Koronavirüs salgını boyunca sömürü çarklarının büyümesiyle patronlar servetlerini misliyle arttırırken, işçiler derinleşen yoksulluk içinde hayatta kalma mücadelesi veriyor. Hem virüse hem de açlığa karşı mücadeleleri sırasında en büyük saldırı ise yine patronlardan ve kod-29 sopası ile geliyor. Yalnızca 2020 yılında 176 bin 662 kişi kod-29 gerekçesiyle işten çıkarılarak açlığa itildi ve 2021’de bu acımasızlık artan hızla sürüyor.
Patronlar salgın öncesinde de kod-29’u işten atma gerekçesi olarak çok sık kullanıyorlardı ama salgın yüzünden işten atmanın ‘yasaklandığı’ bu dönemde bunu işçi çıkartmanın biricik yolu haline getirdiler. Kod-29, patronun işçiye tazminat ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırıyor. İş Kanunun 25.maddesi 2.bendinde “ahlak” ve “iyi niyet” kurallarının ihlal edilmesi olarak geçen, tanımı belirsiz, sadece patronun beyanını yeterli gören ve keyfî davranmasına olanak veren bu düzenleme; işçilerin sadece tazminat hakkını değil, işsizlik maaşından faydalanma hakkını da gasp ediyor. Devlet sermayenin önündeki engelleri kaldırmak için, patronlara ayrıcalık üstüne ayrıcalık tanıyor. Böylece güya tarafsız görünen resmî kurumlar ve yasaların da aslında kimin tarafında olduğu net bir biçimde görülüyor.
Asılsız suçlama ve iftiralarla kod-29 ile işten çıkarılan işçiler sadece işini, ekmeğini kaybetmiyor aynı zamanda damgalanarak yeni iş bulma olasılığını da kaybediyor ve böylece geleceksizleştiriliyor. Bir işçi sicilindeki bu damganın kaldırılması için mahkemeye başvursa ve aklansa bile, davanın sonuçlanması 3-4 yıl alacağı için o kadar süre aç, işsiz ya da çok düşük ücretlerle, kayıtsız çalışmaya razı olarak beklemesi gerekiyor. Bu süreçte bir yandan da kendini aklamak için birçok hukuksal sorunla da uğraşmak zorunda kalıyor. Özellikle kadınlar açısından bu zorluklar iki kat arttığından, çoğu zaman kadınların iş hayatından tümüyle kopmasına neden oluyor.
Peki, neden patronlar kod-29 sopasına bu kadar sık başvuruyor? Yasaların kendilerine tanıdığı bu insanlık dışı ‘hakkı’ kullanmalarının tek sebebi tazminat ödeme yükümlülüğünden kurtulmak değil. Bundan daha önemlisi, kod-29’un işyerlerinde sendikal örgütlenme ve faaliyetlerin cezalandırılma biçimi olarak kullanılmasıdır. İşçilerin gözünü korkutup hak aramasının önüne geçecek ve en ufak bir itirazda kapı dışarı olacaklarını diğer tüm çalışanlara gösteren bir baskı aracı olmasıdır.
Kod-29’un baskı aracı olarak yaygınca kullanılmasına karşı elbette emek cephesinden büyük tepkiler de geliyor. Son bir yıllık dönemdeki işçi eylem ve direnişlerine baktığımızda çok büyük bir kısmının kod-29’a karşı yapıldıklarını görüyoruz. Bunların önemli kısmı ise sendikal gerekçelerle işten çıkarılmış işçiler ve üye oldukları sendikaları tarafından yürütülüyor:
PTT taşeron işçileri, Migros depo işçileri, Sinbo işçileri, SML tekstil işçileri, Döhler işçileri, Aplas metal işçileri, Ak Nişasta işçileri, Tur Asist işçisi, Yasin Kaplan Halı ve Güven Boya işçileri, Systemair HSK metal işçileri, Baldur işçileri, Ekmekçioğlu işçileri, Bakırköy Belediye işçileri, Bayrampaşa Belediye işçileri, İzmir Büyükşehir Belediye işçileri ve burada sayamadığımız daha çok sayıda işçi kod-29 kaldırılsın diye mücadele ediyor.
Kod-29’un kaldırılması için devam eden tekil direnişlerle birlikte, İstanbul İSİG Meclisi’nin çağrısıyla, kimi direnişçi sendikaların bir araya gelerek oluşturdukları örgütlenme ve mücadele zemininde ortak hareket edilmeye başlandı. İşçi sınıfının haklarına yönelik sermaye sınıfınca yapılan saldırılara karşı güçlü bir dayanışma ve direniş göstermenin her zamankinden daha önemli olduğu bir zamanda bu kolektif girişim çok daha büyük bir anlam taşıyor.
Dayanışmayı büyütmek hepimizin elinde. Bürokrasinin, patronların, diğer ayrıcalıklıların virüs korkusuyla evden dışarı adım atmadığı zamanlarda bile çalışan, üreten, toplumsal değer oluşturan işçiler kod-29 ile kullanılmış mendil gibi sokağa atılmak isteniyor. Buna itiraz eden, onuruna, ekmeğine sahip çıkan, kar kış demeden aylarca direnen, maddi olanaksızlıklarla direniş sürdüren işçiler var. Hem de patronların tehdidine, sarı sendikaların itibarsızlaştırmasına, polis şiddetine, uyduruk yasaklarla verilen cezalara ve türlü yollarla yıldırılmaya çalışılmalarına rağmen karalılıkla direniyor ve boyun eğmiyorlar. Herkese düşen görev direnişlere omuz vermek, seslerine ses olmak ve kod-29’u defetmek için örgütlü mücadeleye katılmaktır. Patronları dize getirmenin, devlete patronları kollama demenin başkaca yolu yoktur.