Eğer düşük ücretlerle güvencesiz çalışma koşullarını ortadan kaldırmak istiyorsak, arkasında işçilerin ücretleriyle koşullarının kötüleşmesini önleyecek eylemci bir sendikal anlayışla işçi haklarını güçlendirecek bir İşçi Partisi yönetimine ihtiyacımız var. Kapalı sınırlara, yabancı düşmanlığına ve günah keçisi arayışına değil.
Sıcak karşılamanız için hepinize teşekkür ederim. Bir hareket olarak halkımız ve ülkemiz için, çalışan insanların daha iyi ücretlere ve koşullara ulaşması için, işyerlerinde ve politik yaşamımızda onlara ses olmaya çabaladığınız için teşekkür ederim.
Sendikalar ülkenin açık ara farkla en büyük gönüllü ve demokratik örgütlenmeleri. Partimizin hayat damarları ve temelleri onlar. Güçlüler size taciz etmekte, haklarınıza saldırmaktalar. Ancak sendikal hareket Britanya’nın aydınlık yüzünü temsil ediyor ve demokrasimizin gelişmesinde temel itici güç.
Elbette Sendikacılığın kalbinde hep uluslararası dayanışma yatmıştır. Columbia’daki sendikal faaliyetleri sebebiyle haksız yere hapse atılan ve uluslararası dayanışmacı eylemler sayesinde özgür kalan Huber Ballesteros’u da aramızda görmek çok güzel.
Ancak tüm yorulmak bilmez çabalarınıza rağmen, günümüz Britanya’sına damga vuran şey işyerlerinde gittikçe artan güvencesizliktir. Bu durum hem düşük hem de iyi ücretli işçileri zor durumda bırakmaktadır.
Doğrusu güvencesizlik artık kamusal yaşamın yüzeyine çıkmış haldedir. Theresa May’e sorun. Fakat bu tırmanan güvencesizlik sadece tek tek işçiler ve aileleri için kötü olmakla kalmıyor. Aynı zamanda pazarlık güçlerini ve ücretlerini aşağı çektiği gibi, onları güçsüzleştirmekte, stresle ezmektedir. Aynı zamanda ekonomimiz ve tüm toplumumuz için de kötüdür.
Salgın hastalığa dönmüş olan, insanların hayatlarını mahfeden iş güvencesizliğiyle yakından ilişkili düşük ücretler, işçilerle ailelerini yoksulluğa hapsetmiş durumda. İnsanlar daha az para harcadığından ekonomiye de zarar vermektedir. Maliyeti hepimizedir çünkü bu kamunun kesesinden daha fazla vergi indirimi ve konut yardımının çıkması demektir. Dahası kamusal hizmetlerin finanse edilmesinde kullanılacak vergilerin azalması anlamına da gelmektedir.
Dolayısıyla Unite’ın SportsDirect’te, Fırıncılar Sendikasının geçen hafta McDonalds’ta yaptığı gibi, güvencesiz işçileri örgütlemek ve sömürücülere karşılık vermek için sıkı sıkı çalışan sendikalara hürmetlerimi sunmak istiyorum.
McDonalds’ın patronu en düşük ücreti alan personelinden 1,300 kat daha fazla para alıyor. Bu toplumumuzu yaralayan derin eşitsizlik ve adaletsizliği sembolize etmekte.
İşte bundan dolayı hareketimizin en düşük ücretli ve en risk altında olan işçileri örgütlemesi elzemdir.
TUC’un tüm işçileri temsil etmesi gerekir. Ve en güvencesiz olanlar önceliğimiz olmak zorundadır çünkü en çok onların dayanışmamıza ihtiyacı var. Onların temsil edilme ihtiyaçları diğer herkesten fazla.
Geçen hafta bu meselelerden bazılarını Başbakanlık önünde ortaya attım ve Theresa May çıkıp McDonald’s veya SportsDirect’i kınayan tek bir söz bile söylemedi. Bu tavır Muhafazakarları tekrar ‘işçilerin partisi’ gibi göstermeye çalışan bir Başbakanın tavrı. Hayır, ben de bunu yemiyorum.
Düşük ücretler ve güvencesizlikle baş etmede yerel topluluklarla birlikte İşçi Partisi ve sendikaların bir hareket olarak beraber çalışması çok önemli.
Ve biliyorum ki bu hiç kolay değil. Eskiden düşük ücretli, çoğunluğu kadınlardan oluşan, ahlaksız işverenlerinin korkunç muamelelerine maruz kalan tekstil işçilerini temsil eden bir sendikacıydım.
İşyerlerindeki sömürü ve ayrımcılık tüm sektörlere yayılmış haldedir. Bu yüzden Unison’un Yüksek Mahkemede elde ettiği zafer, tüm işçiler adına olağanüstü bir kazanımdır. Eğer ulaşamıyorsanız, hakkınızın olması hemen hemen hiçbir anlam taşımaz.
Hepimizin bel bağladığı kamu hizmetlerini sunan işçiler eğer aşevlerine gitmek zorunda kalıyorsa, bilin ki bir şeyler feci halde yanlış gidiyor.
Yedi yıllık Tory yönetiminin ücret kesintileri sadece hayatı ciddi oranda zorlaştırmakla kalmamıştır. İstihdamı, güvenliği ve morali azaltarak kamusal hizmetlere büyük darbe vurmuştur.
Hükümetin tutumu sanki saat saat değişiyor. Hafta sonu bize tavan ücretlerin geçmişte kaldığı söyleniyordu. Dün Başbakanlık sözcüsü çıkıp ‘planlandığı gibi devam edeceğini’ söyleyiverdi.
Bugün enflasyon oranları %3 civarına çıktığından, halkı ucuza bölme çabasındalar. POA haklı, ücret kesintisi ücret kesintisidir. Tüm işçiler adına tavan ücretlerin ortadan kaldırılması için birleşmek zorundayız.
Burada şunu açıkça söylememe izin verin. İşçi Partisi Torilerin bir grubu diğerine düşürerek böl ve yönet taktiklerini topyekun reddetmektedir. İşçi Partisi hükümeti kamu sektöründeki taban ücret uygulamasını ortadan kaldıracak ve tüm işçilere hak ettikleri, ihtiyaç duydukları zammı verecektir.
Manchester Universitesi’nde yapılmış yakın tarihli bir araştırmaya göre, düşük nitelikli işler zihinsel sağlığa işsizlikten daha zararlı.
Birçok insan yaşamlarının büyük kısmını zamanlarını, emeklerini ve becerilerini satan işçiler olarak geçirmektedir.
İşçi hakları insan haklarıdır. Çalışan her bir insana ve dolaylı olarak da çocuklara ve bakıma muhtaç kişilere güvence verir.
Bunlar kendisini gelişmiş veya demokratik sayan tüm toplumlar için elzemdir. Bu haklar siz işçilerin haklarıdır. Nesiller boyunca zorla kazanılan bu hakları şimdi, Muhafazakar hükümet kapitalizmin her zamankinden acımasız sunağında kurban etmektedir.
Gittikçe esnekleşen istihdam bize iyi bir şeymiş gibi yedirildi. Buna zıpkın ekonomisi dediler- kim zıpkınla balık avlamayı sevmez?
Elbette bu ahlaksız işverenlerin yararına bir şey. Ancak aynı zamanda milyonlarca insan için bitmek bilmez endişelerin ve güvencesizliğin kaynağı. Son yıllarda 6,000 zihinsel sağlık hizmetlisinin işini kaybettiği ülkenin zihinsel sağlığının kötüleşmesinde de kısmi payı vardır.
Nitekim çalışanlar gerçekten esnek işler istediğinde, ebeveynler ve bakıcılar, özellikle de kadınlar ne yazık ki kendilerini çok az saatle, daha az olanakla ve iş kaybetme korkusuyla cezalandırılmış bir konumda bulmaktadırlar.
Sonraki İşçi Partisi hükümeti çalışan insanların korunmasına dönük adımlar atacaktır. Nitekim en kısa sürede başka bir genel seçimin olmasını istemekle birlikte, bunun İşçi Partisine daha fazla kazanım sağlayacağını ve bu sefer onu iktidara taşıyacağını biliyoruz.
Diğer yandan parlamentoda hükümete hep meydan okuyacak, dışarda çalışanları korumaya dönük her adımı atacak, sendikaların yanında olacak, her gün insanların hakları için kavga vereceğiz.
Haklar hepimizin çabalarıyla kazanılır ancak sürekli korunup uygulanmaları gerekir. Torilerin tehlikeli AB’den Çekilme Tasarısını, oylarını kırmaya dönük herhangi bir girişimden dolayı değil, Tori bakanlara olağanüstü derecede şeffaflıktan uzak güçler bahşedeceğinden, işçilerin haklarını parlamentoya taşımadan budayacaklarından dolayı istemiyoruz.
Bu ülkedeki her işçi için bir tehdit. Söz konusu çalışma haklarınız olduğunda Torilere güvenmeniz mümkün değil. İşte bu yüzden İşçi Partisi geçen akşam Tasarıya karşı kullandı.
Şüphe yok ki Britanya’daki çalışma hayatı, dünyanın en eşitsiz olanlardan birisi. İşverenler ve işçiler arasında devasa ve tahripkar bir güç eşitsizliği var. Bu durum düşük ücretli işlerin artmasına, gittikçe kalitesizleşen işletmelere, tatil ve hastalık izninden yoksun işlere, asgari ücret dahi alamayan işçilere yol açmakta.
Teknolojik yenilikler ekonomik başarımızda çok önemli. Ancak teknolojik ilerleme, eğer 19.yüzyıldaki çalışma hayatına geri dönmek anlamına geliyorsa, insanları onursuz ve güvencesiz bırakıyorsa gerçek bir ilerleme olamaz.
Teknolojik atılımlar ekonomiyi ve çalışma koşullarını daha önce görülmedik bir hızla değiştiriyor ancak kaçınılmaz olmayan şey bundan kimin yararlandığı.
Bizler 1980’lerin neoliberal dogmalarına hapsolmayan, aksine bir avuç kişi yerine halkın çoğunluğuna göre teknolojik atılımlar yapacak bir hükümete, ekonomik ve endüstriyel politikalara ihtiyaç duyuyoruz.
Eğer işleri piyasaya veya şirketlerin toplantı kurullarına bırakırsak bu asla gerçekleşmeyecek.
İngiltere Bankası gelecek on yılda otomasyondan ötürü 15 milyon işin risk altına gireceğini tahmin etmekte. Nitekim en riskli olanlarsa en düşük ücreti alanlar.
Bu düzenlenmeyen serbest ekonomi için otomasyonun zamanı gelmiş durumda. Ancak bu ekonomik gelişimin ve yaşam standartlarını arttırmanın temeli olamaz. Aksine geleceğin modern mesleklerine büyük yatırımlar yapılması gerekmektedir.
Buna Muhafazakarların kararlı bir şekilde devleti küçültmesini, yatırımları azaltmasını, kamu hizmetlerini ve haklarınızı budamasını ekleyin. Bu gidişatın yarattığı tehlikeyi görmek o kadar da zor değil.
Biliyoruz ki Torilerin ekonomiyi yönetme biçimi bölgesel eşitsizlikleri alabildiğine arttırmış, vergi indirimleriyle birkaç kişinin zenginliğini arttırırken, çoğunluğun kamusal hizmetlerini kesintiye uğratmıştır.
Ve şimdi Torilerin Brexit’e yönelmeleri, bu süreci çok daha ileri taşıma ve hızlandırma anlamına gelmektedir. Avrupa kıyılarında düzenlenmeyen serbest ve vergi cenneti bir piyasa yaratma derdindedir. Patronlar ve bankacılar için bir cennet yaratıp, geri kalanlara hiçbir şey vermemektir.
Brexit meselesinde temel ayrım budur. Ya Torilerin Brexit’i standartları aşağıya çekecek, ya da İşçi Partisinin Brexit’i önce istihdamı ön plana alacak.
İşçi Partisi referandum sonuçlarına saygı duyuyor ancak bizler istihdamın öncelikli olduğu bir Brexit istiyoruz. Yeni bir ticaret anlaşmasının parçası olarak Avrupa pazarına tam erişimi garanti altına alan, işçi haklarını savunup genişleten, tüketicileri ve çevreyi koruyan, Britanya’nın her bölgesi ve topluluğu için iyi istihdam koşulları yaratacak yeni bir sanayi stratejisi getiren, çalışanların güvenceli olduğu, çalışma koşullarının düzgün olduğu, refahın zenginliği asıl yaratan kişilerce yani işçilerce paylaşıldığı bir Brexit istiyoruz.
AB’yi bıraktığımızda şu anki serbest hareket imkanı sona erecek. İşçi Partisi göçe ilişkin adil kuralların getirilmesini ve göçün adilce yönetilmesini istiyor. Torilerin yaptığı gibi asla ulaşılamayacak sahte göç hedefleri yerine, yaşam standartlarını, ekonomiyi ve istihdamı öne koyan adil kurallar istiyoruz.
Asla aldanıp bölünmeye izin vermeyeceğiz. Ücretleri ve çalışma koşullarını aşağıya çekenler göçmenler değil, arkasına devleti almış ahlaksız işverenlerin fırsat buldukça çalışma haklarını ve güvencelerini budamasıdır.
İşyerleri ve sokaklarda faşizmle ırkçılığa karşı direnişin kalesi bizim hareketimizdir ve bizler aşırı sağın bölücülüğüne karşı durmayı sürdürmek zorundayız.
Eğer düşük ücretlerle güvencesiz çalışma koşullarını ortadan kaldırmak istiyorsak, arkasında işçilerin ücretleriyle koşullarının kötüleşmesini önleyecek eylemci bir sendikal anlayışla işçi haklarını güçlendirecek bir İşçi Partisi yönetimine ihtiyacımız var. Kapalı sınırlara, yabancı düşmanlığına ve günah keçisi arayışına değil.
İşte bundan ötürü genel seçimlerdeki manifestomuzda, iş güvencesi ve eşitliği için 20 ayrı esas belirlenmişti. Aralarından bazıları şunlar…
… İşte ilk günden itibaren herkese eşit hak
… Sıfır saat sözleşmelerinin yasaklanması
… Sendikaların işyerlerine erişme hakkının garanti altına alınması
… Asgari ücreti gerçek geçimlik ücrete yükseltme
… Kamu sektöründeki tavan ücret uygulamasını sonlandırma
… Azami ücret oranlarını kamu ve diğer sektörlerde 20’ye 1’e çıkarma
… Ücretsiz stajyerliğin yasaklanması
… İki katı babalık ücreti
… İşyerindeki taciz ve suistimallere karşı daha fazla koruma einstating
… Ve ölümcül hastalıkları olan işçilerin korunmasına dönük Dying to Work (Ölümüne Çalışma) kampanyasını destekleme.
Nihayetinde işyerindeki güvence, çalışanların kendisine bağlıdır.
Ülkeyi dönüştürme programına sahip bir İşçi Partisi yönetimi dahi tek başına yeterli değildir.
İşte bundan ötürü bir işçinin yapacağı en önemli şey bir sendikaya katılmaktır.
Özellikle gençlerin bu mesaja kulak vermesini istiyorum…
Birçok genç yakın zamanda ilk kez siyasete dahil oldu. On binlerce genç son aylarda İşçi Partisi’ne katıldı.
Son genel seçimlerdeyse, gittikçe oy verme oranları azalan gençlerin sandığa gittiğini, yüksek oranda oy verdiklerini gördük.
Siyaset güçle ilgilidir, demokratik siyasetse gücü birkaç kişinin eline değil çoğunluğun eline vermektir.
Eğer düzgün bir ücret ödeyen, size düzgün yaşama imkanı sağlayan, bağımsız bir şekilde yaşamanızı mümkün kılan bir iş istiyorsanız aynı ilke işyerlerinde de geçerlidir. Bu sebeple bir sendikaya katılın. Bunu hemen bugün yapın.
Sağcı basın sürekli sendikaları şeytanlaştırmakta. Vergi ödemekten imtina eden milyarder basın baronlarının sendikaları sevmemesi şaşırtıcı değil biliyorum. Nitekim bizi de sevmiyorlar çünkü tepeden tırnağa dayanışma, toplumsal adalet ve topluluk bilinciyle faaliyet yürüten hareketimiz, hem devletin hem de patronların hesapsızca yönetmelerine meydan okuyor.
Elbette medyanın büyük kısmına hakim olan milyarderlerin gücü artık eskisi gibi değil. Haziran’da yoğun bir propaganda faaliyetiyle seçim sonuçlarını belirlemeye kalktılar ancak milyonlarca seçmen onları kaale bile almadı.
Sendikalar sadece üyelerini korumakla kalmaz. Tüm çalışanların yararına olan kurumları da korur. Sağlığımızı, okullarımızı ve sosyal yardımlarımızın yanı sıra haklarımızı da korur.
Sonraki seçim ne zaman olacak bilmiyoruz, bunu belirleyecek olanlar bizler değiliz. Ancak hemen şimdi bir sendikaya katılıp katılmayacağınızı, işyeriniz veya toplululuğunuz içinde örgütlenip örgütlenmeyeceğinizi, insanların yaşamını değiştirmeye başlayıp başlamayacağınızı belirleyecek olan sizlersiniz.
Bu zayıf ve dağınık iktidarın ne zaman iktidardan düşeceğini bilmiyoruz ancak şunu bilmekteyiz ki, Haziran seçimlerinde elde ettiğimiz başarı görmek istediğimiz radikal İşçi Partisi iktidarı için güçlü bir dayanak noktası. Birlikte ülkemizi dönüştürmenin, birkaç kişi için değil çoğunluk adına yönetmemizin dayanağı.