Çarşamba, Nisan 24, 2024

CHP Belediyelerinde Grev: İşçiler ve solculara dair serbest vezin

Batılı ana akım insan hakları örgütleri Julian Assange’a yönelik sistematik işkence ve kötü muameleye dair kınayıcı açıklamalar yapıyor kamuoyuna yönelik. Duruşmalar yapılırken Londra’da Old Bailey’nin önünde ise Batı Dünyasındaki en ağır ifade özgürlüğü ihlalinin kurbanının orada yargılandığına dair bir hava yok. Şöyle bir hissiyata kapılıyorsunuz bunun üzerine: bu kurumların açıklamaları tersini söyleyemeyecekleri için yaptıkları yasak savma kabilinden açıklamalardır, onlar bir an evvel esas mevzuları olan Aleksey Navalny’nin tutuklanmasına odaklanmak istemektedir. Bu girişle yazının başlığının bir alakası yok diyecek okuyucu; alaka şu, örgütlü solun mühim bir kısmının CHP belediyelerindeki grevlere yönelik tutumu ben de aynı hissiyatı yaratıyor.

Grevi CHP’li belediyede yapılıyor diye desteklemeyen bir kesim AKP muhalifi birey sanal alemde mevcut. Bunlar sosyal medyada grevci işçileri, AKP’nin ekmeğine yağ sürmekle, nankörlükle, rahat batmakla suçluyorlar, aynı zamanda standart yerli solcu ikonografiyi de benimsiyorlar. Yani diyelim ki bunlar bir yandan Berkin Elvan paylaşıyor bir yandan da Kadıköy belediye işçilerine sallıyor. Sosyal medyada herkes her görüşü savunur, bunu önemsemiyorum, bu tavrın arkasındaki siyasal sürece dair kanaatimi de genç meslektaşım Erkan Yıldız sayesinde kamuoyuyla paylaştım, burada tekrara gerek yok. Fakat bu işçi beğenmez kimseler aynı zamanda iyice küçülen ve CHP yönetiminin Cumhur İttifakını yenecek siyasal stratejiyi hayata geçirmesine bel bağlayan örgütlü sollarımızın da, gelinen noktada esas tabanının ve ilgi alanının bir kısmını oluşturuyor. İşte bu üzerine yazmaya değer.

Kuşkusuz işçiye otur oturduğun yerde CHP seçim kazanıp AKP yerine iktidar olunca sorunlarını çözecek demek örgütlü sollarımızın şimdilik aşamayacağı bir olay ufku. O yüzden kimse açıktan grevleri eleştirmiyor. Ama işçiler sonuçta CHP karşısında yalnız kalıyor. Bu yüzden hissiyatım odur ki örgütlü sol sosyal medyada süren sınıf savaşına, çeşitli bildirileri ya da direniş alanı ziyaret fotolarıyla katılıp sosyal adaletçi yönü zayıf solcu tabana ayar verme amacıyla katılıyorlar; örgüt gibi değil sıradan sosyal medya kullanıcıları gibi davranıyorlar. Sorunun gerçek kaynağına yani CHP’nin belediyecilik anlayışına ve (CHP’li belediye başkanlarının üye olduğu işveren sendikası) SODEMSEN iştiraki Genel İş’e dair gerçek bir muhalefet örgütlemek noktasında ise, en iyi ihtimalle, çaresizler. Oysa grevi işçiler zaten yapar; devrimciler işçiyi işverenle (yani CHPli belediyeyle) girdiği mücadelede baştan yenik hale getiren düzene kafa tutabilmeli.

Bu çaresizliğin kaynağı kuşkusuz çok derin ve Türkçemizin “solda sıfır” deyimine yeni bir anlam kazandırıyor. Bu solda sıfır olma halinin sadece bir veçhesine burada değineceğim: İşçi hareketiyle kimi sendikal merkezlerle diplomatik ilişkiler dışında hiçbir bağın kalmaması. Kabul etmek gerekir ki bugün sollarımızın tabanı da hedef kitlesi de belli bir yaşam tarzına ve belli kültürel kodlara sahip bir zümre. Bunun sonucunda solculuk bir yaşam tarzı siyasetine daralıyor. İşçi hareketinin geniş kesimleri bu yaşam tarzı pratiklerinin uzağında, dolayısıyla bunlarla ilişkilenmek de pek mümkün olmuyor. Her ne kadar son birkaç yılda işçi direnişlerinden sosyal medyada fotoğraf paylaşma pratiği çağ atlasa da, solların esas ilgisi, tüm ajitasyon ve propaganda faaliyeti, CHP (belki de barajı geçsin milletvekilleri AKP’ye gitmesin diye HDP) seçmeni orta gelir grubu beyaz yakalı her şeyden önce AKP muhalifi olan solcu bireyler. İşçiye konuşulduğunda bile esas olarak bu kesim etkilenmek isteniyor.

Burada üstünden atlanan nokta işçi hareketinin sosyolojisinin eskiden de böyle olduğudur. Ellilerin, atmışların işçi hareketi açısından kurucu pratiklerini geliştiren işçiler de Demokrat ya da Adalet Partili, muhafazakâr, CHP’ye oy veriyorsa da Ecevit’ten ziyade Kemal Satır çizgisine yakın kimselerdi. Anti-komünizm devlet ve sendikalar eliyle işçiler arasında yayılmış ve önemli ölçüde tutmuştu. Yetmişlerin sola kayışının etkisi de bu noktada bütüncül değildir. O zaman dahi işçi hareketinin geniş kesimleri hala çeşitli milliyetçi muhafazakâr siyasal hareketlere oy vermekteydi. Bu ne o dönemin sosyalizmden etkilenmiş işçi önderlerini ne de devrimci militanlarını yıldırmamıştır. Onlar işçi hareketiyle anlamlı bir siyasi pratik içinde, kime oy veriyorsun diye ön şartlar olmadan, ilişkilenebilmişlerdir. Bugünün solları bu beceriye sahip değildir, üstelik sokak söyleşilerinde mikrofon uzatılan sıradan emekçi yurttaşın (kuşkusuz tam olarak neyi kastettiği belli olmadan) kapitalizme salladığı koşullara rağmen. Örgütlü solların bugün sıkıştıkları solcu kimlik siyaseti sebep midir, sonuç mudur, yoksa semptom mudur, bu tartışma ise çok su kaldırır.

Kimi çevrelerde işçici olmakla itham edildiğimizi duyuyoruz. İşçicilik kuşkusuz bir siyasal sapmadır. İşçi hareketinin en geri pratiklerine teslim olup bunu sınıf siyaseti diye yaldızlamaya tarihte de yeltenen olmuştur, dolayısıyla bu noktada uyanık olmak gerekir. Biz de bu yönde çabalıyoruz. Fakat bu dedikoduya muhatap bile olmayacak kadar işçi hareketine bigâne kalmak herhalde övünülecek bir durum değildir, söz konusu siyasal sapmanın çaresi de değildir. Unutmamak gerekir ki bugün Türkiye yetmişlerde, seksenlerde olmadığı kadar kentleşmiş ve ücretli çalışma başat geçinme biçimi olmuştur. Anadolu’nun her yanındaki Organize Sanayi Bölgelerinde en geri ve güvencesiz çalışma biçimleriyle insanlarımız sömürülürken, kapitalistleşme sunağında sağlıklarıyla hatta hayatlarıyla kurban edilirken hala CHP kollayan siyaset, yaşam tarzı solculuğu, hatta radikal demokratlık bir sosyalist için politik sorumsuzluktur.

Bizim bir önerimiz var ve kamuoyuna açık bir biçimde dillendiriyoruz. “Grevlerin işçilerle alay edilerek yasaklanması, sendikal örgütlenmenin doğrudan devletin kurumları aracılığıyla kırıldığı ya da yargı erki aracılığıyla işlevsiz kılındığı, ücret ve tazminatların patronlarca açık gaspına devletin aracılık ettiği, kısa çalışma ve ücretsiz izin gibi kölelik dayatmalarının pandemi gerekçe edilerek yaygınca uygulamaya sokulduğu, her gün bir devlet ve AKP yöneticisinin patronları övdüğü, ödüller, teşvikler verdiği koşullar altında kahramanca dövüşüyor işçiler. 2020’nin öyküsü budur. Bir avuç mücadeleci sendika ve işçi sınıfı devrimcisi onların bu mücadelesine yoldaş oluyor ve bu direniş hattına siyasi bir veçhe ve yön katmaya çalışıyor. Küçük ama önemli deneyimler, izlekler birikiyor. Ümit verseler de çok ham ve toy deneyimler, mücadeleler bunlar. Fakat bugünün kurtuluş yolu bunların güçlenmesinden, yaygınlaşmasından ve neoliberal küreselleşmenin Anadolu’da yarattığı küresel fabrikayı sınıf bilinciyle örgütlemesinden geçmektedir. 2021’in bu hattın derinleştiği bir yıl olması için hep birlikte mücadeleyi yükseltelim,” diye yazdı bir yoldaşım. Alıntıda sayılan işçi düşmanı uygulamalar CHP’li belediyede de oluyor, CHP’ye oy veren hatta üye ya da yönetici olan patronun işletmesinde de. Devrimcilerin tutumu sosyal medyada bundan şikayet etmek olamaz, bu uygulamaları mümkün kılan kurumsal yapı (sendikalar dahil) ve pratikleri dağıtmak yerlerine yenilerini kurmak olur. Var mısınız?

Son Eklenenler