı.

[ii] Amerikan basınının söyleminde kırmızı eyalet Cumhuriyetçilerin neredeyse kimi aday gösterse seçtirebildiği muhafazakâr yerelleri, mavi eyalet Demokratların kolayca kazandığı liberal eyaletleri kasteder.

[iii] Red Scare yerine Orange Scare ben de kelime oyunu yapabiliyorum.

[iv] Theda Skocpol ve sanırım onun doktora öğrencisi olan Vanessa Williamson’ın The Tea Party and The Remaking of Republican Conservatism adlı hala Türkçede olmayan çalışmayı kastediyorum.

[v] Eh ne de olsa Marx da doktoralı biriydi. Generali zaten sevmiyoruz doktorası bile yok ne o öyle kaba pozitivist ilerlemeci şeyler yazıyor! Mümkünse yokmuş gibi davranalım.

[vi] Bu konuda şu yazıma bakabilirsiniz https://hayaletkomite.org/index.php/mavi-duvarin-coktugu-gun-m-gorkem-dogan/

[vii] Biraz sağlıklı ve fit olsa ve kuşkusuz zekice bir hazırcevaplığı da eksik ve bunlar ağır farklar, yine de bir tür Beyaz Obama demeye ramak kalacak bir isim.

[viii] Derste öğrenciler Trump yeniden aday olacak mı diye sorduğunda DeSantis’i küçümsemeyin diyordum. Fransız Sosyalist Partisinin daha Hollande cumhurbaşkanıyken PASOKlaşma sürecinde olduğunu söylediğimden beri yaptığım en isabetli öngörü, DeSantis iki sene sonra Cumhuriyetçi önseçimini kazanırsa gerçekleşecek.

[ix] Bu kapanma savunusu açıkça hangi zümreye ait olduğunuzu gösteriyor sadece evden çalışabilme olanağına sahip güvencesizlerle (ki bunlar eğitimli güvencesizler yani sol seçmen) varsıllar bu lükse sahipti, tabi ki aşınmış refah devletleri ve daha beterinde yaşama varsayımıyla bu cümleyi kuruyorum.

[x] Hiçbir askeri gerekçe yokken Japonya’ya iki atom bombası atan kitle katliamcısı Harry Truman’ın dahil olduğu şenlikli listede Trump’ın dünyaya tehdit Amerikan başkanları sıralamasında mansiyon bile alacağına şüpheliyim.

[xi] Öngörümü bugün kaydedin iki sene sonra önseçimlerde notumu verirsiniz.

[xii] Büyük olan yani Maocu kökenli olan.

[xiii] Greenwald bu hikâyeyi kendisi pek çok yerde anlattı. Telegram yazışmalarının nasıl d’Avila’nın eline geçtiğine dair bir iddia duymadım ama kurucusu bugün Dubai’de bulunan bu Rus yazılımlı platformu Atlantikçiler pis işlerini yaparken bir daha herhalde kullanmaz.

Son Eklenenler