Tüpraş birçok rafineriden çıkaracağı 88 işçinin listesini örgütlü oldukları sendika Petrol İş’in şubelerine iletmiş, bu işçilerin 27’sinin çalıştığı Aliağa Tüpraş Rafinerisi’nde işçiler ise sendika genel merkezine eylem kararı alınması çağrısında bulunmuştu. Petrol İş Sendikası Aliağa Şubesi, genel merkezin sessizliği sonrasında, 27 Mayıs gecesi aldığı kararla Aliağa Tüpraş Rafinerisi’nde rafineriye kapanma eylemi başlattı. Tüpraş, 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 62. maddesindeki grev yasağı kapsamında olduğu için bu işçiler yasal grev hakkına sahip değil. Bu yasağın kökeni 12 Eylül’ün yürürlükten kaldırılan 2822 sayılı yasasının 30. maddesine dayanıyor. “doğal gaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işlerinde;… grev ve lokavt yapılamaz.” Bu yasakla Tüpraş işçilerinin elinden grev silahı alınmıştır. Aliağa Petrol Rafinerisi’nde çalışan işçiler de her ne kadar üretimi durdurmasa da vardiya çıkışlarında rafineriden ayrılmayıp rafineriye kapanarak mücadeleye başlamıştır.
Şubat ayında fiili grev gerçekleştirerek gemi söküm patronlarına başkaldıran ve Aliağa havzasının direniş geleneğini hatırlatan gemi söküm işçilerinden sonra Aliağa Tüpraş işçilerinin bu kararlı tutumu da hem Aliağa için hem de her gün hakları gasp edilen tüm işçi ve emekçiler için muhatabın da Koç sermayesi olması sebebiyle son derece önemliydi. Bu süre zarfında Petrol İş Sendikası Genel Merkezi’nin Aliağa Şube’nin tüm mücadeleye destek çağrılarına işverenle görüşülmesi yönünde yanıt verip geri bir konum alması mücadelenin seyrini belirleyen en önemli etkenlerden biridir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir, her bir işyerinde, memleketin her bir işçi havzasında çoğu sendikasız işçiler birer, beşer ve hatta yüzerli hallerde işlerinden çıkarılırken ve bunlar sendikal konfederasyon genel merkezleri tarafından sessizlikle karşılanırken Aliağa Tüpraş Rafinerisi’nde işten çıkarılmak istenen 27 arkadaşı için sendika genel merkezinin sessizliğine, sessiz onayına rağmen direnişe çıkan işçiler ve bu kararı alan Aliağa Petrol İş Sendikası Şube Yönetimi’ni kutlamak gerekir. Direniş kazandı mı? Şüphesiz hayır. Ancak burada çuvaldızı biraz da kendimize, sol sosyalist güçlere ve Petrol İş Genel Merkezi’ne gerekli basıncı yapmakla sorumlu olup bunu başaramayanlara batırmak gerekir. Naçizane bir gözlem olarak belirtelim ki, büyük çoğunluğu işçi ve emekçilerin direnişleri söz konusu olduğunda ziyaretçi pozisyonunda olan solumuzun büyük bölümü Aliağa Tüpraş Rafineri’sinde yoktu. Aynı havzada olan gemi söküm işçilerinin mücadelesindeki ilgi ve alakanın Tüpraş’ta yarısı dahi yoktu sol sosyalist güçler açısından. Bunun gemi söküme kıyasla ortada bir karar alıcı yapı, bir sendika şube yönetimi olması da olabilir; Petrol İş Sendikası Genel Merkezi’ne karşı Aliağa Şube Yönetimi’nin tutumundan yana taraf olmamanın tercih edilmesi de olabilir. Biz özellikle ikincisinin ağır bastığını düşünüyoruz. Zira Petrol İş Genel Merkezi sol sosyalist kamuoyunda demokrat bir kimliğe sahip bilinirken, Aliağa Şube Yöneti’minin ise milliyetçi yönelimde olduğu çokça konuşuldu.
Biz sarı sendikacılıktan bahsederken karikatürize bir ağdan bahsetmiyor, işçilerden rıza devşirmek için sol sosyalist güçlerle kurulan sesli ya da sessiz ilişkileri de kastediyoruz. DİSK’e dönük eleştirilerimiz de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Türk-İş Konfederasyonu içerisindeki “görece” demokratik bir yönetime sahip ender bir sendika olan Petrol İş Sendikası Genel Merkezi’nin eleştirilmezliği de yine bu dolayımda gelişiyor. Bizim açımızdan işçiler şube yönetimlerinin öncülüğünde ya da değil ve bu yöneticilerin ve tabi işçilerin genelinin hayat tarzlarına, kültürel eğilimlerine bakılmaksızın, son derece haksız olan bir uygulamaya, mesela işten atmalara karşı direnişe geçtiğinde ve sendika genel merkezi de bu direnişi görmediğinde günün görevi bellidir: Direnişe omuz ver, kamuoyunu direnişten taraf et!
Kamuoyunu direnişten taraf etmenin, direnişi güçlendirmenin en vazgeçilmez ilkelerinden biri olduğu son derece açıkken basınç yapılarak kararından döndürülmesi gereken yer işçilerin örgütlü sendikası Petrol İş Sendikası Genel Merkezi’dir. Buyurun bakabilirsiniz, Petrol İş Sendikası’nın ne direniş günlerinde ne de direniş sonunda konuya dair tek bir açıklaması yoktur; sanki hiçbir işçi işten çıkarılmamış, sanki hiçbir işçi direnişe geçmemiş gibi…
İşte çuvaldızı kendimize batıracağımız yer burasıdır. Petrol İş Genel Merkezi’ni Aliağa Tüpraş işçilerinin iradesiyle kuşatmaya ve işçi çıkarmalarının olacağı diğer rafinerilerde de eyleme geçmeye zorlayacak basıncı üretemedik. Ancak günün görevini, daha güçlü olacağımız yarınlara ertelemiyoruz. Peki, direniş alanında bulunmak ve tüm olanaklarıyla direnişi güçlendirmek için çaba sarf etmek bir kenarda dursun; işçilerin direniş sırasındaki #KendineGelKoç hashtag çalışmasına tek bir tweet dahi atmayanlar, direnişi görmeyen sol ve sosyalist güçler neden bu sessizliğe gömüldü? Çimsataş’ta gördüğümüz manzaranın benzerini gördüğümüzü ifade ediyor, soruyu buraya bırakarak direnişin değerlendirilmesine geçiyoruz.
27 Mayıs gecesi itibariyle başlayan Aliağa Tüpraş Rafinerisi işçilerinin direnişi, 1 Haziran günü 22 işçinin işten çıkarılmasıyla ve 1 Haziran günü direniş alanında ertesi gün için daha ileri adımlar atılacağı açıklanmasına rağmen 2 Haziran’da Koç Holding ile Petrol İş Sendikası Genel Merkezi ve Aliağa Şube Yönetimi’nin yaptığı görüşmeler sonrası 3 Haziran sabahı direniş aniden bitti. Görüşmede Koç’un sayıyı Aliağa için 27’den önce 22’ye oradan da 14’e indirdiği ve “bunu da kabul etmezseniz bu teklifimizi de kaybedersiniz” dediği ifade edildi. Hali hazırda genel merkezi de yanında bulamayan Aliağa Şube Yönetimi, görüşmenin yapıldığı İstanbul’dan dönerek teklifi kabul edip direnişin sonlandırıldığını açıkladı.
Petrol İş Sendikası’nın Kocaeli Şube Başkanlığı görevini de yapan ve sendikanın Genel Sekreteri olan Salih Akduman’ın Kocaeli’deki aynı sürecin parçası olan işten atmalar için işçilere direnişe çıkmamayı telkin ettiğini de öğrendik. Edindiğimiz son bilgi ise tüm rafinerilerde işten çıkarılması planlanan 88 işçinin 28’inin işten çıkarıldığı ve bu işten çıkarılanların 14’ünün ise direnen Aliağa Rafinerisi’nden olduğudur. Görünen o ki sendika genel merkezinin geri tutumu ve aldığı konum ile tüm aktardıklarımızın sonucunda direnen Aliağa Tüpraş Rafineri işçileri cezalandırılmış ve hatta tüm işçilere de böylece bir mesaj verilmiştir: Sessiz kalan kârlı çıkar. Bu sessizliğin orta vadeli sonucunun ise hak kayıpları, daha düşük gelir seviyesi ve daha güvensiz ve güvencesiz çalışma koşulları olacağını tarihten biliyoruz.
Eğer sınıf siyasetinden bahseden çevreler olarak Aliağa Tüpraş Rafinerisi işçilerinin ve direnişte öncülük eden şubelerinin iradesini daha da güçlendirmenin yollarını bulabilsek ve direnişin sürmesi konusunda daha güçlü imkânlar yaratabilseydik bu direniş zaferle sonuçlanabilirdi. Ama “biz solcular” sınıf siyaseti şiarını başka eğilimlere çakmak için ağzımıza alır, iş mücadeleye geldiğinde “solcu” ya da “demokrat” sendikal merkezlerle arayı iyi tutmaya çalışırız. Görüşüne başvurduğumuz Petrol İş Sendikası eski yöneticisi İbrahim Doğangül de şubenin genel merkez karşısında iradesinin güçlendirilmesi durumunda direnişin kazanacağına inandığını ifade etmesi de bu düşüncemizi desteklemektedir.
Sonuç olarak, Çimsataş Fabrika İşgali’nde gördüğümüz gibi direnen işçilerin cezalandırıldığı ve sendika genel merkezinin direnen işçilere sırt çevirdiği; burada direnen işçilerden yana taraf olması gerekenlerin gerekli adımları atmadığını/atamadığını gördük. Aliağa Tüpraş Rafinerisi işçilerinin bir haftalık onurlu direnişlerinin yarının direnişlerinin hazırlayıcısı olması için elimizden geleni yapacağız. Bunu tarihsel bir görev ve süreklilik olarak da görüyoruz, Necmettin Giritlioğlu’nun o rafinerinin inşası sırasında örgütlediği bir grevde katledildiğini unutamayız. Tüm alanlarda direnenlerin eğilimini güçlendirmek için mücadele etmenin en önemli politik görevlerden biri olduğunu tekrar tekrar hatırlatarak bu yazıyı bitirelim.