Cumartesi, Nisan 20, 2024

Stratejik çerçeveleme 2.0 yükleniyor

Stratejik çerçeveleme Soğuk Savaş sırasında ABD ve müttefiklerinin Sovyetler Birliği ve Doğu Blokuna karşı uyguladığı izole etme siyasetinin adıydı. Öyle ki şeytani bir pragmatist, aynı zamanda dönemin bazı savaş suçlarının sorumlusu olan Henry Kissinger Sovyetlerle Çin arasındaki ayrılıkları kaşıyarak, pinpon diplomasisi yoluyla Çin Halk Cumhuriyeti ile de ilişki kurulmasını sağlamış ve Doğu Blokunun tecridini ve çerçevelenmesini bütüncül bir hale getirmişti. Soğuk Savaş sonrasında Doğu Blokunda Batı yanlısı rejimler oluştu, Yugoslavya dağıldı ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde Deng Xiaoping’in piyasacı yönelimi yerleşik hale gelince Batı ile aralarında iktisadi, finansal ve ticari ilişkiler iyice gelişti.

Neoliberal küreselleşme döneminin en temel alametlerinden olan imalat sanayinin küresel güneye göçü, küresel tedarik zincirlerinin buralara kayması, Çin’in özellikle Güney ve Güney Doğu bölgelerinin tüm görünümünü son otuz yılda derinden dönüştürdü. Bu süreçte ABD siyaseti özellikle Demokratlar Çin Halk Cumhuriyeti’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne kabulü gibi tüm önemli dönemeçlerde Çin’i destekledi, ABD merkezli çok uluslu firmaların yönelimi de bu yöndeydi. Aslına bakılırsa bugünde Demokrat Partinin en önemli destekçilerinden büyük teknoloji şirketleri ve Hollywood Çin’le çok yakın ilişkilere ve işbirliğine sahip, üretimlerinin büyük bölümü buralara outsource edilmiş durumda ve buradaki firmalarla karşılıklı ortaklıkları ve yatırımları var. Disney’nin Mulan’ı çekmesi, Roland Emmerich’in Bağımsızlık Günü’nün ikincisinde dünyayı Amerikalıların Çinlilerle birlikte kurtarması, Dynasty Warriors’dan Total War: Three Kingdoms’a pek çok bilgisayar oyununda Cao Cao, Lu Bu ve Liu Bei gibi tarihsel figürleri iyice öğrenmiş olmamız boşuna değil.

Lakin çok alametler belirdi, bu dönemin sonu geliyor. Çin’in yükselen ekonomik gücü, sanayi altyapısı, Kuşak ve Yol Projesi ile simgelenen sermaye ihracı, ABD’den sonra uzak ara da olsa ikinci sıradaki askeri harcamaları, Mars’a keşif aracı göndermesiyle simgelenen yüksek teknolojisi Soğuk Savaş sonrasında zaferini ilan eden tek kutupluluğun etkisinin iyice zayıfladığı son on yılda özellikle ABD’de içe kapanmacı, serbest ticaret karşıtı eğilimlerin arttığı günlerde Çin’i kendi isteğinden bağımsız olarak küresel hegemona meydan okuyan bir güç gibi gösteriyor. Gerileyen küresel hegemon da buna göre paradını alıyor. Roller değişiyor, ABD bu defa Rusya’yı, Çin’i çerçevelemek için kendi yanına çekmek istiyor. Biden bu yüzden son görüşmelerinde Putin’i, kozmopolit liberallerin ve ağırlıklı olarak böyle kişilerden oluşan ana akım medya figürlerinin şimşeklerini çekecek şekilde, alttan almıştır. Oysaki liberallerin beklentisi “Özgür Dünya”nın liderinin “diktatör”lere korku salacak şekilde Trump’lı “rahat” günlerin artık bittiğini, Putin’e haddini bildirerek, ilan etmesiydi.

Sorun da burada: Çin’i izole etmek için Rusya ile hiç değilse sağlıklı diplomatik ilişki lazım. Buna Batılı seçkin çevrelerde destek yok ama daha da önemlisi Batı kampının bu noktada çıkar birliği tam olarak oluşmadı. Dolayısıyla bu stratejik çerçeveleme hamlesi Demir Perde söylemiyle geliştirilen orijinal versiyonundan daha zayıf bir ideolojik iç bütünlükle ortaya konuyor. Etrafta Çin’i şeytanlaştırmak üzere söylem ve veri üreten yeterince düşünce kuruluşu, sivil toplum inisiyatifi ve benzeri var, fakat “Özgür Dünya”nın liderliği sadece bunlara dayanarak iç bütünlüğünü sağlayamayacak yapısal sorunlarla malul. Her şeyden önce Çin ve Çin Halk Kurtuluş Ordusu Avrupa egemen sınıfları için Sovyetler Birliği ve Kızıl Ordu gibi bir “açık ve yakın” tehdit değil. İtalya gibi kimi Avrupa ülkelerinin Çin ile olan ticari ve mali ilişkilerinden ziyadesiyle memnun olduğu ortada, üstelik geleneksel merkezci bir siyasetçi olan Biden sonrası Beyaz Saray’a kimin seçileceği açık bir soru. Yeni başkanın Amerikan istisnacılığına çubuğu çok bükecek bir Cumhuriyetçi olması, mesela Almanlar için, Çin’in yükselmesinden, Asya ya da Afrika ülkelerini etkilemesinden daha açık ve yakın bir tehdittir.

Ayrıca, Çin’in oluşturduğu askeri tehdit şimdilik bölgesel; açık kaynaklar nükleer denge açsından Çin’in ikinci vuruş kapasitesinin[*] özellikle stratejik bombardıman uçakları ve denizaltıdan fırlatılan balistik füzeler açısından yetersiz olduğunu söylüyor. İspanya boyutlarında bir ekonomisi olan Rusya tarihsel nedenlerden dolayı hala ABD’yi dengeleyecek gerçek bir ikinci vuruş kapasitesine sahip tek ülkedir. Zaten bu yüzden Rus silah sanayine karşı amansız bir boğma çabası var. ABD, gene de Yedinci Filosunu Çin sahillerini nefes aldırmadan çevirmek için kullanıyor. Tarihte hiçbir gücün olmadığı kadar orantısız bir askeri üstünlüğü olan ABD’nin Çin Denizi’ndeki varlığı ve baskısı zaten bu yeni Soğuk Savaş emarelerinin ortaya çıkışının çok daha öncesine dayanıyor.

Diğer batılı müttefiklerinin yanı sıra ABD’nin içinde de Çin karşıtlığının iç bütünlüğünün elitler arasında ortaklaştırılması, halk kitleleri arasında ise kontrollü kılınması gerek. Özellikle endüstrisizleşen bölgelerde Çin karşıtlığı Amerikan yoksulları arasında yaygın. İşlerini Çinlilerin çaldığı söylemini satın alıyorlar. Donald Trump’ın seçim kampanyasının önemli başlıklarından biri buydu, Cumhuriyetçi Parti bu konu başlığını artık bırakmaz. Hillary Clinton’ın uranyum anlaşmasından dolayı Rus yanlısı gözüken kamuoyu algısını maniple etmek için Trump’a dönük yapılan ve kuşkusuz otelleri vasıtasıyla Rus oligarklarının kara para işlerinden kaynaklı kimi gerçek kirli bağların yanı sıra Hollywood senaryolarını aratmayacak öğelerin de eklenmesiyle oluşturulan Rus ajanı Trump söylemi 2016 seçimlerinde bu yüzden tutmadı. Demokrat Parti ile en etkili bağışçıları olan Silikon Vadisi devleri ve Hollywood’un Çin ile iş ilişkileri, bu halk kesimleri için yabancılarla iş tutanın kim olduğunu yeterince açık bir biçimde ortaya koyuyordu. Ayrıca belirtmek gerekir ki Çin karşıtlığının ırkçı bir yanı da var ve ABD’den gelen veriler Asya kökenlilere karşı ırkçı saldırılarda da bir artışa işaret ediyor.

Halk arasında Çin karşıtlığı prim yaparken Demokrat Partili elitler ve onların MSNBC gibi ideolojik aparatları bir türlü kurtulamadıkları 2016 seçim yenilgisi travmasıyla giderek daha derinleşen bir Rusya paranoyasını canlı tutmaya çalıştılar ve bu süreçte Washington DC köpüğünün dışındaki kamuoyu algısından iyice koptular. Bu bakımdan Biden’ın Çin’i çerçevelemek için Rusya ile işlevsel bir diplomasi yürütme çabasının altını oyacak şekilde bir liberal elit tepkisi şekilleniyor. Bu da tutarlı bir stratejik çerçeveleme çabasını şimdilik kararsızlaştırıyor. Üstelik ekonomi politikten ziyade askeri dengelere odaklanan realist düşünce kuruluşları dünyasının sağcı uzmanları da hala nükleer denge kapasitesi olan Rusya’yı boğma çabasını sıcak tutuyor. Bunlara, özellikle yeni medya araçlarında etkin olan ana akım dışı her fikrin ve haberin arkasında (mesela Wikileaks’in ya da Kimyasal Silahların Yayılmasının Önlenmesi Örgütünün Duma Raporundaki tutarsızlıkları ifşa eden uzmanların) Rus botları ve trol çiftliklerini arayan ana akım liberal paranoyayı da ekleyin. Bunlar ürettikleri hakikat algısının doksanların o şanlı günlerinden farklı olarak satın alınmadığını ve karşıtlarının (genellikle gene o tarihlerde liberalizmin zafer takında yıktıkları ülkelerden Slav ya da Ortadoğulu okumuşlar ya da Avrupalı yeni egemenlikçiler) yeni medya olanaklarını kullanarak başka bir hakikat algısı üretmesine o kadar öfkeliler ki Çin’i gözleri görmüyor ve çıbanın başı saydıkları Putin Rusya’sına tutuluyorlar. Öyle olunca da Biden gibi siyasetçilerin Rusya ile işlevsel diplomasi kurma çabası gereken ideolojik desteği bulamıyor. Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı stratejik çerçeveleme siyasetinde ideolojik iç bütünlük eksikliği derken bunu kastediyorum.

Kanaatimce gerileyen bir güç olan şu anki küresel hegemon İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde olduğu gibi hızlıca bir blok inşa edemeyecek. Rusya ve etkisindeki Kazakistan ve Tacikistan gibi ülkeleri bu çabaya katmadan Çin’i tecrit etmek zor. Bir yandan Modi ve Hindutvayı öte yandan Müslümanları ve popülizm karşıtı liberalleri aynı safa dizmek de zor. Tedarik zincirlerini Çin’in etki alanından çıkarmak çekici bir havuç da olsa, Kuşak ve Yolla bağlanan ülkelerin yüzünü Batıya yeniden nasıl döndüreceğiniz belirsiz. Ne de olsa konuyla ilgili batıcı STK’lar ne veri yayınlarsa yayınlasın Amerikancı antiemperyalizm oksimorondur, aklı başında kimse bu tarihsel anda Çin’i siyasi bağımsızlıklarına esas tehlike görmez. Kısacası, dünya o yönde ilerlese de hızlıca yeni bir saflaşmaya girmeyecektir. Bu da boşluk, dolayısıyla hamle yapma iradesi ve iştahı olana fırsat demektir. Ortadoğu’nun bölgesel güçleri ellerini ovuşturuyordur ne de olsa kimi yırtıcı hayvanlar dumanlı havayı sever diye bilinir. Bu bağlamda Türkiye Afganistan’da ne yapar sorusuna yanıtı bir sonraki yazıda arayalım.


[*] Yazı okuyucunun Soğuk Savaş terminolojisine ve tarihine hâkim olduğu varsayımı ile kaleme alındı. Kısaca Soğuk Savaş kavramı, ABD ile Sovyetlerin başını çektiği iki eksen arasındaki askeri rekabetin, bu iki gücün nükleer kapasitelerinin dünya üzerindeki insan yaşamını yok etmeye kat be kat yetecek kadar büyük olmasından dolayı asla doğrudan fiili muharebelere dönüşmeden, başka dolaylı yollarla sürdüğü dönemi imler. Bu da Sovyetlerin ilk nükleer silah testini başarıyla yaptığı 1949 yılından 1991’e kadar süren dönemdir. İkinci vuruş kapasitesi bu bağlamda nükleer saldırıya ilk maruz kalan ülkenin bu yıkıcı saldırının sonrasında dahi elinde kalan nükleer silah kapasitesiyle ilk saldıran ülkeyi yeryüzünden silmeye hala muktedir olması anlamına geldiğinden Soğuk Savaştaki nükleer dengenin temelini oluşturur. Yani nükleer savaşın kazananı olmayacağından hiçbir taraf sürpriz bir saldırıyla dahi muarızını vurmaya kalkmayacağı bir karşılıklı garantilenmiş felaket dengesine oturmaktaydı Soğuk Savaş. Bu da kimi bölgesel savaşların bir Üçüncü Dünya Savaşı olarak yayılmasını engellemiştir. Neoconlar Soğuk Savaşın sonrasında yayınladıkları Yeni Amerikan Yüzyılı adlı çalışmada Rusya’nın ikinci vuruş kapasitesini yok etmeyi bir stratejik hedef olarak dile getirmekteydi.

Son Eklenenler