Pazartesi, Aralık 2, 2024

Asıl Para Fikri Mülkiyette – Dean Baker (Jacobin)

ABD’deki gelir eşitsizliğini azaltmak mı istiyorsunuz? Sorunlu telif hakları ve patent sistemini kaldırın.

Son kırk yıl içinde, ABD’li politika üreticileri patentlerin, telif haklarının ve diğer fikri mülkiyet (FM) biçimlerinin kapsamını genişletmek için önemli adımlar attılar. Patentlerle telif haklarının normal süresi arttırıldı ve patentlerin kapsamı yaşam formlarını, yazılımları ve iş yöntemlerini kapsayacak şekilde genişletildi. Bu genişletilmiş FM rejimi, iki siyasi parti tarafından desteklendiği gibi kamuoyu nezdinde nerdeyse hiç tartışılmadan kabul edildi.

Bu talihsiz bir durum, çünkü devasa miktarda para söz konusu ve bu miktar nüfusun büyük bir çoğunluğundan alınıp, fikri mülkiyetlerden yararlanan birkaç kişinin cebine aktarılmaktadır. Cafcaflı olmasının ötesinde, fikri mülkiyet haklarının geniş içerimli sonuçları var. İlerlemeci tüm politik hatların merkezine alınması gerek.

Reçeteli ilaçlar, söz konusu paranın miktarını en net şekilde gösteren örneklerden biri. Bu yıl ABD, FM koruması olmadığında 80 milyardan daha az para ödeyeceği ilaçlara 440 milyardan daha fazla para harcayacak. Bu uçurum (360 milyar doları aşan uçurum) GSYH’nin nerdeyse %2’sine tekabül ediyor. Bu miktar, şirketlerin vergilendirme sonrası elde ettikleri karın nerdeyse üçte biri.

Ve bu sadece reçeteli ilaçlar için geçerli. Buna tıbbi ekipmanlar, tarım ilaçları, gübreler, tohumlar, yazılımlar, video oyunları ve diğer şeylerdeki patent ve telif haklarından gelen rantları ekleyin. Sayı kolaylıkla iki katına çıkar. Başka bir deyişle asıl para burada yatmakta.

Bu aynı zamanda, ekonomi kitaplarında yazılan şeylerin FM yanlısı olanlarla taban tabana zıt olduğu bir alan. Bu metinlere bakıldığında, fiyatları patentler ve telif haklarıyla yukarıya çekmek, serbest piyasa fiyatı ile korumalı fiyatlar arasında boşluk yaratan bir tarife getirmekle aynı şeydir. Buradaki en büyük fark buradaki sapma ölçeğinin, patent ve telif haklarında çok daha büyük olmasıdır.

İthal ayakkabılara veya çeliğe %20’lik bir tarife konmasının düşüncesi bile, ana akım iktisatçıları kudurtmaya yeter. Tarifelerin piyasaları nasıl bozduğunu, israfa ve yolsuzluğa yol açtığını hepsi bilir.

Ancak iş patentlerle telif haklarına gelince, söz konusu fark (korumalı fiyatlarla ‘serbest piyasa fiyatları’ arasındaki) normalinden on hatta yüz kat daha fazladır.

Kulağa zorlamaymış gibi geliyorsa, Hepatit C ilacı Sovaldi örneğini ele alalım. Üç aylık tedavi süreci için, ABD’deki liste fiyatı 84,000 dolardır. Yüksek kaliteli jenerik muadilleri, Hindistan’da 300 doların altına satılmaktadır. Yeni kanser ilaçlarının birçoğunda liste fiyatları, yüz binlerce doları bulmaktadır. Bu ilaçların hemen hemen tamamında, üretim maliyetleri düşüktür, onları pahalı kılan şey patent tekelleridir.

Bu fahiş fiyatlar erişimi kısıtlamanın yanı sıra, ekonomiye giriş derslerinde görülen diğer zararlı etkilerin hepsine de kapı aralamaktadır. İlaç firmaları, patentlerin sürelerini uzatıp şartlarını sertleştirmek ve ticaret anlaşmalarıyla tüm ülkelerde geçerli kılmak için lobicilik yapmaktadırlar. Patentlerin süresi bitmeye yaklaştığında, muadil ürünlerin rekabetini kısıtlamak için davalara ve cezalara başvurmaktadırlar. Ve ilaçlarının güvenliğiyle tesirleri hakkında yalan söylemektedirler. Üretmesi birkaç yüz dolara mal olan bir ilacı 100,000 dolara satabilen birinden ne beklenir ki?

Eğer yeniliği ve yaratıcılığı desteklemenin tek yolu buysa, patent ve telif hakkı sisteminin yarattığı etkinsizlikle yozlaşma zorunlu bir maliyet olarak görülebilir. Ancak durum hiç de böyle değildir. Bu amaca yönelik bir dolu başka olası mekanizma vardır ve bunların bir kısmı halihazırda kullanılmaktadır.

Biyo-medikal araştırmaları ele alalım. ABD hali hazırda Ulusal Sağlık Enstitüleri (USE) aracılığıyla yılda 30 milyar dolardan fazla para harcamaktadır. Bunların yarısından fazlasıysa bütünüyle, ilaç endüstrisinin iddiasına göre yıllık araştırmalara harcadığı meblağı karşılamaktadır. USE fonları ağırlıkla temel araştırmalara ayrılmış haldedir fakat aynı zamanda ilaçların geliştirilmesini sağlama alıp klinik deneylerin maliyetini karşılamak için de kullanılmaktadır.

Kamusal fonların arttırılıp, araştırmalarla klinik denetlerin sonraki aşamalarını da finanse etmek amacıyla kullanılmaması için ortada hiçbir sebep yoktur. Böylelikle yeni ilaçlar jenerik/genel fiyatlarla satılabilir. Alternatif yoluysa, önemli ilaçlarla ilgili patentlerin devlet tarafından satın alınıp, genel fiyatlarla satılabilmesi için kamu erişimine açtığı bir fiyat sistemi getirmektir.

Araştırma bulgularıyla klinik testlerin sonuçları, her iki sistemde de kamuya duyurulabilir. Bunun, ilaç yazarken daha bilinçli karar alabilecek doktorlara büyük faydası olacaktır. Bazı ilaçlar bazı gruplar için daha tesirli olabilmekte veya başka ilaçlarla karıştırıldığında kimisi için kötü yan etkilere yol açabilmektedir. Test sonuçlarının bütünüyle erişime açılması, doktorların bu bilgiye ulaşmalarını sağlayacaktır.

Ayrıca tüm araştırma bulgularını kamuya açmak, araştırma temposunu hızlandıracaktır. Gelecekte kazanılacak karları korumak için bir yerlere istiflenmek yerine, kamuoyuna açılmasıyla araştırmacılar meslektaşlarının başarıları ve başarısızlıklarından dersler çıkarabilecektir.

Hem doğrudan fonlamanın hem de fiyat sistemlerinin sıkıntılı yanları vardır fakat en son ilaçları yüz binlerce dolara değil de birkaç yüz dolara satın almanın getirdiği devasa faydalar bu sıkıntıları azaltmaktadır. Yeni ilaçları jenerik fiyatlarla erişime açmak, kamu sağlığına büyük fayda getirirken gelirin eşitsiz dağılımını tersine çevirmekte faydalı olacaktır. Ne de olsa, patentlerden devasa rantlar elde eden ilaç şirketlerin sıradan işçilere hiçbir faydası dokunmamaktadır.

Patent tekelleri sağlık sektörü dışında bu kadar tehlikeli ve zararlı olmasa da (MRI[EMAR] gibi tıbbi cihazlar patentsizken bile ucuz olacaktır), patentlerin daha kısa süreli ve yumuşak olduğu birçok alanda teknoloji çok daha hızla gelişecek; kamusal araştırmaların sayısı artacaktır. Uluslararası anlaşmaların hükümleri (ABD’nin dayattığı hükümler) bir ülkenin tek taraflı bir biçimde patent korumasını azaltma kabiliyetini sınırlamaktadır. Ancak ABD’nin veya başka ülkelerin, patent sahiplerini gönüllü bir biçimde kısa süreli patentleri kabul etmeye teşvik edecek (kamu finansmanlı araştırmalara erişim gibi) unsurlar getirmesini engelleyen hiçbir şey yoktur.

Patent tekelleri yozlaşmayı teşvik etse de, ABD bu tekellerin gücünü ve patent sürelerini arttırmak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, dijital çağda telif hakkı sistemi gittikçe işlevsiz hale gelmektedir. 1970’lerde telif hakkı süreleri, elli beş yıla kadar çıkıyordu. Bugünse bu süre doksan beş yıl. Ve Kongre muhtemelen, Disney’in Mickey Mouse’taki telif hakkını kaybetmemesi için süreyi tekrar uzatacak (cidden durum böyle).

Sürenin sürekli uzatılmasından daha kötü olansa, bu hakların uygulanmasında gitgide daha cezalandırıcı önlemlerin alınıyor oluşudur. ABD telif hakkı ihlalini, sadece kendi sınırları içinde değil Trans-Pasifik Ortaklığı gibi ticaret anlaşmaları yoluyla diğer ülkelerde de bir suç haline getirme çabasındadır. Dahası, telif hakkının sahibi kendisine uyarıda bulunmadığında dahi, ihlale yol açan materyalin kaldırılmasından web sitesi hostlarını (yer sağlayıcı) sorumlu tutan Stop Online Piracy Act [Çevrimiçi Korsanlığı Durdurma Kanunu] gibi önlemlerle, aracı siteleri telif hakkı polislerine dönüştürmektedirler.

Yaratıcı işleri finanse etmenin daha etkili başka yolları vardır. Hayır faaliyetlerine vergi indirimi uygulanması akla gelen modellerden biridir. Yeni üretilmiş bir çalışmayı kamusal alana taşımak için iade edilebilir ufak bir vergi indiriminden faydalanılabilir. Bu sayede çok daha fazla sayıda çalışma, telif hakkı sistemiyle desteklenebilir. Böylece eğlence sektöründeki aracılar büyük oranda aşılabilir.

Patent ve telif hakkı sistemi, gelir dağılımının ‘serbest piyasanın’ içsel yapısıyla bağdaşmayan kurallara göre belirlendiğinin net bir örneğidir. Ekonomi yasalarında, devletin bu tekelleri yaratması gerektiğini söyleyen hiçbir şey yoktur. Nitekim son kırk yılda kapsamı ve süreleri sürekli genişleyen bu süreç hiç de doğal bir süreç değildir.

FM yasalarının genişletilmesi ve uzatılmasından kar elde eden şirketler, bu yönde daha fazla önlemin alınması için baskı yapmaktadırlar. Gelir eşitsizliğinin artmasından kaygı duyanlarsa, tam tersi yönde baskı yapmak zorundadır.

Jacobin’deki orjinalinden Gazete Hayır çeviri kolektifi tarafından çevrilmiştir.

Son Eklenenler