Cumartesi, Ekim 12, 2024

1 Mayıs’ın gösterdiği: Solun pandemisinden pandeminin soluna

1 Mayıs 2021’in hemen arifesinde çıkan Komite Dergisi’nin 25.sayısında şöyle yazıyordu: “İşçi hareketinin hakim sendikal merkezlerce, konfederasyonlarca görülmemesi neredeyse onun doğru yolda olduğunu gösteren bir turnusol haline gelmiştir. Geleneksel sendikal hegemonya dağılmıştır ve bununla birlikte geleneksel mücadele yöntemleri ve araçlarına dair de eleştirel arayış artarak sınıf içinde devam etmektedir. Bu arayışların ve işçi hareketi içinde hakim hegemonyaya karşı eğilimin güçlendiği bir dönemde 1 Mayıs’a gidiyoruz.” Nitekim, 2021 1 Mayıs’ına da damgasını hakim sendikal merkezler değil, Taksim başta olmak üzere memleketin dört bir yanında yasakların üstüne yürüyenler vurdu.

Türkiye genelinde yasağı delip 1 Mayıs’ı kutlayan 354 kişi gözaltına alındı. İstanbul’da ise Taksim’i Şişli-Mecidiyeköy, Beşiktaş, Tarlabaşı, Okmeydanı, Osmanbey-Elmadağ kollarından zorlayan ve İstanbul’un çeşitli ilçelerinde yasağı delerek sokağa çıkan 256 kişiye gözaltı işlemi uygulandı. Migros Direnişi ile kamuoyunun gündemine oturan bağımsız sendika DGD-SEN’in Genel Başkanı Murat Bostancı ve Genel Örgütlenme Sekreteri Neslihan Açar Umut-Sen ve DGD-SEN korteji ile Dolmabahçe’den Taksim’e yürürken Gümüşsuyu’nda, Soma ve Ermenekli madencilerin tazminat hakları için başlatılan Ankara yürüyüşü ile kamuoyunun yakından takip ettiği Bağımsız Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Tahir Çetin ise İzmir’de Gündoğdu Meydanı’na yürürken Alsancak’tan gözaltına alındı. İnşaat-İş, Dev Yapı-İş, Dev Turizm-İş, Limter-İş sendikaları ise Mecidiyeköy’den Taksim’e yürüyerek yasağı deldi.

Pandemi ile birlikte Kod-29’la, ücretsiz izinle, mobbingle, fazla mesaiyle, yoksullukla, işsizlik ve açlıkla sermaye sınıfı tarafından yoğun bir sömürü saldırısıyla boğuşan ve sınanmaya devam eden emekçilerin aklı ve kalbi 1 Mayıs’ta kent meydanlarındaydı. Bunu laf olsun torba dolsun diye söylemiyoruz, aksine bir hakikatin altını çiziyoruz. Sadece son bir yılı bile aklımıza getirirsek Anadolu’nun dört bir yanında yasaklara-saldırılara rağmen süren işçi direnişleri, yaygın ve kitlesel gençlik ve kadın eylemlerini görürüz. Bu yıl 1 Mayıs’a damgasını vuran itaatsizlik ve militanlık sınıf mücadelesinin son yıllardaki silkinişi nedeniyledir. Bu silkiniş ne yazık ki sosyalist örgütlülükler tarafından yeterince sahiplenilmiyor. Aşağıdaki hareket, sosyalist grupların yukarıdaki müttefiklerinin hegemonyasını dağıttığı ölçüde görmezden geliniyor. Bu durum hareketin kendisi ve solla alakalı iki sonuç doğuruyor: Birincisi sınıf hareketindeki bu yükseliş doğru bir siyasi yönelimle yeterince hızlı bir biçimde birikmiyor, ikincisi sosyalistler artan oranda Türkiye’nin siyasal hakikatinden kopuyor ve düzen muhalefetinin “sol” kanadı haline geliyor.

Dipten gelen bu dalganın sosyalist hareketin restorasyoncu, bürokratik, atalet, icazet, itaat politikalarını bir noktada sarsması kaçınılmaz. Tabii ki bu sarsılma -işçi hareketinin geleneksel sendikal hegemonyayı dağıtması gibi- hakim sosyalist merkezlerin hegemonyasını şu anlık dağıtmamıştır ama onlara dönük önemli bir uyarı yapmıştır. 1 Mayıs’ta kendi cenazesine katılan biri edasıyla meydana çelenkle çıkan dörtlünün liderliği, emekçiler arasındaki güncel desteğiyle orantısız biçimde sosyalist merkezlerce belirlenmektedir. Ama esas belirlenme ilişkisi tersine işlemekte, bu bürokrasilerde temsiliyeti ve etkinliği varlığının yegane koşulu kılan sosyalist merkezler, neo-liberal küreselleşmenin Anadolu’da yarattığı büyük fabrikanın çarklarında öğütülen emekçilerin öfkesine yabancılaşmaktadır. Sosyalist merkezler izlediği dörtlünün liderliğini kollarken, bu liderliğe yapışma siyaseti, halkın öfkesine yabancılaştıkları ölçüde, onların siyasal gündemini iktidarın yoksulluğu kontrol mekanizması olarak kullandığı hayat tarzı siyaseti kutuplaşmasının konu başlıklarına sıkıştırmaktadır. Oysa ağır sömürü koşulları emekçiler nazarında bu tür hayat tarzı tartışma başlıklarını bir oranda konu dışı kılıyor, dolayısıyla onlara takılıp kalan siyasal merkezleri de. İşçi sınıfı siyaseti diye dörtlünün liderlik koltuklarının ötesini göremeyenler böylece kendilerini kendi elleriyle siyasal yokluğa mahkûm ediyor.

2021 1 Mayıs’ının bizler için önemi buradadır. Devletin yasağına karşı meydan okuyuş anlamlı ve saygın bir duruştur. Restorasyon dahil siyasal değişim kokusunun politika ortamına sindiği bugünlerde sadece bu duruş, emekçilerin bağımsız siyasetinin kuruluşunun temeli olabilir. Ancak sosyalist hareket işçi sınıfı hareketine yabancılaştığı sürece düzeniçileşmeye mahkûmdur. Oysa Türkiye ve bölgemizde bağımsız emekçi karakterli devrimci bir hareketin kuruluşu için sosyalist hareketin işçi sınıfı hareketiyle yoğrulması, kardeşleşmesi, bedeller ödemesi, davalar yaratması tek yoldur. Proletarya devrimcileri için bu görev günceldir ve 2021 1 Mayıs’ı bu hakikati gözler önüne sermiştir.

Son Eklenenler