1 Mayıs 2022 işçi hareketi açısından kuvvetli bir seferberliğin hemen ardından ve genel kamuoyunun emekçi taleplerine dair genel bir sempatisinin olduğu bir ortamda gerçekleşecek. Ne yazık ki hareketin kurumsal temsiliyetinde bugünkü durumlarından değil ama geçmiş mücadelelerinden doğru öne çıkan örgütlülükler, bu güncel durumu karşılayabilecek bir politik özgüvene, toplumsal etkinliğe ve siyasal basirete sahip değildir. Bundan dolayı bu yılki 1 Mayıs hak ettiği ilgi ve coşkunun çok uzağında İstanbul’un merkezinden ve emekçi kitlelerden yalıtılmış denizden dolgu bir alanda (kutlanacak demeye dilimiz varmıyor) idrak edilecek. Anlaşılan odur ki işçi hareketinin kurumsal temsiliyetini üstlenmiş içi boş örgütlülükler güncel Ankara siyasetinin önceliklerini ve kendilerinden başka hiçbir şeyi temsil etmeyen solculuk hiziplerimizin kendi çıkarları doğrultusunda oluşturdukları “kitlesel” kutlama talebini önemsemiş, zaten ilgi göstermedikleri ve hiçbir bağlarının da olmadığı daha geçen aylara damga vuran emekçi eylem ve direnişlerine sırtlarını dönmüştür.
Millet İttifakı’nın olası bir seçim zaferinden sonra oluşacak sosyal diyalog masalarında oturacakları günlerin hayalinin ötesinde “devrimci” bir hedefi olmayan bu kastın sosyalizmci sektlerimizle bu kadar iyi geçiniyor olmasına şaşmamak lazım. İşçiler yeni biten kış aylarını eylem ve direnişlerde geçirmiştir. Haziran’dan itibaren, yoksuldan zengine bilinçli bir gelir transferi politikası olan yüksek enflasyondan bunalan ücretlilerin asgari ücretin arttırılması talebi başta olmak üzere çeşitli taleplerle seferber olması muhtemeldir. Emekçilerin bu eylemliliğine Maltepe kararını alan bürokratik kastın takoz olacağını ifade etmek kehanet olmaz. Ezilen ve emekçilerin kendi eyleminden çekinen, esas görevini bunları yönetmek, yani aslında kontrol etmek olarak gören bu kesimlerden 1 Mayıs 77’nin siyasal hatırasının ve günümüz için öneminin hakkını vermesini zaten bekleyemeyiz. Dolayısıyla bu kast Taksim Meydanı’nı bu 1 Mayıs’ta da çevik kuvvete ve çelik bariyerlere terk etmiştir
Bu kesimlerin yüzleşmekten çekindiği Taksim yasağının siyasal anlamı nedir? Devlet her yıl büyük önlemler alarak işçi hareketi ve solun tarihindeki en kitlesel eylemlerin yapıldığı Taksim’i kapatmakla, toplumsal muhalefete karşı bir zafer kazandığını kanıtlamaya çalışıyor. 1 Mayıs 77’den itibaren her tür Taksim yasağı devlet için her zaman toplumsal muhalefet üzerindeki kanlı zaferinin ifadesidir. 1 Mayıs 77 günü insanlarımız katledildiğinde ve daha sonraki 1 Mayıs şehitleri üzerinden verilen mesaj hep aynıdır. İşçi hareketinin devrimcileşmesine izin vermeyeceğiz. Denebilir ki 1 Mayıs Taksim’de kutlanıldığında mı işçi hareketinin devrimcileşmesi yönünde adım atılmış oluyor. Hayır, 1 Mayıs’ın cezasız kalmış, cezasız ne kelime bütün ayrıntıları karanlıkta bırakılmış bir insanlık suçunun hatırası üzerinden inşa edilen simgesel bir siyasi yasağa konu edilmesi topyekûn reddedildiğinde, bu reddediş sembolik dahi olsa, bu adım atılmış oluyor. Nitekim Gezi İsyanı’nın 1 Mayıs 2013 keyfi bir şekilde yeniden yasaklandıktan sonra ve bu yasak tanınmadıktan sonra gerçekleşmiş olması boşuna değildir. Bu yüzden Taksim’de ısrar etmemek yenilgiyi kabullenmek anlamına geliyor. Ülkenin neresinde olursa olsun her 1 Mayıs’taki gibi bu sefer de herkesin gözü ve kulağı, kaç kişi olurlarsa olsunlar Taksim’de ısrar edenlerde olacaktır. Solun 1 Mayıs’ta aldığı tutum, iktidara karşı öfkesi giderek artan ezilen kesimlere verdiği mesajdır. 1 Mayıs 77’nin hala ortada olan davasına sahip çıkmayan bir liderlik bugün maden havzalarında, şehirleri kuşatan organize sanayi bölgelerinde, kanserli urlara benzeyen kent merkezlerinde hukuksuz sözleşme biçimleriyle, her yerden kuşatılmış ve ağır baskı altında çalışırken direnmeyi seçen işçi ve emekçilere güven verebilir mi? Taksim’de ısrar edenler öfkenin büyüyüp kendi geleceğini kendisinin belirlemesinden yana bir tavır öneriyorlar. Düzen muhalefetinin peşine takılıp gösterilen yerde pankart açıp bayrak sallamakla yetinenler, direnişlere ve bunun arkasında biriken haklı öfkeye sırtlarını dönüyor.
Mücadele kaçkını olduğu oranda mütevazılıktan uzak kesimler oturdukları koltuklar, taktıkları rozetler, salladıkları bayraklardan dolayı kendilerini işçi hareketini, emekçi isyanını yönetmeye yazgılı sanıyor. Defalarca ifade ettik içinde olduğumuz bu ideolojik gerileme döneminde kendinizi mücadelenizle ezilen ve emekçilere her gün yeniden ispat etmelisiniz. Özdağ’ından Kılıçdaroğlu’na herkes neoliberalizmin sonunu ilan ediyor, aynı teraneleri terennüm etmenizin ne önemi var. Aslolan yeniden geleceğini daha geçen aylarda gösteren mücadele ve direnişleri bir adım öteye taşıyacak, bunların siyasal muhtevasını bir gram arttıracak müdahaleyi yapabilecek biçimde bu hareketle hemhal olmaktır. Çay başta olmak üzere çeşitli tarım ürünlerinde açıklanacak taban fiyatlarına karşı gelişecek eylemlerle, işçi eylemlerini ve başka direniş başlıklarını bir araya getirmeye dair bugünden hazırlık yapmak gerekir. Bunu mücadele kaçkınları yapamaz. 1 Mayıslarının siyasi hatırasının ağırlığı karşısında dahi kendi konforunu öne koyanlar yapamaz. Bilmem ne ideolojisini bilmem ne programını benimsediğini söylüyor diye ezilen ve emekçileri yönetebileceğini düşünenler yapamaz. 1 Mayıs mücadele günüdür, mücadeleden kaçma günü değil; ancak bu bilinçle işçiler ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma gününü kutlayacak olanlar sınıf kavgası dediğinde lafazanlık yapmıyor kendi siyasal tavırlarından bahsediyordur. Onlar önümüzdeki sürecin emekçi eylem ve direnişlerinin emektarı olmaya taliptir. Selam olsun onlara, selam olsun 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüyenlere!