Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın yaptığı açıklama ile 2023 yılı Asgari ücreti 8500 lira olarak belirlendi. Açıklanan asgari ücret her ne kadar emekçilerin yaralarına merhem olma vaadiyle gelmiş olsa da bir sefalet ücreti olduğunu aklımızın bir kenarında tutarak devam edelim.
Gençler, açlık sınırında yaşayan milyonlarca kişinin, içerisinde bulunduğumuz koşulların, artan hayat pahalılığının ve yoksulluğun dışında bir küme değildir. Bununla birlikte, gençlerin güncel durumunun bütün bu bahsettiklerimiz içerisinde özellikli bir yeri olduğunu söylemeliyiz. Bizlerin, özellikle üniversiteye giriş, okuyup mezun olma ve üniversite bittikten sonraki süreçte nasıl özellikle borçlandırıldığımızı mercek altına almak önemli. Bu borçluluk ilişkisi günümüz çalışma ilişkilerinin önemli bir veçhesi olduğu gibi ve toplumsal hayatın politik sonuçları da olan bir özelliğidir.
Üniversite okumak sınıf atlama hayalinde bir merdiven olarak görülür. Bu yüzden son yirmi yılda her ilde açılan üniversitelerle milyonlarca emekçinin çocuğu şirketlerin ar-ge merkezi haline getirilmiş yükseköğretim kurumlarına içerildi, buralarda öğrenciler öğrencilikten çıkartılıp öğrenci müşteri profiline oturtulduğu gibi staj sömürüsü ile sömürü çarkının içerisine de mecburi şekilde dâhil edildi. Üstelik yüksek enflasyon politikasının sonucu olarak öğrenciler eğitim masrafları dâhil, barınma, ulaşım, yiyecek gibi temel ihtiyaçları karşılayamaz hale getirildi.
Milyonlarca emekçi aile, çocuğunu kıyıda köşede olan parasıyla veya olmayan birikiminin açığını kapatmak için çektiği krediyle, aldığı borçla, çocuklarının ‘’ilk önce kendisini sonra da ailesini kurtaracağı’’ ümidiyle üniversitelere gönderiyor. Harcanan bütün birikime KYK kredileriyle yeni borçlar, öğrencinin sayısız ihtiyacı için bulunulan yeni borçlar ekleniyor. Böylece hayatta kalmak için beyaz yaka işlerde çalışma zorunluluğu getirilen neoliberal sistemde temel geçim kaynağımız olan ailelerimizin birikimi de Türkiye’nin neoliberal entegrasyonu içerisinde günbegün yağmalandı.
Aileleri gitgide ortalama ücrete dönüşen asgari ücrete mahkûm bırakıldığı günümüzde, gençler öğrenim görmeye geldikleri üniversitelerde hayatta kalmak için çalışmak zorundadır. Özellikle büyük kentlerde hayatta kalmanın çeşitli yollarını aramak durumunda kalan gençler borç üstüne borç ekler, sosyalleşmek veyahut üretmek için ayırması gereken süreden, eğitime harcaması gereken süreden kısıp devamsızlık haklarını da kullanarak günlük, part time ve full time işlerde çalışıyorlar. Çalışan öğrenci günümüzün gerçeğidir.
Gençlerin önemli bir geçim kaynağı olan ailelerinin birikiminden veya onlardan gelecek paradan bahsettik. Gençlerin diğer önemli geçim kaynağı olan KYK burs ve kredilerinin geldiği duruma, özellikle son asgari ücret artışı sonrası bir mercek tutmak gerekiyor.
Kredi ve burslarımıza ne oldu?
Malumunuz, hepimizin adını, ezbere bildiğimiz Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü; 1962 yılından itibaren öğrenim kredisi, 1985-2012 yılları arasında katkı kredisi, 2004 yılından itibaren de burs vermekte olan bir devlet kurumu.
Kredi ve yurtlar kurumu burs ve kredi vermeye başladığından itibaren kimi gençler için ana geçim kaynağı, kimi gençler için ihtiyaçlarını karşılamasını sağlayan bir gelirken, nasıl oldu da KYK burs ve kredileri, değil çeşitli ihtiyaçları tamamlamak hayatta kalmamıza bile yetmez hale geldi? Devlet erkanının her sene aralık ayında müjde, devrim niteliğinde diye açıkladığı meblağlar gençler için ne anlam ifade ediyor?
KYK burs ve kredilerinin niteliğini bir insanın yaşaması için ‘asgari’ olan asgari ücrete oranından inceleyecek ve buna yönelik bir tartışma sunacağız.
Öncelikle senelerdir yaşadığımız senaryoya şöyle bir bakmak lazım. 2004 yılında 90 lira KYK kredisi asgari ücretin yüzde 28.30’u ediyor. 2005’le birlikte 110 lira olan KYK bursu/kredisi asgari ücretin yüzde 31.43’ü haline geliyor ve 2006’da yüzde 34,21, 2007’de yüzde 35,80, 2008’de yüzde 31,81, 2009’da yüzde 32,97, 2010’da yüzde 33,39 ile aslında uzun yıllar yüzde 30 bandına sabitleniyor. 2004 yılından günümüze gelene kadar KYK’nın asgari ücrete göre en yüksek orana sahip olduğu dönem yüzde 36.47 ile 2011 senesi. 2012 yılında bu oran yüzde 35,18, 2013 yılında yüzde 34,87, 2014 yılında yüzde 33,67, 2015 yılında ise yüzde 33,00 olan oranlar 2016 yılında yüzde 30,77 ve 2017 yılında yüzde 30,27 olarak bir düşüş yaşasa da yüzde 30 bantlarında seyretmeye devam ediyor.
2018 yılına geldiğimizde ise bir dönüm noktası ile karşılaşıyoruz. Bu dönüm noktasında 470 lira olan KYK burs ve kredilerinin asgari ücrete oranı yüzde 26,51 ile o zamana kadarki en düşük oranı yaşıyor. Bu düşüş 2019’da yüzde 24,75, 2020’de yüzde 23,67, 2021’de yüzde 23,00 ile devam ederken içerisinde bulunduğumuz 2022 yılının ilk 6 ayında 850 lira olan KYK burs ve kredilerinin asgari ücrete oranı yüzde 19,99 ile en düşük oran olma bayrağını devraldı. 2022 yılının ikinci 6 ayında yani asgari ücret yıl içerisindeki 2. zammını aldıktan sonra yine 850 lira olan KYK burs ve kredisinin asgari ücrete oranı yüzde 15,45 ile rekor kırıyor.
Son yapılan açıklamalarla 2023 asgari ücreti 8500 lira olarak açıklandı, KYK burs ve kredileri ise günlerce ‘devrim niteliğinde bir zam yapacağız’ diye lanse edilerek 1250 lira olarak belirlendi. Peki, bu ne demek? Bu 1-2 hafta sonra KYK burs ve kredilerimizin asgari ücretin yüzde 14,70’i olacağı, Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun burs ve kredi vermeye başladığından itibaren KYK’nın asgari ücrete oranının en düşük olduğu dönemi yaşarken daha da düşük oranını yaşayacağız demek. Bu kredi ve burslarla değil öğrenci evinde kalmak, sokakta yatmak bile zordur. Gençler ‘Barınamıyoruz!’ dediklerinde 3 kişi aynı evde kalıyorlardı, 5-6 kişi kalsınlar diyenlere uyup 5-6 kişi evde kalsak bile kendimize düşen payı KYK burs ve kredilerinden ödeyemeyeceğiz demektir bu rakam. Bırakın sinemayı, tiyatroyu, konseri haftada 1 kahve içerken 2 kere düşüneceğiz, ders materyallerine ulaşımımız için günlük, part-time ve belki de full-time işlerde çalışacağız demek bu rakam. Başta da belirtmiştik gençlerin içinde bulunduğu durum genel yoksullaştırılmadan azade olmamakla birlikte biz gençler için mercek tutmanın önemli olduğu bir durum. Çünkü bizlerin birincil veya ikincil fark etmeksizin geçim kaynağını her geçen yıl bilerek, planlayarak, önünü görerek değersizleştirdiler, her geçen yıl daha kötüsüne mahkûm bırakıldık.
Sürekli değer kaybeden, sürekli işlevsizleşen KYK karşısında öğrenciler çeşitli sorunlarla karşılaşıp çeşitli çözümler bulmak zorunda kalırken, ailelerinin bütün birikimleri KYK borcundaki bu erimenin açığını kapatmaya çalışırken KYK kredisi ile gelen, devlet destekli bankaya olan öğrenci borçluluğunu öğrencilere sunulan ve yükseköğrenime erişimi sağlayan bir avantaj olarak değerlendirmek gerçeklikten uzaktır. Ortaya çıkan borç ve etkileri üzerinden öğrencilerin daha da borç batağına sapmasını ve yükseköğretim ile kurdukları ilişkiyi açıklamak ise oldukça çetrefilli.
Bitirirken
Kredi ve burslarımızın her geçen gün erimesine ek olarak KYK kredisi alan kişi sayısında da devasa bir artış var aslında. Günümüzde akmasa da damlar olarak baktığımız, ailemizden en az parayı almamızı sağlayacağını düşündüğümüz KYK kredisi diğer çeşitli ülkelerdeki adıyla öğrenci kredileri Türkiye’de de diğer ülkelere benzer şekilde diğer finansal borçlandırma araçları içerisinde en aktif rol oynayan araçlardan biri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim bu krediler, aldığımız bu borçlar sistemin devamlılığı için gerekli olan “borçlanma zorunluluğunun” kurumsallaşmış biçimidirler.
Bizim yıllar içerisinde KYK burs ve kredisinin rakamsal olarak arttığına bir itirazımız yok. Bizim itirazımız biz gençlerin yıllar içerisinde KYK burs ve kredisinin asgari ücretin belli bir oranına sabitlenmiş halinin her yıl gitgide düşürülmesi. KYK burs ve kredisindeki miktar artışının artan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında bir anlama gelmediğini söylüyoruz. Bunu fark etmediğimizi ve buna yönelik mücadele etmekten imtina edeceğimizi düşünmek iktidarın hatası olur. Şimdi bize düşen sorumluluk ne yaşadığımızın da, bize ne dayatıldığının da farkına vararak buna yönelik mücadeleyi amansız bir şekilde yürütmektir.