Aliağa gemi söküm tersanesinde 22 firmadan yaklaşık 1500 işçinin katıldığı, 11 Şubat’ta başlayan ve bazı kazanımlarla 22 Şubat’ta sona eren, önemli bir direniş gerçekleşti. Direniş bir firmada işçilerin ücret artışı talebinin önce patron tarafından kabul edilmesi ama daha sonra diğer firma patronlarının baskısıyla zammın geri alınması üzerine, o firmalardaki işçilerin de iş bırakarak ücret artışı talebinde bulunmasıyla başladı. İşçilerin iş bıraktığı bir firmada öğlen yemeğinin herkesin gözleri önünde çöpe dökülmesi bardağı taşıran son damla oldu. 11 Şubat Cuma günü yaşanan bu olay sorunun yalnızca ücret artışı değil aynı zamanda bir haysiyet ve onur meselesi olduğunun şantiyedeki işçiler tarafından görülerek birleşmelerine ve birlikte mücadele etmelerine yol açtı. 12 Şubat Cumartesi günü bütün şantiyelerdeki işçiler insanca yaşamaya yeterli ücret ve çalışma koşullarının iyileştirmesini kapsayan bir dizi taleple tersane girişindeki patronların derneğinin (Gemi Sanayicileri Derneği) önünde direnişe başladılar.
Bu, Aliağa gemi söküm tersanesindeki son kırk yılın en kitlesel eylemi/direnişiydi. Şimdiye kadar irili ufaklı tek tek şantiyelerle sınırlı olarak protesto girişimleri olsa da gemi söküm tersanesinde bu ölçüde etkili bir eylem yapılmamıştı. En son, 1998’te işten yoğun atmalar olması sonucunda bir direniş örgütleme girişimi başlamadan bitmişti. Kuşkusuz bunun işçilerin örgütsüz olmaları gibi bazı yapısal nedenleri vardı. Gemi söküm işçileri yakın zamana kadar daha çok mevsimlik çalışanlardan oluşan, bir taraftan tarımla da uğraşan, tersaneye dönemsel olarak gelip giden insanlar olduğundan, kalıcı bir örgüt çatısı altında etkili mücadele yürütmek zor oluyordu. Bu durum yaklaşık son 10 yılda işçilerin Aliağa’ya yerleşmesiyle giderek ortadan kalktı.
Gemi sökümü patronlar için kârı yüksek bir iş
Kapitalizmin küresel gelişiminin hız kazanması, deniz taşımacılığını önemli bir sektör haline getirdi. Gemiler 25-30 yıllık ekonomik ömürlerini tamamladıktan sonra ağır işletme maliyetlerinden dolayı hurda olarak satılıp söküme alınıyor. 1940’larda kapitalist merkezlerde yapılan söküm işlemleri, bu ülkelerdeki yatırımların daha kârlı alanlara yönelmesi sonucu küresel kapitalist hiyerarşinin alt basamaklarındaki ülkelere kaymaya başladı. 1970-80’lerde Güney Kore ve Japonya’nın öncülük ettiği gemi söküm sektörü günümüzde Hindistan, Türkiye, Bangladeş ve Pakistan’da yapılıyor. Gemi sökümü asbest gibi insan sağlığına zarar veren, çeşitli kimyasalların çevreyi kirletmesine neden olan, her an iş cinayetlerinin yaşanabileceği bir sektör olduğu için, bunlara karşı önlem almak maliyetleri arttırıyor. Bu yüzden, sektör ücretlerin düşük, işçilerin örgütsüz olduğu, işçi sağlığına ve çevreye önem verilmeyen, dolayısıyla yüksek kârlar elde edilebilen Türkiye gibi ülkelere yöneliyor.
Söküme gelen gemiler öncelikle gümrük müdürlükleri tarafından kontrol edilerek envanter çıkartılması, çalışır durumdaki teçhizatın ve yakıtın kayda geçirilmesi gerekiyor. Ama rüşvet ve yolsuzluk nedeniyle bu envanterler genellikle çıkartılmıyor. Böylece söküme gelen gemilerdeki çalışır durumda malzemeler ve yakıt kayıt dışı olarak piyasaya sürülüyor ve yüksek kârlar sağlanıyor. Bu kârlı işin sürmesi için yerelden merkeze kadar yönetimle işbirliğine gidiliyor, mafyatik ilişkilere giriliyor. Patronların çoğunu işçilerle ve işçilerin de birbirleriyle akraba olması, baskılara boyun eğmeyi kolaylaştırıyor. Göstermelik de olsa işyerleri, patronlara önceden haber verilerek yılda bir kez denetleniyor. Bu sırada işçilere yangına dayanıklı kıyafetler ve kimyasal koruyuculu maskeler, daha sonra geri alınmak üzere dağıtılıyor. Yeterli kıyafet bulunamayan işçiler geçici olarak ortamdan uzaklaştırılıyor. Gemi söküm işi mevzuata göre “tehlikeli iş” statüsünde olmasına rağmen Aliağa gemi söküm tesisinde bulunan işletmelerin hiçbiri tehlikeli işkoluna alınmış değil.
Direnen işçi ve direnişin seyri
Aliağa gemi söküm işçileri yoğunlukla Tokat ve Sivas yöresinden göç edenlerden oluşuyor. Çalışanların çoğu akraba ya da yakın köylerden geldikleri için birbirlerine bağlılar. Bu durum direnişin seyri açısından hem olumlu hem de olumsuz etkilere yol açıyor. Burada böyle bir direniş görülmesinde ülkenin mevcut ekonomik durumu, enflasyon, yüksek zamlarla geçim sıkıntısının baş göstermesi, ölümle burun buruna çalışma gibi etkenler belirleyici olmuştur. Direnişin ortaya çıkması ve gelişmesinde genç işçilerinin inisiyatif alması, geçmiş dönemin engelleyici olumsuz deneyimlerinin etkisini azaltarak, işçi kitlesinin bir araya gelişini kolaylaştırmıştır.
Aliağa tersanelerinde böyle bir direnişin ilk defa yapılmasının olumlu yanları kadar bazı handikapları da oldu. Deneyimsizlik, örgütlü davranamama, direniş sürecinin hemen bir yol ve yönteme oturtulamaması başlıca eksiklerdi. Direniş bütün bunlara rağmen 1500 işçinin ortak talepleri etrafında, her şantiyeden belirlenen temsilcilerin öncülüğünde, kazanmaya odaklanarak, direnişe başladı. Gemi söküm tersanesi içinde yürüyüşler yapıldı, Aliağa kent merkezinde düzenlenen mitinge işçilerin aileleri ve İzmir’in her köşesinden gelenler katıldı. Aliağa işçilerinin haklı talepleri bütün Türkiye kamuoyuna duyuruldu. İçinde olumsuz tartışmalar yaşansa da direniş bir hafta boyunca firesiz sürdürüldü. Bu süre zarfında polisin direnişi kriminalize etme çabasına, patronların ayak oyunları ve dayıbaşlarının işçileri açlıkla tehdit etmesine ve bölmeye çalışmasına rağmen mücadele sürdü.
Her işçi direnişinde birlik koruduğu sürece, yaşanan gerilim ve sorunlar süreç içerisinde tartışarak, çalışmaları birlikte yürüterek, aşılabilir. Ama direniş alanında yalnızca işçiler yoktu, destek amacıyla orada olanlar da vardı. Bazılarının hatalı tutumları, direnişi dağıtıcı, işçinin birliğini bozucu etkiler yarattı. Örneğin direnişin ilk gününden itibaren Aliağa Evrensel Gazetesi temsilcisinin sürekli işçiler arasında ‘dışarıdan gelenlere dikkat edin, onlar sizi yanlış yerlere çekiyorlar’ diyerek işçilerin geri eğilimlerini güçlendirmesi, polisin direnişi kriminalize etmesine zemin hazırlayan tutumları, alandakilerin birbirlerine olan güven ve kenetlenmesine zarar vermiştir. Yine süreç içerisinde EMEP ve TKP’nin sarı sendika Liman-İş’i alana getirerek işçilerin temel taleplerini ikinci plana itip yalnızca sendikaya üye yapmaya çalışmaları mücadeleyi olumsuz etkilemiştir. Bu sırada Liman-İş İzmir Şube Başkanı Aliağa Kaymakamı ile akrabalığından dolayı sendikaya üye oldukları takdirde taleplerinin daha kolay karşılanacağını söyleyerek, direnen işçileri sarı sendikaya mahkûm etme çabası içinde oldu. Her ne kadar yapılan tartışmalarla işçilerin sarı sendika karşısında tutum alması sağlansa da, bu unsurların işçilerin birliğini bölen yaklaşımları direniş süreci boyunca o ya da bu biçimde sürmüştür.
Bir direniş deneyimi olarak Aliağa gemi söküm
İşçi hareketi son zamanlarda, irili ufaklı fabrika, işletme önündeki direnişlerden biriktirdiği deneyimlerle bir eşiği geçmek üzere gibi görünüyor. Metal sektöründe beklentilerin altında kalan TİS’i Mersin Çimsataş işçilerinin kabul etmeyerek fabrika işgaliyle başlayan hareketlilik, Trendyol, Farplast, Yemek Sepeti, Migros depo, Alpin çorap işçilerinin de ayaklanmasıyla birlikte uzun yıllardır görmediğimiz bir duruma evrildi. Aliağa gemi söküm işçilerinin tarihlerinde ilk kez insanca geçinebilecekleri bir ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için iş bırakması da bir rastlantı değil, bu ortamın etkisiyledir.
Bu süreçte birçok direnişte kazanımlar kadar yenilgilere de tanıklık ediyoruz. Bundan dolayı her direniş taleplerin karşılanmasından bağımsız olarak; emekçilerin bilincinde direniş eğiliminin yerleşmesi, sınıfın genel çıkarlarının görülmesi, örgütlenme kapasitelerinin genişlemesi, yeni mücadele yol ve yöntemlerinin geliştirilmesi biçiminde yer ediniyor. Aliağa gemi söküm işçilerinin taleplerinin tamamı karşılanmamış olsa da bu bir yenilgi değildir. Ücretlerinin görece yükseltilmesi, sigorta primlerinin tam olarak ödenmesi ve maaşları bankaya yatırılması için anlaşılmıştır. Diğer önemli bir konu ise, direniş sırasında işten atılan işçilerin geri alınmasının sağlanmış olmasıdır. Direniş bu kazanımlarla ve işçilerin ortak iradesiyle sonlandırılmıştır.
Bu süreçte gemi söküm işçisi daha sağlam, daha kararlı ve güçlü bir örgütlenmenin olanağını ve bu kavgayı kiminle, nereye kadar sürdürebileceğini deneyimledi. Aliağa gemi söküm işçisi buzu kırdı, 40 yıllık ölü toprağını üstünden attı. Tutuşturduğu küçük çoban ateşi şimdi daha harlı ve şantiyelerde patronların korkulu rüyalarıyla birlikte büyüyor.
Unutulmasın ki bugün kazanan Migros depo işçileri nasıl ki çokça yenilgi yaşayıp yeni deneyimlerle zafer kazandıysa, Soma maden işçileri Bağımsız Maden-İş Sendikası ile Tahir Çetin ve Ali Faik İnter birçok yenilgiden geçerek bir direniş yarattılarsa, Aliağa gemi söküm işçileri de yaşadıklarından büyük öğrendiler, öğrettiler. Öğrendik…
Tahir Çetin’in dediği gibi; OLACAK!
Mutlaka Kazanacağız!