2020 Avrupa Futbol Şampiyonası pandemi nedeniyle bir sene gecikmeli olarak başlıyor. Aslına bakarsanız bu Türkiye’nin çok işine yaradı. Ulusal takım yeni yüzüyle ilk defa büyük sahneye çıkacak diyebiliriz. Başımızı ağrıtan, içimizi karartan ‘‘adamlar’’ dönemi sona erdi. Çok da iyi oldu. Şimdi çok daha sempatik bir havayla ‘bizim çocuklar’ toplum nezdinde de teveccüh görüyorlar.
Ohhhh pirimler ‘adamlara’ gitmiyor ohhh.
Türkiye’nin her alanda olduğu gibi futbolda da uzun zamandır hakim bir hamaset söz konusu. Milli takım müsabakaları bir savaş, milli dava hatta cihad fikriyle özdeşleştiriliyor. Bu saçmalığın siyasette federasyonda, oyuncularda ve medyada ustaca işlendiğini ve her zamanki gibi milli bayrak arkasına pek çok akçeli ve kirli işin gizlendiğini görüyoruz. Nitekim Konya’da oynatılan milli maçta 10 Ekim Ankara Katliamında kaybettiğimiz 109 insanımızın yuhalanması iğrençliğinin ardından son Avrupa şampiyonasına katılım hakkı kazanılsa da bu turnuva sadece maskenin düşmesi işine yarayacaktı. Siyaset ve medya tribünleri çirkinleştirirken saha içinde de milli takım, teknik heyetle, birbirleriyle, taraftarla kavga eden, prim pazarlıklarıyla gündeme gelen sevimsiz ve başarısız bir yapıydı. Alışık olduğumuz üzere bu rezil düzen, gün geçtikçe daha fazla “vatan, millet, Sakarya” edebiyatıyla gölgelenmeye çalışıldı. Futbol severlerin çoğu için milli takımın geçtiğimiz dönemini en iyi özetleyen şey ‘Ahımız var!’ sloganı haline geldi. Milli takım maçları izlenmiyor ve sevilmiyordu. Neyse ki futbolseverler gözünü açalı çok oldu. Tek sorun çoğunluğun sessiz ve örgütsüz oluşunda. Şimdilik… Yapılan hamasi vatan bayrak söylemlerinin altı boş. Milli maçlar bir savaş ya da milli mesele değil. Olsa olsa farklı coğrafyalardaki sistemlerin oyuncu performansları bakımından karşılaştırması olur.
Nitekim yeni kuşak oyuncuların da çoğunluğu meseleyi bu şekilde görüyor. Turnuvaları daha çok sportif bir sahne olarak algılıyor ve bir anlamda kendi piyasa değerleri ile daha fazla ilgileniyorlar. Diğer ülke takımlarının ortaya koyduğu güzel oyun ve performanslar da en az bizim takımınki kadar değerli ve keyifli. Belki de örnek alınacak pek çok yanları var. Elbette bu konudaki en önemli tartışmalardan biri de ‘yabancı sınırlaması’. Bu turnuvada, Türkiye’de 2015ten beri uygulanan yabancı oyuncu kuralının milli takım düzeyindeki etkilerini izleyeceğiz. Nitekim bugün göze daha hoş görünen futbol oynayan bir milli takım varsa, bu kural sayesindedir. Gelen yabancı oyuncular karşısında takımlarında kola yer bulamayan genç yerli oyuncular Avrupa’nın çeşitli liglerine transfer olarak gelişimlerini oralarda sürdürdüler ve ortaya başarılı bir oyuncu grubu çıktı. Şu an Fransa, İtalya, İngiltere ve Almanya liglerinin en fazla konuşulan ve umut vadeden genç oyuncularından bazıları Türk milli takımında oynuyor. 26 kişilik kadroda Türkiye’den yalnızca 10 oyuncu var ve onların da çoğu yedek.
Turnuvayı biraz da sportif açıdan değerlendirelim; pek çok takımın kadrolarını, iddialı teknik direktörlerini ve eleme maçlarında sergiledikleri güzel futbolu düşünecek olursak, harika bir turnuva izleyeceğimizi söyleyebiliriz. Pandemi kısıtlamalarının gevşemesiyle yeniden tribünlere taraftar alınacak olması da ayrıca heyecan veriyor. Fransa, İngiltere, Almanya, Portekiz, Belçika en iddialı 5 takım. Bunların hemen ardından İtalya, Türkiye, Hollanda, Danimarka sürpriz yapmaya çalışacak ekipler olarak sayılabilir. Türkiye açısından en önemli konu, turnuvadaki beklenti ve hedeflerin dengesini tutturmak. Biz futbol severlerin önemli bir sorunu da, tuttuğumuz takımları bir galibiyetle göklere çıkartırken bir mağlubiyetle yerin dibine batırmak oluyor. Teknik heyet bu konuda büyük bir dikkatle uyarıcı açıklamalar yapıyor. 24.6 yaş ortalaması ile turnuvanın en genç takımı olan Türkiye için asıl hedef tecrübe kazanıp takımdaki güzel havayı gelecek yıl yapılacak Dünya Kupasına taşımak olmalı.
4 takımlı 6 grupta toplam 24 takımın mücadele edeceği turnuvada, grup maçlarının ardından 16 takım sonraki tura geçecek ve tek maçlı eleme sistemi ile devam edilecek. Türkiye Turnuvaya A grubunda katılıyor. İtalya, İsviçre ve Galler ile aynı grupta. Turnuvanın favorisi sayılabilecek takımlarla ilk turlarda eşleşmesi mümkün gözükmediği için final yolunda şanslı bir kura çekildiğini söyleyebiliriz.
Eleme gruplarında özellikle güçlü ve topa hakim olan takımlara karşı düzenli ve ne yaptığını bilerek oynayan bir Türkiye izledik. Taktik disiplinle oynayarak neredeyse pozisyon vermeden bitirdiği maçlar oldu. Olağanüstü potansiyelli bir kaleci rotasyonumuz var. Uğurcan, Atalay ve Mert kalede güven veriyor. Hemen önünde oynayacak İngiltere ve İtalya liglerinden gelen 4 stoper seçeneği olan Çağlar, Merih, Kaan ve Ozan; takımın en güçlü bölgesi. Sağ ve sol beklerde Umut, Zeki, Rıdvan ve Mert de yine geniş bir rotasyona olanağı sağlıyor. Milli takım yine Avrupa’nın farklı takımlarından pek çok alternatifi barındıran geniş bir orta sahaya sahip. Atak organizasyonlarında ise Hakan, Yusuf, Kenan ve Burak güçlü bir blok kuruyor. Cengiz, Kerem ve Abdülkadir de yedekten gelerek fark yaratabilecek tehlikeli oyuncular. Gruptaki diğer takımlara gelince:
İlk maç 11 Haziran Cuma akşamı turnuvanın açılış maçında İtalya ile oynanacak. Eleme maçlarında 10 maçta 10 galibiyet ile etkileyici bir performans sergileyen İtalya turnuvanın favorileri arasında bile sayılabilir. Milli takımlarda nadir rastlanan yüksek tempolu bir oyunu tercih ediyorlar. Topla oynamayı seven bir takım olmaları, Türkiye maçında başlarına bela açabilir. Teknik direktörleri daha önce Türkiye’de de görev yapan Roberto Mancini. Kaleci Donoruma önünde Bonucci ve Acerbi ikilisi ile güçlü bir savunmaları var, takımın en tehlikeli yıldızı Marco Veratti ise sakatlığı nedeniyle ilk maçı kaçıracak gibi gözüküyor. Tahminde bulunacak olursak maç 1-1 bitebilir.
İkinci maç 16 Haziran günü Galler ile. Aaron Ramsey ve Gareth Bale önderliğindeki Galler İtalya kadar yüksek kalitede olmasa da takım oyununa yatkın güçlü bir ekip. Geride iyi kapanıp hızla hücuma çıkabiliyorlar. Eleme sürecinde teknik direktörleri Ryan Giggs ile başlamışlardı ancak ünlü futbolcunun eşi ve kız kardeşine şiddet uyguladığına ilişkin ciddi iddiaların ortaya çıkmasının ardından Giggs’in görevine son verildi. Teknik direktörleri değişse de defansif ana planları değişmedi. Galibiyete yakın taraf Türkiye gibi gözükse de bu maçın da beraberlikle bitmesi şaşırtıcı olmaz.
Üçüncü maç ise 20 Haziran’da İsviçre ile. Dört farklı dili, anadili olarak konuşan oyunculardan oluşan bir kadroya sahip olan İsviçre milli takımında turnuva öncesi teknik ekip, bu çok kültürlü ortamda kaynaşmaya özel önem vermiş. Özellikle takım yemeklerinde bir arada olunmaya özen gösterilmiş. Saha dışındaki bu çeşitlilik saha içine ise Xherdan Shaqiri önderliğinde birlikte oynama alışkanlığı yüksek, olgun bir takım olarak yansıyor. Yüksek yaş ortalamalarıyla topa hakim olmaya çalışan bir takım İsviçre. Türkiye maçı izleyicilerin çok keyifli alacağı bir karşılaşma olacaktır. Sonunda Türkiye biraz daha kaliteli kadrosu sayesinde kazanmaya daha yakın olan taraf.
Benim gibi ‘güzel futbol dilencilerine’ şimdiden pandemi sınırlamalarını unutup futboldan bolca keyif alacağımız güzel bir ay diliyorum. Umarım çeyrek finaller öncesi yeni yazılar yazmayı hayal ettirecek bir turnuva izleriz.